Geçtiğimiz aylarda dünya şiddet, terör ve çatışma sahnelerine hatta bir askeri darbe teşebbüsüne tanıklık etti. İstanbul’dan Bağdat’a, Dakka’dan Medine’ye, Gaziantep’ten Ankara’ya her yerden masum insanlar tahayyül edilemez bir kötülük tarafından vuruldu ve hedef alındı. Ümit ediyorum kısa süre içerisinde bu zulüm temelli son bulur ve dünya nihayet uzun zamandır hasret çektiği sevgi ve birliğe, huzurlu günlerine kavuşur.
Bu korkunç davranışın yani terörizmin altında yatan sebepler her ne olursa olsun, çok net şekilde kınanması gerekir; çünkü terörün bir bahanesi ya da haklı gerekçeleri olamaz. Savunmasız insanları sadece farklı görüşlere sahip olduğu için ya da yalnızca kötü söz söyledikleri için katletmek büsbütün barbarlıktır.
İslam’ın adını kullanarak, cihat diyerek ölçüsüz katliamlar yapanlar, Kuran’a göre katildirler; çünkü Kuran savunmasız, masum insanları öldürmenin kesin bir gaddarlık olduğunu söyler. Allah terörü ve her türlü benzer şiddet eylemini yasaklar ve bu tür eylemlere karışanları lanetler. Ne gariptir ki; bu barbar, vahşi ve korkunç radikalizm, İslam adına hareket etmektedir.
Dünya’daki Müslümanların çok büyük bir kesiminin barışçıl insanlar olduğunu ve bu korkunç terör eylemlerini kınadıklarını söylemeye gerek dahi yok. Fakat; bu gerçek, radikalizmin İslam dünyasında bir kanser gibi yayıldığı ve büyüdüğünü değiştirmiyor. Bu nedenle, barışçıl Müslümanlar sadece bu tür olayları kınamakla yetinip; altında yatan sebepleri anlamaya uğraşmadan ya da hastalığı tedavi etmeye çalışmadan geri plana çekilirlerse; bu felaketlerin devam etmesi kaçınılmaz gibi görünüyor.
Üstelik, kendilerini barış yanlısı gören bir çok Müslüman da radikallerin ideolojilerini besleyen aynı batıl inançlara sahip. Bu yüzden bir Müslüman şiddete karışmasa ancak bağnaz zihniyete inanarak inkar edenlere karşı gözü kapalı husumet beslerse bu da aynı şekilde yanlış olur. Ayrıca bunu haklı çıkarmak amacıyla Kuran dışındaki kaynaklara başvurursa, o da söz konusu yanlış ideolojinin bir başka esiri haline gelir. İşte bu sebeple, radikalizmin doğasını ve sebeplerini anlamak ve bunu çözmenin yollarını İslam’ın içerisinde aramak ilk adım olmalıdır.
Terörizm, dünya liderlerinin kınamasıyla, yürüyüşlerle ya da sadece ‘İslam barış dinidir’ demekle bitmez. Uydurma hadislerden ve geleneksel bağnaz yorumlardan arındırılmış Kuran’daki İslam barış dinidir ve Kuran’da ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü ve kardeşlik vardır. Ancak, bağnazların ve radikallerin aklındaki İslam anlayışı çok farklıdır ve bu sorunu çözmek için; ısrarla, Kuran’dan deliller ışığında, yeterli açıklamalarla birlikte ve eğitim çalışmaları yoluyla bu gerçekleri İslam dünyasına göstermek gerekmektedir. İslam dünyasını saran batıl inançlardan arındırmak için, çok geniş çaplı bir çalışma yapılması aciliyetlidir. Batı dünyasının desteği kesinlikle önemlidir fakat; bu girişimdeki en büyük görev Müslümanlara düşmektedir.
İnsanları bağnaz düşünceden kurtarmanın en iyi yolu sistemli ve doğru bir eğitim programı oluşturmaktır. Müslüman ülkelerdeki dini eğitimin sadece Kuran’a dayalı olması gerekir. Yeni nesillerin, inancı, uydurma hadisler içeren aşırı tutucu kitaplardan değil; Kuran’ın kendinden öğrenmesi gerekir.
Aşırı tutuculuk olarak da bilinen bağnaz anlayış, insanları karanlığa sürükler. Bağnazlar kendi fikirlerine aşırı bağlı olurlar ve diğer tüm fikirleri reddederler ve genellikle de hepsi gerekli gördükleri takdirde şiddete başvurmaya eğilimlidirler.
Gerçeklere karşı gözleri kapalı olduğundan, karşıt fikirlere saldırı ile cevap vermekte hiç tereddüt etmezler. Bu yüzden de, dünyadaki insanlar, yaşam felsefesi olarak şiddeti benimseyen binlerce gruba bölünürler; sayısı gitgide artan bu grupların her biri kendini doğru yolda görür ve diğerlerine var olma hakkı tanımaz. Bunun bir sonucu olarak da, savaş ve çatışma sonsuza dek devam eder.
Tüm bu karmaşa, dünya çapında eğitim alanında alınacak önlemlerle sona erebilir. Hak yolda olan Müslümanlar, Kuran’da tarif edildiği gibi, sorunları iyi niyetle konuşarak çözerler; karşı tarafın tavrındaki rahatsız edici yönleri açıklar ve nasıl hissettiklerini bilmesini sağlarlar. Bu bakımdan, fikir ayrılığı ya da uyuşmazlıklar ele alınırken, şiddetin hiç bir türünün kesinlikle kabul edilir olmadığını ve bunun dinen olduğu gibi kanunen de caiz olmadığını söylemeye gerek dahi yoktur. Bu gerçeğin herkes tarafından çok açık bir şekilde anlaşılması gerekir. Kuran, İslam’ın insan hayatına verdiği değeri ve can almanın çirkinliğini bir ayette şu şekilde açıklar:
“...Kim bir nefsi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur.” (Maide Suresi, 32)
Adnan Oktar'ın Pravda'da yayınlanan makalesi:
http://www.pravdareport.com/society/stories/29-08-2016/135456-denounce_terrorism-0/