Fransa'dan kaçan Tapınakçılar, güvenli sığınak bulma konusunda fazla sıkıntı yaşamamışlardı. Aslında, Fransa hariç bütün Avrupa'da, kimlik değiştirerek faaliyetlerine kaldıkları yerden devam etmişlerdi. Ticari konularda hiçbir zorlukla karşılaşmamış, özellikle dönemin en önemli ticari kurumları olan loncalara sızarak tecrübeleri sayesinde yeni bir güç kaynağı ele geçirmişlerdi.
Şövalyeler, işleri gereği loncalarla zaten uzun yıllar boyunca iç içeydiler. Tarikat, inşaat, ticaret, hayvancılık ve tarımla uğraştığı dönemlerde loncaların kurulmasında ve gelişmesinde önayak olmuştu. Lonca mensupları, aralarındaki iş birliği ve düzenli örgütlenme sayesinde, belirli bir bölgede, belirli bir konuda tekel oluşturuyor, fiyat belirliyor ve üyelerine çeşitli imtiyazlar sağlıyorlardı. Mesela, yün ticareti yapanlar bir lonca oluşturuyor, o bölgenin yünlerini üretiyor ve pazarlıyorlardı. Böylece kısa sürede güçleri artıyor ve daha geniş bir bölgeyi kontrol eden tekel haline geliyorlardı.
MADDİ GÜÇLER KİMLERİN ELİNDE?
Lonca birlikleri, maddi güçleri oranında, faaliyet yürüttükleri kasabanın veya şehrin yönetiminde de yer alıyorlardı. Özellikle 13. yüzyıldan itibaren lonca mensupları toplumda önemli mevkilere yükselmiş, bu birliklere üye olmak, insanlara sosyal statü kazandırmıştı.
13. yüzyıldan itibaren, Batı Avrupa'da, kasaba veya şehrin en zengin ve en etkili vatandaşlarını bünyesinde toplayan tüccar loncaları, birçok yerel yönetim tarafından resmen tanınmıştı. Daha geniş bölgelerde ise, tüccar loncalar tarafından sıklıkla büyük lonca merkezleri (Guildhall) kurulmaktaydı. Üyelerinin hem şehirlerarası ve denizaşırı hem de yerel bölge ticaretindeki karlarını yönetmeye ve korumaya başlayan loncalar, yiyecek, giyecek ve diğer hammaddelerin dağıtım ve satışını kontrol ediyor, çoğu kez de güçlü tekeller oluşturuyorlardı.
Kaçak Tapınakçılar, ticaret, inşaat, sanayi gibi konularda edindikleri tecrübe ve bilgileriyle, bu birliklere kolayca sızarak üstad zanaatkarlar olarak en üst mevkilere yerleştiler. Loncalar, şövalyelere hem istedikleri korumayı hem de güçlenme imkanı veriyordu. Böylece, Fransa kralının ortadan kaldırmaya çalıştığı örgüt, farklı ülkelerde yerleşik biraderlerle bağlantıyı da koruyarak, yeniden canlanma imkanı buldu.
Bu dönemde şövalyeler, Portekiz'den sonra ilgilerini İngiltere'ye yönelttiler. Bunun çeşitli sebepleri vardı: İlki, tarikatın Fransa'dan sonra en fazla örgütlendiği, en iyi tanıdığı ve en rahat hareket ettiği ülke, İngiltere'ydi. İkincisi, İngiltere'de birçok soyluyla akrabalık bağlarına ve etkili himayedarlara sahiptiler. Üçüncüsü, Fransa'da yaşanan baskı ve infazlar İngiltere'de yaşanmamış, tarikatın suçları örtbas edilmişti. Son olarak, Katolik Kilisesi'nin otoritesini tanımayan İskoçya Kralı Bruce, şövalyelere kapısını açmış ve her konuda onlara destek olmuştu. Şövalyeler de bütün imkanlarıyla Bruce'u desteklemiş ve üç yüzyıl boyunca güven içinde yaşayabilecekleri bir vatana kavuşmuşlardı.
DÜNYA HAKİMİYETİ HEDEFLERİ
Daha önce de anlattığımız gibi, şövalyelerin dünya hakimiyetini ele geçirmekte önem verdikleri iki konu vardır: Birincisi, her türlü yöntemle maddi güce ulaşmaktır; çünkü maddi güç, beraberinde hakimiyeti de getirmektedir. Bir o kadar önemli ikinci konu ise, tarikata yeni üyeler bulup sapkın düşüncelerini yaygınlaştırmaktır. Ticari alandaki yatırımlarını ve tecrübelerini arkalarına alan şövalyeler, Kilise güvencesiyle kurdukları tarikat merkezlerine kolayca yeni üyeler bulup bunları istedikleri gibi yönlendirebiliyorlardı. Bu imkanlar ortadan kalkınca, Tapınakçılar yeni üye kaynakları bulma çabasına girdiler. İşte bu aşamada, lonca teşkilatı, tarikata istediği imkanları sunan bir kaynak olarak benimsendi.
Şövalyeler, çeşitli loncalar içinde, duvarcı yani mason loncasını kendi amaçlarına daha uygun gördüler. Bunun çeşitli sebepleri varsa da en önemlisi, şövalyelerin Kutsal Topraklarda öğrendikleri ezoterik inançlardı. Eski Mısır gizemciliği, Pisagorculuk ve Yahudi mistisizminin kaynağı Kabala öğretisinden türeyen batıl inanışlara göre, çeşitli sayıların, geometrik şekillerin, sembollerin ve tılsımların doğaüstü güçleri kontrol etme özelliği vardı. Ve hatta bu formüllerin, Hiram Usta ve çok sayıda duvarcı tarafından Süleyman Mabedi'nde kullanıldığına da inanıyorlardı.
Nitekim şövalyeler de, Kutsal Topraklarda öğrendikleri bu bilgilere dayanarak, başta Tomar Kalesi olmak üzere inşa ettikleri şatolarda gizemli geometrik formları, sayısal formülleri ve sembolleri kullanmış, böylece karanlık güçlerin, dünya hakimiyetini kurmakta kendilerine yardım edecekleri gibi batıl bir düşünceye inanmışlardır. İşte bütün bu birikim, tarikatın mason loncalarına yönelmesine yol açmıştır. Bu süreç masonların kendi tarihi kaynaklarında şu şekilde anlatılmaktadır:
İşte, bizim Tapınak Şövalyeleri kendi tarikatlarında sahip oldukları ruhani ve bedeni hürriyetten istifade ederek, celb'ettikleri bilumum mason ve inşaat işçilerine bu gibi bir hürriyeti vermeyi taahhüt etmekteydiler. Yegane şart, bunların mesleki bir imtihandan geçmesi ve kabul olunmasıydı. Ayrıca, bunlar, mesleklerine ve üstadlarına sadık kalacaklarına dair bir yeminle bağlanmaktaydılar. Kudüs Kırallığında masonların hür olarak çalışabileceklerine dair haber bütün Avrupa'da yayılınca, mukaddes topraklara doğru büyük bir akın başladı. Oraya yerleşenlerin aileleri çoğaldı. Ölenlerin cesetleri de şövalyelerinkilerle yan yana toprağa verildi. Günlük hayatlarını da şövalyelerin yanında sürdüren masonlar, mesleki ve felsefi tekrislerini de bunlardan aldı. İkinci Haçlı Seferi sona erince, birçok Avrupalı memleketlerine iade olundu. Tapınakçılar, Kudüs'teki tesislerini muhafaza etmekle beraber, Avrupa'ya da yerleştiler ve Paris'te, Londra'da, Segovia'da ve birçok Avrupa şehirlerinde Bizans stili kiliseler inşa etmeye başladılar. Buralara şövalyelerin "Commanderie" leri yerleşti. Londra'daki mabedin Kommandörü, Kudüs'ten getirttiği masonlara Fleet Street'teki kiliseyi inşa ettirdi ve bunlar Londra'daki hürmasonların nüvesini teşkil etti. Tapınakçıların en mühim tesisi şüphesiz ki Pariste'kiydi. Bu tesis, VI. Louis isimli Fransa kralından ruhi ve bedeni her türlü imtiyazı aldı. Burada çalışan bütün masonlar, hürmason imtiyazına sahipti... Bu arada, Büyük Üstad'ın yakılması sırasında, birçok hürmasonun kendisinin yardımına yetişmek istediği, fakat bunların, silahsız olduklarından, aynı yerde yakıldıkları rivayet olunur. 30-40.000 Tapınak Şövalyesinin ve bunlarla çalışan hürmasonların bundan sonra ne oldukları tam olarak bilinmemektedir. Bunların, himaye ettikleri hürmason localarında gizlendikleri ve Fransa'yı terk edip İngiltere'ye kaçtıkları söylenir. Bunların bir kısmı, İskoçya'da Kilwinning Hürmasonlar Locası'nı kurdu. Bu locanın, İskoçya Locası'nın matrikülünde 0 numara ile kayıtlı olduğu söylenir. Hürmasonluğun perdesi arkasında, Tapınakçı Tarikatı yeniden kuruldu ve İskoçya kıralı Robert Bruce'un himayesine mazhar oldu. Bu himaye Stuart hanedanı tarafından da devam ettirildi.
MASONİK KAYNAKLARDA TAPINAKÇILAR
Aynı süreç, mason teşkilatının yayınladığı bir dergide ise şu şekilde anlatılmaktadır:
Bazı Tampliye (Tapınak) Şövalyeleri mason kılığına girer ve masonların arasına karışarak hayatlarını kurtarır. Bazıları, ülke dışına kaçabilmek için masonlara verdikleri 'Laissez Passer'leri kullanır. Bir kısım Tampliye İspanya'ya geçerek, Caltrava, Alcantara, Saint Jacques de I'Epee tarikatlarına katılır, diğer bir kısmı da, Portekiz'e geçip Ordre du Christ örgütüne dönüşür. Başka bir grup, Roma-Germen İmparatorluğu'na geçip Toton Şövalyelerine katılır. Oldukça büyük bir grup Hospitaliyelere iltihak eder. İngiltere'deki Tampliyeler bu olay sırasında önce tutuklanarak sorguya çekilir, ancak hemen serbest bırakılırlar. Hatta bazı ülkelerde haklarında hiçbir işlem yapılmaz.
Tampliyeler, 1804 yılına kadar, yani Bernard-Raymond Fabre Palabrat de Spolete bu tarikatın yeniden büyük üstadı oluncaya kadar, tarih sahnesinden çekilmiş görünür. Bu kişinin 1814'de yaptığı tesadüfi keşif çok ilginçtir. Spolete, 1814 yılında Paris'te, Seine nehri kıyısındaki sahafların tezgahlarında bir el yazmasına rastlar. Grekçe el yazmasında Yuhanna İncili'nin bir tefsiri yer almaktadır. İncil'in son iki kısmı yoktur. Onun yerine üçgenlerle ayrılmış bazı açıklamalar bulunmaktadır. Bu kısımları dikkatle tetkik ettiğinde, bunun Tampliyelerin 5. büyük üstadı Bertrand de Blanchefort (1154)'den başlamak üzere, 22. büyük üstadı Jacques de Molay'a ve devamla, 23. büyük üstad Larmenius de Jerusalem (1314)'den Claude-Mathieu Radix de Chevillon (1792)'a kadar uzanan bütün Tampliye büyük üstadlarını kapsayan bir liste olduğunu anlar. Bu belgeden, Jacques de Molay'ın büyük üstadlık görevini Larmenius de Jerusalem'e vasiyet ettiği varsayılır. Bu da Tampliyelerin hiçbir zaman ortadan kalkmamış olduğunun kanıtı sayılır. Nitekim, günümüzdeki Tampliyeler aynı zamanda birer hürmasondur.