2012 yılında Suriye’deki iç savaş iyice alevlendiğinde ısrarla şu çağrıyı yapmıştım: “Bu konunun Esad ile doğrudan bir bağlantısı yok. Çözüm getirmek için Rusya ikna edilmeli.” O dönemdeki bu ısrarlı çağrılarda asıl vurgu ise, “Putin’in liderliğinin iyi değerlendirilmesi gerektiği ve Putin’e güvence verildiği taktirde ikna edici bir çözüm yolunun bulunabileceği” yönünde idi. Suriye iç savaşından bu yana yaklaşık 4 yıl geçti. Ardında 200 binden fazla can kaybı bırakan savaş için sayısız çözüm önerisi, senaryo kurgulandı. Tek denenmeyen ise Putin’e güvence kısmı idi. Şimdi Putin, oluşan şartlar nedeniyle bu güvenceyi kendisi oluşturmaya çalışıyor.
Şu anda 20 Ocak 2015 tarihinde Moskova’da gerçekleşecek bir müzakere planı gündemde. Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Alexander Lukashevich, Suriye görüşmelerine, Suriye muhalefet temsilcilerinin katılacağını, ardından da hükümet temsilcilerinin dahil olacağını belirtti. Birleşmiş Milletler’den de destek alan bu görüşme planı başta Suriye Ulusal Komisyonu eski başkanı Muaz El Hatib olmak üzere, IŞİD’le ilgisi olmayan tüm muhalif grupları kapsayacak.
Aslında planın bazı aşamaları çoktan aşılmış görünüyor. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mikhail Bogdanov, Moskova’da Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim ve Muaz el Hatib ile planın ön hazırlığını yaptı: Suriye devlet başkanının yetkilerinin kısıtlanması, Savunma Bakanlığı ve ordunun ise devlet başkanına bağlı kalması, Muaz El Hatib başkanlığında çoğunluğu muhaliflerden oluşan bir hükümet kurulması, anayasanın yenilenmesi ve meclis seçimleri için hazırlık yapılması maddeler arasında. (http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_tastekin/calim_sirasi_ruslarda-1250272)
Elbette tarafları bu anlaşmaya zorlayan sebepler var. Öncelikle IŞİD’in Suriye toprakları üzerinde beklenmedik ölçüde hakimiyet kurması her iki taraf için de ciddi bir tehdit. Birbirleriyle bir bütün halinde hareket edemeyen muhalifler ise, rejim devirme hedefinin aslında Rusya-İran-Çin ekseninde aşılması güç bir bariyer olduğunu geç fark ettiler. Ciddi bir batı ambargosu altında olan Rusya ve İran ise yapacakları güçlü siyasi hamle ile kendileri için büyük bir yük olan Suriye sorununu aşmış olacaklar. Ambargolar dışında rublenin geldiği durum ve Ukrayna krizinin dinmemesi de Rusya’yı Suriye yükünü taşıyamayacak şekilde zorluyor. Fakat çözümün asıl getirisi, özellikle IŞİD tehdidi nedeniyle gitgide kırılganlaşan coğrafyanın parçalanmadan korunması, böylelikle İran, Kafkasya ve Rusya için bir tehdit olmaktan çıkması olacaktır.
Plan başarıya ulaşır mı? Rusya’nın doğrudan ültimatom ve yol göstericiliği altındaki bir plan sonuçlanabilir; ama başarılı şekilde işleyip işlemeyeceği şüphelidir. Böyle bir planın baştan ustaca kurgulanması gerekmektedir. Bunun için öncelikle Esad’ın ailesiyle birlikte koruma altında tutularak bir süre siyasi iktidardan çekilmesi elzemdir. Ortam olgunlaşıp planlandığı gibi anayasa değişikliği gerçekleşir ve demokratikleşme yolunda bir tablo çizilirse, sonraki seçimlerde tekrar aday olması söz konusu olabilir.
Bu noktada, Muaz El Hatib’in önerisinin Esad’sız ve Esad’a yakın 300 adamdan arındırılmış bir Baas partisi ile ittifak olduğunu hatırlatalım. Her ne kadar Baas, oldukça karanlık bir geçmişe ve ürkütücü bir ideolojiye sahip olsa da, şu aşamada çoğulcu demokrasi içinde var olması dışında bir ihtimal gözükmemektedir. Geçmişte olduğu gibi bir Baas diktatörlüğünün oluşmaması için ise Suriye’de kurulacak hükümette gerçekten demokratik bir altyapının inşa edilmesi gerekmektedir. İşte bu noktada, Suriye’nin gerisindeki derin devlet yapılanmasının varlığı unutulmamalı, dolayısıyla kurulacak hükümetteki muhalif tabanın mutlaka Rusya ile iyi ilişkiler içinde olması gerekmektedir.
Sünni, Şii, Nusayri gibi tüm mezheplerin parlamentoda temsil edilebilmesi elzemdir. Özellikle mezhepsel anlamda yeni bir çatışmanın tetiklenmemesi için mezhepler arası ittifakı en iyi şekilde gerçekleştirecek kişilerin liderlik tabanında bulunması şarttır.
Böyle bir çözümün diken üstünde gerçekleşeceği ve kökleşmiş bir husumet üzerine şekilleneceği gerçeğini unutmamalıyız. İşte bu noktada Putin’in tutumu ve izleyeceği bürokrasi oldukça önem taşıyor. İlk adım Esad’sız atılmalı fakat zemin mutlaka demokrasi üzerine kurulu olmalıdır. Muhalefetin mutlaka, Suriye’nin Rusya için değerli bir müttefik olduğunu ve oluşacak yeni parlamento yapısında Rusya karşıtı bir tutumun yaşam alanı görmeyeceğini bilmesi gerekiyor. Zaten Suriye için Rusya karşıtı bir politika hem gereksiz, hem de anlamsızdır.
Böyle bir barış girişiminde ilk safha, bir iyi niyet adımı olarak, BM Özel Temsilcisi Staffan De Mistura’nın önerdiği “dondurulmuş bölgeler” çözüm planının hayata geçirilmesi olmalıdır. Halep’ten başlayarak belli bölgelerde ateşkes ilan edilmesi ve insani yardımların bir an önce bu bölgelere gönderilmesi acildir. İnsanlar sadece savaş nedeniyle değil, Yermük ve Halep gibi bölgelerde açlık nedeniyle yaşamlarını yitirmektedirler.
Her ne kadar uluslararası baskılara kimi zaman kendisi de sert karşılıklar verse de Putin, Suriye konusunu gerçek anlamda çözüme kavuşturabilecek aklı başında ve makul bir liderdir. Nitekim söz konusu çözüm önerisi konusunda Türkiye bu konuda Rusya’ya tam destek vermektedir. Geçen ay Türkiye Dışişleri Bakanı’nın İran gezisinde Cevad Zarif’in şu sözleri dikkatlerimizden kaçmamıştı:
“Dörtlü-Türkiye, İran, Irak, Suriye-bir hareketin başladığını iddia edemem, ama umut her zaman için iyidir.”
Umut edilen bu ittifaka Suriye’nin dahil edilmesi kuşkusuz sürpriz değildir. Suriye’yi savaşın sona erdiği, artık trajedilerin yaşanmadığı, demokratik bir ülke olarak görmek 2011 yılından beri kurduğumuz güzel bir hayal. Bu hayalin gerçekleşmesi için özverili bir ittifak gerekiyor. Yaşananlardan sonra zor elbette; fakat güven duygusunu bir şekilde inşa etmeye başlamamız gerek. Önce kendi içimizde, sonra ittifak edip zor durumdaki komşularımızda.
Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi: