Soykırımın sömürülmesi ve ateist Siyonizm'e karşı olan Yahudiler
ucgen

Soykırımın sömürülmesi ve ateist Siyonizm'e karşı olan Yahudiler

5158
Bugün pek çok dindar Yahudi, Nazi kamplarında gerçekleştirilen soykırımın, siyasi ve ekonomik bir propaganda aracı haline geldiğini ve konunun"sömürüldüğünü" ifade ediyor.
 
Naziler, 1933 yılında iktidara geldikten sonra, Alman toplumu içinde kendilerince "zararlı" gördükleri insanları önce tecrit etmek sonra da ortadan kaldırmak için acımasız bir politika uygulamaya koymuşlardır. Nazilerin şiddet dolu politikasının ilk hedefi, Alman toplumu içindeki özürlü ve genetik hastalıklara sahip insanlardır. Önce belirli "sterilizasyon merkezleri"nde toplanan ve kısırlaştırılan bu hastalar, daha sonra Hitler'den gelen gizli bir emirle öldürülmeye başlanmıştır.
 
Nazilerin ikinci hedefi, rejim muhalifleri olarak değerlendirilen aydın gruptur. Fikirlerinden veya inançlarından dolayı tutuklanan pek çok insan, Münih yakınlarında kurulan Dachau çalışma kampında ağır şartlarda ölesiye çalıştırılmıştır.
 
Nazilerin zulmüne maruz kalan bir diğer grup ise ülkedeki Yahudilerdir. Hitler ve Rosenberg gibi Nazi ideologları tarafından "dünyadaki tüm kötülüklerin kaynağı" ve "Alman kanını bozan parazitler" olarak gösterilmek istenen Yahudi halkı üzerinde, giderek ağırlaşan bir baskı uygulanmıştır. Yahudi dükkanları boykot edilmiş, Alman halkı Yahudilere karşı kin ve düşmanlık beslemeye yöneltilmiş, Yahudiler üzerine yasal kısıtlamalar konmuştur. 1938 yılında, 9 Kasım'ı 10 Kasım'a bağlayan gecede düzenlenen ve binlerce Yahudi iş yerinin, ev ve sinagogunun parçalanmasıyla sonuçlanan "Kristal Gecesi" (Kristallnacht), Nazilerin Yahudilere zulmünün önemli bir dönüm noktasıdır. (Geceye "Kristal Gecesi" denmesinin nedeni, yağmalanan işyeri ve evlerin kırılan camlarının oluşturduğu görüntüdür.) (Harun Yahya, Darwinizm'in Kanlı İdeolojisi: Faşizm)
 
Toplama Kamplarındaki Zulüm
 
Kristal Gecesi'nin ardından, önce Almanya ve Avusturya'daki, sonra da -II. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte- Alman işgali altındaki ülkelerdeki Yahudiler aşamalı olarak toplama kamplarına sürülmüşlerdir. Ancak yalnızca Yahudiler değil, Çingeneler, Slavlar, Rus savaş esirleri gibi farklı etnik ve dini kimliğe sahip insanlar Auschwitz, Majdanek, Sobibor, Treblinka, Belzec, Chelmno gibi, çoğu Polonya'da yer alan kamplarda toplanmış ve çok kötü şartlarda Alman savaş endüstrisinde işçi olarak kullanılmışlardır. Bu kamplarda açlık, salgın hastalıklar ve sadist Nazi subaylarının sistemli cinayetleri sonucunda, yüz binlerce masum insan yaşamını yitirmiştir.
 
Soykırımın Sömürülmesine Karşı Çıkan Yahudiler
 
Soykırımın sömürüldüğü gerçeği, son yıllarda bizzat Yahudiler tarafından da ifade edilmektedir. Fransa'daki "Ecole Pratique des Hautes Etudes" adlı eğitim kurumundaki Çağdaş Yahudi Tarihi kürsüsünün başkanı Esther Benbassa, 1 Eylül 2000 tarihli Liberation gazetesinde yayınlanan yazısında, "Yahudi soykırımının bir din haline getirildiğini" belirtmiş ve şöyle yazmıştır: "Kendini kurban konumuna koyma, her Yahudiyi eleştiriye karşı güvence altına alıyor ve böylelikle İsrail'i de eleştirilere karşı güvence altına alıyor."
 
Yahudi soykırımı kavramının siyasi -ve ekonomik- bir propaganda aracı haline geldiği gerçeğini vurgulayan önemli bir çalışma, New York Üniversitesi'nden Yahudi asıllı tarihçi Norman G. Finkelstein'in The Holocaust Industry: Reflections on the Explotation of Jewish Suffering (Soykırım Endüstrisi: Yahudilerin Acılarının Sömürülmesi Üzerine Düşünceler) adlı kitabıdır. Kendi öz anneannesi de Nazi toplama kamplarında tutsak olarak yaşamış bir "soykırım mağduru" olan Finkelstein, 2000 yılı basımı olan kitabında, soykırım kavramının gerek İsrail gerekse Batı'daki Yahudi örgütleri tarafından tam anlamıyla "sömürüldüğünü" anlatmaktadır.
 
Bilindiği gibi, II. Dünya Savaşı'nın ardından kurulan uluslararası mahkemeler, Almanya'yı Nazi mağduru tüm Yahudilere büyük bir tazminat ödemeye mahkum etmiştir. Milyar dolarlarla ifade edilen bu tazminatın taksitleri, Almanya tarafından İsrail'e ve dünyanın farklı ülkelerindeki Yahudilere on yıllardır ödenmiştir ve halen ödenmeye devam etmektedir. Sadece Almanya değil, başta İsviçre olmak üzere çeşitli Avrupa ülkeleri, İsviçre'nin birer finans imparatorluğu niteliğindeki uluslararası bankaları hatta Nazi işgali sırasında Yahudilere yardım etmeyen Doğu Avrupa ülkeleri de defalarca Nazi mağduru Yahudilere tazminat ödemek durumunda bırakılmıştır.
 
Finkelstein, Soykırım Endüstrisi adlı kitabında, tüm bu tazminatların kullanılmasında bazı yolsuzluklar yapıldığını, Nazi mağduru Yahudilere verilmek üzere Almanya ve benzeri hükümetlerden çok büyük paralar alındığını, ancak bunların gerçek sahipleri, yani Nazi mağduru Yahudiler için değil, ateist Siyonist örgütlerin finansmanına kullanıldığını anlatmaktadır.
 
Örneğin, Yahudi örgütleri geçtiğimiz yıllarda "Nazi kamplarında köle işçi olarak çalıştırılan Yahudilerin emeklerinin tazminatı" olarak Almanya'dan yeni bir ödeme istemişlerdir. Bu ödemeden yararlanacak Yahudilerin sayısı olarak verdikleri rakam ise 135 bindir. Oysa Finkelstein, resmi istatistiklere dayanarak, Nazi kamplarında işçi olarak çalıştırılmış olup halen hayatta bulunan Yahudilerin sayısının 14-18 bin civarında olduğunu açıklamaktadır. Arada kalan büyük fark, "tazminat" adı altında ateist Siyonist örgütlerin kasasına aktarılacaktır. (Norman G. Finkelstein, The Holocaust Industry, Verso Press, New York, 2000,s. 126)
 
Sonuç
 
Naziler, Yahudileri II. Dünya Savaşı sırasında soykırım politikasına tabi tutmuştur. Binlerce Yahudi -farklı milletlerden insanlarla birlikte- Nazi vahşetinin hedefi olmuştur. Vicdan sahibi her insan, her Müslüman, bu vahşeti lanetler.
 
Burada göz önünde bulundurulması gereken iki önemli konu vardır:
 
1- Nazi zulmünün mağdurları, sadece toplama kamplarının tutsakları veya sadece Yahudiler değildir.
 
2- Yahudilerin Nazi zulmüyle büyük mağduriyet yaşamış oldukları gerçeği, bazı Yahudilerin diğer bir millete (örneğin Filistinlilere) yaptıkları bir zulmü meşru ve haklı göstermek için kullanılamaz.
 
Bu iki noktayı özellikle belirtmek gerekir. Kendilerine resmi ideoloji olarak ateist Siyonizm'i seçenler, 50 yıldır bu konuda yanıltıcı bir propaganda kullanmaktadırlar. II. Dünya Savaşı'nın tek mağdurunun Yahudiler olduğu ve bunun da İsrail'in Filistinlilere karşı uyguladığı zulmün mazur görülmesine neden olması gerektiği telkin edilmektedir. Bu konuda değerlendirme yaparken, söz konusu "sömürü politikası"nın son derece yanlış ve sonuç bakımından da tehlikeli olduğu mutlaka hatırlanmalıdır.
 
ATEİST SİYONİZM'E KARŞI OLAN YAHUDİLER
 
Ateist Siyonizm'in çıkış noktası, Yahudi dini değil; 19. yüzyıldan miras kalan ırkçı, sömürgeci ve "Sosyal Darwinist" ideolojiydi. Bu ideoloji, Alman milletini Nazizm'e sürüklediği gibi, bazı Yahudileri de ateist Siyonizm'e sürükledi.
 
Ateist Siyonizm, 19. yüzyıl Avrupası'nın iki belirgin karakterinden büyük ölçüde etkilenmişti: Irkçılık ve Sömürgecilik. Bu hareketin bir diğer belirgin özelliği, din-dışı bir anlayışın savunucusu olmasıydı. Nitekim bu ideolojinin fikri öncülüğünü yapanlar, Yahudiliği bir inanç birliği olarak değil de, bir ırk birliği ismi olarak kabul ediyorlardı. Ateist siyonist çevreler, Yahudilerin Avrupalı milletlerden ayrı bir ırk olduğu, onlarla birlikte yaşamalarının mümkün olmadığı, mutlaka kendilerine has ayrı bir yurt edinmelerinin şart olduğu iddiasıyla ortaya çıktılar. Yurt olarak Filistin'i seçmelerinin nedeni de dini değil, tarihseldi. (Siyonizmi atalarının yurdunda yaşama hakkı olarak gören ve bu topraklarda özgürce Allah'ı anmak, ibadet yapmak amacında olan dindar Musevileri tenzih ederiz.)
Ateist Siyonizm, Ortadoğu'ya girdiği günden beri bölgeye acı getirdi. İki dünya savaşı arasındaki dönemde, ateist Siyonist terör örgütleri Araplara ve İngilizlere karşı kanlı saldırılar düzenlediler. 1948'de İsrail'in kurulmasının ardından, Allah'sız Siyonizm'in yayılmacı stratejisi Ortadoğu'yu karmaşaya sürükledi.
 
Burada vurgulanması gereken nokta şudur: Bu zulmü gerçekleştiren ateist Siyonizm'in çıkış noktası, Yahudi dini değil ırkçı, sömürgeci ve "Sosyal Darwinist" ideolojiydi. İnsanlar arasında çatışma olması gerektiğini savunan, "güçlüler kazanır, zayıflar yok olur" felsefesini empoze eden Sosyal Darwinizm, Alman milletini Nazizm'e sürüklediği gibi, bazı Yahudileri de Siyonizm'e sürükledi.
 
Bugün ateist Siyonizm'i eleştiren dindar Yahudiler de aynı gerçeği vurgulamaktadırlar. Bu dindar Yahudilerin bir kısmı İsrail devletini meşru görüp tanımamaktadırlar. Dindar Yahudilerin önde gelen isimlerinden Haham Hirsch, "Siyonizm, Yahudi halkını milli bir antite (varlık) olarak tanımlamak ister... bu dinen bir sapmadır" der. İsrailli devlet adamı Amnon Rubinstein'a göre, "Siyonizm, (bazı Yahudilerin) babalarının yurduna ve hahamların sinagoguna baş kaldırısının doğal sonucu"dur. Ateist Siyonizm, gerçekte bir tür faşizmdir. Faşizm ise dinden değil, dinsizlikten kaynak bulur. Dolayısıyla Ortadoğu'da akan kanın asıl sorumlusunun, Yahudi dini değil, din-dışı, faşist ideoloji olan Allah'sız Siyonizm'dir.
 
Faşizmin diğer versiyonları gibi ateist Siyonizm de, dini kendi amaçları için kullanmak istemiştir. Dinsiz Siyonizm'in Museviliği kendi amaçları için kullanmaya çalışması, asla bir "Yahudi düşmanlığı"nın gerekçesi olamaz. Müslümanlar ateist Siyonizm'e karşıdır, "Kitap Ehli"ne değil. Antisemitizm olarak adlandırılan "Yahudi düşmanlığı"nın İslam'da hiçbir yeri yoktur. Müslümanlar, antisemitizm de dahil her türlü ırkçılığa karşıdır.
PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo