Didem Ürer: Hocam Oslo görüşmelerinde PKK adına masaya oturan örgüt yöneticilerinden terörist Nuriye Kesebir sizin PKK’nın silaha bakış açısına dair teşhisinizi tam doğrulayan bir açıklama yaptı. Şöyle söyledi: “Silahımız başımıza bela değildir, öz savunma aracımızdır, silah bırakıp başka ülkeye gidin demek bizi tanımamaktır, alay etmektir. O kadar geniş coğrafyaya yayılmış gerillaya kim söz geçirebilir? Bu silah hangi amaç için alınmışsa, o amacın gerçekleşmesi sonucunda bırakılır. Çözüm olursa, o zaman silah bırakmayı tartışırız. O da bırakma değil, nasıl bir pozisyona geçeceğiz konusu olur, o pozisyonda ‘özerklik’tir. Bu oluşuncaya kadar silahları bırakmayız” dedi.
Adnan Oktar: Şimdi tabi, buradaki konuşması gerçek bakış açılarını tam yansıtıyor. Kendi aralarında samimi gördükleri konuşma budur. Silahı adam niye bıraksın, bak “silahın şekli değişir” diyor. Yani silah yine durur. Silahı bırakmaz adam, niye bıraksın. Silah bırakma ancak fikirle olur.
PKK, İttihad-ı İslam’ı kabul ettiğinde, onların arasında o güzel fikir yayıldığında, İttihad-ı İslam fırtına gibi etrafa yayılır. Onlar için de hayırlı olur, milletimiz için de hayırlı olur.
İttihad-ı İslam’ı savunduklarında ne olmuş olur; İran onların oluyor boydan boya, Ürdün onların oluyor, İzmir onların oluyor. Her yere gelir giderler. Her yerde yaşarlar yani. Güneydoğu’lu kardeşlerimiz için söylüyorum. Ama öbür türlü PKK onları Mardin’in dağlarına sıkıştıracak. Onları Siirt’in dağlarına sıkıştıracaksın. O soğuk iklime, sert iklime onları teslim edeceksin, etraflarını saracaksın, Kuzey Kore’den komünistler gelecek, Çin komünistleri gelecek, füze bataryaları yerleştirilecek, gelişmiş silahlar gelecek, 60 yaşındaki dedeleri bile silah altına alacaklar. Annelerimizi silah altına alacaklar ve muazzam bir komünist ordu kurulacak.
Biz millet olarak böyle bir şeye asla izin vermeyiz, ülkemizi asla böldürtmeyiz, Güneydoğu’lu kardeşlerimizi komünist çetelerin eline teslim etmeyiz.