Allah (cc), Kuran'ın "Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur." (Zuhruf Suresi, 36) ayetiyle, Kuran ahlakından yüz çeviren insanların, şeytanın dostu haline geldiklerini bildirmektedir. Bir başka ayette ise bu gerçek "Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostlari kıldık." (Araf Suresi, 27) sözleriyle haber verilmiştir. Şeytan, dost edindiği kimseleri etkisi altına almakta ve onları kendi çirkin ahlakı doğrultusunda yönlendirmektedir.
Allah (cc)'ın rızası ve hoşnutluğu yerine şeytanın dostluğunu kazanan kimseler, Allah (cc)'ın insanlar için yarattığı pek çok nimetten mahrum kalırlar. Bu nimet kayıplarından biri, hiç kimseyle gerçek anlamda dost olamamalarıdır. Dostluk, Kendisi'ni dost edinenlere Rabbimiz'in verdiği bir nimettir. Kuran'da "Sizin dostunuz (Veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku' ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren müminlerdir." (Maide Suresi, 55) ayetiyle haber verildiği gibi, Allah (cc) bu kimselere salih müminlerin dostluğunu nasip eder.
Şeytanın dostluğu ise, insanı daima yalnız bırakır. Çünkü, şeytan dost edindiği kimselere yalanı, fıskı, isyanı, kötülüğü, inkarı, kini ve nefreti hoş gösterir. Şeytanın etkisindeki bir kimse, çevresindekilere karşı böyle bir ahlak anlayışı ile yaklaşır. Genellikle öncelikli olarak kendi menfaatlerini göz önünde bulundurarak hareket eder; daima kendisini düşünür; en iyi arkadaşı daima kendisidir. Bu nedenle söz konusu kişilerin Kuran'da kastedilen manada gerçek ve kalıcı dostluklar kurmaları mümkün olmaz.
Kuran ahlakının yaşanmadığı bir toplulukta, insanların yardım isteyebilecekleri, işlerini, mal mülk gibi değerli eşyalarını emanet edebilecekleri, sır verebilecekleri, güvenilir ve candan bir dost bulmaları çok zordur.
Böylesine güvensiz bir ortamda insanların rahat ve huzurlu olmaları ise mümkün değildir. Çünkü, kendilerine karşı dost gibi görünen kişiler bile, aslında yalnızca menfaat peşinde olabilmektedirler. Dost olduklarını düşünen kimselerin bile birbirlerine olan bakış açıları dostluktan çok uzaktır. Birbirlerinin işine, arabasına, evine kısaca tüm imkanlarına kıskanarak bakabilir; onlardan üstün konuma gelme hırsına kapılabilirler. Bu amaçla, kolaylıkla birbirlerinin eksiklerini bulmaya ve birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışabilirler.
Bu anlayışla hareket eden kimseler son derece güvensiz ve samimiyetsiz bir ortam içerisinde yasadıklarının ve gerçek anlamda kimseyle dost olamadıklarının farkındadırlar. Ancak çözüm yalnızca Allah (cc)'in kendileri için seçip beğendiği Kuran ahlakını yaşamalarındadır. Aksinde dünyada bu sıkıntıyı yaşayan kimselerin, ahirette de hiçbir dostları olmaz. Dünyada yaşadıkları huzursuz, samimiyetsiz, güvensiz ortam ahirette çok daha fazlasıyla karşılarına çıkabilir. Dünya hayatında şeytanı dost edinenlerin ahiretteki konumunu Rabbimiz şöyle bildirmiştir:
"Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur." (Hakka Suresi, 35)
"Artık bizim için ne bir şefaatçi var, ne de candan-yakın bir dost." (Suara Suresi, 100-101)
İman edenlerin birbirleriyle olan dostlukları ise çok sağlam ve süreklidir. Çünkü müminleri biraraya getiren, onları birbirleriyle dost kılan, Allah (cc)'a olan samimi imanları ve Allah (cc) korkularıdır. Rabbimiz'in bir ayette "Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar." (Al-i İmran Suresi, 103) sözleriyle bildirdiği gibi, iman edenler birbirlerinin kardeşleridir. Bundan dolayı aralarındaki imana dayalı gerçek dostluk, Allah (cc)'ın izniyle hem dünyada hem de ahiret hayatında sonsuza kadar devam eder.
Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar? (Nisa Suresi, 69)