Şeriat kelimesi çok uzun zamandır özellikle Batılı toplumlarda büyük bir tedirginlik ve korku sebebi haline geldi. Şeriat dendiği zaman öldürmek, taşlamak, boğazını kesmek, kadınları baskı altına alıp, eğitim başta olmak üzere tüm haklarından mahrum etmek gibi fiiller geliyor insanların aklına. Oysa bu durum Kuran’da tarif edilen ve Hz. Muhammed (sav)’in uygulamalarında görülen gerçek İslam dinini bilmemekten kaynaklanıyor. Karanlık, bağnaz, radikal zihniyetin yüzyıllardır devam eden uygulamalarının insanlara şeriat diye sunulmasından güç kazanıyor. Peki şeriat ve cihat dendiğinde gerçekte ne anlamamız gerekiyor?
Şeriat: İzlenmesi gereken yol
Şeriat kelime anlamı olarak, "su kaynağına götüren yol, metot, adet" demektir. Allah’ın Hz. Nuh’a, Hz. İbrahim’e, Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya ve Hz. Muhammed’e tavsiye ettiği hayat veren yol olarak tarif edilir şeriat Kuran’da. (Şura Suresi, 13) Bir Müslüman Kuran'a bakarak nasıl bir "yol" izlemesi gerektiğini kolayca anlayabilir. Kuran'da haramlar çok azdır, kesin ve net hükümlerle bildirilmiştir. Hiçbir haram tartışmaya veya yoruma açık değildir. Bu Kuran'ın önemli bir özelliğidir. Örneğin adam öldürmek, zina etmek, faiz almak, domuz eti yemek, kan içmek gibi hükümler Kuran ayetleriyle kesin ifadelerle bildirilmiş olan haramlardır. İşte bu nedenle, ayetleri kendi isteklerine göre yorumlayarak haramlar üretmeye çalışan kişiler her zaman çeşitli alimlerin açıklamalarına, kaynağı belli olmayan rivayetlere ve uydurma hadislere başvurur, kendilerine göre çıkarımlar yaparlar. Allah bu zihniyette kişilerin varlığını Kuran’da bizlere haber vermiştir:
Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler. (Nahl Suresi, 116)
Peygamberimiz (sav)'in döneminden sonra, ayetin tasviriyle “Allah'a karşı yalan uydurmuş” olan çok geniş topluluklar türemiştir. Kuran’ı temel almayan bu kişiler çeşitli haram ve helaller türeterek bambaşka bir İslam anlayışı meydana getirmişlerdir. İşte bugün "şeriat" diye lanse edilen, gerçekte ise İslam ile tamamen çelişen baskıyı, zorbalığı ve şiddeti teşvik eden sistem Kuran’dan uzaklaşmanın bir sonucudur. Kuran ayetleriyle açıklanan “gerçek şeriat” yani Kuran'ın doğru yolu ise şu şekilde tarif edilebilir:
Kuran'ın şeriatı sevgi, saygı, her dinden, her fikirden insana şefkat ve koruyuculuk demektir. Kuran'ın şeriatı demokrasiyi şart koşar, fikir özgürlüğü hakimdir. Kuran'ın şeriatında insanlar bilgili, eğitimli, açık fikirli, karşı fikirlere saygılı, modern, kaliteli, sanat ve estetiğe önem veren, birliğe, dostluğa ve sevgiye değer veren insanlardır. Kuran'ın şeriatında nefret, tahammülsüzlük, çatışma, kavga, zorbalık, dayatma, tehdit, öfke ve savaş yoktur. Kuran şeriatında mutlak adalet, eşitlik, emanetin ehline teslim edilmesi vardır. Rüşvet ve adam kayırma yoktur. Bir kişiye baskı yoluyla bir inanç dayatma kesin ifadelerle yasaktır, herkes kendi inancında, seçimlerinde, hayat tarzında özgür bırakılmıştır. İslam şeriatı Müslümanın da, gayrimüslimin de, ateist, dinsiz ya da putperestin de özgürce yaşayabileceği bir hayat sunar insanlara.
Peki şu an dünyada Kuran'ın şeriatına uygun bir İslam ülkesi var mı? Elbette yok. Belki ilk anda insanların aklına şeriatla yönetildiği zannedilen birkaç İslam ülkesinin adı gelebilir, ancak gerçekte bu ülkelerde Kuran’da tarif edilen şeriat ile ilgisi olmayan baskıcı, zorba, kadına yaşam hakkı tanımayan, adaletsiz bir hukuk anlayışı hüküm sürmektedir.
Kuran’da tarif edilen şeriat, Peygamberimiz (sav) döneminden beri uygulanmadı. Şu anda şeriat ile yönetildiğini söyleyen ülkeler veya kendi anlayışlarına göre bir “şeriat”ı hakim kılmak isteyen bir takım bağnaz, katı, radikal gruplar gerçekte Kuran şeriatından çok uzaklar. Dolayısıyla da uyguladıkları baskıyı, şiddeti, bağnaz kuralları Kuran’dan delillerle destekleyemiyorlar ve ulemaya, icmaya, ecdada, örfe, adete yani Kuran ile çelişen türlü aktarımlara dayandırıyorlar.
Müslümanın “cihat”ı nasıl olmalı?
Bağnaz ve radikal anlayışa sahip olan gruplar ya da kişiler “cihat” kavramını da aynı şeriat gibi yanlış yorumlarlar. Rabbimiz’in Kuran’da bildirdiği cihatta adam öldürme, bomba yağdırma, intihar bombacıları yoktur. Kuran’daki cihatta şiddet, baskı, zorlama, nefret yer almaz. İslam bağnazların ya da radikallerin tarif ettiği gibi katliam, ölüm, nefret ve öfke kokan bir din değildir. Bu çarpıklıklar saf vahye dayanan İslam dinine sonradan eklenmiştir. Dolayısıyla eğer bir insan “Kuran’dan öğrendim; benim gibi düşünmeyen herkesi öldürmem, bombalamam, şiddet kullanmam gerekir” diyorsa bu kişi kesinlikle doğruyu söylemiyordur. Çünkü bu kişi İslam’a değil, sonradan icat edilen ve kaynağı Kuran olmayan bambaşka bir dine uymaktadır. Bu dinde herşey kapkaranlıktır. Sevgi yerine nefret; şefkat yerine öfke; kardeşlik yerine düşmanlık; sanat, estetik, bilim ve kültür yerine cehalet vardır. Böyle bir dine inanan bir kişinin eline silah vermek, “Bu topluluk senin düşmanın” demek, onu galeyana getirmek, öfke toplulukları ve eli silahlı güruhlar oluşturmak çok kolaydır.
Peki bu radikal ve bağnaz zihniyet nasıl oluştu?
İslam dünyasının çok büyük bir bölümünün bu anlayışla eğitilmesi, Kuran’dan gereği gibi haberdar olmamaları bu anlayışın oluşma nedenidir. Bu kişiler cahil bırakıldılar, gettolaştılar, sanattan bilimden ve insani değerlerden uzaklaştırıldılar. Kendileri gibi düşünmeyeni, farklı yaşam şekillerine sahip olanları düşman bildiler. Şeriatı da cihatı da yanlış bilip yanlış uyguladılar. Çok büyük bir bölümü Kuran’ı bir kez bile okumadılar. Cahil ve bağnaz atalarından öğrendiklerini uygulamalarına rağmen, kendilerini en doğru yolda zannettiler. Kendilerine, dinlerine, ailelerine, halklarına ve elbette başkalarına zarar verdiklerini hiç bir zaman düşünmediler. Oysa Kuran’da tarif edilen cihat bu radikal ve bağnazların anladıklarından çok farklıdır.
Cihat kelimesinin kökeni “cehd”dir. Arapçada, “çalışmak, çabalamak, azim, gayret, fedakarlık göstermek” anlamlarında kullanılır. İslam dininde cehd etmenin anlamı ise karşı tarafı dinin gerçekleri hakkında bilgilendirmek, güzel ahlakı öğretmek, insanları kötülükten uzaklaştırmak için çaba harcamaktır. Bunu yaparken Müslüman bir yandan kendi nefsini güzel ahlaka yönelik eğitmeli, öfke ve nefretten uzak iyi bir insan olmak için gayret göstermelidir. Yani bir yandan kendisini eğitirken, diğer yandan da iyiyi, güzeli, doğruyu insanlara öğretmek için uğraşmaktır cihat. İslam’da asıl olan ilimle ve fikirle yürütülen manevi cihattır.
Kuran'ın hiçbir yerinde cehd kelimesi yukarıdakilerin dışında bir anlamda kullanılmamıştır. Dolayısıyla şu anda cihat adı altında insanları katledenler, intihar bombacısı olarak kendi canına, aynı zamanda da savunmasız sivillerin canına kıyanlar, savaş çığırtkanlığı yapanlar Kuran'a göre harama girmektedirler. Fakat çok büyük çoğunluğu bunu cehaletinden, Kuran’da tarif edilen gerçek İslam dinini bilmemekten dolayı yapmaktadır. İşte bu yüzden bu kişileri öldürmek, üzerlerine bomba yağdırmak, hapsetmek ya da sürgün etmek hiçbir işe yaramaz. Önemli olan bu zihniyetin ortadan kaldırılmasıdır. Bu kişilerin sorunu Kuran ile eğitilmemiş, Allah'ın Adetullah’ını anlayamamış olmalarıdır. Sorun bu olunca, yanlış eğitim var olduğu sürece ne yaptığından habersiz radikaller de mutlaka olacaktır. Dolayısıyla cihat adı altında vahşet saçıp terör uygulayanların tek ihtiyacı doğru eğitimdir, onlara gerçek şeriat, dinin güzel yolu öğretilmelidir.
Sorunun İslam dininden kaynaklandığını zannedenler radikal terörün çözümünün ancak bu kişileri öldürmek olduğunu zannederek çok daha büyük bir bataklık oluşturmaktadırlar. Çünkü bu saldırılar radikalizmin daha da güçlenmesinden başka bir sonuç doğurmamaktadır. Çözüm bazı Müslümanların yaptığı gibi “Gerçek İslam bu değil, İslam barış dinidir” dedikten sonra bir kenara çekilmek, uzun uzun terimler ve kavramlar üzerinde tartışmak da değildir. Çözüm bu gruplara, bu kişilere Kuran’da tarif edilen gerçek İslam’ı anlatmak, onları eğitmek ve radikal-bağnaz düşünceden uzaklaştırmak, sorunun kökenine inip topyekün bir eğitim seferberliği başlatmaktır. Ortada yanlış bir inanç sorunu vardır. Yanlış inançların ortadan kalkması ise ancak ve ancak yerine Kuran’daki doğru inançların konulmasıyla mümkündür.
Adnan Oktar'ın Diplomacy Pakistan'da yayınlanan makalesi:
http://www.diplomacypakistan.com/articles/understanding-the-concepts-of-sharia-and-jihad-correctly/