İstihbarat raporlarının ortaya koyduğu, “PKK’nın Doğu ve Güneydoğu’da alan hakimiyetini arttırdığı ve halkın üzerinde baskısını şiddetlendirdiği” gerçeği, yaşanan bir çok olayla gözle görülür hale gelmiştir. Bölgede, farklı siyasi partilerin ve PKK karşıtı Sivil Toplum Örgütlerinin kültürel faaliyet yapması neredeyse imkansızdır. PKK ve uzantıları bölge halkının üzerinde kasaba kasaba, köy köy, hatta mahalle mahalle bir denetim sistemi kurmuş ve halkın özgür iradesini tamamen kontrol altına almıştır. PKK’nın bu baskısına karşı koymak isteyenlerin ise “ajan, hain” gibi yaftalarla damgalanarak sözde mahkemelerde yargılandıkları, maddi manevi cezalara mahkum edildikleri, şehit edildikleri bilinmektedir.
7 Haziran Genel Seçimlerinin yaklaştığı bugünlerde, söz konusu durum daha da önem kazanmaktadır. 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde diğer partilerin adaylarına ve seçmenlerine uygulanan şiddet basına da yansımıştı. Bir çok ilde parti binaları yakılmış, parti araçları saldırıya uğramış, adaylar ve yakınları taşlanmış, milletvekilleri dahi hayati tehlike atlatmıştı. Benzer manzaraların genel seçimler öncesi yaşanmaması için güvenlik tedbirlerinin alınması son derece önemlidir. Zira böyle bir ortamda sıradan vatandaşın kendini güvende hissedebilmesi, dolayısıyla özgür iradesini sandığa yansıtabilmesi mümkün değildir. Kurumların, hatırı sayılır şahısların üzerindeki baskıyı gören halk, (ister istemez) kendisini koruyabilmek için, dayatılanı seçmek durumunda kalacaktır.
Şunu da özellikle belirtmek gerekir ki, PKK ve uzantılarının saldığı dehşet ortadayken, “halkımızdan cesur olmasını bekliyoruz”, “şu partiler niye bu bölgeye gelemiyor” benzeri yorumlarda bulunmak doğru bir yaklaşım değildir. Doğru olan yaklaşım, halkın cesaret göstermesini gerektirmeyecek, her düşünceden insanın Gündeydoğu’nun her sokağında düşüncesini rahatça anlatabileceği bir ortam sağlamaktır. Bu ortam sağlandığında adil ve eşit bir seçim yarışından söz edilebilir.
Diğer parti mensuplarının çalışma yapmasını engellemek amacıyla sokaklarda nöbet tutan, bu kişileri mahallelere sokmayan, bu kişilerle konuşanları veya destekleyenleri “mimleyen” ve ağ gibi tüm bölgeyi sarmış bir yapı varken, öncelik bu yapının baskısını ortadan kaldırmak olmalıdır. Bu baskı seçim gününde sandıklar üzerinde de denetim kurmaktadır. Örgüt ve uzantıları oy verenleri kişi kişi cendereye almakta ve sonrasında kendi istedikleri doğrultusunda oy kullanmayanları “cezalandırmakta”dır. Örneğin Iğdır’ın Halfeli beldesinde seçimleri Ak Parti’nin kazanmasının ardından, örgütün hem Belediye Başkanı hem de halk üzerinde baskısı artmıştır. Belediye Başkanı Reşat Başkara, örgütün yaylaya çıkan çobanları tehdit ettiğini, çadırları yakarak bugüne kadar 12 aileyi yayladan indirdiklerini, bir köylüyü kaçırdıklarını söylemiş ve Valilikten yardım talep etmiştir. Burada hepsini sıralayamadığımız bu şekilde sayısız örnek vardır.
Halen bölgede;
HDP dışındaki siyasi parti adaylarına HPG (Halk Savunma Güçleri, PKK’nın silahlı dağ kadrosu) mührüyle tehdit mektupları gönderilmekte,
Mahallelerde oy kullanılacak yerlerin örgüt tarafından denetleneceği bir sistem oluşturulmakta,
PKK kendince sandık görevlisi olarak kişiler tespit etmekte ve sandık başlarında militanlarını bulundurmayı planlamakta,
Halkın seçim noktalarına PKK sempatizanları tarafından götürülmesi ve oy kullanımının denetlenmesi organize edilmekte,
Özellikle yaşlı vatandaşlara mührü nereye basacağı talimatla dayatılmakta,
Bazı sandık görevlileri tarafından oy verilecek parti logosu işaret edilerek oy pusulaları halka verilmekte,
Vatandaşlar adeta açık oy kullanmaya mecbur edilmektedir.
Tüm bunlara karşın bölgede seçim güvenliğini sağlamak için çok sayıda polis görevlendirilmesi bu baskıları bertaraf etmek için yeterli olmamaktadır. Çünkü böylesine örgütlü bir baskı sistemine karşı sadece seçim günü tedbir almak yeterli değildir. Devletin hukuka dayalı gücü ve adaleti ülkemizin her yerinde olduğu gibi Doğu ve Güneydoğu’da da her an kendini tam anlamıyla hissettirmelidir. Vatandaşlarımız eli silahlı terör örgütüne karşı savunmasız olduğu düşüncesine kapılmamalı, Devletimizin merhametli gücünün kendisinden yana olduğunu görmelidir. Bunun için gerekli tüm adli ve polisiye tedbirler alınırken, terörün fikri propagandasına karşı da fikirle, ilimle mutlaka cevap verilmelidir. Kürtler dindar, vatanına ve devletine sadık, güzel ahlaklı vatandaşlarımızdır. Bu güzel ahlaklı kardeşlerimize, “terör örgütünün inisiyatifine bırakılmışlar” hissi yaşatılırsa bu, tarihi bir vebal olur.
Türkiye’nin her bölgesinde olduğu gibi Güneydoğu’da da seçimlerde silahın gölgesi olmamalıdır. Eğer silah gölgesi olursa, bir yanda PKK ve uzantılarının silahı varken bölge halkının kendi arzusuna göre değil, dayatmalara göre oy kullanmak zorunda kalacağı, bunu da adil bir seçim olarak kabul edilemeyeceği açıktır.
Adnan Oktar'ın News Rescue'da yayınlanan makalesi:
http://newsrescue.com/the-pkk-and-its-extensions-harass-voters/