Ortadoğu’nun son derece zorlu günlerden geçtiği tarihi bir dönemde Rusya gibi köklü ve büyük bir devlete de önemli sorumluluklar düşüyor. Batı’da ve ABD’de bazı çevrelerin ısrarla Rusya’yı dışlamaları bölge barışı için doğru bir strateji değil. Bölgenin önemli güçlerinden biri olan Rusya’nın yalnızlaştırılması değil, tam tersine bu büyük devletle olan ilişkinin merhametle ve dürüstçe bir yaklaşımla daha da sağlam ve güçlü hale getirilmesi gerekir. Zira, adalet ve mutluluk bir başka ülkenin dışlanmasıyla inşa edilemez.
Bizim idealimiz ise her dinden, her ırktan, her düşünceden insanın mutlu, huzurlu, kaliteli yaşadığı bir dünya kurulmasıdır. Rus, Türk, Ermeni, Arap, Kürt, Hristiyan, Musevi, Sünni, Şii, Vahabi veya farklı inançlardan, etnik kökenlerden herkesin saygı ve değer gördüğü, birinci sınıf insan olarak yaşadığı, kimsenin bir diğerine üstün tutulmadığı, kardeşçe bir dünya için gayret etmeliyiz. Bu dünyanın inşasında Rusya’ya çok önemli görevler düşmektedir.
Bilindiği gibi, 2003 Irak savaşından bu yana geçen 11 yıldan sonra ortaya çıkan manzara “şiddetin daha çok şiddet getirdiğinin” ispatıdır.
Şiddet kullanımı neticesinde terör örgütleri daha da güçlenmiş, bu örgütlerin eylemleri ve askeri harekatlar en çok sivilleri, kadınları, çocukları, yaşlıları mağdur etmiştir. Nitekim Suriye iç savaşı, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük göçlerden birine sebep olmuş, 6 milyondan fazla insan evini terk etmek zorunda kalmıştır. Son dönemde IŞİD nedeniyle yeniden artan mülteci hareketi, muhtemelen ABD bombardımanıyla çok daha fazla hızlanacaktır. Bu insanlara yaşayabilecekleri güvenli bir alan sağlamak son derece önemlidir. Bu sebeple Türkiye’nin sunduğu, “Türkiye-Suriye sınırında güvenli alan oluşturma projesi” hayati bir önem taşımaktadır. Bu projeyi güçlü ve güvenli kılacak olan ise Rusya’nın desteğidir.
Suriye iç savaşı boyunca Rusya bazı gerekçelerle Batı’nın siyasetiyle paralel siyaset izlememiştir. Ancak şu anda gelişen durum, Kürt, Arap, Türkmen, Nusayri, Alevi, Sünni, Şii ve tüm bölge insanları için güvenli bir alan kurulmasını artık kaçınılmaz kılmaktadır. Güvenli bölge oluşturma projesinin, Suriye’nin bütünlüğüne yönelik bir hareket olarak algılanmaması gerekir. Tam tersine bu proje, bizzat Suriye’yi ve Suriye halklarını korumak için alınan bir tedbirdir. Oluşturulacak güvenli bölge Rusya’nın desteğini alırsa bu durum Suriye halkının tamamına güven verecek, yersiz endişeleri ortadan kaldıracak ve huzurun tesis edilmesinde önemli bir adım olacaktır. Bu durum aynı zamanda Rusya’nın Doğu Akdeniz konusunda çekincelerini giderecek; Türkiye, Rusya için bu konuda bir güvence olacaktır. Bu sebeple Rusya’nın güvenli bölge oluşturulmasına maddi manevi desteği son derece kıymetlidir.
Şu bir gerçektir ki, Türkiye’nin hiçbir zaman komşularına karşı işgalci bir siyaseti olmamıştır. Ancak buna rağmen, bir kısım komşu ülkelerin geçmişte Türkiye’yi bölmek amaçlı faaliyet gösteren PKK gibi bir komünist terör örgütünü beslediği de gerçektir. Ancak Türkiye, geçmişi geçmişte bırakmış ve komşularıyla daima iyi ilişkiler içinde olma gayreti içinde olmuştur. Dolayısıyla güvenli bölgede amaç, bir işgal ya da saldırı politikası değil, insani ihtiyaçtır.
Şu anda da Türkiye’yi asıl ilgilendiren konulardan birinin kendi sınırında yaşanan insani sorun olduğu aşikardır. Tüm AB ülkelerinin 2013 yılı boyunca kabul ettiği mülteci miktarını, Türkiye geçtiğimiz hafta bir gün içinde kabul etmiştir. Türkiye’nin kabul ettiği Suriyeli misafirlerin sayısının 2 milyona yaklaştığı tahmin edilmektedir. Türkiye’nin mülteciler için yaptığı harcama 4 milyar doları geçmiştir. Bizler Türk milleti olarak acıdan kaçan komşularımızı misafir etmekten memnuniyet duymaktayız. Ancak durumun uluslararası bir sorun olduğu da göz ardı edilmemelidir. Türkiye’nin mevcut durumda IŞİD kontrolü altındaki bölgelerle sınırının olduğu ve PKK terör örgütünün varlığı göz önünde bulundurulduğunda, güvenli bölge oluşturulmasının herhangi bir işgal amacı taşımadığı, tamamen insani ve güvenlik amaçlı olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Bu konuda Rusya’nın Türkiye’ye güvenmesi son derece büyük önem taşımaktadır.
Ukrayna sorununda göze çarptığı gibi Rusya’yı yalnızlaştırmaya ve dışlamaya yönelik bir uluslararası söylemin acilen terk edilmesi gerekmektedir. Ukrayna’da bazı kesimlerin Avrupa’yla yakınlaşmak istemesi nasıl demokratik bir hak ise Rusya’yla bağını koparmak istemeyenlerin düşüncelerini savunmaları da demokratik bir haktır. Rusya’yı yok sayarak, oldu bitti yöntemlerle siyaset kurgulamak, geçtiğimiz yüzyılın yanlış yöntemlerinden biridir. Bizim temennimiz bölgede ve dünyada atılacak her adımda, kurulacak her yeni düzende Rusya’nın da öncü rol oynamasıdır. Türkiye hem Avrupa Birliği ile hem de Rusya ile hem dostluk hem de yakın ticari ilişkileri nedeniyle, aracı olmaya taliptir. Böylece bu kutuplaşmış siyasetlerin de son bulması kolaylaşacaktır.
Rusya’nın, Ortadoğu’nun güvenliği yönünde Türkiye ile işbirliği içinde olması halinde bölge halklarının huzuru ve güvenliği için verdiği destek ve maddi manevi yardımlar bu topraklarda dost olduğunun güvencesi olacaktır. Türkiye ile Rusya’nın güvenli bölge konusundaki işbirliği acil ve hayatidir.
Rus halkı dindar, temiz, efendi, tevazulu, güzel huylu bir halktır. Saygıyı, sevgiyi, değer verilmeyi fazlasıyla hak etmektedir. Ve yeni bir düzen oluşturulduğunda, tüm toplumlar gibi, onların da mutluluğu esas olmalıdır. 19. yüzyıldan bu yana yaşanan acılardan çıkarılması gereken bir ders var ise, o da başka toplumların mutsuzluğu üzerine mutluluğun inşa edilmesinin mümkün olmadığıdır. Rusya mutsuz ise bölge mutlu olamaz. Rusya güvende değilse bizler kendimizi güvende ve rahat hissetmeyiz. “Sadece biz güçlü olalım diğerleri ne olursa olsun” çağı artık geride kalmıştır. Bu yüzyıl, Rusya, İran, Suriye, Irak, ABD, Ermenistan, İsrail hiçbir ülkeyi dışlamadan, “hepimiz mutlu, hepimiz güvende, hepimiz rahat olalım” diyen sevgi insanlarının yüzyılı olacaktır.
Adnan Oktar'ın Pravda.ru 'da yayınlanan makalesi:
http://english.pravda.ru/opinion/columnists/24-11-2014/129106-russia_turkey-0/