Burma (Myanmar) dünyanın çatışmalar ve insani suçlarla adını duyuran bölgelerinden biri. Bu ülkeden gelen haberler suların bir türlü durulmadığını ve büyük bir insanlık dramının hala yaşandığını gösteriyor. Bu ülkede yaşayan etnik gruplardan biri olan Müslüman Arakanlılar veya Rohingya halkına yönelik ciddi bir vahşet uygulanıyor. Bu vahşetin ana kaynağı ise etnik ve dinsel ayrımcılık. BM tarafından "eziyet gören dini azınlık" olarak kabul edilen Müslüman Rohingyalılar 56 milyona yaklaşan Burma nüfusunun %4’ünü oluşturuyor. Ülkenin batısındaki Arakan eyaletinde derme çatma kamplarda yaşan bu halk şimdilerde yeni bir tartışma konusunun hedefi. Hükümetin Müslüman Rohingyalıların anayasal referandumda oy kullanmasına imkan sağlayan kararı ülkede çoğunluk durumunda olan Budistlerin protesto gösterilerine neden oluyor. Çünkü Rohingyalılar Burma’nın vatandaşı sayılmıyor, bu nedenle oy vermeleri de istenmiyor. Rohingyalılar kamplarda yaşıyorlar. Çünkü kendi ülkelerinde mülteci konumundalar.
Müslüman Rohingyalılar 1982'de kabul edilen yasa ile bir günde vatandaşlık haklarını tamamen kaybettiler. Bu insanlar komşu ülke Bangladeş’ten gelen ‘kaçak ya da yasadışı göçmenler ‘olarak görülüyorlar. Burma’da milyonluk nüfusa sahipler ama kendi kimliklerini, ‘Burma vatandaşı’ olduklarını ispatlayamıyorlar. Aslında varlar ama resmi olarak yoklar. Diğer yandan sınırdaki kıyı şeridinde yaşayan Rohingyalıları Bangladeş yönetimi kendi vatandaşı olmadığı için ülkesine kabul etmiyor. İki ülkenin de dışladığı Rohingya halkı ‘ülkesiz insanlar ‘olarak yaşam mücadelesi veriyor. İki ülkenin de reddetmesi sebebiyle Rohingyalılar nüfus cüzdanına, dolayısıyla herhangi bir vatandaşlık hakkına sahip olamıyorlar.
Burma dört yıl önce askeri yönetimden demokrasiye geçti. Şubat 2011'den beri iktidarda olan Devlet başkanı Tein Sein yönetimindeki sivil hükümet demokratikleşme yolunda bazı adımlar attı. Çok sayıda siyasi mahkumun serbest kalmasına, etnik gruplarla ateşkes imzalanmasına, basın özgürlüğünün genişletilmesine ve denetim yasalarının hafiflemesine karşın, Burma hala Müslüman Rohingyalılara uygulanan insan hakları ihlalleri, dini azınlıklara uygulanan ayrımcılıklar ile dünya kamuoyunun dikkatini çekiyor.
Sivil hükümetin iktidara gelmesi Rohingya halkının yaşamında bir değişikliğe sebep olmadı. Din temelli çatışmalarla Müslümanların hayatını kaybetmesi, yüzlerce ev ve iş yerinin ateşe verilmesi, çatışmalar nedeniyle 250 bin kişinin evlerini terk etmesine engel olamadı. Dahası Rohingyalılara bir insanın en temel haklarından biri olan vatandaş olma hakkını tanımadı. Vatansız ve sahipsiz olmanın acısını yaşayan Burmalı Müslümanlar, bugün kendi evlerinde değil, Arakan eyaletinde tecrit kamplarına hapsedilmiş olarak yaşıyorlar. Eğitim, sağlık gibi sosyal haklardan ve kamu hizmetlerinden yararlanamıyorlar. Hasta oluyorlar ama hastanelere kabul edilmiyorlar, işsiz kalıyorlar ama devlet dairelerinde çalışamıyorlar. Eğitim imkânları olmadığı için okuma yazma bilmeyenlerin oranı % 80. Çocuklarına doğum belgesi dahi alamıyorlar. Evlenme izinleri yok. Mal, mülk ve toprak sahibi olamıyorlar. Betondan ev yapma izinleri yok, ancak bambu ya da ahşap evlerde yaşayabiliyorlar, ki bunlar da saldırılarda kolaylıkla tahrip oluyor. Bizlerin nimet olduğunu dahi düşünmediğimiz pek çok vatandaşlık hakkı Rohingyalılar için sadece bir hayal. Elbette burada amaçlanan etnik temizlik. Bu etnik temizliğin son uygulamalarından biri de Arakanlı Müslümanların vatandaş olmaları için kendilerini 'Bengalli' olarak tanıtmaları. Böylece Arakanlı Müslüman kimliği yok edilmeye çalışılıyor. Bu kimliği kabul etmeyen Arakanlı Müslümanlar ise ' tecrit kamplarına’ gönderilerek cezalandırılıyor.
Şimdilerde ise hükümet göçmen sayılan 1,5 milyon Arakanlı Müslümana geçici vatandaşlık hakkı tanıdığını bildirdi ve hazırlanan referandum yasasında oy kullanmaları hakkını tanıdı. Fakat bu da etnik temizlik için hazırlanmış çok ince bir plan. Çünkü onları vatandaş olarak tanımıyor, sadece göçmen sayılanlara verilen beyaz kart ile oy kullandırıyor. Bu şekilde onlara göçmen olduklarını kabul ettirmeye çalışırken, dünyaya da biz demokratik bir ülkeyiz imajı vermeye çalışıyor.
Geçici olarak verilen bu hak bile ülkede Müslüman halka karşı duyulan ayrımcılığı körüklemeye yetti. Burmalı Budistler, Müslüman Arakanlıların geçici olsa bile oy kullanmalarına tepki gösterdi ve sokaklarda eylemlere başladılar. Böylece Arakanlı Müslümanlar hem şiddet olaylarına hem de yasal, ekonomik ve toplumsal ayrımcılığa hala maruz kalıyorlar.
Burma yönetimi halkını ve Müslüman vatandaşlarını baskı altında tutmakla çok yanlış bir politika izliyor. Farklı ırk ve milletlerin bulunmasının amacı, çatışma ve savaş değil, kültürel bir zenginliktir. Bu çeşitlilik Allah'ın yaratışındaki bir güzelliktir. İslam dini ise zaten barış ve sevgi dinidir. Bu nedenle Burmalı Müslüman kardeşlerimizin dindarlıkları, Kuran'a bağlılıkları, Peygamberimiz (sav)'in sünnetine sadakatleri Burma için bir nimet ve güzelliktir. Müslüman olmak fedakarlığı, özveriyi, itidalli, dengeli, çalışkan, vatanına ve milletine bağlı olmayı gerektirir. Dolayısıyla bu kardeşlerimizin Burma devletine hiçbir zararları olmaz, tam tersine itaatli ve saygılı tavırları ile Burma’ya destek olurlar. Bu nedenle Burma yönetiminin Müslümanlardan tedirgin olmasını gerektirecek bir durum yoktur. Burma modern ve demokratik ülkeler arasında yer almak istiyorsa hiçbir gücü olmayan, kimseye zarar vermeyen mazlum Müslümanları ezip baskı altına almak yerine, onları özgür vatandaşları olarak tanımalı, dinlerini, hayatlarını özgürce yaşamalarına izin vermelidir. Burma 21. yüzyılın çağdaş devletleri arasında yer almak istiyorsa baskı ve şiddet yerine demokrasi ve insan haklarını ön plana alan bir sistemi benimsemelidir. Tüm Burma halkının özlediği huzur ve istikrarın anahtarı budur.
Adnan Oktar'ın The Burma Times'da yayınlanan makalesi:
http://burmatimes.net/people-rohingya-doomed-remain-stateless/