Audioslave ve Soundgarden’ın solisti Chris Cornell’in şok edici intiharından çok geçmeden müzik endüstrisi başka bir yeteneğini daha kaybetti. 21 Temmuz’da Linkin Park’ın 41 yaşındaki solisti Chester Bennington yıllarca süren depresyon ve uyuşturucu bağımlılığı sorunları neticesinde hayatına son verdi. Solist arkasında bir eş ve altı çocuk bıraktı.
Sektörde yaygın olan depresyon ve ürkütücü genç ölüm oranları göz önüne alındığında ne yazık ki bu ölümlerin beklenmedik olduğunu söylemek yerinde olmaz.
Son birkaç on yılda, intiharlar, cinayetler, kaza sonucu ölümler müzisyenler için alışılagelmiş bir görüntü haline geldi. Elvis Presley'den Kurt Cobain'e, Jim Morrison'dan Amy Winehouse'a kadar, birçok büyük müzisyen sürdürdükleri yıkıcı yaşam tarzları nedeniyle hayatlarını genç yaşta yitirdiler. Nitekim, Sydney Üniversitesi'nden Diana Kenny tarafından yürütülen bir araştırma, rock yıldızlarının genel nüfusun geri kalanından 25 yıl daha az yaşama eğiliminde olduğunu, intihar, cinayet ve kaza sonucu ölüm oranlarının çok daha yüksek olduğunu gösterdi.
Ama neden? Aslında, cevabın bir kısmı neredeyse herkesin malumu: genç sanatçıların kendilerini içinde buldukları sözde ‘hızlı hayat’ medyanın gösterişli tasvirine rağmen yaşamlarına zehir etkisi yapıyor. Hızlı gelen şöhret, aşırı alkol ve uyuşturucu bağımlılığı ile birleştiğinde, çoğu kez ölümcül bir formül olarak ortaya çıkıyor. Şüphesiz, bütün müzisyenlerin aynı durumda olduğu söylenemez ancak bu kısır döngüye çok fazla sayıda kurban düşüyor. Özellikle bu aşırılıklar bugün yaygın olan nefret ve materyalist kültürle birleştiğinde, yıkıcı bir duygusallık ortaya çıkarıyor ve birçok yetenekli sanatçının yakasını bırakmıyor.
Herhangi bir İnternet kullanıcısının karşılaşmış olabileceği gibi, nefret, düşmanlık ve zulüm İnternette adeta bir salgın. İnsanlar birbirlerine, yalnızca farklı düşünceleri, farklı görünüşleri nedeniyle acımasızca saldırabiliyorlar. Ancak ünlüler için bu tamamen farklı bir hikayedir. Hem medya hem de halk tarafından sürekli taciz ediliyor, hakaret görüyor, tehdit ediliyor ve eleştiriliyorlar. Ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar, her zaman daha fazlası için baskı görüyorlar. Yaptıkları her küçük şey için eleştiriliyor ve mercek altına alınıyorlar. Saç modellerinden sanatlarına, görünümlerinden çocuklarına kadar, hesapsız bir sorgulama ve düşmanlığa maruz kalıyor ve bunun ötesinde çevrelerinde gerçekten güvenebilecekleri ve sevebilecekleri insanları bulamıyorlar. Israrlı saldırılar ve yalnız kalma duygusu bu insanlarda çoğu zaman derin yaralar açıyor. Bu yaralar, müzik dünyasında neredeyse bir moda olan olumsuzluk ve karamsarlık yüzünden kusursuz bir gelişme ortamı bulmuş oluyor. Sonuç olarak, birçok müzisyen alkol ve uyuşturucuya yönelme hatasına düşüyor ve bu yalnızca sorunların ciddiyetini arttırıyor. Bütün bu faktörler kaçınılmaz olarak kendi müziklerine de yansıyor.
Dahası, dünyada kolay etki altında kalan sayısız genç yaptıkları her şeyde onları kendilerine örnek alıyor ve zincirleme bir tepki olarak anksiyete, karamsarlık ve insanı adeta zehirleyen romantizm telkini almalarına sebep oluyor. Bu olumsuzluk dopal olarak genç, savunmasız zihinler ve ruhları üzerinde ciddi bir sıkıntı yaratıyor.
Bu, gençler arasında artan depresyon, anksiyete, suç işleme, madde kullanımı ve intiharların ardındaki nedenlerden biridir. Bir araştırmaya göre, gençler arasında intihar oranı, 1962-1982 yılları arasında %200 oranında artmıştır. Dünya Sağlık Örgütü, her yıl 800.000'den fazla gencin intihardan öldüğünü ve müzik endüstrisinin en aktif takipçileri olan 15-29 yaş grubunun en fazla etkilenen grup olduğunu tahmin etmektedir. Elbette, bu trende katkıda bulunan birçok faktör vardır ancak bazı rock yıldızları tarafından teşvik edilen depresyon kültürünün önemli bir rol oynadığından şüphe yoktur. Birçok çalışma depresif bir müziği dinlemenin özellikle zaten kaygı ve depresyon yaşayan insanlar için çok tehlikeli olabileceğini göstermektedir. Bir araştırmada, katılımcıların neşeli, agresif ve hüzünlü müzik dinlemeleri sağlanmış, hüzünlü müzik dinleyenlerde nevrotik ve endişe düzeylerinin daha yüksek olduğu görülmüştür. Özgüven eksikliği, depresyon ve öfke ile mücadele eden milyonlarca genç, kasvetli müzik dinleyerek bilmeden kendilerini daha derin bir depresyona sürüklemektedirler. Dolayısıyla, bu trendin dünyamızın geleceğini nasıl etkileyebileceğini hayal etmek zor değildir.
Bununla birlikte, bu yıkıcı trend hem sanatçılar hem de hayranları için kolaylıkla tersine çevrilebilir. Eğer sanatçılar ve müzik endüstrisi, sevgi ve samimiyetin gerçekten yaşanabileceğini, manevi değerlerin maddi değerlerden daha önemli olduğunu anlar ve inanırlarsa, insanların üzüntü ve depresyonun üstesinden gelmelerine yardımcı olacak farklı bir dünya görüşü oluşturabilirler. Böylece kendilerini de ruhen daha iyi hale getirebilirler.
Hiç şüphe yok ki, müzik ve sanat, insanların ruh hallerini iyileştirmek ve kişisel gelişim yolunda onlara yardımcı olmak için son derece etkili araçlar olabilirler. Gerçekten de, birçok farklı çalışmada araştırmacılar, neşeli müzik dinlemenin sağlığı ve genel anlamda iç ferahlığı oluşturarak insanların duygularını geliştirdiğini keşfetmişlerdir. Müzisyenler ve müzik endüstrisi daha iyi bir dünya kurma denklemine yerlerini aldıklarında, sağlayacakları katkının ne denli önemli olduğunu hemen anlayacaklardır. Bu, sadece mükemmel müzikal yetenekleri için değil, pek yakında dünyayı şekillendirecek milyonlarca hayranları için de hayati öneme sahiptir.
Adnan Oktar'ın American Herald Tribune'de yayınlanan makalesi: