Geçmişe özlem...
Özellikle Ramazanlarda birçok insan için bu özlem daha da artıyor. Belli bir yaşın üstündekiler belki de şimdi bulamadıkları ancak çocukluklarında yaşadıkları güzellikleri hatırlayarak, geçmiş Ramazanları anıyor.
Her akşam başka bir dost meclisinde açılan iftarlar, sahurda komşular arasındaki yemek alışverişi, oruç tutan-tutmayan ayrımı yapılmadan herkesin birbirine ikramda bulunmak için adeta yarışması çocukluğumuzun Ramazanlarının olmazsa olmazlarındandı. Hemen her çeşidin yer aldığı sofralar, kuru yemişlerle, kuru meyvelerle ve tabi ki iftarın olmazsa olmazı hurma ile renklenirdi. Güllaç başta olmak üzere tatlılar olmadan Ramazan geçirilmezdi.
İftar ile birlikte yakılan cami ışıkları, camileri süsleyen ve kalbe hitap eden sözlerin yer aldığı mahyalar ve belki de bizi en çok heyecanlandıranlardan ve ilk duyanlardan olmak için yarıştığımız top atışı... Ramazan topu eski Ramazanların önemli bir geleneğiydi, bir nişanesiydi. Ramazan topu atılmadan hiç kimse orucunu açmazdı.
En doğru vakit, iftar topunun vakti kabul edilirdi.
Bu adetler kimi yerlerde hala devam ettirilmeye çalışıyor ancak yine de bir farklılık var. O dönemlerdeki imkanlar bugünkü kadar çok olmasa da birçok kişi, insanların o zamanlarda daha mutlu olduğunu, sofralarda başka türlü bir bereket yaşandığını, eski Ramazanların çok daha coşkulu olduğunu düşünüyor. Bu kimilerine göre doğru, kimilerine göre yanlış olabilir ama eski Ramazanları özleyerek vakit kaybetmek yerine her açıdan bereketi, mutluluğu yaşamak mümkün. Bunun için gereken ise sadece maddi imkanların artması değil, yeniden kardeşlik ruhunun, sevginin pekiştirilmesi.
Kuran’da Allah’ın bildirdiği Ramazan’ın o muhteşem ruhunu ve bir müslüman için anlamını tekrar hatırlamak bu yönde atılacak adımlardan biri: Dinimizin temeli olan birlik, kardeşlik, sevgi, ince düşünce ve saygı ruhunu yansıtan en güzel dönemlerden biri Ramazanlardır. Ramazan’da hemen herkes, farkında olmasa da “ben” olmayı bırakmak “biz” olmak için çalışır. Allah için toplu olarak yapılan bu ibadetin hem manevi hem de maddi yönden şaşırtıcı bir bereketi vardır.
Ramazan ayı müslümanlar için bir rahmet, mağfiret, arınma ve bereket ayıdır. İman edenlerin tesanütünü artırması açısından bu mukaddes ayın büyük bir ayrıcalığı vardır. Bu nedenle her Ramazan yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik duygularını daha da pekiştirmek için bir fırsat olarak görülmeli ve müminler sevgi bağını güçlendirerek, birbirlerine kenetlenmelidir.
Peygamber Efendimiz (sav) de, "Bu ayı oruç tutarak, ibadet ederek ve hayır için harcamada bulunarak geçirenlere ne mutlu!" sözleriyle Allah’ın rızasını kazanmak için Ramazan ayının mühim bir vesile olduğunu müjdelemiştir. Bu nedenle Müslümanlar Ramazan ayında imkânları oranında, birbirlerine infak etme ve ikramda bulunma yarışında olmalıdır. Bunun için neler mi yapılabilir?
Yemek vermek dışında büyük camilerin avlularında iftarlıklar dağıtılmalı, ihtiyaç sahiplerine öncelik verilmelidir. Düşük gelirlilerin alım gücünü arttırmak için gıda fiyatlarının indirilmesiyle birlikte fakir ailelerin de Ramazan’da rahat alışveriş yapması sağlanabilir. Ramazan ayında kurulan sofralarda zengin-fakir ayrımı yapılmadan herkesin birarada yemek yemesiyle, farklı kesimlerin birbiriyle tanışmasını sağlanır ve sosyal sınıf ayrılığı da ortadan kaldırılmış olur.
İslam dininin, müziğe, eğlenceye, sanata olan güzel yaklaşımı bu mübârek ayın, her anıyla daha neşeli ve coşkulu yaşanmasına da vesile olur. İftardan sahura kadar geçen vakitlerde halkın bir araya gelip sosyal aktiviteler düzenlenmesi, hacıvat-karagöz gibi oyunların sahnelenmesi bu güzelliklerden bazılarıdır. Bütün bunların yanısıra, birlikte kılınan namazlar, iftar ve namaz sonrasında yapılan sohbetler de çok önemlidir.
Ramazan ayında artan maneviyatın, yardımlaşmasının sadece Ramazan ayına değil, senenin her gününe ve her yere hakim olabilmesi için Müslümanların var gücüyle çaba göstermesi gerekir. Bugün İslam dünyası başta olmak üzere bütün dünyada açlıkla, zulüm ve işkenceyle mücadele eden mazlumlar varken, sadece iftarda ne yiyeceğini düşünmek ve yemeğini yedikten sonra rehavet içinde oturup, vakti boşa harcamak vicdana uygun olmaz. Allah ahiret gününde, sahip olduğumuz her nimetten bizleri sorguya çekecektir. Nimetleri bu gerçeği unutmadan kullanmak hepimizin görevidir.
Unutmayalım Suriye’de, Doğu Türkistan’da, Mısır’da, Afganistan’da, Çad’da, Kırım’da, Kerkük’te, Keşmir’de bu Mübarek Ramazan ayında iftarını yapamayan, yiyecek hiçbirşey bulamayan, baskı, zulüm ve işkence altında acı çeken kardeşlerimiz var. Buralarda zulmün durmasını isteyen herkes bu mübarek günlerde Müslüman dünyasının kurtuluşu için “Ya Rabbi, müslümanlar arasındaki ayrılıkları gider, yeryüzündeki bozgunu bitir, inananların birliğini çabuklaştır” diye Allah’a dua etmelidir. Fiili dua olarak da yardımlaşmayı artıracak her türlü faaliyete, her çalışmaya destek vermelidir.
Unutmayalım ki bizler Müslümanları kardeşliğe çağırmakla, Yaradan’ın kulları olduğumuzu hatırlatmakla, dünyadaki her insanı sevmeye davet etmekle, Allah’ın bu kainatı nefret için değil sevgi için yarattığını hatırlatmakla yükümlüyüz. Bizleri güzel sonuca ulaştıracak ve yeryüzündeki bozgunu, sıkıntıları yok edecek olan Allah’tır.
İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi: