Papa Francis Roma’ya Piskopos olarak atandığı günden itibaren, diğer çalışmalarının yanı sıra dünyanın çeşitli bölgelerine çok sık ziyaretlerde bulundu. İnsanların iyiliği konusunda sahip olduğu şevk, daha iyi bir dünyaya olan özlemi için gayretinde ona enerji verdi. Bu nedenle, Papalığa başladığı günden itibaren Brezilya, İsrail, Ürdün, Filistin, Güney Kore, Türkiye, Meksika, Tunus ve Ermenistan gibi birçok ülkeyi ziyaret etti.
Papa’nın, Asya’ya “merhamet ve hoşgörü” mesajları götürmek için 15 Ocak 2015’te Filipinleri ziyaret etmesi bekleniyor. Budist, Müslüman ve Hıristiyan liderleri bir araya toplayacak ve ümit ederiz ki sevgi, kardeşlik ve şefkat için ortak bir mesaj verecek.
Asya bölgede çok sayıda insanın mensubu olduğu dünyanın ana dinleri ile büyük seviyede bir dini çeşitlilik sergilemektedir. Ancak istisnai bazı ülkeler dışında Doğu Asya bölgesi uzun süredir sadece sefalet ve acıya neden olan demokrasiden uzak rejimlerin kurbanı oldu. Hiçbir muhalefete müsamaha göstermeyen komünist parti tarafından yönetilen, tek parti devleti Çin’in ekonomik gücüyle büyük ölçüde etkisi altına aldığı bölge manevi hayat anlamında çöküşün eşiğinde bulunuyor.
İster Myanmar, Kamboçya ve Tayland gibi uzun süreli askeri rejim gelenekleri, ister Çin, Kuzey Kore, Laos ve Vietnam gibi komünist rejimler olsun bunların tümü, insanları izzetinefis ve temel insan haklarından yoksun bırakarak toplumlar açısından başarısız oldular ve kimi ülkelerde maddi yoksulluk olmasa da kesinlikle insanları manevi bir yoksulluğa sürüklediler.
Sevgi, şefkat, mutluluk ve barışın hüküm sürdüğü daha iyi bir dünyaya ilgi duymayan, her geçen günü sadece hayatta kalmak için yaşayan bu insanların yüzleri donuklaştı, varlıkları monoton hale geldi. Hayatları insan doğasının ihtiyaç duyduğu zerafet, güzellik ve kaliteden yoksun kaldı.
Bu tip rejimler vatandaşlarına kısıtlanmamış bilgi hakkı vermezler; insanlar düşünce özgürlüğü yaşamazlar. Onları yöneten elit zümre halkın hayatına değer vermez ve en insaniyetsiz uygulamaları, hatta gerekli gördüklerinde ölüm cezasını bile uygulamayı kolay görürler. Bu gibi ülkelerdeki çoğu insanın internetteki bilgi kapasitesinin büyüklüğü konusunda çok az bilgisi vardır, öyle ki pek çoğu kendi temel haklarını bile bilmezler.
Bu kişilerin hayatları sanki George Orwell’in 1984’ündeki kurgu partinin attığı sloganlar gibidir: “Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cahillik güçtür”. Orwell’in kelimeleriyle “Dünyamızda ilerleme daha çok acıya doğru olacaktır” şeklinde tarif edilen bu kurgu dünyanın insanları hayattan zevk almadılar, gelecek için ümitleri de yoktu.
Bu noktada Papa’nın Filipinlere ziyareti ve bölgede çeşitli dinlerin liderleriyle görüşmesi oldukça hayatidir. Bununla birlikte eğer Papa ve diğer dini liderler her zamanki gibi sevgi, şefkat ve müsamaha demeçleri verir ve Papa bu çalışmayı yeterli görerek bölgeden ayrılırsa, bunun Asya halkı için herhangi bir değişiklik yaratması sürpriz olacaktır. Bu belki biraz ümit yaratacaktır ama başka hiçbir şeye çözüm olmayacaktır.
Savaşlara son vermek maksatlı, sevgi ve kardeşlik adına bu tip toplantılar oldukça sık yapılmaktadır ancak bir araya gelmek ve edebi konuşmalar yapmak sanıldığı sonucu getirmemektedir. Eğer öyle olsaydı dünyadaki pek çok sorun şimdiye kadar çözülmüş olurdu. Bir konuşmayı sözlerden öteye taşıyan şey sadece samimiyettir ve insanları derinden etkileyen, kalpleri ısıtan ve sonuçta yerleşik sistemleri ve hayat tarzlarını değiştiren budur.
Bugün dünya büyük bir manevi değişim ihtiyacı içindedir, dolayısıyla dünya liderlerinin düşündüklerinden çok daha fazla yapacak işleri vardır. Yolda rastladığımız insanların gülümseyen, mutlu yüzleri olmalıdır. İnsanlar diğer insanlarla karşılaştıklarında onları tanımasalar bile selamlamalıdırlar. Bu bir kural olarak değil içten gelerek yapılmalıdır.
İnsanlar birbirlerine karşı ilgili, sevecen ve şefkatli olmalıdır. Örneğin Çin’de doğan kültürel bir etkinlik olan ‘Dünya Kucaklaşma Günü’ hayatımızdan düşmanlığı çıkarmamız gerekliliğinin bir göstergesidir. Gülümseme, onun altında yatan mutsuzluğu gizleyen bir maske olmamalıdır. İçinde yaşadığımız dünya böyle olmalıdır.
Dalai Lama hayatımızda sevginin önemini şöyle ifade eder:
“Tüm ana dini gelenekler temelinde aynı mesajı taşır, bu sevgi, şefkat ve bağışlayıcılıktır; önemli olan bunların günlük hayatımızın bir parçası olmasıdır.”
Din hayatın özüdür. Din olmadan hayatta bir şey eksiktir. Din insanlara ihtiyaç duydukları sevgi ve maneviyatı verir. Tüm dinler sevgiye dayalıdır. Eğer bir din sevgiden uzaklaştıysa, bu orijinal kaynağından uzaklaştığı anlamına gelir.
Dolayısıyla manevi bir lider olarak Papa Francis geleneklerin sınırını aşabilir ve demeçler vermekten daha fazlasını yapabilir. Daha ilk gününden itibaren Papa Francis şaşırtıcı şekilde, geleneksel olmayan tarzda bir Papa oldu, bazı şeyleri ilk kez yapan içten biri oldu. Örneğin Papa ilk duasında öne eğilmiş ve kalabalıktan kendisini kutsamasını istemişti. Daha sonra, hiç kimsenin kendinden önce gelen Papalardan bekleyemeyeceği pek çok uygulaması oldu. O, “kilise için dogmatik savaşlardan çok insanlığa sosyal olarak ulaşmanın önemli olduğu” fikrine inanmaktadır.
Dolayısıyla dünyanın bu sorunlu bölgesine yapacağı ziyaret sembolik anlamının ötesinde olmalıdır. Papa Francis bu maneviyattan yoksun, mutsuz insanlar için daha fazla sorumluluk üstlenmeli ve gücü dahilinde yapabileceğinin en fazlasını yapmalıdır. Başlangıç olarak bireyleri ve sivil toplum kuruluşlarını hareket etmeye çağırmalıdır. Onlara ihtiyaç duydukları güce sahip olmaları için asgari müştereklerde birleşmeyi tavsiye etmelidir. Onlara sevgi dilini öğretmeli, toplumda bu dili kullanmalarını öğütlemelidir. Mesajı bölgede yankılanmalı ve unutulmamalıdır.
Kuşkusuz bu, birkaç günlük kısa bir ziyaretle başarılamaz ancak alevi tutuşturacak bir kıvılcım olabilir. Papa bölgeyle olan iletişimini sürdürmeli ve sonuç almada ısrarcı olmalıdır.
Asya’ya ve dünyanın diğer bölgelerine içten bir umut için maneviyat getirmelidir. Dünya ondan daha fazlasını bekliyor.
Adnan Oktar'ın yazısı Malaysian Insider’da: