Son 20 yılda Amerika Birleşik Devletleri, İskandinavya ve Avustralya’da tek yumurta ikizleri üzerinde yapılan sekiz büyük çalışmanın tamamı aynı sonucu işaret ediyor: Homoseksüeller, eşcinsel olarak doğmamışlardır.
Tek yumurta ikizleri, aynı genlere ve aynı DNA’ya sahiptir. Eşit doğum öncesi koşullara maruz kalmışlardır. Buna göre, eğer homoseksüellik genetik nedenlerden ya da doğum öncesi koşullara bağlı olsaydı; ikizlerden birinin eşcinsel olduğu vakalarda, diğerinin de %100 eşcinsel olması gerekirdi.
24 yıl boyunca Yeni Zelanda hükümetine, 4 yıl boyunca da Birleşmiş Milletlere çalışan, bugüne kadar 10,000 adet bilimsel makalesi ve çalışması yayınlanan, homoseksüelliğin genetik olup olmadığı üzerine 20 yıldır araştırma yürüten Dr. Neil Whitehead “Kimse eşcinsel doğmaz” diyor ve tüm genom taraması yapıldığında, herhangi bir eşcinsellik genine rastlanmadığını belirtmiştir. İlaveten, homoseksüelliğin genetik mutasyondan kaynaklanabileceği fikri tamamen genetik bilgi ile taban tabana zıttır. Tek bir gendeki bir mutasyonun, cinsiyet gibi kritik bir özelliği değiştirmek için yeterli olabileceği iddiasında bulunmak için, genetik bilimi ile hiç ilgilenmemiş olmak gerekir. Öncelikle mutasyon yıkıcıdır, dolayısıyla bir niteliği tümüyle farklı bir niteliğe değiştirme gibi bir gücü yoktur. Mutasyona maruz kalan bir gen, mutlaka bozulmaya uğrayacaktır. Ayrıca, herhangi bir insan davranışını şekillendirmede birçok genin (minimum beşten yüzlercesine kadar genin) rol oynaması gerekir. Dolayısıyla, böylesine kapsamlı bir değişimin mutlaka birden fazla gende meydana gelmesi gerekir, ki bu imkansızdır. Böyle bir değişim, insanın genetik bilgisini yıkıma uğratacak, bu da ciddi genetik hastalıklar, hatta ölümle sonuçlanabilecektir.
Bu çalışmada ayrıca; “eşcinsellik ile doğum öncesi hormonlara maruz kalma arasında bir bağlantı olduğu ve doğum öncesi bağışıklık sisteminin erkek beynine saldırdığı” gibi bu sapkınlığı makul göstermeye çalışan diğer iddialar da incelenmiş fakat 20 yıl süren çalışmanın sonunda yine bu iddiaları destekleyecek hiçbir delile rastlanmadığı belirtilmiştir.1
Ek olarak homoseksüel kişilerin beyinleri ile, heteroseksüel kişilerin beyinleri arasında yapılan mikro yapısal farklılık bulma çalışmaları da yine başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Sağlıklı insanlar ile, homoseksüel yaşantı süren bireylerin beyinleri yapısal olarak birbirinden hiçbir farklılık göstermemiştir.
Yapılan bir başka araştırmada ise homoseksüel erkeklerle normal erkekler arasında östrojen veya testosteron seviyeleri açısından bir fark olmadığını anlaşılmıştır. Kolombiya Üniversitesi’nden Dr. William Byne ve Dr. Bruce Parsons da yine homoseksüelliğin genetik olduğu yönündeki iddiaları araştırmış ve Whitehead ile aynı sonuca varmışlardır. Genel Psikiyatri Arşivleri’nde çalışmalarının sonuçlarını yayınlayan Byne ve Parsons şöyle yazmıştır:
“Şu anda bu biyoloji teorisini ispat edecek hiçbir delil yoktur… Cinsel yönelimin mevcut biyolojik açıklamalarının tercih edilmesi, çok sayıda deneysel veriden ziyade, psiko-sosyal açıklamaların mevcut durumuna duyulan memnuniyetsizlikten kaynaklanıyor olabilir.”3
Homoseksüellik üzerine yapılan bir diğer yoğun propaganda da, homoseksüellerin, bu sapkınlığı devam ettirmekten başka hiçbir çareleri olmadıkları, böyle doğdukları ve bunu kontrol etmenin ya da değiştirmenin ellerinde olmadığı yönündeki iddiadır.
Bu iddiayı araştıran Kolombiya Üniversitesi’nden Psikiyatri Profesörü Prof. Dr. Robert Spitzer, 200’den fazla kişi ile görüşmüş ve bu kişilerin çok büyük bir kesiminin terapi görüp psikolojik danışmanlık aldıktan sonra homoseksüelliği bırakıp heteroseksüel olarak yaşamlarına devam etme isteklerini dile getirdiklerini belirtmiştir.4
Peki, o halde, neden ısrarla “bu kişilerin sapkın yaşantılarına devam etmekten başka çareleri yoktur” şeklinde bir propaganda sürdürülmektedir?
1 Eylül 1991’de New York Times’da kaleme aldığı bir yazısında Natalie Angier, bu propagandanın gerçek amacını şu şekilde deşifre eder:
“Eğer eşcinsellik bir tercih ya da seçimden çok biyolojik bir olay olarak görülüp meşru kabul edilirse; bu kimseleri artık askere almamak, ikamet edilen bir tesise almamak ya da öğretmen olarak çalıştırmamak mümkün olmayacaktır.”5
Dolayısıyla, homoseksüeller toplumun her kesiminde yer alabilecek, homoseksüellik ayıplanan -dahası “haram”- bir fiil olarak görülmeyecek ve bu sapkınlık, bu yolla toplumlar içinde rahatça yaygınlaştırılabilecektir. Toplumlar daha hızlı dejenere edilebilecek ve manevi ve ahlaki değerlerini yitirmiş bir toplum daha hızlı çöküşe uğrayabilecektir. Çöküşe uğramış toplumların daima İngiliz derin devletinin ve onun deccali uzantılarının işine yarayacağı açıktır. Toplumlarda yaygınlaştırılan her türlü haram fiil ve toplumu dejenere edecek uygulamaların, İngiliz derin devleti tarafından yaygınlaştırıldığı da burada hatırlanmalıdır.
Bu sinsi planın önüne geçebilmek için de, homoseksüelliği makul gösterecek sahte bilimsel açıklamaların, bilimsel delillerle önüne geçmek elzemdir.
Homoseksüellik genetik değildir
Yapılan tüm bu çalışmaların hepsinin vardığı sonuç şu olmuştur: Homoseksüellik genetik değildir. Homoseksüellik genetiktir iddiası; yalnızca bu kişilerin sapkın davranışlarını kamuoyu nezdinde aklama çabasından ibarettir.
Homoseksüellik, bir sapkınlıktır ve tıpkı diğer sapkın davranışlar gibi doğuştan değil; ahlaki bir bozukluk şeklinde ortaya çıkar. Her şeyden önemlisi, homoseksüellik Kuran’a göre haram bir eylemdir. Kuran’da Allah homoseksüelliği “çirkin bir hayasızlık” olarak tanımlamıştır:
Hani Lut da kavmine şöyle demişti: "Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz." (Araf Suresi, 80-81)
Hem çocukların hem de yetişkinlerin bu propagandaya karşı çok dikkatli olması gerekir. Günümüzde çocuklar, bu tür gayri ahlaki bir yaşam süren ebeveynlere evlatlık olarak verilme tehlikesi ile karşı karşıyadırlar. Bu tür bir çevresel faktöre erken yaşlardan itibaren maruz bırakıldıklarında, kendilerinin de bu ahlaksızlığa doğru sürüklenebilme tehlikesi bulunur. Bu sebepledir ki, bu tür ahlak dışı, sapkın bir yaşam süren ve yanlış model teşkil edecek insanlara kesinlikle çocuk emanet edilmemelidir. National Geographic dergisinin Aralık ayı sayısının kapağında 9 yaşındaki bir TRANS çocuğun yer alması durumun vahametine işaret etmektedir.
Unutulmamalıdır ki; İngiliz derin devleti, her türlü sapkınlığı destekleyen karanlık bir yapılanmadır. LGBT faaliyetlerine verdikleri asıl desteğin sebebi de buradan gelir. Allah’ın haram kıldığı bu çirkin eylemi bütün dünyada yaygınlaştırmak için her türlü siyasi, sosyal ve finansal desteği sunmaktadır. Bunu yapmaktaki asıl gayesi ise; deccali sistemi dünyaya hakim etme arzusudur.
Fakat; bu karanlık örgütün unuttuğu gerçek, içinde bulunduğumuz dönemin, Hz. Mehdi (as)’ın çıkış dönemi olmasıdır. Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde de bildirdiği üzere deccal, Mehdi (as)’ın akılcı ve hikmetli ilmi mücadele stratejileri karşısında mağlup olmaya mahkumdur:
“Hz. Mehdi’ye, aralarında kadınların da bulunduğu 314 kişi biat edecek ve her zalim onun karşısında mağlup olacaktır.” (El-kavlu’l muhatasar fi alamet-il mehdiyy-il muntazar, Hadis no 27) |
Hadiste de belirtildiği gibi, her zalim (Deccal’in her bir taraftarı) Mehdi (as) karşısında muhakkak fikren mağlup olacaktır. Bu, Allah’ın sünnetidir. Yüce Rabbimiz, Kuran’da bizleri şöyle müjdeler:
“Hak geldi, batıl zail oldu. Zaten batıl yok olmaya mahkumdur.” (İsra Suresi, 81) |
Merkezi New York’ta bulunan uluslararası haber sitesi Rescue News, Harun Yahya’nın “National Geographic'in “Homoseksüellik Genetiktir” Propagandasına Cevap” başlıklı makalesini 04 Ocak 2017 tarihinde yayınladı.
http://newsrescue.com/response-homosexuality-genetic-propaganda-british-deep-state/#axzz4UpFSpQxG