Sri Lanka Hint Okyanusunda bir ada. Kısa bir süre önce dünya gündemine Budistlerin Müslümanlara saldırması ile dünya gündemine girdi.
20 milyon nüfusa sahip Sri Lanka'nın yüzde 70'i Budist. Müslümanlarsa ülkenin en büyük azınlığı ve nüfusun yüzde 10'unu oluşturuyor. Ülkedeki diğer azınlıklarsa Hindu ve Hıristiyan.
Sri Lanka'da milliyetçi Budist grup Bodu Bala Sena, ülkenin güneyindeki Aluthgama kentinde miting düzenledi. Bu mitinglerin hemen ardından Aluthgama ve Dharga'da patlak veren şiddet olaylarında dört Müslüman katledildi, yüzlerce kişi yaralandı, Müslümanlara ait onlarca ev ve işyeri yakıldı ve yıkıldı.
Olaylar Sri Lanka’nın Güneybatısında başladı. Bazı Budist rahipler, Jaffna bölgesinde Navanthurai köyünün camisine ve Jaffna Üniversitesi’nin mescidine saldırdı. Başkent Colombo'nun 25 kilometre güneyinde Panadura'da da Müslümanlara ait No Limit isimli mağaza zincirinin bir şubesi atılan molotof kokteylleri ile yakıldı.
Ne ilginçtir ki; bölgeye intikal eden iki itfaiye aracında yangını söndürecek su yoktu ve gerekli suyu çevrelerinde de bulamamışlardı. Bu olay, Sri Lanka medyasında son günlerde artmaya başlayan saldırılarda polisin ihmalinin etkisinin olduğuna dair haberler ile birleştirilince Müslümanların organize bir saldırıya maruz kaldığını gösteriyor. Zaten devlet başkanı Mahinda Rajapaksa’nın kardeşi ve aynı zamanda Savunma Bakanı Gotabhaya Rajapaksa’nın kamuoyu önünde Bodu Bala Sena’ya gösterdiği destek de herkesçe bilinen bir gerçek.
Sri Lanka’da Budistler ile Müslümanlar arasındaki gerilim birkaç yıl öncesine dayanıyor. Ülkede 30 yıl süren çatışmaların ardından Budistler 2009 yılında etnik azınlık olan Tamilleri yenilgiye uğratmayı başardı. Ne var ki aşırı sağcı Bodu Bala Sena (yerel dilde "Budist İktidarı Kuvveti" anlamına geliyor), iç savaşta devletten yana tavır almış olmalarına karşın Müslümanları hedef almaya başladı. Oysa Sri Lanka’daki Müslümanlar nüfusun az bir kısmını oluşturuyor ve hem ekonomik hem de siyasi olarak da zayıflar, üstelik barışçıl bir tavra da sahipler. Kısacası Budistler üzerinde baskı olarak algılanabilecek bir özellikleri yok.
Şinhalese Budist çoğunluktan gelen bu grup, ülkedeki yalnız Müslümanlara değil, Tamillere ve Hristiyanlara karşı geliştirdikleri nefret söylemleri ile tanınıyor. Saldırıları kışkırtan rahip Aşin Wirathu kendisini 'Budist bin Ladin' olarak tanımlıyor.
Aslında ortada ilginç bir durum var, çünkü Budizm yeryüzündeki şiddetten en çok kaçınan dinler arasında. Budist rahiplere öğretilen ahlaki değerlerin en önemlilerinden biri öldürmeme ilkesi. O zaman neden Budist rahipler halkı Müslümanlara karşı kışkırtan konuşmalar yapıyor ve hatta onlarca kişinin öldürüldüğü olaylara şahsen katılıyor? Aynı soru Burma’da Müslümanlara zulmeden Budistler için de geçerli?
Ülkedeki en radikal rahiplerden biri olarak bilinen 37 yaşındaki Galagoda Atte Gnanasara'nın bir konuşması Youtube isimli internet sitesinde yer alıyor. Çatışmaların hemen öncesinde yapılan ve Budistleri Müslümanlara karşı kışkırtan bu konuşma aslında saldırıların nedenini açıklıyor. Gnanasara konuşmasında, "Burası Budist bir ülke, neden çok kültürlü bir toplum olarak adlandırmaya çalışıyorlar? Herkes, Budist kültürü şemsiyesi altında yaşayamaz" diyor. Müslümanların helal gıda hassasiyeti ile de dalga geçen radikal rahip, Müslümanlara ait işyerlerine saldırı düzenlenmesini istiyor. Gananasara, Budistlerden saldırıları sürdürmelerini isteyerek bu çatışmaların Müslümanların sonu olacağını da iddia ediyor.
Gerek Burma, gerekse Sri Lanka’daki Budistler, zamanında sömürgecilerin kendilerine karşı uyguladıkları baskı ve dışlama yöntemini şimdi Müslümanlara karşı kullanıyorlar. Müslümanların burada maruz kaldığı saldırılar dini fanatizmden ziyade ideolojik kışkırtmaların bir sonucu. Saldırıları organize edenler de ırkçılığa dayalı saldırgan milliyetçilik anlayışına sahip.
Bu milliyetçilik anlayışı, insanın kendi milletini sevmesi ve onun için çalışması olarak özetlenebilecek ılımlı milliyetçilik anlayışından çok farklı. Saldırgan milliyetçilik, kendi milletinin tüm diğer milletlere tahakküm etmesini, onları ezmesini, köleleştirmesini hedefliyor. Faşist olarak nitelendirilebilecek saldırgan milliyetçiler, milliyetçilik kavramını, savaş, işgal, katliam gibi siyasi emellere ve "kan dökme" hedefine alet etmekten çekinmiyorlar.
Bugün dünyadaki farklı yöntem ve kılıklarla insanların karşısına çıkan faşist akımların tanınması, bunların gerçek kökeninin ve amaçlarının ortaya çıkartılması faşizm tehlikesine karşı alınmış önemli bir önlem olacaktır. Bu sayede kimi zaman "dindar" görünümüne bürünen faşizmin bu maskesinin indirilmesi, faşizmin gerçekte tamamen hak dine karşı bir sistem olduğunun ortaya çıkarılmasını da sağlamış olacaktır.
Vicdan ve akıl sahibi her insan, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran, barışı ve huzuru bozmaya yeltenen her türlü güç ve ideoloji ile ilmi ve fikri bir mücadele içinde olmalıdır. Çünkü barış ve güvenlik Allah'ın insanlara bir emridir. Allah Kuran'da şöyle buyurmaktadır:
Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe (İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara Suresi, 208)
Adnan Oktar'ın Harakah Daily'de yayınlanan makalesi: