"… İşte sizin ilahınız bir tek İlahtır, artık yalnızca O'na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara müjde ver. " (Hac Suresi, 34)
Kuran ahlakında tevazu, insanın Allah (cc)'a karşı aciz bir kul olduğunu bilmesi ve tüm yaşamını ve davranışlarını bu bilgi doğrultusunda yönlendirmesidir. Allah (cc)'ı takdir edebilen bir mümin için bunun aksi mümkün değildir. Çünkü Allah (cc)'tan başka İlah yoktur. Herşeyi yaratan, öldüren ve sonra yeniden diriltecek olan, her işi bir düzen içerisinde yaratan yalnızca Rabbimiz'dir. Allah (cc)'tan başka kuvvet sahibi yoktur. Rabbimiz herşeyi sarıp kuşatan, herşeye gücü yeten, kaderi yaratan, herşeyi işiten ve gören, herşeyden haberi olandır. Allah (cc) bütün eksikliklerden uzak ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, daima diri olan, şaşırmayan, unutmayandır.
Buna karşılık insan ise hiçbir şeyi yaratmaya gücü yetmeyen, üstelik kendisi yaratılmış olan ve Allah (cc)'ın kendisine öğrettiği dışında hiçbir bilgisi olmayan aciz bir varlıktır. Her an ihtiyaç içindedir ve Allah (cc)'ın kendisine an an verdiği binlerce nimete muhtaçtır. Bunlardan tek bir tanesi bile olmadığında acze ve sıkıntıya düşer. Ancak Rabbimiz'in verdiği rızık ile yaşamını devam ettirebilen, kusurlu ve eksik bir varlıktır.
Böylesine üstün, benzersiz ve tek olan Allah (cc)'ın büyüklüğü karşısında, bu kadar büyük acizlikler içerisinde olan insanın, tevazu dışında bir ahlak göstermesi herşeyden önce fıtratına aykırıdır. Bu nedenle müminler hayatlarının her anını acizliklerini bilerek geçirirler. Bu şuur da onlara tevazulu bir tavır kazandırır. Tevazuları yüzlerinden, bakışlarından, konuşmalarından anlaşıldığı kadar diğer tüm ahlak özelliklerinde de kendini gösterir. Örneğin ancak tevazulu bir insan kendisine verilen öğütlerden istifade edebilir. Müminlerden kendisine gelecek olan her türlü tavsiyeye ve eleştiriye açıktır. Nitekim, derin iman sahibi bir kişi, en titizlikle uyguladığını düşündüğü bir konuda bile kendisine bir öğüt verildiğinde, itiraz etmeden daha da iyisini yapmaya çalışır. Tamamen haklı olduğu bir konuda haksız olduğu söylense bile, bunu da olgunlukla karşılar. Hz. Yusuf`un tüm müminlere örnek olan bu ahlakı bir ayette şöyle haber verilmiştir:
"(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir..." (Yusuf Suresi, 53)
Böyle bir tevazu anlayışı, kişinin kendini yeterli görmesini ve ne kadar akıllı olursa olsun aklını beğenmesini engellediği için, onun her zaman daha iyiye ve daha mükemmele doğru ilerleyebilmesini, duyduğu her sözden, aldığı her öğütten, her tavsiyeden istifade etmesini sağlar.
Aklını beğenen ve içinde bulunduğu acizliği unutup Allah'a karşı büyüklenen bir kimse ise, herşeyden önce yaradılışına aykırı bir tavır içerisine girmiş olur. Allah Kuran'da, "… onların göğüslerinde kendisine ulaşamayacakları bir büyüklük (isteğin)den başkası yoktur..." (Mümin Suresi, 56) hükmüyle bunun erişilmesi imkansız bir istek olduğunu belirtmiştir. Bir başka ayette ise Allah (cc) büyüklenenleri sevmediğini şöyle bildirmiştir:
"İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. " (Lokman Suresi, 18)
Bu kimseler nasıl yaratıldıklarını, hem bedensel hem de zihinsel olarak Allah (cc)'ın karşısında ne kadar büyük bir acizlik içerisinde olduklarını unutmuşlardır. Kendilerini çok beğendikleri ve akıllarından çok emin oldukları için hiç kimsenin sözüne itibar etmezler. Her zaman kendi bildiklerini uygularlar. Bu da onların Kuran'da emredilen pek çok ahlak özelliğini yaşayamamalarına neden olur. Daha da önemlisi, "Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, işte onlar ateşin arkadaşlarıdır; onda sonsuzca kalacaklardır." (Araf Suresi, 36) ayetiyle bildirildiği gibi, Allah (cc)'a karşı acizliklerini unutanlar ve büyüklük taslayanlar cehennemle karşılık göreceklerdir.
Müminler ise, bu tavırdan sakındıkları için Allah (cc)'ın izniyle cennetle ödüllendirileceklerdir:
"İşte ahiret yurdu; Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir." (Kasas Suresi, 83)