- Marksist - Leninist din anlayışı nedir?
- Bazı insanlar Marksist - Leninist düşüncenin doğru olduğuna neden inanırlar?
- Marksist - Leninist düşünce karşısında niçin etkili bir fikri çalışma yapılamamaktadır?
- Dünya tarihinin bu en geniş kapsamlı felsefesini kim, nasıl fikren yok edecektir?
- Sayın Adnan Oktar komünizmi neden “Sahte Mehdiyet” olarak tanımlamıştır?
Dünyada genel olarak kendilerini aydın olarak tanımlayan bir kısım gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, politikacılar gibi çeşitli meslek gruplarına mensup kişiler gençlik yıllarında Marksist düşüncenin güzel olduğu yanılgısına kapılmışlardır. Devrimlerin kanlı liderlerinden Ho Chi Minh, Stalin, Che ve Lenin’e hayran olup, onları kendilerince dünyanın kahramanı ilan etmişler ve Marks’ın posterleriyle süslenmiş evlerinde dünyayı kurtuluşa götürecek tek sistemin Marksizm olduğuna ikna olmuşlardır.
Bu kişiler Marksist, Leninist sistemin toplumsal gelişimin en üst basamağı, dinin de sözde gericilik ve feodal sistemin bir parçası olduğu yanılgısına kapılmışlardır. Hatta, dindar insanların Marksizm, Leninizm ya da Darwinizm ve materyalizmi, bu felsefelerin neyi anlattığını bilmedikleri ve anlamadıkları için durdurmaya çalıştıklarını iddia ederler. İnançlı insanların (dini tenzih ederiz) din ile kendilerini avuttuklarını, dinin de tamamen ilk çağların, feodal devirlerin bir ürünü olduğunu, insanları uyuşturmak için ortaya atılan bir sistem olduğunu savunurlar. Kendilerince barışın, kardeşliğin ve huzurun sadece Marksist - Leninist bir sistemle geleceğini, sosyal adaletin ancak bu sistemle sağlanacağını zannederler.
Gerçekten de bugün dünyanın genelinde fakirlerin ezildiği, köylülerin ve işçilerin emeklerinin karşılığını tam olarak alamadığı, zenginlerle yoksullar arasında müthiş bir zıtlığın olduğu vahşi kapitalizme dayalı bir sistem vardır. Marksist - Leninist düşünceyi savunanlar, bundan yola çıkarak ezenler ve ezilenler arasında bir savaş olduğunu iddia eder ve sözde ezilenlerin yanında savaşa dahil olurlar.
İşte PKK gibi dünyadaki tüm komünist yapılanmalar, Marksist-Leninist-Stalinist düşüncenin ön gördüğü bu savaşı “halk savaşı” olarak isimlendirerek kendilerini ezilenlerin sözde savunucusu ilan ederler. “Aydın” olduklarını iddia eden bir kısım yazar ve siyasetçiler de bu sözde halk mücadelesine destek verir, PKK gibi terör örgütlerinin galip gelmesini devrimciler ve komünistler adına bir başarı olarak kabul ederler. Millet, kavim ve dinin yerini sınıfların aldığını savunur, yapılan terör eylemlerini de işçi veya köylü sınıfı ayaklanması olarak adlandırırlar. Terör örgütlerini de kendilerince bu ayaklanmayı başlatacak profesyonel ordu olarak kabul ederler. Oysa gerçekler bu batıl düşüncelerden tamamen farklıdır.
Marksist - Leninist İdeolojide İnsana Hiç Değer Verilmez
Marksist - Leninist düşünceyi savunanlar, ezilen insanların kurtarıcısı olacakları iddiasıyla kitleleri kendine çekerler. Oysa insanın ruh sahibi bir varlık olduğunu inkar eden ve onu adeta bir tür hayvan olarak gören komünizmin insanların mutluluğunu, huzurunu, rahatını ve güvenliğini temel alan bir düzen kurması imkansızdır. İnsanları sınıflara bölen ve hepsinin bu sınıfa uygun bir bilince, karaktere ve dünya görüşüne sahip olması gerektiğini bağnaz bir şekilde savunan komünizm, bu sınıflar arasında çatışma olmasını, yani kavgayı ve anarşiyi de kendince meşru görür. Komünist sistemde, insana değer verilmez. “Zaten sürüde çok var, bir tane kaybolsa bir şey olmaz” mantığı geçerlidir. Çalışamayan ya da sakat olanlar ölüme terk edilir. Hastalıklı ve zararlı olarak kabul edilir. Af, merhamet, vefa duygusu yoktur. İnsanların ahlakı, niyeti, ruh hali hiçbir zaman dikkate alınmaz. Hayatı yaşam mücadelesi olarak gören bu çarpık zihniyette, zayıfların yok olmasında bir sakınca yoktur, bilakis bunun gerekli olduğu düşünülür. Fedakarlık olmadığı için, herkes önce kendini düşünür, bu nedenle toplum ilerlemez. İnsanlar merhametten uzak olduğu için toplumun huzur ve barış içinde olması da mümkün değildir.
Marksist - Leninist Felsefe Sapkın Bir Din Anlayışı Temeline Dayanır
Lenin, Komünist Partinin olabildiğince çok kan dökerek kömünist ayaklanmayı yürüteceğini, henüz 1906 yılında, yani Bolşevik Devrimi’nden 11 yıl önce Proletari dergisinde haber vermiştir:
“Bizim ilgilenmekte olduğumuz olgu, silahlı mücadeledir; bu mücadele, bireyler ve küçük gruplar tarafından yürütülmektedir. Bir kesimi devrimci örgütlere ait iken, öteki kesimler (Rusya’nın belirli kesimlerinde çoğunluğu) herhangi bir devrimci örgüte bağlı değildirler. Silahlı mücadele, birbirlerinden kesinkes ayrılması gereken, farklı iki amaca yöneliktir; önce, bu mücadele kişilere, liderlere ve ordu ve polisteki görevlilere suikast yapmayı amaçlar, ikinci olarak, hem hükümete ait, hem de özel kişilere ait para kaynaklarına el koyar...” (Vladimir I. Lenin, 30 Eylül 1906, Proletari, Nr. 5)
PKK gibi tüm komünist terör örgütleri ve bu savaşın doğruluğunu savunan sözde aydınlar tarafından Lenin’in bu batıl görüşü başta olmak üzere, komünist devrimin teorisine ve pratiğine, adeta bir din gibi inanılır. Sözde aydınların bu konudaki desteği yazılarıyla, yorumlarıyla, kamuoyuna verdikleri mesajlarla Marksist-Leninist-Stalinist yapılanmayı sempatik ve haklı gösterme gayretidir. PKK gibi terör örgütlerini de “zaten bizim yoldaşımız, fikirdaşımız, aynı ideallerdeyiz, tabii ki onun galip gelmesi, hakim olması, Türk devrimcilerin galip gelmesi anlamına gelir” düşüncesiyle desteklerler.
Marksist, Leninist dinde, bu topluluğun inancının bir gereği olarak kan dökülmesi ve terör eylemleri en önemli ritüeldir. Savaş ve katliamlar bu sapkın dine en bağlı kişilerin adeta ibadetidir. Eğer Marksist-Leninist dinde şiddet ve terör olmazsa bu dinin hükmüne uyulmamış olur, bu hükme uyulmaması ise bu batıl dinden çıkmak anlamına gelir. Artık böyle bir kişi Marksist-Leninist olamaz, oportünist yani bu dinin münafığı olur. Tam tersine terör eylemleri yapan, masum insanları, askerleri, polisleri şehit eden, soygunculuk yapanlar ise bu dinin sözde takva kişisidir. Bu nedenle ölen teröristleri sözde şehit olarak adlandırırlar, çünkü onların dinine göre bu kişiler o dinin inançları uğruna kendilerini feda etmişlerdir. Cesedin üzerine komünist bayrak örtülmesi, sol yumrukların kaldırılarak sloganlar atılması da bu dinin kendine göre koyduğu ritüellerdendir.
SAYIN ADNAN OKTAR: “Komünizmin sosyal yönünü eleştirerek netice alınamaz, ilmi çalışma ile temelinden çökertmek gerekir”
ADNAN OKTAR: Komünizmin sosyal yapısını eleştirmekle netice alamazsın. Komünizmle mücadelede bu bir yöntem değildir, bunda mağlup olursun, onunla baş edemezsin. Komünizmin temelini (fikren) havaya uçuracaksın. Komünizmin temeli nedir? Neyin üstüne kuruluyor? Diyalektik felsefenin üstüne kuruluyor. Diyalektik felsefe neyin üstüne kuruluyor? Darwinizm’in üstüne kuruluyor. Darwinizm’i yıkma biçimi nedir? İki noktadan vursan, küt diye çöker. Mesela diyeceksin; 1-proteinler, 2-fosiller. 350 milyon fosil var diyeceksin. Herhangi bir değişikliğe uğramamışlar. Şu anki hayvanların görünümüyle aynılar, hiçbir değişiklik yok. 350 milyon yıl boyunca hiçbir değişikliğe uğramamış. Buna karşı Darwinistlerin gösterebileceği bir delil yok. Tek bir tane ara fosil gösteremezler. Şimdi bu işi bitiriyor. Ama biz daha da sadeleştiriyoruz. Kromozomlara bile girmiyoruz, sadece diyoruz ki; bir proteinin tesadüfen meydana gelmesi mümkün mü? Tabii o cahilliğinden dolayı mümkün der ama sen ona diyeceksin ki Dawkins bile ne diyor? “Proteini ancak uzaylılar yapabilir” diyor. Yani mümkün değil. Dizayn edilmesi gerekiyor, tesadüfen olması imkansız. Çünkü başka bir protein olmadan, protein oluşamıyor. Peki Marksizm neyin üstüne kuruluyor? Darwinist felsefe üzerine, Darwinizm’in üzerine kurulmuş bir teori. Darwinizm gidince ne oluyor? Marksizm havada kalıyor. Temeli olmayan bir ev gibi. Temeli olmayan bir ev düşün, duvarları gökte duran bir ev var. Ne olur? Aşağı çöker.. (30 Kasım 2011 tarihli A9 Tv sohbetinden)
Marksist, Leninist Düşünce Dünya Tarihinin En Etkili Felsefesi Olmuştur
Marksizm ve Leninizm, hem çok geniş kitleleri yönlendirmesi hem de yüz milyonlarca insanın hayatına malolmasıyla dünya tarihinin en etkin, en belalı, en tehlikeli felsefesidir. İnsanları bu derece kendine bağlayan, bu kadar kapsamlı, sözde bilim, fen ve felsefeye dayandırılarak anlatılan bir felsefi akım hemen hemen hiç olmamıştır. İşte, bazı insanları en büyük yanılgıya düşüren nokta Marksizm ve Leninizm’in bu yönüdür.
Marksist-Leninist düşünce (Dini tenzih ederiz) dinin hep hurafeye dayalı olduğunu iddia eder, dinin aslında bilimin temeli olduğu gerçeğini reddeder. Kendi ideolojilerinin ise bilime dayalı olduğu iddiasındadırlar. (Oysa asıl hurafe, materyalizmin dayanak noktası olan Darwinizm’dir. Ta Sümerlerin efsanelerine dayanan Darwinizm’in bilimsel hiç bir delili olmadığı bugün artık tartışmasız bir gerçektir.) Bu nedenle Marksistler ve Leninistler Darwinizm’e dört elle sarılır, Darwinizm’e bir zarar gelmesini asla istemezler. Çünkü gayet iyi bilirler ki, Darwinizim’in geçersizliğinin ortaya konması demek, Marksist-Leninist düşüncenin temelden çökmesi demektir.
“De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?” “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?” De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Yine de sakınmayacak mısınız?” De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Herşeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken Kendisi korunmuyor.” “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Öyleyse nasıl oluyor da böyle büyüleniyorsunuz?” Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar.” (Müminun Suresi, 84-90)
Marksizm ve Leninizm Bilimi Kendine Göre Çarpıtır, Katliamlara ve Irkçılığa Gerekçe Olarak Gösterir
Marksizm, bilimi kendi idealleri doğrultusunda çarpıtarak, işine geldiği şekilde kullanır. Mesela toplum bilimlerinin ortaya koyduğu gerçekleri tarih kitaplarından alıp, kendilerine göre değiştirerek geniş halk kitlelerine anlatırlar. Tarihte birçok örnekte görüldüğü gibi kapitalizm gerçekten zalim ve vahşidir, bu sistemde işçi ve köylü sınıfı ezilir. Kapitalistlerin epeyce bir bölümünün kendi çıkarlarını ön planda tutan bencil ve cimri kişiler oldukları da doğrudur. Bu genel sistem herkes tarafından çok net bilindiği için kimse tarafından inkar edilecek gibi değildir. İşte Marksistler bu durumu, şiddete sözde meşruiyet kazandırmak için kendilerince yorumlar ve ezilenlerin üstün gelmesi için mutlaka kanlı ihtilaller olması gerektiğini, yani savaşmak ve kan dökmek gerektiğini, tarihin bunun örnekleriyle dolu olduğunu ileri sürerler. En önemlisi de bu yönde, oldukça etkili propaganda yöntemleri kullanırlar.
Kapitalist sistemde bazı ırklar aşağılanır. Marksistler bu konuyu da kendi yöntemleri ile çarpıtarak, ırkçılığın aslında Marksizm’in temel dayanak noktası olan Darwinizm’den kaynaklandığını gizlerler. Sözde birtakım bilimsel çözüm ve önerilerle yine Darwinist sisteme hizmet eder, fakat yalan söyleyerek, kendi felsefi görüşleri ile bu sistemin değişeceğini anlatırlar. Oysa insanların ırklarına göre değil, takvalarına göre üstün oldukları İslam dininde Yüce Allah’ın açık bir hükmüdür:
“Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” (Hucurat Suresi, 13)
Allah maddi yönden güçlü olan kişilerin nasıl davranması gerektiğini Nur Suresi’nde şöyle haber vermiştir:
“Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nur Suresi, 22)
Dünyayı dinsizliğe, dejenerasyona, nefret ve amaçsızlığa, savaşlara sürükleyen Darwinizm; hiçbir bilimsel delili olmamasına karşın, bütün dünyada kanunlarla korunmakta ve desteklenmektedir. Gençler, bu sapkın teoriyi öğrenmek, öğretmenler de savunmak zorunda bırakılmaktadırlar. Evrim teorisine karşı gelenler, derhal görevlerinden alınmakta, susturulmaktadırlar. Çünkü, dünyayı kana bulayan, toplumlara dinsizliği aşılamaya çalışan bu sapkın ideoloji, deccalin, yani şeytanın en önemli kalesidir. Kanlı komünist ve faşist liderlerin bu teoriye kararlılıkla bağlı olmaları ve Darwin’in öğretilerini uygulayarak milyonlarca kişinin kanını dökmeleri dikkate alındığında, Marksist Leninist sistemin dünya çapındaki etkisi anlaşılabilmektedir. Bazı Müslümanların bu teoriyi önemsiz görmeleri, devletlerin tüm kurum ve kuruluşlarına işlediğini fark etmemeleri ise büyük bir gaflettir. Doğru olan ilim ve fenle bu sistemin çökertilmesidir.
Hadislerde ve İslam alimlerinin açıklamalarında belirtildiği gibi, içinde bulunduğumuz dönem Hz. İsa (a.s.)’ın yeniden yeryüzüne döndüğü, Hz. Mehdi (a.s.)’ın görev yaptığı, dolayısıyla deccaliyetin fitnesinin yani Marksist Leninist faaliyetlerin ve eylemlerin en yoğun, en şiddetli olduğu bir dönemdir. Ancak etkili ilmi çalışmaların yapılamaması, bazı gerçeklerin göz ardı edilmesi ve gafletten kaynaklanan hatalar nedeniyle söz konusu sistem günümüzde güçlü bir akım olarak varlığını sürdürmektedir. Bu konuda yapılan hataların bazıları şunlardır:
Siyasi fikir ve görüşler Darwinizm karşısında yetersiz kalmaktadır:
Marksist Leninist düşünce, güçlü bir fikri ve bilimsel karşılıkla karşılaşmadığı için muazzam bir fikri atak gücüne sahiptir. Örneğin Avrupa’daki “Hristiyan Demokrat” adı altında toplanan sağ görüşlü partiler, hiçbir ideolojileri olmadığı için Marksist ideolojiye karşı etkili bir cevap veremezler. Üstelik batıl Teslis inancını savunur, bu inanca göre (Allah’ı tenzih ederiz) üç tane Allah olduğunu iddia ederler. Hristiyanlığın içine sokulmuş ve bu dine çok büyük zarar veren bu düşünce milyonlarca insanın dinsiz olmasına vesile olmuştur. Çünkü Allah’ın birliği gibi mutlak gerçek olan ve dinin temelini oluşturan Allah inancının dahi akılla ve bilimle net olarak anlatılmaması çok büyük bir fitneyi beraberinde getirir. İnsanların inancının sağlam temeller üzerine yerleşmesini engeller ve insanları inançsızlığa dolayısıyla her şeyin tesadüflerle oluştuğunu savunan diyalektik materyalizme sürükler. Ayrıca dünyadaki siyasi partiler bir kısmı bilinçli olarak, bir kısmı ise farkında olmadan Darwinizmi savunurlar.
Eğitim kurumlarında kapsamlı bir Darwinist propaganda yapılmaktadır:
Tüm dünyada devletler, eğitim kurumlarında ve ders kitaplarında Darwinizm’in öğretilmesi için çok büyük paralarla harcama yapmakta, böylece hem doğrudan hem de dolaylı olarak çok kapsamlı Darwinist propaganda yürütmektedirler.
Marksizm, kainatın yaratılışından canlıların yaratılışına kadar her konuyu diyalektik felsefeye dayandırarak açıklar. Hatta din bile diyalektik felsefe ile anlatılır ve (Allah’ı ve İslam’ı tenzih ederiz) tek tanrılı dinin Hz. Musa (a.s.) döneminde çıktığını sonra Hıristiyanlığın ve en son olarak da bu iki dinden alıntılar yapılarak Müslümanlığın var olduğunu ileri sürer. Birçok ders kitabında dahi bu konu doğrudan veya dolaylı olarak bu şekilde anlatılır. Bu kadar kapsamlı bir materyalizm propagandası söz konusuyken sadece Kuran okumanın öğretilmesi ise (Kuran’ı tenzih ederiz) etkili bir sonuç oluşturmaz. Nitekim bütün Arap ülkelerinde Kuran çok iyi bilinir, ancak Darwinist, materyalist felsefeyi devlet resmi olarak okutur. Dolayısıyla da bu ülkelerde (Kuran’ı tenzih ederiz) Kuran’ı feodal düşüncenin bir uzantısı olarak görenler çok fazladır ve Arap ülkelerinde çok fazla sayıda komünist vardır. Bu nedenle devletlerin diyalektik felsefe ile fikren mücadele etmesi zaruri ve hayatidir.
SAYIN ADNAN OKTAR: “KOMÜNİZM SAHTE MEHDİYETTİR”
ADNAN OKTAR: Komünizmin iddiasına göre herkes ekonomik olarak eşit olacak; bu Mehdiyet’in inancıdır. Mehdiyet’ten alıntıdır. Mehdiyet’te sevgiyle, özgürlükle, baskı olmadan ekonomik eşitlik sağlanıyor. Komünizm, sahte Mehdiyet’tir. Mehdiyet’in Allah’sız, Kitap’sız uygulamasıdır. Mehdiyet ise Allah’ı seven, Allah’a aşkla bağlı olan bir dünya güzelliğidir. Bu dünya güzelliğini komünizm tam tersine çevirmiş. Şeytani, Allah’sız, Kitap’sız sosyal adalet. Allah’sız, Kitap’sız olduktan sonra, manevi değerleri yok ettikten sonra, sevgiyi, kardeşliği, dostluğu, namusu, aileyi, her şeyi ortadan kaldırdıktan sonra ekonomik özgürlük versen ne olur, yiyecek versen ne olur, adam çorba denizinin içinde gezse ne olur? Zaten deccal çorba denizi meydana getirecek. “Çorba dağları yapar” diyor hadiste Peygamberimiz (s.a.v.). “Yemek dağları oluşturur” diyor. Ama Müslüman onun içinde boğulur. Müslüman yemekle yaşamıyor, imanla yaşar. İmanı gitti mi, sevgi gitti mi, kardeşlik gitti mi, dostluk gitti mi geriye kokuşmuş, ölmüş, iğrenç bir sistem kalır. İşte biz de bunu istemiyoruz. “Siz bir işçiyle, bir memurla eşit olmak istemez misiniz?”. Bunu sağlayacak olan Hz. Mehdi (a.s.)’dır, Mehdiyet’tir. Mehdiyet’ten çalmıştır Marks. Okumuştur Tevrat’ta Hz. Mehdi (a.s.)’ın vasıflarını. Tevrat’ta çok uzun anlatılıyor; sosyal adalet olacağı, ekonomik eşitlik olacağı. Onu görünce, “Ben bunu uygulayayım ama nasıl uygulayayım? Allah’sız, Kitap’sız uygulayayım” demiştir. Şeytanın etkisiyle deccal sıfatıyla ortaya çıkmıştır. Deccal Mehdiyet’in zıttıdır. Mehdiyet’i Allah’sız, Kitap’sız uygulamaya kalkana deccal denir. Allah’ı aşkla severek, Allah coşkusuyla uygulayana da Mehdiyet denir. Şu an Mehdiyet’le deccaliyetin savaşı var. Fikri mücadelesi var. (Sayın Adnan Oktar’ın 8 Kasım 2011 tarihli A9 Tv sohbetinden)
Darwinizm ve materyalizmi savunup sonra da “Marksizm ve Leninizm’e ben karşıyım” demek anlamsız bir açıklamadır
Darwinist ve materyalist sistemi savunan veya bu sistemin devletlerin en küçük noktasına kadar nüfuz ettiğini dikkate almayan bir kişi, “Ben Müslümanım, bu yeterli” derse bu samimi bir açıklama olmaz. Çünkü zaten Darwinizm ve materyalizm dini reddeden bir sistemdir. Eğer dini reddeden bu sisteme bir Müslüman fikren karşı çıkmazsa Marksizm ve Leninizm’i de kabul ediyorum demese bile doğal olarak bu felsefeyi kabullenmek mecburiyetinde kalır. Bu nedenle devletlerin çok net olarak fikri tavrını ortaya koyması Darwinizm ve materyalizmi kökten reddedip, yerine bilimsel doğru açıklamalarla proteinlerin yapısını, bir proteinin asla tesadüflerle açıklanamayacağını, paleontolojik delillerin evrimi reddettiğini anlatması, bunun örneklerini her yerde göstermesi gerekir. Bu yönde yapılan ilmi çalışmalar materyalist ideolojinin önemini kaybetmesinin ve tarihten silinmesinin tek yoludur.
Müslümanların büyük kısmının bu düşünceye teslim olması ise çok büyük bir tehlikedir. Çünkü bu, ilkel bir inanca dayanan teorinin tek yönlü propagandası anlamına gelir ve hiçbir karşı görüş olmadan devletlerin tüm kurumlarına yayılmasını kolaylaştırır. Günümüzde devletlerin çok saygı dolu bir dille ve ciddiye alarak tesadüfe dayalı bir inanca teslim olmalarının bir nedeni de bazı Müslümanların bu konuya pasif olarak yaklaşmalarıdır.
Marksist Leninist sistemin çöktüğünü, artık bu düşüncenin tamamen yok olduğunu iddia etmek çok büyük bir gaflettir
Dünyadaki yanlış düşüncelerden biri de Sovyetler Birliği ile birlikte Marksist - Leninist sistemin çöktüğünün zannedilmesidir. Marksist-Leninist düşünceyi savunan çok az kişinin kaldığını iddia etmek de çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü bu felsefi düşünce tüm Avrupa, Amerika ve Asya’da kabul görmüş tek düşüncedir. Ve bu düşünceye inanan herkes ırkı, milleti, etnik kökeni ne olursa olsun, dünyanın neresinde olursa olsun birbirinin destekçisidir ve adeta “tek millettir”. Allah bir ayette şöyle buyurmuştur:
“İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)
Ayette dikkat çekildiği gibi inkarcıların tek bir millet olması, birbirlerine yönelik her türlü desteği vermeleri aslında bu sistemin sanıldığı gibi yok olmadığını tam tersine çok güçlü olduğunu gösterir.
Marksist Leninist düşünce tüm dünyayı kırıp geçirirken, masum Müslümanları var gücüyle ezerken, tüm dünyada acı ve gözyaşına sebep olurken Marksist Leninist sistemin çöktüğünü idddia etmek, yokmuş gibi davranmak, sessiz kalmak, susmak fikren yenilgiyi kabul etmek anlamına gelir. Kuran ahlakına uygun olmayan bir durum oluştuğunda samimi bir Müslümanın ise tepkisiz kalması mümkün değildir. Müslümanın en akılcı, en itidalli, en hikmetli şekilde bu durumu düzeltmek ve değiştirmek için fikren mücadele içinde olması en makul olan tutumdur. Aksi bir tavır ise, Marksist Leninist düşünce taraftarlarının kendilerinin üstün oldukları, sözde yenilmez oldukları yanılgısına kapılmalarına sebep olur. Üstelik, imanen zayıf, bilgisi eksik olan insanlar da deccaliyete güç yetirilemediği için o fikrin hakim ve üstün olduğu gibi yanlış bir düşünceye saplanırlar ve bu yolla Marksist Leninistler daha çok taraftar toplayabilirler. Bu da fitnenin, kargaşanın müthiş yayılması ve önlenememesi anlamına gelir. Oysa Allah Müslümanlara ayette, “Yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar mücadele etmelerini” (Bakara Suresi, 193) emretmiştir. Ve elbette Müslümanların bu mücadelesi ilmi, fikri olacaktır.
Marksist-Leninist Düşünceye Karşı Fikri Mücadele Yürütecek ve Bu Düşünceyi Ortadan Kaldıracak Olan Değerli Zat Hz. Mehdi (a.s.)’dır
Bediüzzaman Hazretleri ahir zamanda Darwinizm ve materyalizmin güçleneceğini, deccaliyetin bu güçten destek alarak yayılacağını, ancak Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın fikri mücadeleleriyle bu fitnelerin son bulacağını belirtmiştir. Hz. Mehdi (a.s.)’ın birinci görevinin de, Darwinizm ve materyalizmi fikren ve bilimsel olarak etkisiz hale getirmek olduğunu söylemiştir. Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi, Hz. Mehdi (a.s.), bu görevini tam olarak yerine getirecek, Darwinizm’i ve materyalizmi fikren ortadan kaldırarak, Allah’ın izniyle insanların imanlarının kurtulmasına vesile olacaktır.
Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutiyle (etkisiyle) ve MADDİYUN VE TABİİYYUN TAUNU (Darwinizm ve materyalizm hastalığı), BEŞER İÇİNE İNTİŞAR ETMESİYLE (insanlar arasında yayılmasıyla), her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini (materyalizmi) TAM SUSTURACAK bir tarzda imanı kurtarmaktır. (Emirdağ Lahikası, s. 259)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de Darwinist ve materyalist kimseler ile yine Darwinist ve materyalist eğitimin etkisi altında kalan “imanları zayıf” ve “enaniyetleri güçlü” olan bazı kişilerin, Hz. Mehdi (a.s.)’ın bu tebliği karşında etkisiz kalacaklarını bildirmiş, Hz. Mehdi (a.s.)’ın dinsizliğin temeli olan Marksist - Leninist felsefeyi ilmi ve kültürel faaliyetlerle tamamen ortadan kaldıracağını ve insanları dine yani Kuran’ın özüne döndüreceğini müjdelemiştir:
ALLAHPERESTLİK NEFSPERESTLİĞE ÇEVRİLDİKTEN SONRA HZ. MEHDİ (A.S.) GELECEK VE NEFSPERESTLİĞİ ALLAHPERESTLİĞE ÇEVİRECEK; KURAN, GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERE UYDURULDUKTAN SONRA HZ. MEHDİ (A.S.) GELİP GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERİ KURAN’A UYDURACAK... (Nehc-ül Belağa, Feyz’ül İslam baskısı, s. 424-425)
Marksist - Leninist Felsefe Sapkın Bir Din Anlayışı Temeline Dayanır
Lenin, Komünist Partinin olabildiğince çok kan dökerek kömünist ayaklanmayı yürüteceğini, henüz 1906 yılında, yani Bolşevik Devrimi’nden 11 yıl önce Proletari dergisinde haber vermiştir:
- “Bizim ilgilenmekte olduğumuz olgu, silahlı mücadeledir; bu mücadele, bireyler ve küçük gruplar tarafından yürütülmektedir. Bir kesimi devrimci örgütlere ait iken, öteki kesimler (Rusya’nın belirli kesimlerinde çoğunluğu) herhangi bir devrimci örgüte bağlı değildirler. Silahlı mücadele, birbirlerinden kesinkes ayrılması gereken, farklı iki amaca yöneliktir; önce, bu mücadele kişilere, liderlere ve ordu ve polisteki görevlilere suikast yapmayı amaçlar, ikinci olarak, hem hükümete ait, hem de özel kişilere ait para kaynaklarına el koyar...” (Vladimir I. Lenin, 30 Eylül 1906, Proletari, Nr. 5)
PKK gibi tüm komünist terör örgütleri ve bu savaşın doğruluğunu savunan sözde aydınlar tarafından Lenin’in bu batıl görüşü başta olmak üzere, komünist devrimin teorisine ve pratiğine, adeta bir din gibi inanılır. Sözde aydınların bu konudaki desteği yazılarıyla, yorumlarıyla, kamuoyuna verdikleri mesajlarla Marksist-Leninist-Stalinist yapılanmayı sempatik ve haklı gösterme gayretidir. PKK gibi terör örgütlerini de “zaten bizim yoldaşımız, fikirdaşımız, aynı ideallerdeyiz, tabii ki onun galip gelmesi, hakim olması, Türk devrimcilerin galip gelmesi anlamına gelir” düşüncesiyle desteklerler.
Marksist, Leninist dinde, bu topluluğun inancının bir gereği olarak kan dökülmesi ve terör eylemleri en önemli ritüeldir. Savaş ve katliamlar bu sapkın dine en bağlı kişilerin adeta ibadetidir. Eğer Marksist-Leninist dinde şiddet ve terör olmazsa bu dinin hükmüne uyulmamış olur, bu hükme uyulmaması ise bu batıl dinden çıkmak anlamına gelir. Artık böyle bir kişi Marksist-Leninist olamaz, oportünist yani bu dinin münafığı olur. Tam tersine terör eylemleri yapan, masum insanları, askerleri, polisleri şehit eden, soygunculuk yapanlar ise bu dinin sözde takva kişisidir. Bu nedenle ölen teröristleri sözde şehit olarak adlandırırlar, çünkü onların dinine göre bu kişiler o dinin inançları uğruna kendilerini feda etmişlerdir. Cesedin üzerine komünist bayrak örtülmesi, sol yumrukların kaldırılarak sloganlar atılması da bu dinin kendine göre koyduğu ritüellerdendir.
Marksist, Leninist Düşünce Dünya Tarihinin En Etkili Felsefesi Olmuştur
Marksizm ve Leninizm, hem çok geniş kitleleri yönlendirmesi hem de yüz milyonlarca insanın hayatına malolmasıyla dünya tarihinin en etkin, en belalı, en tehlikeli felsefesidir. İnsanları bu derece kendine bağlayan, bu kadar kapsamlı, sözde bilim, fen ve felsefeye dayandırılarak anlatılan bir felsefi akım hemen hemen hiç olmamıştır. İşte, bazı insanları en büyük yanılgıya düşüren nokta Marksizm ve Leninizm’in bu yönüdür.
Marksist-Leninist düşünce (Dini tenzih ederiz) dinin hep hurafeye dayalı olduğunu iddia eder, dinin aslında bilimin temeli olduğu gerçeğini reddeder. Kendi ideolojilerinin ise bilime dayalı olduğu iddiasındadırlar. (Oysa asıl hurafe, materyalizmin dayanak noktası olan Darwinizm’dir. Ta Sümerlerin efsanelerine dayanan Darwinizm’in bilimsel hiç bir delili olmadığı bugün artık tartışmasız bir gerçektir.) Bu nedenle Marksistler ve Leninistler Darwinizm’e dört elle sarılır, Darwinizm’e bir zarar gelmesini asla istemezler. Çünkü gayet iyi bilirler ki, Darwinizim’in geçersizliğinin ortaya konması demek, Marksist-Leninist düşüncenin temelden çökmesi demektir.
“De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?” “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?” De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Yine de sakınmayacak mısınız?” De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Herşeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken Kendisi korunmuyor.” “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Öyleyse nasıl oluyor da böyle büyüleniyorsunuz?” Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar.” (Müminun Suresi, 84-90)
Marksizm ve Leninizm Bilimi Kendine Göre Çarpıtır, Katliamlara ve Irkçılığa Gerekçe Olarak Gösterir
Marksizm, bilimi kendi idealleri doğrultusunda çarpıtarak, işine geldiği şekilde kullanır. Mesela toplum bilimlerinin ortaya koyduğu gerçekleri tarih kitaplarından alıp, kendilerine göre değiştirerek geniş halk kitlelerine anlatırlar. Tarihte birçok örnekte görüldüğü gibi kapitalizm gerçekten zalim ve vahşidir, bu sistemde işçi ve köylü sınıfı ezilir. Kapitalistlerin epeyce bir bölümünün kendi çıkarlarını ön planda tutan bencil ve cimri kişiler oldukları da doğrudur. Bu genel sistem herkes tarafından çok net bilindiği için kimse tarafından inkar edilecek gibi değildir. İşte Marksistler bu durumu, şiddete sözde meşruiyet kazandırmak için kendilerince yorumlar ve ezilenlerin üstün gelmesi için mutlaka kanlı ihtilaller olması gerektiğini, yani savaşmak ve kan dökmek gerektiğini, tarihin bunun örnekleriyle dolu olduğunu ileri sürerler. En önemlisi de bu yönde, oldukça etkili propaganda yöntemleri kullanırlar.
Kapitalist sistemde bazı ırklar aşağılanır. Marksistler bu konuyu da kendi yöntemleri ile çarpıtarak, ırkçılığın aslında Marksizm’in temel dayanak noktası olan Darwinizm’den kaynaklandığını gizlerler. Sözde birtakım bilimsel çözüm ve önerilerle yine Darwinist sisteme hizmet eder, fakat yalan söyleyerek, kendi felsefi görüşleri ile bu sistemin değişeceğini anlatırlar. Oysa insanların ırklarına göre değil, takvalarına göre üstün oldukları İslam dininde Yüce Allah’ın açık bir hükmüdür:
“Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” (Hucurat Suresi, 13)
Allah maddi yönden güçlü olan kişilerin nasıl davranması gerektiğini Nur Suresi’nde şöyle haber vermiştir:
“Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nur Suresi, 22)
Hadislerde ve İslam alimlerinin açıklamalarında belirtildiği gibi, içinde bulunduğumuz dönem Hz. İsa (a.s.)’ın yeniden yeryüzüne döndüğü, Hz. Mehdi (a.s.)’ın görev yaptığı, dolayısıyla deccaliyetin fitnesinin yani Marksist Leninist faaliyetlerin ve eylemlerin en yoğun, en şiddetli olduğu bir dönemdir. Ancak etkili ilmi çalışmaların yapılamaması, bazı gerçeklerin göz ardı edilmesi ve gafletten kaynaklanan hatalar nedeniyle söz konusu sistem günümüzde güçlü bir akım olarak varlığını sürdürmektedir. Bu konuda yapılan hataların bazıları şunlardır:
Siyasi fikir ve görüşler Darwinizm karşısında yetersiz kalmaktadır:
Marksist Leninist düşünce, güçlü bir fikri ve bilimsel karşılıkla karşılaşmadığı için muazzam bir fikri atak gücüne sahiptir. Örneğin Avrupa’daki “Hristiyan Demokrat” adı altında toplanan sağ görüşlü partiler, hiçbir ideolojileri olmadığı için Marksist ideolojiye karşı etkili bir cevap veremezler. Üstelik batıl Teslis inancını savunur, bu inanca göre (Allah’ı tenzih ederiz) üç tane Allah olduğunu iddia ederler. Hristiyanlığın içine sokulmuş ve bu dine çok büyük zarar veren bu düşünce milyonlarca insanın dinsiz olmasına vesile olmuştur. Çünkü Allah’ın birliği gibi mutlak gerçek olan ve dinin temelini oluşturan Allah inancının dahi akılla ve bilimle net olarak anlatılmaması çok büyük bir fitneyi beraberinde getirir. İnsanların inancının sağlam temeller üzerine yerleşmesini engeller ve insanları inançsızlığa dolayısıyla her şeyin tesadüflerle oluştuğunu savunan diyalektik materyalizme sürükler. Ayrıca dünyadaki siyasi partiler bir kısmı bilinçli olarak, bir kısmı ise farkında olmadan Darwinizmi savunurlar.
Eğitim kurumlarında kapsamlı bir Darwinist propaganda yapılmaktadır:
Tüm dünyada devletler, eğitim kurumlarında ve ders kitaplarında Darwinizm’in öğretilmesi için çok büyük paralarla harcama yapmakta, böylece hem doğrudan hem de dolaylı olarak çok kapsamlı Darwinist propaganda yürütmektedirler.
Marksizm, kainatın yaratılışından canlıların yaratılışına kadar her konuyu diyalektik felsefeye dayandırarak açıklar. Hatta din bile diyalektik felsefe ile anlatılır ve (Allah’ı ve İslam’ı tenzih ederiz) tek tanrılı dinin Hz. Musa (a.s.) döneminde çıktığını sonra Hıristiyanlığın ve en son olarak da bu iki dinden alıntılar yapılarak Müslümanlığın var olduğunu ileri sürer. Birçok ders kitabında dahi bu konu doğrudan veya dolaylı olarak bu şekilde anlatılır. Bu kadar kapsamlı bir materyalizm propagandası söz konusuyken sadece Kuran okumanın öğretilmesi ise (Kuran’ı tenzih ederiz) etkili bir sonuç oluşturmaz. Nitekim bütün Arap ülkelerinde Kuran çok iyi bilinir, ancak Darwinist, materyalist felsefeyi devlet resmi olarak okutur. Dolayısıyla da bu ülkelerde (Kuran’ı tenzih ederiz) Kuran’ı feodal düşüncenin bir uzantısı olarak görenler çok fazladır ve Arap ülkelerinde çok fazla sayıda komünist vardır. Bu nedenle devletlerin diyalektik felsefe ile fikren mücadele etmesi zaruri ve hayatidir.
Darwinizm ve materyalizmi savunup sonra da “Marksizm ve Leninizm’e ben karşıyım” demek anlamsız bir açıklamadır
Darwinist ve materyalist sistemi savunan veya bu sistemin devletlerin en küçük noktasına kadar nüfuz ettiğini dikkate almayan bir kişi, “Ben Müslümanım, bu yeterli” derse bu samimi bir açıklama olmaz. Çünkü zaten Darwinizm ve materyalizm dini reddeden bir sistemdir. Eğer dini reddeden bu sisteme bir Müslüman fikren karşı çıkmazsa Marksizm ve Leninizm’i de kabul ediyorum demese bile doğal olarak bu felsefeyi kabullenmek mecburiyetinde kalır. Bu nedenle devletlerin çok net olarak fikri tavrını ortaya koyması Darwinizm ve materyalizmi kökten reddedip, yerine bilimsel doğru açıklamalarla proteinlerin yapısını, bir proteinin asla tesadüflerle açıklanamayacağını, paleontolojik delillerin evrimi reddettiğini anlatması, bunun örneklerini her yerde göstermesi gerekir. Bu yönde yapılan ilmi çalışmalar materyalist ideolojinin önemini kaybetmesinin ve tarihten silinmesinin tek yoludur.
Müslümanların büyük kısmının bu düşünceye teslim olması ise çok büyük bir tehlikedir. Çünkü bu, ilkel bir inanca dayanan teorinin tek yönlü propagandası anlamına gelir ve hiçbir karşı görüş olmadan devletlerin tüm kurumlarına yayılmasını kolaylaştırır. Günümüzde devletlerin çok saygı dolu bir dille ve ciddiye alarak tesadüfe dayalı bir inanca teslim olmalarının bir nedeni de bazı Müslümanların bu konuya pasif olarak yaklaşmalarıdır.
Marksist Leninist sistemin çöktüğünü, artık bu düşüncenin tamamen yok olduğunu iddia etmek çok büyük bir gaflettir
Dünyadaki yanlış düşüncelerden biri de Sovyetler Birliği ile birlikte Marksist - Leninist sistemin çöktüğünün zannedilmesidir. Marksist-Leninist düşünceyi savunan çok az kişinin kaldığını iddia etmek de çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü bu felsefi düşünce tüm Avrupa, Amerika ve Asya’da kabul görmüş tek düşüncedir. Ve bu düşünceye inanan herkes ırkı, milleti, etnik kökeni ne olursa olsun, dünyanın neresinde olursa olsun birbirinin destekçisidir ve adeta “tek millettir”. Allah bir ayette şöyle buyurmuştur:
“İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)
Ayette dikkat çekildiği gibi inkarcıların tek bir millet olması, birbirlerine yönelik her türlü desteği vermeleri aslında bu sistemin sanıldığı gibi yok olmadığını tam tersine çok güçlü olduğunu gösterir.
Marksist Leninist düşünce tüm dünyayı kırıp geçirirken, masum Müslümanları var gücüyle ezerken, tüm dünyada acı ve gözyaşına sebep olurken Marksist Leninist sistemin çöktüğünü idddia etmek, yokmuş gibi davranmak, sessiz kalmak, susmak fikren yenilgiyi kabul etmek anlamına gelir. Kuran ahlakına uygun olmayan bir durum oluştuğunda samimi bir Müslümanın ise tepkisiz kalması mümkün değildir. Müslümanın en akılcı, en itidalli, en hikmetli şekilde bu durumu düzeltmek ve değiştirmek için fikren mücadele içinde olması en makul olan tutumdur. Aksi bir tavır ise, Marksist Leninist düşünce taraftarlarının kendilerinin üstün oldukları, sözde yenilmez oldukları yanılgısına kapılmalarına sebep olur. Üstelik, imanen zayıf, bilgisi eksik olan insanlar da deccaliyete güç yetirilemediği için o fikrin hakim ve üstün olduğu gibi yanlış bir düşünceye saplanırlar ve bu yolla Marksist Leninistler daha çok taraftar toplayabilirler. Bu da fitnenin, kargaşanın müthiş yayılması ve önlenememesi anlamına gelir. Oysa Allah Müslümanlara ayette, “Yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar mücadele etmelerini” (Bakara Suresi, 193) emretmiştir. Ve elbette Müslümanların bu mücadelesi ilmi, fikri olacaktır.
Marksist-Leninist Düşünceye Karşı Fikri Mücadele Yürütecek ve Bu Düşünceyi Ortadan Kaldıracak Olan Değerli Zat Hz. Mehdi (a.s.)’dır
Bediüzzaman Hazretleri ahir zamanda Darwinizm ve materyalizmin güçleneceğini, deccaliyetin bu güçten destek alarak yayılacağını, ancak Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın fikri mücadeleleriyle bu fitnelerin son bulacağını belirtmiştir. Hz. Mehdi (a.s.)’ın birinci görevinin de, Darwinizm ve materyalizmi fikren ve bilimsel olarak etkisiz hale getirmek olduğunu söylemiştir. Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi, Hz. Mehdi (a.s.), bu görevini tam olarak yerine getirecek, Darwinizm’i ve materyalizmi fikren ortadan kaldırarak, Allah’ın izniyle insanların imanlarının kurtulmasına vesile olacaktır.
Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutiyle (etkisiyle) ve MADDİYUN VE TABİİYYUN TAUNU (Darwinizm ve materyalizm hastalığı), BEŞER İÇİNE İNTİŞAR ETMESİYLE (insanlar arasında yayılmasıyla), her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini (materyalizmi) TAM SUSTURACAK bir tarzda imanı kurtarmaktır. (Emirdağ Lahikası, s. 259)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de Darwinist ve materyalist kimseler ile yine Darwinist ve materyalist eğitimin etkisi altında kalan “imanları zayıf” ve “enaniyetleri güçlü” olan bazı kişilerin, Hz. Mehdi (a.s.)’ın bu tebliği karşında etkisiz kalacaklarını bildirmiş, Hz. Mehdi (a.s.)’ın dinsizliğin temeli olan Marksist - Leninist felsefeyi ilmi ve kültürel faaliyetlerle tamamen ortadan kaldıracağını ve insanları dine yani Kuran’ın özüne döndüreceğini müjdelemiştir:
ALLAHPERESTLİK NEFSPERESTLİĞE ÇEVRİLDİKTEN SONRA HZ. MEHDİ (A.S.) GELECEK VE NEFSPERESTLİĞİ ALLAHPERESTLİĞE ÇEVİRECEK; KURAN, GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERE UYDURULDUKTAN SONRA HZ. MEHDİ (A.S.) GELİP GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERİ KURAN’A UYDURACAK... (Nehc-ül Belağa, Feyz’ül İslam baskısı, s. 424-425)
Marksist - Leninist İdeolojide İnsana Hiç Değer Verilmez
Marksist - Leninist düşünceyi savunanlar, ezilen insanların kurtarıcısı olacakları iddiasıyla kitleleri kendine çekerler. Oysa insanın ruh sahibi bir varlık olduğunu inkar eden ve onu adeta bir tür hayvan olarak gören komünizmin insanların mutluluğunu, huzurunu, rahatını ve güvenliğini temel alan bir düzen kurması imkansızdır. İnsanları sınıflara bölen ve hepsinin bu sınıfa uygun bir bilince, karaktere ve dünya görüşüne sahip olması gerektiğini bağnaz bir şekilde savunan komünizm, bu sınıflar arasında çatışma olmasını, yani kavgayı ve anarşiyi de kendince meşru görür. Komünist sistemde, insana değer verilmez. “Zaten sürüde çok var, bir tane kaybolsa bir şey olmaz” mantığı geçerlidir. Çalışamayan ya da sakat olanlar ölüme terk edilir. Hastalıklı ve zararlı olarak kabul edilir. Af, merhamet, vefa duygusu yoktur. İnsanların ahlakı, niyeti, ruh hali hiçbir zaman dikkate alınmaz. Hayatı yaşam mücadelesi olarak gören bu çarpık zihniyette, zayıfların yok olmasında bir sakınca yoktur, bilakis bunun gerekli olduğu düşünülür. Fedakarlık olmadığı için, herkes önce kendini düşünür, bu nedenle toplum ilerlemez. İnsanlar merhametten uzak olduğu için toplumun huzur ve barış içinde olması da mümkün değildir.
SAYIN ADNAN OKTAR: “Komünizmin sosyal yönünü eleştirerek netice alınamaz, ilmi çalışma ile temelinden çökertmek gerekir”
ADNAN OKTAR: Komünizmin sosyal yapısını eleştirmekle netice alamazsın. Komünizmle mücadelede bu bir yöntem değildir, bunda mağlup olursun, onunla baş edemezsin. Komünizmin temelini (fikren) havaya uçuracaksın. Komünizmin temeli nedir? Neyin üstüne kuruluyor? Diyalektik felsefenin üstüne kuruluyor. Diyalektik felsefe neyin üstüne kuruluyor? Darwinizm’in üstüne kuruluyor. Darwinizm’i yıkma biçimi nedir? İki noktadan vursan, küt diye çöker. Mesela diyeceksin; 1-proteinler, 2-fosiller. 350 milyon fosil var diyeceksin. Herhangi bir değişikliğe uğramamışlar. Şu anki hayvanların görünümüyle aynılar, hiçbir değişiklik yok. 350 milyon yıl boyunca hiçbir değişikliğe uğramamış. Buna karşı Darwinistlerin gösterebileceği bir delil yok. Tek bir tane ara fosil gösteremezler. Şimdi bu işi bitiriyor. Ama biz daha da sadeleştiriyoruz. Kromozomlara bile girmiyoruz, sadece diyoruz ki; bir proteinin tesadüfen meydana gelmesi mümkün mü? Tabii o cahilliğinden dolayı mümkün der ama sen ona diyeceksin ki Dawkins bile ne diyor? “Proteini ancak uzaylılar yapabilir” diyor. Yani mümkün değil. Dizayn edilmesi gerekiyor, tesadüfen olması imkansız. Çünkü başka bir protein olmadan, protein oluşamıyor. Peki Marksizm neyin üstüne kuruluyor? Darwinist felsefe üzerine, Darwinizm’in üzerine kurulmuş bir teori. Darwinizm gidince ne oluyor? Marksizm havada kalıyor. Temeli olmayan bir ev gibi. Temeli olmayan bir ev düşün, duvarları gökte duran bir ev var. Ne olur? Aşağı çöker.. (30 Kasım 2011 tarihli A9 Tv sohbetinden)
SAYIN ADNAN OKTAR: “Komünizm sahte Mehdiyettir”
ADNAN OKTAR: Komünizmin iddiasına göre herkes ekonomik olarak eşit olacak; bu Mehdiyet’in inancıdır. Mehdiyet’ten alıntıdır. Mehdiyet’te sevgiyle, özgürlükle, baskı olmadan ekonomik eşitlik sağlanıyor. Komünizm, sahte Mehdiyet’tir. Mehdiyet’in Allah’sız, Kitap’sız uygulamasıdır. Mehdiyet ise Allah’ı seven, Allah’a aşkla bağlı olan bir dünya güzelliğidir. Bu dünya güzelliğini komünizm tam tersine çevirmiş. Şeytani, Allah’sız, Kitap’sız sosyal adalet. Allah’sız, Kitap’sız olduktan sonra, manevi değerleri yok ettikten sonra, sevgiyi, kardeşliği, dostluğu, namusu, aileyi, her şeyi ortadan kaldırdıktan sonra ekonomik özgürlük versen ne olur, yiyecek versen ne olur, adam çorba denizinin içinde gezse ne olur? Zaten deccal çorba denizi meydana getirecek. “Çorba dağları yapar” diyor hadiste Peygamberimiz (s.a.v.). “Yemek dağları oluşturur” diyor. Ama Müslüman onun içinde boğulur. Müslüman yemekle yaşamıyor, imanla yaşar. İmanı gitti mi, sevgi gitti mi, kardeşlik gitti mi, dostluk gitti mi geriye kokuşmuş, ölmüş, iğrenç bir sistem kalır. İşte biz de bunu istemiyoruz. “Siz bir işçiyle, bir memurla eşit olmak istemez misiniz?”. Bunu sağlayacak olan Hz. Mehdi (a.s.)’dır, Mehdiyet’tir. Mehdiyet’ten çalmıştır Marks. Okumuştur Tevrat’ta Hz. Mehdi (a.s.)’ın vasıflarını. Tevrat’ta çok uzun anlatılıyor; sosyal adalet olacağı, ekonomik eşitlik olacağı. Onu görünce, “Ben bunu uygulayayım ama nasıl uygulayayım? Allah’sız, Kitap’sız uygulayayım” demiştir. Şeytanın etkisiyle deccal sıfatıyla ortaya çıkmıştır. Deccal Mehdiyet’in zıttıdır. Mehdiyet’i Allah’sız, Kitap’sız uygulamaya kalkana deccal denir. Allah’ı aşkla severek, Allah coşkusuyla uygulayana da Mehdiyet denir. Şu an Mehdiyet’le deccaliyetin savaşı var. Fikri mücadelesi var. (Sayın Adnan Oktar’ın 8 Kasım 2011 tarihli A9 Tv sohbetinden)