Dünyada iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda dengeler hızla değişiyor. Bazı ortak değerler, dünya çapında yayılıyor, kabul görüyor. 21. yüzyıla giren dünya, özellikle 2001 yılının ikinci yarısında yaşanan hızlı gelişmelerle birlikte, farklı ittifaklara sahne oluyor.
Pek çok ülke, başta iktisadi olmak üzere birçok alanda birbirleriyle ittifak yapma eğilimi içerisinde. Siyasi alanda eski otoriter ve totaliter rejimler yerlerini demokratik yönetimlere bırakıyorlar. Sosyalizmin çöküşü ile birlikte askeri alanda ittifak konusu daha farklı bir boyut kazanmış durumda. Artık iki kutuplu bir dünya yok. Ülkeler arasında bölgesel entegrasyon hareketleri her geçen gün daha çok önem kazanıyor. Bugün üç ayrı kıtada bölgesel ticaret blokları oluşmaktadır. Bir taraftan dünyada küreselleşme ile ticari sınırlar kalkarken, diğer taraftan bölgeselleşme ile dünya coğrafyasında yeni "kutuplaşmalar" oluşmaktadır.
Küreselleşmeyi bilimsel, teknolojik, iletişimsel, ekonomik ve kültürel olmak üzere pek çok açıdan incelemek mümkün. Farklı kültür ve dillerin birbirlerini etkilemesi, bazılarının ön plana çıkması, her ülkenin kendine ait kültürel kimliğinin yavaş yavaş ortadan kaybolması, ekonomiye bağlı küreselleşmenin oluşturduğu tablonun farklı yönleridir.
Ülkeleri ekonomik açıdan birbirlerine bağlamak için, önce farklı kültürleri kabul etmek ve paylaşmayı öğrenmek gerekir. Farklı kültürler ve medeniyetlerin arasındaki farklılıklar, çatışmalara dönüşmeden, ancak bu paylaşım ve hoşgörü ortamıyla önlenebilir.
Güçlü medeniyetler, manevi değerlerinden kuvvet alır. Müslüman Endülüs Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu, bütün hak dinleri bünyelerinde barındırarak hem hoşgörü ve adaletin öncülüğünü yapmış, hem de ortaya çıkan kültür mozaiği sayesinde bilimde, ekonomide ve sanatta ilerlemeler kaydetmişlerdir.
Ekonomik işbirliği topluluklarında ya da kurulan siyasi birliklerdeki hedef, ilk defa Osmanlı İmparatorluğu'nda gerçekleştirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun en belirgin özelliği, yüzölçümü olarak Amerika kıtasına yakın bir coğrafyanın üzerinde hiçbir sınırın olmamasıdır. Sınırların olmadığı ve çok farklı etnik ve dini mozaiklerin barındığı bu ortamda Osmanlı yönetimi tüm dünyaya örnek olabilecek bir medeniyet kurmuştur.
Küreselleşme İslam Dünyası için Ne Vadediyor?
Teknolojinin ilerlemesi ve iletişim araçlarının gelişmesi ile ülkeler arasındaki mesafeler ortadan kalktı. Günümüzde uydu teknolojisi, internet, kablosuz iletişim, televizyon ve radyo sayesinde birbirlerinden binlerce kilometre uzaklıkta olan ülkeler arasındaki mesafenin önemi kalmadı. Artık tek bir mesajın tüm dünyayı dolaşması sadece birkaç saniye sürüyor.
Bu durum, İslam Dünyası için de çok olumlu bir gelişme. Öncelikle fikirlerin ve düşüncelerin yayılması çok büyük bir hız kazandı. Bugün İslam ahlakından haberi olmayanlara Allah'ın mesajının ulaştırılması, farklı ülkelerde yaşayan insanların birbirleriyle iletişim kurabilmeleri çok daha kolaylaştı. Bu nedenledir ki, yüksek teknolojinin kazandırdığı bu büyük hız, iman edenler için çok büyük bir nimettir ve bu nimetin İslam ahlakının öğretilmesi yolunda etkin bir şekilde kullanılması mümkündür.
Farklı kültürlerle, farklı dinlerle hoşgörü çerçevesinde oluşturulacak bir diyalog, pek çok insanın Kuran ahlakını tanımasına vesile olacaktır. Bugün Batılı toplumlarda İslam dinine yönelik olarak -tamamen bilgisizlikten ya da yanlış bilgilendirilmekten kaynaklanan- bazı ön yargılar mevcuttur. Bu ön yargıları ortadan kaldırmanın yolu, teknolojik gelişmelerden de faydalanılarak, hikmetli ve anlaşılır bir üslupla İslam ahlakının anlatılmasıdır. Böyle bir iletişimin kültürler arasında manevi bir yakınlaşmaya, aradaki anlaşmazlıkların giderilmesine vesile olacağı açıktır.
Yozlaşan kültürlerin gençler üzerinde meydana getireceği olumsuz etki, küreselleşme hakkında insanların aklına soru işaretleri getirmektedir. Bugün küreselleşmenin karşısında yer alan kişilerin en çok üzerinde durdukları konu, oluşabilecek bu dejenerasyon ve yozlaşmadır. Ancak bu tehlikenin önüne iyi bir eğitim ile geçmek mümkündür. İslam Dininin getirdiği güzel ahlakla yetiştirilen, Allah'tan korkan, vicdanlı ve ihlas sahibi gençlerin böyle bir dejenerasyona uğramaları ya da Batı kültürünün olumsuz yönlerinden etkilenmeleri mümkün değildir. Çünkü sahip oldukları İslam ahlakı ve güçlü karakter, onların bu olumsuzlukların tesiri altına girmelerini engelleyecektir.
Küreselleşme, dünyadaki farklı kültürlerin ve inançların birbirleriyle, hiçbir engel ve sınır olmaksızın tanışacakları, diyalog kuracakları ve boy ölçüşecekleri bir dönemin habercisidir. Bundan çekinmek, ancak kendisine güveni olmayan kültür ve inançların bir refleksi olabilir.
İslam Dini, Allah'ın insanlığa gönderdiği son hak dindir ve Allah bununla tüm insanlığı doğru yola davet etmektedir. Dolayısıyla Müslümanlar, küreselleşmekten çekinmek bir yana, bu dönemi İslam'ın hakikatlerinin tüm dünyaya anlatılabileceği, insanlığın dar düşünce kalıplarından, saplantılardan, ön yargılardan arınarak, güzel ahlakı yaşamalarının sağlanabileceği, altın bir fırsat olarak görmelidirler. Bu fırsatı değerlendirmek için, İslam'ın hakikatlerini tüm dünyaya göstermek ve Kuran ahlakını ortaya koymak şarttır. Şüphesiz, küreselleşmeyle sürekli değişime uğrayan dünya dengeleri içerisinde, Müslümanlar; yaratıcı fikirleri, üstün ahlakları, bilim sanat ve estetiğe verdikleri değer ile tüm insanlığa örnek olacaklardır.