Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın ABD’nin İsrail Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıyacağını duyurmasının ardından, Suriye, Yemen, Irak gibi bölgelerde içiçe geçmiş sorunlarla mücadele eden Ortadoğu’da gündem bir anda yeniden tartışmalarla doldu. Tartışmanın çıkış noktası “başkent” olup olmama konusu olduğu için yorumların ve değerlendirmelerin büyük çoğunluğu da siyasi odaklıydı. Ancak söz konusu Kudüs olunca değerlendirmelerin salt siyasi ve “ülke çıkarları” temelli olması durumu hızla çıkmaza sürüklemeden başka bir şeye yaramıyor.
Tarafların iyi niyetlerine, çeşitli barış girişimlerine rağmen bir kilitlenmenin oluştuğu açıkça görülen Kudüs konusunda bugüne kadar denenen yöntemlerin dışında bir yol belirlemek gerekiyor. Bu tıkanıklığı açmak için bilindik siyasi retorikten, sivil toplum kuruluşları ve insan hakları dernekleri tarafından gündeme getirilen alışılmış yorumlardan, uluslararası kurumların hiçbir etkisi ve manası kalmamış olan kınamalarından çok daha farklı bir yola ihtiyaç var.
Bölge ülkelerinin hepsinin dini, dili, ırkı ayırt edilmeden, laik, demokratik ve insana değer veren bir anlayış temelinde, “milli çıkarlar” kavramından çıkıp koşulsuz dostluk, koşulsuz kardeşlik prensibini esas alarak bir araya gelmesi şart. Bölgenin kültürüne, inançlarına, 1000 yıllık geleneklerine, ortak mirasına, birbirine kaynaşmış halkların hayat görüşlerine yabancı arabuluculara ihtiyaç olmadan bu yapılmalı.
Biz bu toprakların en az bin yıllık insanları olarak birbirimizi tanıyoruz. Hassasiyetlerimizi biliyoruz. Birlikte nasıl yaşayacağımızı bize başkalarının öğretmesine ihtiyaç duymayacak bir tarihi birikime ve kültüre sahibiz. Rahatlıkla bir araya gelebilir, tüm sorunlarımızı karşılıklı konuşarak çözebileceğimiz bir platform oluşturabiliriz. Kuran ahlakını temel alan inançlı bir Müslüman olarak ben bu platformun bir ittifak olması gerektiğini savunuyorum. Bu, Ortadoğu’nun etnik ve dini yapısı dikkate alındığında, tüm dinlere, kültürlere, ırklara sahip çıkan ve tamamını içine alan bir İslam Birliği olmalıdır. Bu İslam Birliği, özellikle son dönemlerde Ortadoğu barışına büyük katkıları olan, Ortadoğu’nun belkemiği olan, hatta Türkiye ve İran ile gerçekleştirdiği başarılı ittifak ile tüm dünyaya emsal teşkil eden güçlü ülke Rusya’yı içine alan bir birlik olmalıdır.
Benim idealimdeki İslam Birliği, şu anda dağınık ve başsız olan ve zulüm ve husumet içinde yaşayan Müslüman ülkelerin diğer tüm milletleri de kucaklayan bir kardeşlik, dostluk, sevgi ittifakı içinde olması, sanatta, bilimde, kalitede, teknolojide ilerleme sağlanması ve dünyaya barış getirmek için çaba içinde olması anlamlarına gelmektedir. İslam alemi, tüm milletlerle birlikte ortak kararlar alan ve bunları uygulayabilen güçlü bir mekanizmaya sahip olduğunda ise terör dahil her sorunun çözümü bir kaç saat içinde kolaylıkla gerçekleşebilir.
Ancak İslam Birliği’nden bahsettiğimiz zaman hem Müslümanlar arasında hem de Batı dünyasında yaygın olan bazı kanaatlerin yanlışlığını ifade etmek önemlidir. Bizim idealimizdeki ve olması gereken İslam Birliği bir askeri ittifak, bir potansiyel savaş ve işgal gücü değildir. Bu, toprak işgal etmek, savaşmak, ele geçirmek, farklı din mensuplarını kontrol altına almak için bir ittifak değil barışı sağlamak ve korumak amaçlı bir ittifak olacaktır. Her ülke kendi idari yapısını, bağımsızlığını ve varlığını koruyacak, dostluk için bir araya gelecektir. Sadece Müslümanlara değil Musevilere, Hristiyanlara, Budistlere, dinsizlere, ateistlere, her düşünceden ve inançtan insana özgürce yaşayabileceği ortamı sağlamanın ittifakıdır bu.
İslam Birliği, “Bir araya geliriz öyle bir karşılık veririz ki” anlamında olmayacaktır. “Bir araya geliriz kardeşliği, barışı sağlarız”, “Bir araya geliriz Musevilere, Hristiyanlara da tüm Ortadoğu’da diledikleri gibi yaşayacakları, ibadet edecekleri, mutlu olacakları, zenginleşecekleri bir ortam sağlarız” ,”Bir araya geliriz her türlü haksızlığı, adaletsizliği, ezilmeyi ortadan kaldırırız”, “Bir araya geliriz her insanın düşüncesini hiç bir baskı görmeden rahatça ifade etmesini güvence altına alırız”, “Bir araya geliriz birlikte ticaret yapar, zenginleşir, fakirliği, yokluğu, ambargoları kaldırırız”, “Bir araya geliriz sanatı, modernliği, bilimi, kaliteyi geliştiririz”, “Bir araya geliriz kadınların, çocukların, gençlerin alabildiğine özgür ve neşeli yaşayacakları bir Ortadoğu inşa ederiz” anlamındadır.
Bu güzel anlayış ve niyetle kurulacak İslam Birliği’nin şemsiyesi altında Rusya, Çin, Ermenistan, Gürcistan, Yunanistan, İsrail gibi tüm bölge ülkeleri eşit üyeler olarak yer alacaktır. İstanbul’da bir Müslüman için hangi güzellikler sağlanıyorsa Tel Aviv’deki bir Musevi, Moskova’daki bir Ortodoks, Irak’taki bir Süryani için de aynı imkanlar ve güzellikler sağlanacaktır. İslam Birliği dünyanın alışageldiği soğuk siyasi toplantıların yapıldığı, diplomatların bir araya gelip tartışıp dağıldığı bürokratik bir yapı değil, çok geniş bir Aile Meclisi gibi olacaktır. Türkiye, Rusya ve İran bu birliğin mihenk taşı olacaklardır. Böyle derin sevgi ruhuna, akla ve şevke sahip olan bir birliğin çözüm getiremeyeceği hiçbir konu olmaz.
Kudüs sorununun tek çözümü, ancak ve ancak bölgede birliğin kurulması ile mümkün olabilir. Bölgede Müslüman, Hristiyan ve Musevilerin barış ve birliktelik içinde yaşayacakları bir ortamın inşa edilmesi ilk şarttır. Müslümanlar ve Hristiyanlar Kudüs'ün her yerinde olabilmeli, İsrail vatandaşları da sadece kendi sınırları ile kısıtlı kalmamalı, Ortadoğu'nun her yerini kendi vatanları gibi addedebilmeli, her yerde Müslümanlar tarafından sevgi ile karşılanacaklarını bilmelidirler.
Ayrıca, benim Kudüs için arzum ve niyetim; siyasi anlamda başkent ilan edilse bile şehrin bir ibadet merkezi olarak muhafaza edilmesidir. Orijinal konumu korunmalıdır. Kudüs’te politik bir karmaşa ortamı yaratmak doğru olmayacaktır. Mevcut durum korunmalıdır çünkü Kudüs Müslümanlar, Museviler ve Hristiyanlar için kutsal bir mekandır. Müslümanlar ve Museviler arasında anlaşmazlık meydana getirmeye çalışan bu oyuna gelmemeliyiz. Üç İbrahimi dinin mensupları bu topraklarda kardeşler olarak yaşayabilmeli ve ibadetlerini rahatça ve huzur içinde yerine getirebilmelidirler.
Bu barış ortamı sağlandıktan sonra Hz. Süleyman’ın mescidini Müslümanlar, Museviler ve Hristiyanlar birlikte yeniden inşa edeceklerdir. Şu an sadece çatışma ve kavgayla anılan Kudüs ve çevresi sevgi yurdu haline getirilecektir. Bunun sağlanmasının tek yolu, Kuran'daki gerçek İslam anlayışının yaşatıldığı, tüm milletlerin, tüm inançların kucaklandığı İslam Birliği'dir. Ortadoğu'da her konuda samimi ittifak içinde olan ve ittifakları ses getiren Türkiye ve Rusya, bu ittifakın sağlanması için öncü olmalıdır. Sn. Erdoğan ve Sn. Putin, bunu gerçekleştirebilecek yegane liderlerdir.
Adnan Oktar'ın Pravda'da (Rusya) yayınlanan makalesi:
http://www.pravdareport.com/opinion/columnists/29-12-2017/139596-jerusalem-0/