www.gozdekimucize.imanisiteler.com
Görme yeteneğini kaybetme özelliği olan körlük, hastalıklar, kazalar, kalıtsal nedenler ve zehirlenme gibi çeşitli etkenlere bağlı olarak ortaya çıkar. Allah’ın kullarına sunduğu çok büyük bir nimet olan görme kabiliyetinin olmaması insanın yaşamını büyük ölçüde engeller. Ancak son yıllarda körlüğe çare olabilecek teknolojik gelişmeler dikkati çekmektedir. Kuşkusuz körlüğe çare olabilecek bu gelişmeler, aynı zamanda Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alametlerindendir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) körlerin iyileştirilmesinin Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alametlerinden biri olduğunu şöyle bildirmiştir:
“İmam-ı Zaman (Hz. Mehdi (a.s.) döneminde körler görme kuvvetini kazanacak…” (Bihar-ül Envar, Cilt 51, Sayfa 70)
Kornea, gözün ön tarafının en dış kısmında bulunan son derece saydam bir tabakadır. Işığın yaklaşık yüzde doksan sekizini geçirir ki bu, pencere camının şeffaflığına yakındır. Kornea canlı bir doku olduğundan düzenli olarak beslenir ve hücrelerden oluşur. Nesneleri net görebilmek için korneanın her zaman saydam ve çok duyarlı olması gerekir. Çünkü saydamlığını yitirdiği anda göze yeterince ışık giremediği için görüntü bulanıklaşır.
Korneanın bu derece saydam olmasının sebebi, kendisini oluşturan liflerin hassas bir düzen içerisinde sıralanmalarıdır. Bu sıralanmaya yapılacak herhangi bir müdahale korneanın kararmasına ve görüntünün bulanıklaşmasına sebep olur. Korneası doğuştan veya kaza sonucu tahrip olmuş kişiler işte bu yüzden görme yeteneğini kaybederler. Bu kişilerin tekrar görme yeteneğini kazanabilmesi için o kişiye kornea nakli yapılması gerekir. Ancak bu tür hastaların kornea ihtiyacı ölen kişilerden bağış yoluyla alınan kornealardan karşılanmaktadır. Bu yolla elde edilen kornea miktarı ise tüm ihtiyacı karşılayamamaktadır. Nitekim dünyada her yıl kornea nakli için sırada bekleyen yüzbinlerce insan vardır. Bu sayı sadece Avrupa’da bile 40.000 kişi civarındadır.
Son yıllarda bu soruna çözüm bulmak amacıyla araştırmacılar, yapay kornea ürettiklerini bildirmişlerdir. Bu biçimde hem kornea nakli için bağışçı sıkıntısı sözkonusu olduğunda bu sorun yapay protezler kullanarak çözülebilecektir, hem de doğal kornea nakillerinde karşılaşılan uyum sağlamama riski de protez korneayla ortadan kalkacaktır. Geliştirilen korneanın iki çeşit şekli vardır. Birincisi nakil yapılan ancak protezi kabul etmeyen hastalar için olacaktır. Bu protez nakillerle körlüğü giderilemeyen hastalar için bir umut ışığı olacaktır. Araştırmacıların ışık alma özelliğini kaybetmiş olan korneanın yeniden bu özelliğini kazanması için geliştirdiği ve ArtCornea adını verdikleri yapay kornea, polimer tabanlı ve sıvıyı emen bir özelliğe sahiptir. Özel tabakaya sahip olan bu yapay kornea, nakil edildiği dokunun sağlamlığına ve optik özelliğine sorunsuz bir şekilde uyum sağlamakta ve kimyasal etkenlerle, hücre büyümesini destekleyecek özellik kazanmaktadır.
Araştırmacılar, yapay korneanın optik yüzeyini genişleterek ışığın gireceği alanı artırmayı ve daha önce mümkün olmayan bir özelliği de korneaya kazandırmayı amaçlamaktadırlar. ArtCornea nakledildikten sonra, birkaç dikiş dışında dışarıdan fark edilmesi mümkün değildir. Bu yapay kornea son derece kolay nakli ve bağışıklık sisteminde olumsuz tepki oluşturmamamasıyla oldukça avantajlı durumdadır.
Nakil için kullanılacak ikinci yapay korneanın ise biyolojik materyali hazırlanmıştır. Bu materyal, yapay korneanın hastanın göz dokusuyla kaynamasına yardımcı olurken, protezdeki ince optik hücreler bağımsız kalacaktır. Araştırmacılar, geliştirilecek ikinci korneanın ağırlıklı olarak ön tedavilerde kullanılmasını planlamaktadırlar.
Retina, kornea ve mercekten kırılarak geçen ışınların düştüğü tabaka, diğer bir deyişle görüntünün oluştuğu bölgedir. Buraya düşen görüntü elektrik sinyallerine çevrilerek beyne gönderilir. Ancak şeker ve hipertansiyon hastalığına bağlı kanamalar, retina damar tıkanmaları, retina yırtıkları, sarı nokta hastalığı, doğumsal retina hastalıkları, retina altında sıvı birikmesi, retina ödemi, göz içine giren yabancı cisimler, makula delikleri, vitreoretinal yüzey bozuklukları ve retina tümörleri retina kaynaklı körlüğe neden olur. Bu tür körlüğe karşı ABD’li araştırmacılar ışık enerjisiyle çalışan biyonik göz geliştirmeyi başarmışlardır. Stanford Üniversitesi tarafından geliştirilen bu biyonik göz, mevcut göz protezlerindeki batarya kullanımını sona erdireceği gibi, çok daha iyi bir görüş yeteneği kazandıracaktır. Bu teknolojik gelişmeden önceki retina protezleri, gözün arkasındaki sinirleri harekete geçirmek için kullanılmakta ve bazı hastalara belli bir seviyeye kadar görüş kazandırmaktadır. Ancak bu tür protezlerde, retinanın arkasına bir çip, kulağın arkasına ise batarya yerleştirilmesi gerekmekte ve çip ile cihazın arasındaki bağlantı, bir kablo aracılığıyla yapılmaktadır. Dolayısıyla hastanın kullanımı açısından hem estetik durmamakta hem de pratik olmamaktadır.
Yeni geliştirilen biyonik göz ise, hastanın takacağı özel gözlükler sayesinde kızılötesi ışını göze yönlendirecek, protez bu şekilde devreye girecek ve görme engelli kişiye görüş için gerekli bilgileri iletecektir. Bu yeni protez yöntemi ile hastalar karmaşık elektronik donanım ve kablolardan kurtulacaklardır. Yeni biyonik gözde, retinanın arkasına yerleştirilen parça bir solar panel gibi çalışmakta ve görme engelli kişinin takacağı kameralı gözlük, kişinin önündeki görüntüyü kaydedecek, retinadaki çipe yakın kızılötesi ışın gönderecek ve sinirlere aktarılan elektrik sinyali oluşacaktır. Bu yöntemle doğal ışığın protezi çalıştırması için gereken enerjinin sadece binde biri kullanılacaktır. Bu şekilde retina hastalıkları nedeniyle görme yeteneklerini kaybeden hastalar, yeni protez sayesinde yeterli görüş yeteneği kazanacaklardır.
www.Allahinvarlikdelilleri.imanisiteler.com
Sağlıklı olmanın ve görmenin ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlamak için mutlaka sıkıntı verici hastalıklarla karşılaşmak veya kör olmak gerekmez. Müminler Allah’ın verdiği sağlık için ve görme gibi mükemmel bir nimete sahip oldukları için her zaman şükrederler. Bir hastalıkla karşılaştıklarında da yalnızca Allah’tan yardım ister, Kuran’a uygun tevekküllü bir tavır gösterirler. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
“Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah’tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda yine O’na yalvarmaktasınız.” (Nahl Suresi, 53)
İnsan, yaşamı boyunca milyonlarca görüntüyle karşılaşır. Bu görüntülerden göze hoş gelenler genellikle bol renkli olanlarıdır.
Bir manzaraya bakıldığında renklerin uyumu, güzelliği insanın hoşuna gider. Örneğin bir çiçek tarlasındaki o muazzam renklilik, renkler arasındaki uyum insanın içini ferahlatır. Gökyüzünün, denizin gözalıcı tonları, çiçeklerdeki muhteşem sanat ve daha nice estetik görüntü renkler sayesinde vardır.
Işığın belli dalga boylarına özellikle yoğun biçimde reaksiyon veren üç ana koni grubu bulunmakta olup bunlar mavi, yeşil ve kırmızı koniler olarak sınıflandırılırlar.
Kırmızı, mavi ve yeşil, doğada bulunan üç ana renktir. Bu renklerin farklı kombinasyonlarda ve tonlarda biraraya gelmeleri sonucunda diğer renkler oluşur. Kırmızı ve yeşil renk karıştırıldığında ortaya sarı renk çıkar. Pigment hücreleri de bu temel fizik kuralına göre çalışırlar; kırmızıya ve yeşile duyarlı olan konilerin eşit ölçüde uyarılmaları sarı renk algısını yaratır. Kırmızı, mavi, yeşil konilerin eşit uyarılması beyaz renk algısını yaratır. Üç ana rengi algılayan hücrelerin farklı şiddetlerde ve kombinasyonlarda uyarılmaları ile insan hayatındaki bütün renkler ortaya çıkar. Yalnız buraya kadar anlatılanlar retina ile ilgili bölümü kapsar ve bir teori olmaktan öteye gitmez. Kaldı ki beynin gelen sinyalleri nasıl deşifre ettiği halen bilinmemektedir.
Görüldüğü gibi renkleri ayırt etmek son derece kompleks bir iştir. Eğer günümüz teknolojisinden bir örnek verirsek bu işlemin zorluğu daha iyi anlaşılacaktır. Renkli televizyon ekranları da tıpkı gözdeki sisteme benzer bir şekilde çalışır. Farklı dalga boylarındaki renkler yanyana yakın bir oranla yerleştirilirler. Eğer televizyon ekranından alınan bir resme yakından bakılacak olursa görüntünün kırmızı, yeşil ve mavi renklerde çok küçük alanların birleşmesinden oluştuğu görülür. Biraz geriden bakıldığında renkler tekrar birleşir ve ekrandaki normal renkler ortaya çıkar.
Yukarıdaki satırlardan anlaşıldığı gibi şu anda sahip olduğunuz görüntünün oluşabilmesi için son derece kompleks renk ayarlarının yapılması gerekir. Milyonlarca koni hücresinin gönderdiği sinyallerin şiddeti ayarlanmalı, daha sonra bu sinyaller deşifre edilmelidir. Üstelik bu işlem tek bir an ya da bir saat için, tek bir insan ya da binlerce, yüzlerce kişi için yapılmaz. Her insan, hayatı boyunca milyarlarca görüntüyle karşılaşır ve sürekli olarak bu görüntülere ait renk ayarı yapılır.
İşte renk körleri Allah’ın yarattığı muhteşem güzellikteki varlıkların sahip olduğu bazı renkleri ayırt edemezler. Genellikle erkeklerde görülen bir hastalık olan renk körlüğü, kırmızı, yeşil veya mavi renklerden en az bir ya da birkaçını ayırt edememe durumudur. Ancak ABD’nin Boise State Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar insanların renkleri ayırt edememe durumunu ortadan kaldıracak bir gözlük geliştirmeyi başarmışlardır. Araştırmacılar renkleri görmenin tamamıyla renkler ve kanın fizyolojisi arasındaki ilişkiye dayalı olduğunu keşfetmişlerdir. Bu keşif sonrasında elde ettikleri gözlük, derideki oksijenleşmeyi ayırt eden bir sistemle, hemoglobin yoğunluğundaki değişiminin algılanmasını saf dışı bırakmakta ve gözlük bu filtreleme sayesinde kırmızı-yeşil ayrımını keskinleştirmektedir. Ancak bunu yaparken, bu gözlükler takılı oldukları zaman sarı-mavi ayrımını güçleştirmektedir.
Buraya kadar anlatılan ve körlerin bulundukları çevreyi daha iyi algılamalarını sağlayan teknolojik buluşlar elbette görme eksikliğinin giderilmesine çare olacaktır. Ancak gözün içindeki bu son derece iyi hesaplanmış sisteme ve bu sistemin oluşturduğu kusursuz görüntüye asla sahip olamayacaktır. Çünkü birbirleriyle uyum içinde yaratılan iki gözün gönderdikleri sinyallerin, yine büyük bir uyum ile yaratılan beyin tarafından değerlendirilmesi sonucunda ortaya kusursuz bir görüntü çıkar. Böyle bir sistemin varlığını tesadüflerle açıklamaya imkan yoktur. Allah’ın yaratışındaki kusursuzluk bir ayette şöyle haber verilir:
“O, biri diğeriyle “tam bir uyum” içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir “çelişki ve uygunsuzluk” göremezsin. İşte gözü çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?” (Mülk Suresi, 3)