Komünizm gizleniyor
ucgen

Komünizm gizleniyor

58951

Yıkılışının 10. yıldönümünde SSCB yeniden diriltilmek isteniyor!

Sovyet Birliği'nin dağılmasının ve Türk Cumhuriyetleri'nin özgürlüğe kavuşmasının 10. yıldönümü... Peki gerçekten komünizm yıkıldı mı? Türk Cumhuriyetleri'ni hala askeri baskı altında tutan Rusya, SSCB'yi yeniden diriltmeyi mi amaçlıyor?

Bugün Marksizm'e inanan çok sayıda aydın ve örgüt tarafından hararetli bir şekilde savunulan bir iddia var. İddia şudur: Marx'a göre bir toplum belirli evrelerden geçmelidir. Önce kapitalizmi yaşamalı, ardından sosyalizme ve sonra da komünizme ilerlemelidir. Oysa Rusya'da ve diğer 20. yüzyıl komünist rejimlerinde tarım toplumundan sosyalizme doğru ani bir geçiş olmuştur. Aradaki kapitalist aşama atlanmıştır. Dolayısıyla Marksistler'e göre bu rejimlerin başarısızlığı doğaldır. Şu an bu ülkelerin kapitalizmi benimsemesiyle birlikte, Marx'ın sözünü ettiği "kapitalist aşama" yaşanacak ve ardından sosyalizm daha kalıcı ve güçlü olarak gelecektir.

Bu yorum, günümüzde hala Marksizm'e inanan pek çok kimsenin benimsediği yorumdur. Bunların arasında ise, ABD'li Stephen Jay Gould gibi önde gelen bilim adamlarından Avrupalı komünist partilere, Marksist aydın ve gazetecilerden, bölücü komünist terör örgütlerine kadar çok geniş bir kadro yer almaktadır.

Diyalektik Materyalizm Yaşadıkça Komünizm Yaşayacaktır

Dolayısıyla Sovyetler Birliği'nin ve Doğu Bloku'nun çöküşü üzerine, komünizmin bir tarih olduğunu ve artık dünya için bir tehlike olmadığını düşünmek son derece yanlıştır. Komünizm, diyalektik materyalizmin siyaset teorisidir. Diyalektik materyalizm yaşadıkça komünizm de yaşayacaktır. Eğer bir felsefe toplumda güçlü olarak yaşıyorsa, onun siyasi yönden etkili olması sadece "uygun bir ortam bulma"sına bağlıdır. Eğer diyalektik materyalizm güçlü ve yaygın bir felsefe olarak yaşarsa, onun siyasi boyutu olan komünizm de uygun ortam bulduğunda etkili bir güç haline gelebilir.

Bugün dünyanın genelinde liberal ekonomiye ve demokrasiye yönelik güçlü bir güven vardır. Ancak liberal ekonomik düzende meydana gelebilecek uluslararası bir kriz, insanların psikoloji ve eğilimlerini bir anda değiştirebilir. Nitekim bunun örnekleri geçmişte yaşanmıştır. 1929'da yaşanan Büyük Buhran sonucunda tüm dünyada büyük bir ekonomik kriz meydana gelmiş, bu da Avrupa'daki komünist ve faşist partilerin popülaritesini bir anda artırmıştır. Büyük Buhran'ı "kapitalist sistemin çöküşü" olarak yorumlayan komünistler, kitleleri çok daha kolay etkileme imkanı elde etmişlerdir.

Kaldı ki şu anda bile özellikle Avrupa ülkelerinde komünistlerin kayda değer bir gücü vardır. Fransa ve İtalya'daki Komünist Partiler halen güçlüdür, hemen her seçimde oldukça yüksek oy oranları elde etmektedirler. Eski Doğu Bloku ülkelerinin hemen hepsinde eski komünist kadrolar tarafından yönetilen sosyalist partiler vardır ve bunlar da yine son derece yüksek oy oranlarına sahiptir. Sözünü ettiğimiz türde bir uluslararası ekonomik kriz, bu ülkeleri kolaylıkla söz konusu sosyalist partilerin ve ardından da komünist bir rejimin kucağına itebilir.

Rusya'da Komünizm Öncesi Yapı...

Rusya'nın durumu, daha da dikkat çekicidir. Bu ülke, Sovyetler Birliği 1991 yılında yıkıldıktan sonra demokrasiye değil, gerçekte faşizme geçmiştir. İktidarı sırasında Duma'yı (Rus Parlamentosu'nu) topa tutan Yeltsin ve onun ardından iktidar koltuğuna oturan Putin, tam anlamıyla faşist bir karakter ve yönetim tarzına sahiptir.

Siyasi yelpazenin iki zıt ucu gibi gözüken faşizm ile komünizm arasında ise aslında çok ince bir çizgi vardır. Her iki ideolojinin de toplum ve ahlak yapısı ile lider modelleri birbirine benzer. Nitekim her iki ideoloji de siyaset biliminde "totaliter ideolojiler" olarak aynı sınıfa dahil edilir. Totaliterizm toplumun baskıyla, korkuyla ve propagandayla yönetildiği, muhaliflerin en acımasız yöntemlerle ortadan kaldırıldığı bir devlet modelidir.

1991'den sonra Rusya'nın siyasi rejimi ve siyaset kültürü pek fazla değişmemiştir. Komünizmden devlet-mafya işbirliğine dayanan bir tür faşizme geçilmiştir ki, belirttiğimiz gibi bu temelde bir değişiklik sayılmaz. Asıl değişim, ekonomide ve sosyal yapıda olmuştur. Pek çok hızlı zengin türemiş, halkın büyük bölümünün yaşam standardı düşmüş, zenginler ile fakirler arasında giderek büyüyen bir uçurum oluşmuştur. 19. yüzyılda İngiltere'de yaşanan bir "vahşi kapitalizm" yapısı Rusya'da da hakim olmuştur. Devletin merkezi otoritesinin zayıflamasıyla birlikte ortaya çıkan mafya örgütleri ise, bir tür "feodal yapı" oluşturmaktadırlar.

İlginç olan her iki yapının da Marksizm'e göre devrim öncesi şartları meydana getirmesidir. Yani Rusya'nın mevcut yapısı, Marksist açıdan, "komünizm öncesi" bir yapıdır. Rusya'da halen yüksek bir oy oranına sahip olan, dahası devlet mekanizmasında etkili olan komünistler, mevcut durumu bu şekilde değerlendirmektedirler. Liberal ekonomiye ve demokrasiye olan güveni sarsabilecek muhtemel bir uluslarası kriz, komünistlerin bu teorisini pratiğe çevirebilir ve Rusya kolaylıkla yeniden komünist bir rejime geçebilir.

Aslında bu noktada komünizmin sinsi taktiklerinden biri karşımıza çıkmaktadır. Komünistler, kendilerince, tarihi sıralamalarının (kapitalizmden komünizme geçiş) bozulmasından kaynaklanan bir düzenleme yapmaktadırlar. Bu nedenle Rus halkını, mafyanın eline vermişler ve klasik bir kapitalizmin yaşanmasına ortam hazırlamışlardır. Kurdukları bu sistemle halkı yoğun olarak ezdirmekte ve onlara "başka çözüm yok, tek çözüm komünizm" dedirtmeye çalışmaktadırlar.

Lenin: "Bir Adım İleri, İki Adım Geri"

Tüm bu gizli perdelerin ardında, şu an komünizm Rusya'da iktidardadır; Rus devleti klasik komünist yapıdadır. Türki Cumhuriyetleri askeri kontrol altında tutan Rusya değişmemiştir; SSCB fiilen halen durmaktadır. Koyu komünist kadro, halkı, kapitalist bir yaşam içinde iyice ezdirmekte; üstelik bir yandan da dinsizlik ve ahlaksızlık telkinlerini yoğun olarak sürdürmektedir. Bu telkinlerin ve taktiklerin sonucunda ahlaki değerlerinden iyice uzaklaşan, Allah'ın varlığını unutan bir toplumun komünizmi kabul etmemesi için bir sebep kalmayacağını hesaplamaktadırlar.

Ellerinde hala Stalin veya Lenin posterleriyle yürüyüşler yapan Rus komünistleri, azımsanmayacak ve küçümsenmeyecek bir güce sahiptirler. SSCB'nin 1991'deki çöküşünü, Lenin'in 1904 yılında yazdığı "Bir Adım İleri, İki Adım Geri" adlı kitabında belirttiği gibi, nihai hedefe giden yol üzerinde geçici bir geri çekilme olarak görmektedirler. Lenin, söz konusu kitabında şöyle yazmıştır:

Bir adım ileri, iki adım geri... Bireylerin yaşamında, ulusların tarihinde ve partilerin gelişmesinde böyle şeyler olur. Ama devrimci sosyal-demokrasi ilkelerinin, proleterya örgütünün ve parti disiplininin eninde-sonunda tam zafer kazanacağından kuşku duymak, alçaklığın en canicesi olur. (Lenin, Bir Adım İleri, İki Adım Geri, s.267) Daha geniş bilgi için bkz. Komünizm Pusuda, Harun Yahya, Vural Yayıncılık İstanbul 2001



Komünistler kendilerince, tarihi sıralamalarının (kapitalizmden komünizme geçiş) bozulmasından kaynaklanan bir düzenleme yapmaktadırlar. Bu nedenle Rus halkını, mafyanın eline vermişler ve klasik bir kapitalizmin yaşanmasına ortam hazırlamışlardır. Kurdukları bu sistemle halkı yoğun olarak ezdirmekte ve onlara "başka çözüm yok, tek çözüm komünizm" dedirtmeye çalışmaktadırlar.

"Komünizm, Türk Dünyası'nın en büyük tehlikesidir. Her gördüğü yerde ezilmelidir" Mustafa Kemal Atatürk



PERSPEKTİF

Stephen Jay Gould, ABD'de "evrim teorisi" dendiğinde Darwin'den sonra akla gelen ilk isimlerdendir. Harvard Üniversitesi'nde yıllardır zooloji ve paleontoloji profesörü olan Gould, evrim teorisi lehine yazdığı çok sayıda kitap ve medyada bu konuda sık sık boy göstermesiyle tanınır. Evrim konusunda bir tartışma olduğunda, Time, Newsweek gibi dünyaca ünlü dergiler Gould'dan görüş alırlar. Doğa Tarihi Müzeleri'ndeki kitapçıların vitrinlerinde Gould'un kitapları en ön plandadır. Gould, Darwin'in açıklarını kapatmaya, evrim teorisinin fosiller karşısındaki yenilgisini bir şekilde kurtarmaya çalışmaktadır. (Ancak elbette başaramamaktadır, bu yüzden evrim teorisini eleştiren ünlü isimlerden biri olan Berkeley Üniversitesi profesörü Philip Johnson, Gould'u "Darwinizm'in Gorbaçov'u" olarak tanımlar. Hatta Gould bu başarısızlığını kendisi de defalarca itiraf etmiştir. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni, 2000)

Stephen Jay Gould'un Darwinizm kadar bağlı olduğu bir ikinci ideoloji daha vardır: Marksizm.

Gould, bunu her zaman açıklıkla ifade etmiştir. Gould'a göre, Darwinizm ve Marksizm bir madalyonun iki ayrılmaz yüzüdür. Darwin "doğanın diyalektiğini", Marx ise "tarihin diyalektiğini" açıklamıştır. Gould'un Darwinizm'e olan bağlılığı, aslında diyalektik materyalizme olan bağlılığının bir sonucudur. Darwin için, "Darwin doğayı yorumlarken çok tutarlı bir materyalist felsefeyi uyguladı" demekte ve onu bu nedenle ısrarla savunmaktadır.

İşte dünyanın en ünlü Marksist-Darwinistlerinden biri olan Gould, 1992 yılında Rusya'ya bir gezide bulundu. Bu geziden bir kaç yıl önce Doğu Bloku parçalanmış, bir yıl önce de Sovyetler Birliği çökmüş, Komünist Parti tarih olmuştu. Tüm dünya "komünizmin mutlak şekilde yıkıldığını" konuşuyordu. Ama Gould, olayı daha farklı yorumladı. Gezi dönüşünde gazetecilere bir demeç verdi ve "Marksizm'in bir uygulaması yıkıldı, ama Marksizm tarihin bilimsel yorumu olarak geçerliliğini koruyor" dedi.

Yani Gould'a göre Marksizm hala yaşıyordu.

Komünizm, geçtiğimiz 20. yüzyıla damgasını vurmuş bir ideolojidir. Ama bu damga, sadece baskı, zulüm, kan ve gözyaşı doludur. Tarihçilerin hesaplamalarına göre, sadece komünist ideoloji nedeniyle 20. yüzyıl boyunca 120 milyon insan öldürülmüştür. Bunlar, bir savaş sırasında cephede ölen askerler değil, komünist devletlerin kendi halklarının içinden öldürdükleri sivillerdir. 100 milyon erkek, kadın, yaşlı, çocuk, bebek, sadece "komünizm" denen bu soğuk, katı, sert ve vahşi ideoloji nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Dahası, komünist rejimler tarafından temel hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakılan, göçe zorlanan, sistemli olarak kıtlıkla yüz yüze getirilen, hapsedilen, çalışma kamplarında köle olarak kullanılan on milyonlarca insan vardır. Milyonlarca insan da komünist gerilla gruplarının, terör örgütlerinin kurşunlarına hedef olmuş veya hedef olma korkusu altında yaşamıştır.

Komünist ideoloji geçtiğimiz yüzyılda acılara, felaketlere sebep olmuş, tüm dünya, komünist liderlerin katliamlarına, acımasızlıklarına şahit olmuştur. Peki şu an bu tehlike yeryüzünden silinmiş midir? Ne yazık ki, silinmemiştir:


KOMÜNİZM PUSUDADIR!

Komünizm, geçtiğimiz 20. yüzyılı kana bulamış bir ideolojidir. Yıkıldığı iddia edilen bu tehlike henüz yeryüzünden silinmemiştir. Bu ideolojinin temeli olan materyalizm ve Darwinizm yıkılmadıkça, komünizm de yıkılmayacaktır.
HARUN YAHYA


Mao Hala Yaşıyor!

Doğu Avrupa ve Rusya örnekleri, komünizmin 1990'larda yıkılmış, ama yeniden hayata geçmesi muhtemel olan örnekleridir. Bugün Uygur Özerk Bölgesinde Müslüman Uygur Türkleri'ne sistemli bir soykırım uygulayan Çin ve Maoizm, komünizmin hala yıkılmayan en acımasız versiyonudur.

Sovyet Rusya 1991'de yıkılmış, ardından Lenin ve Stalin'in her yeri süsleyen heykelleri sökülmüş, Rusya komünizmi resmen terk etmiştir. Oysa Çin'de bu tip olaylar hiç yaşanmamıştır. Mao'nun 1976'da ölümünden bu yana Çin hala Komünist Parti tarafından yönetilmeye devam etmektedir. Çin, kapitalist ekonominin kurallarını benimsemiş, bu yolla büyük bir ekonomik gelişim elde etmiştir, ama siyasi sistemi hala komünizmdir. Daha da önemlisi, siyasi ve toplumsal kültür hala komünisttir. On milyonlarca Çinli'yi katleden eli kanlı Mao, garip bir şekilde hala Çinliler tarafından adeta kutsal bir kişi gibi görülmektedir.

10 Ocak 1994 tarihli Time dergisi "Mao Lives!" (Mao Yaşıyor) başlıklı haberinde, Çin'de Mao'ya yönelik kitle eğilimini "Mao mania" (Mao çılgınlığı) olarak tanımlamış ve şöyle yazmıştır:

"Sıradan Çinliler için Mao hala bir sfenks, yüz ayrı yüze sahip bir idol. Aynı kutsal kitap gibi, her yerde sözlerinden alıntılar yapılıyor... Kolleksiyoncular Mao'nun konuşmalarını içeren kasetleri topluyorlar, Mao resmini içeren armalar, rozetler, kitaplar, çakmak ve hatta yoyolar yok satıyor. Mao'nun doğum günü anısına üretilen 5000 adet altın-elmas saat 1500 dolara satılıyor -ortalama bir aylık maaşın 30 katı... Hunan eyaletinin güney bölgesinde yer alan, Büyük Serdümen'in (Mao'nun) doğum yeri olan Şaoşan kenti, sadece 1992 yılında bir milyon hacıya (Mao ziyaretçisine) ev sahipliği yaptı. Şoaşan kenti geçtiğimiz günlerde de meşhur evladının 10 metre yüksekliğindeki dev bir heykelini hizmete açtı."



Komünizm Çin'de Güçleniyor!

Maoizm (Çin'e) bir geri dönüş yapmış değil. Zaten buradan hiç ayrılmamıştı. Almanya ve Rusya'nın aksine, Çin hiçbir zaman geçmişiyle hesaplaşmadı, hiçbir zaman "Maoculuktan vazgeçme" çabasına girmedi. 1950'lerde Büyük Atılım zamanında Mao'nun kasti olarak sebep olduğu kıtlık sonucunda on milyonlarca Çinli ölmüştü. Kültür Devrimi sırasında ise devlet teşviki ile patlayan barbarlık, okul çocuklarını yamyamlığı teşvik etme noktasına kadar düşmüştü. Günümüzde Komünist Parti halen Büyük Atılım ve Kültür Devrimi sırasında yapılan vahşetlerin sorgulanmasına kesinlikle izin vermiyor. Bu konular hakkındaki gerçekleri konuşma girişimleri bastırılıyor. Örneğin, 1993 yılında Şanghay Üniversitesi Dergisi Mao'nun kıtlığında 40 milyon kişinin öldüğünü yazdığında, dergi acilen toplatıldı...

Görüldüğü gibi Maoculuk Çin'e hala hakimdir ve bu hakimiyet, sadece Mao döneminden miras kalmış yaşlı komünist parti yöneticileri için değil, Marksizm'e körü körüne bağlanmış genç kuşaklar için de geçerlidir. Köylüler ve eğitimsiz kitleler Mao'yu çok üstün bir varlık olarak görmekte, entelektüellerin büyük bölümü de Marksizm-Leninizm-Maoizm ideolojisini bilinçli olarak savunmakta ve yaymaktadırlar. Çin'in kapitalizmi, sadece Maoizm'in gizlenmesine ve güçlenmesine yaramaktadır.

1.2 milyar nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin, ekonomisini giderek güçlendirmekte ve bir yandan da silahlanmaya önem vermektedir. Öyle ki, Çin'in 21. yüzyılda ABD'ye rakip bir süper güç olacağı hesaplanmaktadır. Bu derecede bir güce sahip olan Çin'in hala Maocu olması, Çinlilerin bir "Mao çılgınlığı" ile yaşaması, komünizmin ölmediğini, sadece gizlendiğini bize bir kez daha göstermektedir. Dahası gizlenen bu komünizm, komünizmin özellikle Maocu versiyonu, yani en kötü, en barbar, en vahşi versiyonudur.

Darwinizm Olmadan Komünizm Yaşayamaz

Komünizm hala yaşamaktadır. Üstelik uzağımızda değil, hemen yanıbaşımızda. Doğu Avrupa'nın büyük bölümünde ve birçok Batı Avrupa ülkesinde komünist veya sosyalist partiler iktidardadır. İktidarda olan bu partilerin, eğer uygun sosyal şartlar oluşursa -Almanya'da 1933'te seçimle iktidara gelen ama ardından bir diktatörlük kuran faşist Nazilerle benzer şekilde- kalıcı bir komünist rejim tesis etmeleri de olasıdır. Rusya, komünizmden faşizme ve vahşi kapitalizme doğru bir savrulma yaşamıştır. Ancak bu ideolojiler arasındaki ince sınır nedeniyle yeni bir sosyal hareket sonucunda Rusya tekrar komünizme geri dönebilir. Çin zaten hala Mao'nun fikirlerini yegane doğru olarak görmektedir. Halen komünist olan Küba, Kuzey Kore ve Vietnam'da da komünizmin etkisi açıktır.

Günümüzde komünizm "bir ileri iki geri" taktiğini uygulamaya sokmuş ve geri adım atmıştır. Bu nedenle çeşitli ülkelerde farklı isimler altında faaliyetlerini sürdürmekte, komünist tehlikenin dünyada bulunmadığı imajı vermektedir. Ancak komünizm, diyalektik materyalizmin "çatışma" iddiası ile, tüm insanlık için her şartta sonu gelmez bir "kan dökme kuyusu"dur. Hangi görünüm veya isim altında olursa olsun, diyalektik çatışmayı tarihin vazgeçilmez bir kanunu olarak gördüğü için, insanlara zulüm ve beladan başka bir şey getirmesi mümkün değildir.

Darwinizm olmadan komünizm de var olamaz. Dolayısıyla, 20. yüzyılda 100 milyondan fazla insanın canına mal olan ve hala alttan alta örgütlenme ve güçlenme çabası içinde olan komünizmin tek gerçek panzehiri, Darwinizm'in bilimsel ve fikri alanda çürütülmesidir. Darwinizm'in bilimsel yönden tamamen çökmüş bir teori olduğu, canlıların evrimle var olmadıkları, Allah'ın her birini kusursuzca yarattığı ortaya konduğunda, geriye ne Marx, ne Lenin, ne Mao, ne de duvarlarına bunların posterlerini asarak kan döken veya dökmeye hazırlanan militanlar kalacaktır.

Darwinizm aldatmacasının ortadan kalkması, komünizm gibi "kan dökme kuyularını" yok ederken, bir yandan da insanların gerçek Yaratıcımız ve Rabbimiz olan Allah'a dönmelerine ve O'nun öğrettiği ahlaka göre yaşamalarına vesile olacaktır. Ve bu sayede, aşağıdaki Kuran ayetinde emredildiği gibi, insanlar topluca barış ve güvenliğe kavuşacaklardır:

"Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır." (Bakara Suresi, 208)


PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo