Kana bulanan Suriye’deki akan kanı durdurmak için her gün çeşitli çözüm önerileri sunuluyor. Ancak bu çözüm arayışı içinde çok farklı düşüncelerin öne sürüldüğü söylenemez. Bu önerilerden biri Suriye’nin iç meselesi olduğu için olaylara hiç karışmamak ve bu zulme seyirci kalmak. Büyük bir çoğunluğun destek verdiği diğeri ise ABD müdahalesi. Oysa bu çözüm de sadece masum halkın bu bombardımanda zarar görmesine yol açar. Asıl yapılması gereken, en gerçekçi ve kesin çözüm ise İslam ülkelerinin birlik olup barışçıl, kansız bir operasyon düzenleyerek akan kanı durdurmalarıdır.
www.turkislambirligimujdesi.com
Suriye’de Esad rejimi sürekli olarak halkını katletmeye devam ediyor. Bu rejimin halkına karşı gerçekleştirdiği en şiddetli katliam ise kimyasal gaz kullanılması ve 1300 kişinin şehit olmasıydı. Şehit olan masum insanların arasında yüzlerce çocuk da vardı. Batı dünyasından bu kimyasal katliama birkaç cılız kınama dışında tepki gelmedi. Zaten 2011 yılından beri devam eden bu katliamlara karşı batı sessizlik kılıfını çoktan örtmüş durumda. İnsanların katledilmesi onları neredeyse hiç ilgilendirmiyor hatta sanki Müslümanın Müslümanı kırması işlerine geliyor gibi görünüyor. Birçok Müslüman ülke ise “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” zihniyetiyle hayatlarını hiçbir şey olmamış gibi devam ettiriyor. Vicdan sahibi bir kesim dışında ne Amerika, ne Avrupa, ne de bazı Müslüman ülkeler Suriye’deki olaylarla gerçek anlamda ilgilenmiyor.
SURİYE’YE YAPILACAK ASKERİ MÜDAHALE ÇÖZÜM OLAMAZ
Geçtiğimiz günlerde Suriye için bir gelişme oldu. ABD Senatosu’ndan Suriye’ye askeri müdahale için onay çıktı! Bazıları bu haberi “müjde” gibi sunsalar da bu onayın anlamı aslında, Suriye halkının bombalanacak olmasıdır. Bu durumdan zararlı çıkacak tek taraf, yine her zamanki gibi, mazlum halk olacaktır. Bu zavallı mazlum halkın bir ismi var: “Suriye halkı”…
Aslında Suriye ve Suriye halkı denildiğinde her birinin ayrı bir birey olduğu düşüncesi kimsenin aklına gelmiyor. Oysa onlar da herkesin kendi etrafında gördüğü her zaman karşılaştığı konuştuğu selamlaştığı, aynı otobüsü, aynı işi veya apartmanı paylaştığı insanlar gibi birer insan. Hepsinin bir işi, hayatları, aileleri, okulları, arkadaşları sevdikleri ve bir sosyal hayatları var. Aslında var yerine vardı demek daha doğru. Çünkü her şeylerini kaybettiler veya kaybetmek üzereler. Hemen hemen hepsi evlerini, işlerini ve sevdiklerini kaybetmiş olmanın getirdiği perişanlığı yaşıyorlar. Aralarında başlarına gelecekleri büyük bir korkuyla bekleyen milyonlarca mazlum insan var. Peki, kendilerini dört duvar arasına sıkıştırılmış gibi hisseden bu insanlar ne yapacaklar? Kendilerini toprağın altına mı gömsünler? Denize mi atlayıp kurtulsunlar? Kaçacak hiçbir yerleri, sığınacak hiçbir kapıları yok. Elleri kolları bağlı olarak psikopat bir rejimin deccali zulmü altında esir alınmışlar. İşte bu noktada getirilen öneriler, bu insanların hayatlarını değiştirecek çözüm olmaktan uzak.
Suriye’ye Yapılacak Müdahalede Kan Akması Nasıl Önlenir?
Suriye’de gece gündüz insanlar şehit ediliyor. Haber ajanslarına göre şehit edilenlerin sayısı 100 bini çoktan aştı. Bu rakamın %88’ini sivil halk oluşturuyor. Üstelik sivil halkı oluşturanlar arasında çocuk ve kadınların kaybı oldukça yüksek. Her saat başı 6 kişinin şehit edildiği Suriye’de, günde ortalama 135 kişi hayatını kaybetmekte ve ortalama 2 saatte bir çocuk, 3 saatte de 1 kadın şehit edilmektedir. Bu zulmün durması için başka bir zulmü yani Amerika’nın müdahale etmesini istemek ise masum halka yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Çünkü bu -Allah esirgesin- mutlaka can kaybına neden olur ve kimse bu zavallı insanların hayatlarının son bulmasını engelleyemez. Ancak Suriye’de akan kanın durması için kanlı bir yöntemi istemenin yerine barışçıl, nezaketli, kibar, kansız, sevgi dolu Kuran’a uygun metod benimsenebilir.
Amerika’nın Müdahale Edip, Suriye’yi Bombalaması Sadece Acıya Acı Katar
Amerika’nın kurtarıcılığını beklemek akıllı bir hareket değildir. Çünkü havadan bombardıman yapılması aynı Irak’ta olduğu gibi Suriye’nin tarihi dokusunun ülkeyi ayakta tutan sanayi tesislerinin ve alt yapısının yerle bir olması anlamına gelir. Bu ise halkın mağdur olması demektir. Mesela barajların bombalanması halkın elektriğini keser, yolların ve köprülerin bombalanması mültecilerin ve zulümden kaçanların ulaşımlarını engeller, Esad rejimi ve yandaşlarına ise bir zarar vermez çünkü onlar daima kendilerini kurtaracak ve düzenlerini bozmayacak bir yol bulurlar. Diğer taraftan Amerika’nın Suriye’yi bombalaması mazlum insanların yaralanmalarına, ölmelerine, yakınlarını, sevdiklerini kaybetmelerine, daha da fakirleşmelerine kısacası sadece acılarına daha çok acı katılmasına neden olur. İşte bu sebeple, müdahale doğru bir yöntem değildir.
Amerika’nın Suriye’yi Bombalaması Esad’ı Rahatsız Etmez
Açıktır ki zaten Esad’ın kendisi halkını bombalamakta, kimyasal silahlarla katletmekte, Napalm bombaları ile yakarak, makineli tüfeklerle tarayarak, bombayla parçalayarak yüzbinlerce insanı şehit etmektedir. Bu nedenle Amerika’nın müdahale etmesi ve Suriye’yi bombalaması Esad’ın rahatsız olacağı değil, aksine hoşuna gidecek bir davranış olur. Çünkü kendi yerine bombalama ve yakıp yıkma işini, ABD yapacağı için Esad buna içten içe memnun olacaktır. Bilindiği gibi Esad Lazkiye tarafında küçük bir bölgeyi kendine ayırmış, yandaşları ile adeta bir sayfiye yeri görünümündeki bu alanda refah içinde yaşamını sürdürmektedir. Tahrip ettiği, yakıp yıktığı Suriye’nin daha da yıkılmasına, halkın zarar görmesine ise hiç aldırmayacağı ortadadır.
Amerikan Askerlerinin de Suriye’ye Göreve Gitmekten Memnun Olmaları Beklenemez
Amerikan askerleri de tıpkı Suriye halkı ve bizler gibi öncelikle duyguları ve sosyal ilişkileri olan birer insandır. Göreve çağrıldıkları ve işleri askerlik olduğu için Suriye’ye gideceklerdir. Onlar da bu yaptıkları işten dolayı rahat ve huzurlu olamayacaklardır. Eğer İslam Birliği kurulmuş, inananlar ittifak etmiş olsalardı onlar da masum Suriye halkının topraklarına yönelik harekâta geçmenin vicdan azabını yaşamayacaklar, istemeye istemeye aldıkları emirleri yerine getirmek zorunda kalmayacaklardı. Çünkü hiçbir vicdan sahibi insan, bir başkasını öldürmekten, onun evini barkını yıkmaktan zevk almaz. Kimse evini, ailesini, vatanını arkasında bırakıp belki de bir daha geri dönmeyecek şekilde, kan dolu savaş şartlarının içine girmek istemez.
Bazı Müslümanlar Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkışını, Hz. İsa (a.s.)’ın nüzulünü kabul etmedikleri, beklemedikleri, bunun için Allah’a dua etmedikleri, bu gerçeklere yüz çevirip direndikleri sürece (haşa) Allah’a karşı direnmiş, Allah’ın takdirine karşı gelmiş olacaklardır. Bunun sonucu da şu ana kadar olduğu gibi her yönden acı bir azap yağmasından, bela üstüne belaya uğramaktan başkası olmayacaktır.
İnsanlar Mehdiyet’e direnmeyi bıraktıkları ve coşkuyla ve sevgiyle Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelişini gözleyip, bu kutlu şahsa kavuşmak için Allah’a yalvardıklarında ise Yüce Allah, Hz. Mehdi (a.s.)’ı insanlığa gönderecek ve onun vesilesiyle dünyayı karanlıklardan aydınlığa, savaşlardan barışa ve mutluluğa, insanları korku, acı ve yoksulluktan güvenlik, mutluluk ve nimete eriştirecektir
Müdahale Durumunda Esad’ın Elindeki Silahları Kullanması da Tam Bir Vahşete Yol Açar
Şu anda Esad’ın elinde ne kadar füze olduğunu kimse net olarak bilmemektedir. İran’ın Suriye’ye çok fazla silah sevkiyatı yapmış olması da ihtimal dâhilindedir. Bu silahların tamamının havadan imha edilmesi gibi bir durum olamayacağına göre Esad’ın savunma durumuna geçmesi halinde büyük bir katliam yaşanabilir. Halkına kullandığı kimyasal silahları bu kez Amerikan ordusu için tekrar kullanması durumunda Türkiye’nin de içinde bulunduğu tüm çevre ülkelerin büyük bir tehlike altında kalacağı aşikârdır.
Müdahalenin Sonucu Tüm Dünyaya Yıkım Getirir
Müslüman ülkelerin, Arap Dünyasının ve G-20 toplantılarında bir araya gelen ülkelerin devlet başkanlarının savaşa son verilmesini konuşmamaları, Sünnileri ve Şiileri barıştırma düşüncesinde olmamaları, savaş ya da müdahaleyi tek çözüm olarak düşünmeleri son derece ilginçtir. Bu ve benzeri planlar dünyaya bir fayda getirmez, tam tersine herkese büyük bir zarar verir. Bu zararların başında maddi ve manevi kayıplar gelir. Suriye’ye yapılacak herhangi bir müdahalenin genel maliyetinin yaklaşık 300 milyar dolar olacağı hesaplanıyor. Oysa savaşa harcanacak böyle bir rakam şu anda Afrika’da açlığa karşı ölüm kalım mücadelesi veren 18 milyon insanın, şu an dünyada mülteci konumunda bulunan milyonlarca insanın rahatlıkla kurtarılmasına yetecek bir miktardır. Değil 300 milyar, sadece tek bir füzenin maliyeti olan 4 milyon dolar bile Suriye halkının güvenli biçimde Irak, Ürdün gibi çevre ülkelere tahliye edilip buralarda mültecilere uygun insani koşulların sağlanmasına, yemesine, içmesine yetecek bir miktardır.
Suriye’ye Müslüman Ülkeler Kurtarma Operasyonu Yapmalıdırlar
Suriye’ye yapılması planlanan müdahale için Amerika da Müslüman ülkelerden yardım alınması gerektiğine inanmıştır. Bu amaçla operasyon için Arap ülkelerinden finansal destek almaktadır. Oysa Arap ülkeleri bu kadar yüksek bir meblağı kan dökülmesi için değil Müslümanların birliğini sağlamak için harcamalıdırlar. Esad’ı durdurmanın Suriye’deki akan kana son vermenin tek yolu, bütün İslam ülkelerinin birleşip kansız ve barışçıl bir kurtarma operasyonu şeklinde Suriye’ye girmesidir. Türkiye, İran, Mısır, Fas, Tunus, Cezayir, Libya, Ürdün, Malezya ve diğer İslam ülkeleri, birer tümen veya tugay asker gönderebilirler. İslam ülkelerinin Genelkurmay Başkanları bir araya gelip bir komuta heyeti oluşturduktan sonra ortak bir karar alabilirler. Bu birleşik İslam barış ordusu sabah ezanından sonra “Ya Allah Bismillah” diyerek karadan ve denizden Suriye’ye girebilir. Kuran’da bildirilen Hz. Yakub (a.s.)’ın çocuklarına ‘şehre farklı kapılardan girme’ tavsiyesindeki işarete uygun bir yöntemle, hiç kimseye zarar vermeden 70 ayrı noktadan Suriye’ye girebilir ve Suriye ordusunu teslim olmaya mecbur edebilirler. Bu biçimde gerçekleşecek bir MÜDAHALEYE SURİYE HALKI DİRENMEZ. ÇÜNKÜ BURAYA GELEN ASKERLER SAVAŞMAK İÇİN DEĞİL, KURTARMAK İÇİN GELECEKLER VE MÜSLÜMAN ORDUSU OLDUĞU İÇİN DÜŞMAN OLARAK ALGILANMAYACAKLARDIR. Bu ordu halka, muhaliflere, Alevi kardeşlerimize, Nusayrilere çok iyi davranacak, hepsinin canının malının kendilerine emanet olduğunu, gönüllerinin rahat olmasını bildirecektir. Bu ordunun görevi polis gücü gibi olacak ve tek bir silah patlamadan sadece düzenin yeniden sağlanmasını temin edecektir.
Özellikle İRAN VE TÜRKİYE’NİN BİRLİKTE HAREKET ETMESİ VE ASKER GÖNDERMESİ DİĞER İSLAM ÜLKELERİNİN ASKER GÖNDERMESİNİ VE AKAN KANIN BİR AN ÖNCE DURMASINI HIZLANDIRIR. Çünkü bu iki ülkenin birlikte hareket etmesi Şii ve Sünnilerin birleşmesine, bölgedeki tüm İslam devletlerini bir araya getirerek tek bir ümmete dönüştürmesine vesile olacaktır.
RUSYA DA BU BİRLİĞE DESTEK VERİR. Rusya Devlet başkanı Putin de birliğe katılan çok sayıda İslam ülkesini karşısına almak. Putin de bu birliğin Suriye’deki olayları yatıştıracağı yönünde basın açıklamaları yaparak desteğini gösterebilir.
Suriye’de Akan Kanın Durmamasının Tek Sorumlusu Bir Türlü Bir Araya Gelemeyen Müslümanlardır
Suriye’de sorunların çözülmesi için tek bir yol vardır. Bu da kesin olarak Müslümanların birlik olmasıdır. Birlik olmadan bu kanın durması imkânsızdır. Tüm inananların derhal ve acilen bir araya gelmeleri şarttır. Kendilerine bu manevi birliğin temsilcisi olan ihlaslı bir lider seçip ardından da güç birliği yapmaları lazımdır. Bu harcını; sevgiyle, kardeşlikle, şefkatle, merhamet ve güçlü bir Allah korkusuyla karıp karıştırdıkları bir birlik olacaktır.
Çünkü Kuran’da Allah şöyle buyurur;
Demek ki Kuran’a göre bu zulmü ortadan kaldırabilecek tek çözüm; tüm inananların birlik olmasıdır.
Unutmayalım, yüzyıllardır dünya adeta dev bir kan gölüne döndü. Tarihi; katliamlarla, büyük savaşlarla, yıkımlarla, felaketlerle dolu… Ancak şu da kesin ki Allah mutlaka güzel ahlakı yeryüzünde hakim edecektir. Bu Allah’ın kesin vaadidir ve Allah vaadinden asla dönmez.
Allah Kuran’da, “Andolsun, Biz Zikir’den sonra Zebur’da da: “Şüphesiz Arz’a salih kullarım varisçi olacaktır” diye yazdık.” (Enbiya Suresi, 105) diye bildirdiğine göre mutlaka güzel ahlakın dünyaya hakim olduğu böyle bir dönem yaşanacaktır.
İnsanlar büyük bir istekle Allah’ın dinine yönelecek ve oluşan güzelliği, coşkuyu ve huzuru yaşama imkânı bulacaklardır. Ama bu ortamın bir an evvel gerçekleşmesi için hepimizin bir ağızdan “TÜRK İSLAM BİRLİĞİ TEK ÇÖZÜM” dememiz ve bu isteğimizi elimizdeki tüm imkanları kullanarak, her fırsatı değerlendirerek geniş kitlelere yaymamız şarttır. O zaman Allah duamızı kabul edecek ve bu birliğin en kısa zamanda kurulduğunu –inşaAllah- bizlere yaşatarak gösterecektir.