Avrupa’da güçlenen Müslüman nüfus, Avrupalıları, dini azınlıklarla kaynaşma yollarını araştırmaya yöneltiyor.
İngiltere’nin Leicester şehrinde Müslümanlar, İslami usule göre hazırlanan yiyeceklerin satıldığı marketlerden alışveriş yapıyor, Ramazan Bayramı dolayısıyla ışıklarla donatılmış caddelerde dolaşıyorlar.
285.000 nüfuslu Leicester’da, nufüsun yüzde 15’ini Müslümanlar oluşturuyor ve hatta Highfields isimli semtte sadece Müslümanlar yaşıyor. Şehirde 30’dan fazla cami bulunuyor ve halka açık kütüphanenin raflarında Arapça kitaplarla, Asya’dan Ortadoğu’ya kadar farklı ülkelere ait gazeteleri bulmak mümkün oluyor. İslam okulları ise, tıpkı Hıristiyan ve Museviler gibi devletten fon alabiliyorlar.
2011 yılına gelindiğinde Leicester’ın, nüfus çoğunluğunun Hıristiyan olmadığı ilk Avrupa şehri olacağı tahmin ediliyor.
Highfilds semtindeki Pakistan Merkezi’nin yöneticisi olan Mustafa Malik bu durumu şöyle ifade ediyor; “Avrupa’daki diğer şehirler, gittikçe kendilerinin de Leicester gibi olacaklarını fark ediyorlar.”
1,600 adet caminin bulunduğu İngiltere’de hükümet, Müslüman topluluklarla daha fazla ilgilenmenin yollarını araştırıyor. Bu yılın başında Canterbury başpiskoposu Rowan Williams’ın İslam dini yasalarının kaçınılmaz olarak İngiliz yasalarına dahil edilmesi gerektiği düşüncesinde olduğunu açıklaması da konuya belirgin bir boyut kazandırıyor.
Leicester Üniversitesi’nde inançlararası bir lider ve bilim adamı olarak görev yapan Asaf Hussain hem hükümet ve hem de dini gruplar arasında anlamlı bir bütünleşme oluşumunu teşvik etmek adına daha fazlasını yapmaları gerektiğini önemle vurguluyor. Farklı inançlardaki insanların sadece bir arada bulunmak yerine birbirleriyle gerçek ilişkiler kurmaları gerektiğini dile getiriyor.
5 milyonluk Müslüman azınlığın bulunduğu Fransa ise Batı Avrupa’nın en kalabalık Müslüman nüfuslu ülkesi olma ayrıcalığını koruyor.
Müslümanlar Fransa’da gayet iyi karşılandıklarını ifade ediyorlar. Öyle ki pek çok eyalet valisi büyük camilerin inşası için gerekli arazinin Müslümanlar için mümkün olduğunca ucuz fiyattan tedarik edilmesini sağlıyor.
Paris’teki Fransa Müslüman Öğrenciler Derneği’nin sekreteri Deborah Remmane ise düşüncelerini şöyle ifade ediyor; “İslamlaşma büyük ölçüde merak konusu oluyor ve Fransız toplumu Müslümanları her zaman kabullenen bir yaklaşım içinde bulunuyor.”
Ayrıca Remmane konuşmasına şöyle devam ediyor; “Toplumun farklı kesimleri eğer anlaşamıyorlarsa bunun sebebi genellikle mali durum farklılığından kaynaklanıyor. Din farklılığından kaynaklanmıyor.”
400 milyon nüfuslu batı Avrupa’da şu an 20 milyona yakın Müslüman yaşıyor ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme ihtimali dikkate alınmadan bile 2050 yılına gelindiğinde Müslüman nüfusun, 40 milyonu geçerek Avrupa nüfusunun yüzde 15’ini oluşturacağı tahmin ediliyor.
Tüm bunlar hiç kuşkusuz içinde yaşadığımız yüzyılda son derece sevindirici gelişmelerdir. Dünya çapında Kuran ahlakını yaşayan insanların sayısının böyle dikkat çekici bir hızla artması inananlar için büyük bir müjdedir. Ayrıca din ayırımı yapılmadan, toplumların karşılıklı hoşgörü, sevgi ve saygı çerçevesinde yaşamaları da oldukça önemlidir. Hiç kuşkusuz dünyadaki terörle mücadele için sevgi ve barış yolunu benimsemek en güçlü çözümlerden biridir. Din ahlakı insanlara sevgi, merhamet, hoşgörü ve adalet duyguları kazandırmaktadır. Barış dolu bir dünya için bu kesinlikle gereklidir. Kuran"da tüm insanlar barış içerisinde yaşamaya şöyle çağırılmışlardır:
Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir. Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah"tan (kurtaracak) hiç bir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 25-27)