İnsan hakları ihlalleri dünyanın hemen her yerini sarmış durumda ve şiddetini artırarak devam ediyor. İnsanlık dışı, zalim uygulama ve yaptırımlardan kaynaklanan bu ihlaller ve mağduriyetlerin yanı sıra ihmal, ilgisizlik, vurdumduymazlık sonucunda dünya genelinde mağdur olan insanların sayıları da yüz milyonlarla ifade ediliyor. Oysa bu ihlalleri önlemek için “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi”, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948 tarihinde imzalandı. Aynı tarih, yani geçtiğimiz 10 Aralık her yıl “Dünya İnsan Hakları Günü” olarak kutlanır. Bildiri, insanın doğuştan sahip olduğu kişisel hak ve özgürlükleri tanımlarken, her insanın kanunlar önünde eşit olduğunu, işkenceye, kötü muameleye ve onur kırıcı cezalara tabi tutulamayacağını ilan eder. Bildiri’nin ana prensipleri ilk 3 maddede şöyle özetlenir:
• Madde-1: Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
• Madde-2: Herkes, ırk, renk, cins, dil, din, siyasal ya da herhangi bir başka inanç, ulusal ya da toplumsal köken, varlıklılık, doğuş ya da herhangi bir başka ayrım gözetilmeksizin bu Bildirge’de açıklanan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir...
• Madde-3: Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.
Ne var ki, imzalanmasının 55. yıl dönümünde, dünya genelindeki manzara Bildiri’nin öngördüğü modelin tam zıttı bir görünümdedir. Dünyanın hemen her yerinde insan hakları ihlalleri had safhaya ulaşmış durumdadır. Ortadoğu bu ihlallerin en yoğun yaşandığı bölgelerin başında gelir. Çin, Rusya ve çeşitli Afrika ülkeleri bunu takip eder.
İnsan Hakları İhlallerinin Sürdüğü Ülkelerde Tam Bir İnsanlık Dramı Yaşanıyor
Hak ihlallerinin en çok yaşandığı ülkeler listesinde ilk 10 ülke sırasıyla, Suriye, Sudan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Pakistan, Somali, Afganistan, Irak, Myanmar, Yemen ve Nijerya’dır.
Suriye’de, 3 yıl süren iç savaşta 120 binin üzerinde insan hayatını kaybetti. Yüzlerce kişi infaz edildi. Kadınlara yönelik cinsel istismar vakalarında büyük artış meydana geldi. 6 bini aşkın kadın tecavüze uğradı. 6 milyon çocuk evini terk etmek zorunda kaldı, bunların 1 milyondan fazlası mülteci konumunda. Hapishaneler ve sokaklar ise işkence merkezlerine dönmüş durumda.
Mısır’da 3 Temmuz 2013 askeri darbesi sonrasında binlerce kişi hayatını kaybetti. Keyfi gözaltılar, uzun tutukluluk süreleri ve işkenceler hala devam ediyor.
Irak’ta, insan hakları ihlalleri sadece hapistekileri değil tüm insanları kapsıyor. Uzun yıllar savaş ve işgallere maruz kalan ülkede neredeyse her gün yeni bir saldırı olayı yaşanıyor. Terör eylemlerinde her yıl yüzlerce kişi hayatını kaybediyor. Can güvenliğinden bahsetmek mümkün değil. Terör gerekçesiyle her ay onlarca kişi tutuklanıyor. Sadece 2013 yılında idam edilenlerin sayısı 160’ı aştı. Sivillerin yanı sıra din adamlarını da hedef alan suikastlerde artış var. Türkmenlere yönelik saldırılar gittikçe şiddetleniyor. Ayrıca Irak, gazeteciler için en tehlikeli ülkelerden biri olarak biliniyor. Ülkede kaçırılma, tecavüz ve töre cinayetleri türünden kadın hakları ihlalleri çok yaygın.
Doğu Türkistan’daki Müslüman halk komünist Çin yönetiminin baskı ve zulmü altında 60 yılı aşkın bir süredir türlü saldırı, tutuklanma, işkence ve katliamlara maruz kalmakta. 1965’ten sonraki katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi inanılmaz bir rakama ulaştı. Bölge halkına karşı bazı Çin asker ve polisinin sadist uygulamaları inanılmaz boyutlara varıyor. Suni gerekçelerle tutuklanan insanlardan bir daha haber alınamıyor. Çok sayıda Uygurlu kız kardeşimizin güvenlik güçleri tarafından keyfi olarak tutuklandıkları, alıkondukları, tecavüze uğrayıp para karşılığı satıldıklarına dair çok sayıda bilgi var.
Yukarıda sadece bir bölümünden örnekler verdiğimiz insan hakları ihlalleri dünyanın hemen her yerini sarmış durumda. Ve şiddetini artırarak devam ediyor. İnsanlık dışı, zalim uygulama ve yaptırımlardan kaynaklanan bu ihlaller ve mağduriyetlerin yanı sıra ihmal, ilgisizlik, vurdumduymazlık sonucunda dünya genelinde mağdur olan insanların sayıları da yüz milyonlarla ifade ediliyor. Bu mağduriyetlere örnek verecek olursak:
¨ Dünyada milyonlarca insan bugün gıda ve barınma ihtiyaçlarını karşılayamıyor;
¨ 783 milyon kişi temiz içme suyuna ulaşamıyor;
¨ 895 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor. Bunların 16 milyonu gelişmiş ülkelerde yaşıyor;
¨ 146 milyon çocuk yetersiz besleniyor;
¨ Hindistan 78 milyon evsiz sayısı ile 1. ABD 700 bin evsiz ile 2. sırada;
¨ Dünyada 45 milyon kişi mülteci konumunda.
Oysa gerçekte, dünya toplam kaynakları ve ekonomik zenginliğiyle üzerinde yaşayan insanların, hatta daha da fazlasının rahatlıkla en güzel şekilde ihtiyaçlarını karşılayacak ve onlara iyi yaşam koşulları sağlayacak bir kapasiteye sahip. Ancak bencillik, hırslar, dünyevi hesap ve kaygılar, çıkar kavgaları, sevgi, şefkat ve güzel ahlak yoksunluğu milyonlarca mazlum insanın acı çekmesine yol açıyor.
Tüm Dünya Herkesin Kendisinden Razı Olacağı Bir Sevgi Öğretmenine Muhtaç
Dünyamız özellikle geçtiğimiz yüzyılda çok karanlık ve sevgiden yoksun yıllar geçirdi. İnsanların kalplerine sevgi yerine kin ve nefret yerleşti. Ancak bu durum artık değişiyor. Günümüzde geniş kitlelerce tanınıp yaşanmaya başlayan Mehdiyet, 10 yıl sonra Allah’ın izniyle tam anlamıyla yerleşecek; sevginin, barışın, kardeşliğin, güzel ahlakın en coşkun şekilde yaşanacağı dönem olacaktır. Hz. Mehdi (a.s.) önderliğinde Mehdiyet devrinde, Allah’ın Kuran’da bizlerden istediği sevgi anlayışı tam anlamıyla tecelli edecektir. Allah’ın Kuran’da bildirdiği gibi Peygamberimiz (s.a.v.) tebliğ yaparken, nasıl ki, “… ‘Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum.’…” (Şura Suresi, 23) demişse, Yüce Allah’ın izniyle onun soyundan olacak olan Hz. Mehdi (a.s.) da insanlardan, “Kuran’a dayalı sevgi ve muhabbet” dışında bir şey istemeyecektir.
Ne mutlu ki Allah’ın izniyle kutlu öğretmenin, yani Hz. Mehdi (a.s.)’ın bu dönemde gelerek acılarla dolu dünyayı cennet benzeri bir mekana çevireceği, dünya çapında İslam ahlakını hakim kılarak tüm insanların mutluluk, huzur, zenginlik ve refahına vesile olacağı Resulullah (s.a.v.)’in sözleriyle bizlere müjdelenmiş durumdadır. Bu konudaki yüzlerce hadisten biri şöyledir:
Zuhur ettiği zaman onun (Mehdi’nin) etrafında 313 taraftarı toplanır. Söyleyeceği ilk kelimeler şöyle olacak: “Eğer bilseydiniz, Allah’ın bakiyesi sizin için en iyisidir.” Ve sonrasında şöyle demiştir: “Ben Allah’ın bakiyesiyim ve O’nun size bir deliliyim.” Her Müslüman onu (Mehdi’yi) aşağıdaki şekilde selamlayacaktır: “Selamet üzerine olsun, Ey Allah’ın bu dünyadaki bakiyesi.” Ne bir Yahudi ne Hristiyan ne de Allah’tan başkasına tapanlardan kimse kalmaz (-ki) hepsi ona inanacak ve onun hakkında şahitlik edecek ve tek bir ümmet olacak ve bu olacak olan İslam Birliği olacaktır.” (Al Fusulul Muhima, Ibn Sabbagh Maliki, sf. 248)