Suriye’de 6,5 yıldır süren iç savaşta hala barış ve çözüm için gereken adımlar atılmadı. Yüzbinlerce insanın hayatını kaybettiği ve milyonlarca insanın mülteci konumuna düştüğü bu yıkıcı savaşın günümüzdeki en sorunlu bölgelerinden biri de Suriye’nin kuzeyinde yer alan İdlib eyaleti. Türkiye’ye de komşu olan İdlib’te şu anda 1 milyonun üzerinde Suriyelinin yaşadığı tahmin ediliyor.
İdlib, en son Nisan 2017’de kimyasal bir saldırı da dahil olmak üzere bitmek bilmeyen bombardımanlarla maruz kaldı. Son aylarda muhaliflerin kendi aralarında gerçekleşen ağır çatışmalar, bölgedeki hakimiyetin sürekli olarak el değiştirmesine neden oluyor. Bu çatışmaların her zamanki gibi en büyük mağduru ise sivil halk, yani kadınlar, çocuklar ve yaşlılar. Suriye’de sorunun çözüme kavuşması için İran, Türkiye ve Rusya ittifakı kurulması son derece önemliydi. İttifakın ortak temelini ise Suriye’nin bütünlüğünün korunması oluşturuyor. Bu ittifak oluşturulurken ABD’nin dışlanmamasına da özen gösterildi. Ne var ki, başta PKK/YPG’nin silahlandırılması olmak üzere, ABD’nin Suriye politikalarının mühim bir kısmı hem bu ittifakın haklı talepleriyle, hem de Suriye halkının istekleriyle çelişiyor.
İdlib, Suriye’de Sunni nüfusun yaşadığı bölgelerden biri. El Kaide’nin Suriye kolu olan El Nusra’nın isim değişikliğiyle “Fetih el Şam” olarak bölgeye hakim olması, ABD müdahalesinin gündeme gelmesine neden oldu. Ocak 2017’de Nusra Cephesi El Kaide’den ayrıldığını duyurarak Fetih El Şam adını almış, sonrasında kendisine yakın bazı muhalif gruplarla birleşerek “Heyet Tahrir Şam” (HTŞ) adı altında hareket etmeye başlamıştı. Hatay’daki Cilvegözü’nün karşısındaki Bab El Hava kapısı da halen HTŞ’ın kontrolü altında.
Rusya, İran ve Suriye ittifakı ise; bölgede Amerika’nın desteklediği bir kurtarma harekatı yerine İdlib’in Suriye rejim güçleri tarafından kurtarılmasını sağlayacak formüller üzerinde duruyor.
İdlib, aynı zamanda terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin hakim olduğu ve fırsattan istifade özerk bir kantonun ilan edildiği Afrin’e de komşu. PKK/PYD İdlib’i ele geçirerek, Akdeniz’e kadar uzanacak komünist bağımsız Kürdistan’ın bir parçası haline getirmeyi, bölgeden tüm Arapları ve Türkmenleri sürmeyi ve bölgeyi kendi diktatörlüğü altına almayı hedefliyor.
PKK Terör Örgütünün Suriye’deki İnsan Hakları İhlalleri
Suriye’deki savaşın bir kör açmaza dönmesinin en büyük sebebi bir terör örgütüne karşı diğerinin desteklenmesi oldu. Bu vahim yanlış Suriye’yi kanlı örgütlerin hesaplaşma alanı haline getirdi. 40 bine yakın insanın ölümüne sebep olan Ortadoğu’nun en vahşi terör örgütü PKK’nın silah, mühimmat ve askeri eğitimle desteklenmesi ise vehametin boyutlarını daha da büyüttü. PYD elde ettiği gücü yerel halkı acımasızca ezmek için kullandı. PYD’nin yaptığı insan hakları ihlalleri sürekli olarak kamuoyuna yansısa da, Amerika’nın desteklediği bu terör örgütüne karşı hala bir yaptırım uygulanmadı.
BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro, Eylül 2015’te Konsey'de yaptığı konuşmasında, "YPG (PKK/PYD’nin askeri birimlerinden biri), Suriye'deki bazı bölgeleri yağmaladı ve tahrip etti" sözleriyle PKK/PYD’nin de aslında El Kaide veya DEAŞ’tan bir farkının olmadığını dile getirdi.
Suriye İnsan Hakları Örgütü de PYD’nin kanton ilan ettiği tüm bölgelerde Arap ve Türkmen köylerini yerle bir ettiğini, yağmaladığını, binlerce kişiyi zorla yerinden ettiğini, katliam yaptığını, keyfi tutuklamalarla bölge insanlarına gözdağı verdiğini ve hatta Kürt muhalifleri de zorla sindirdiğini birçok defa raporlayarak kamuoyuna sundu.
İdlib’de “Güvenli Bölge” Oluşturulması
Astana’da Ocak 2017’de Rusya’yla Türkiye’nin garantörlüğünde başlayan, daha sonra İran’ın da garantör olarak dahil edildiği ve Suriye rejimi ile muhaliflerin bir araya getirildiği görüşmelerde ülkede ateşkes ilan edilmişti.
Mayıs ayındaki 4. Astana toplantısı, özellikle İdlib’in geleceğine yönelik kararların alındığı bir toplantı oldu. Bu görüşmelerde İdlib ve çevresi, Humus’un kuzeyindeki belirli bölgeler, Şam'ın Doğu Guta bölgesi ve güneydeki Dera ile Kuneytra illerinde "çatışmasızlık bölgesi" oluşturulması kararlaştırıldı.
Güvenli bölgenin kontrolü ise Türkiye’ye verildi.
Türkiye, ne ABD’nin terör örgütü PKK’nın Suriye koluPYD ile yapmayı düşündüğü harekatı, ne de rejim güçlerinin ağır bombardımanlarla büyük sivil kayıplara neden olacak harekatları istemiyor. Her iki durumunda Suriye’nin bütünlüğünün bozulacağı aşikar. Aynı şekilde HTŞ’nin varlığı da Türkiye’nin kabul etmediği bir durum. Türkiye bölgeden tüm terör örgütlerinin temizlenmesi, sonrasında ise sivil halk için güvenli bir alan oluşturulmasını istiyor.
Çözüm: Suriye’nin Bütünlüğünü Koruyacak İttifaklar
Çatışmaların ve kayıpların çok fazla olduğu Suriye’de çatışmasızlık ise aşama aşama, bölge bölge ve çok zorlu bir süreçle sağlanmaya çalışılıyor. Barış için atılan adımların hızlanması için bölgedeki etkin ülkelerin sadece kendilerini düşünerek hareket etmeleri değil, halkı ve savaş sonrası sağlanacak düzeni de düşünerek hareket etmeleri şart. Bunun için de kendi politikalarında ısrarcı olmak yerine, barış için akılcı, fedakar, esnek bir siyaset izlemeleri gerekiyor. Türkiye, başlangıçtaki Suriye siyasetini değiştirerek bu konuda olumlu ve örnek olacak bir adım attı.
Benzer bir adımın başta ABD olmak üzere Suriye üzerinde etkin diğer ülkelerden de gelmesi şart. ABD’nin bugüne kadar farklı coğrafyalarda denediği ve her seferinde başarısızlıkla neticelenen “bir terör örgütünün hakimiyetine son verebilmek için diğer terör örgütlerinin güçlendirilmesi” siyasetini tamamen bitirmesi ve PKK’ya silah desteğini durdurması gerekiyor.
Yakın tarih bölgesel olarak güçlenen terörist oluşumların kendilerine yardım edip büyütenler de dahil olmak üzere, bütün dünyanın başına bela olmalarının örnekleriyle dolu. “DEAŞ bitirilecek” denilirken PKK’yla yeni bir komünist diktatörlüğün bütün dünyanın gözü önünde inşa ediliyor olması yakın gelecekte yeni büyük tehditlere sebebiyet verecektir.
Eğer hedef samimi bir şekilde barışın gelmesi ise, bu, sevginin, fedakarlığın, kucaklamanın ve dayanışmanın ön plana alınması, farklı etnik kökene, farklı mezhebe ve farklı dini inançlara mensup toplulukların asgari müştereklerde bir araya gelmesiyle gerçekleşecektir.
İvedilikle yapılması gereken, bu coğrafyada farklı etnik köken ve mezhepleri uzun süreler bir arada barışla yaşatma tecrübesinin hayata geçirilmesi, Rusya, Türkiye, İran ve Suriye rejiminin işbirliğine devam etmesi ve ABD’nin de PKK’yı silahlandırmayı hemen durdurup bu işbirliğine katkıda bulunmasıdır.
Adnan Oktar'ın News Rescue'da yayınlanan makalesi: