Hz. Mehdi (a.s.)'ın üç görevini üç ayrı kişinin yapacağı yanılgısındaki Nur talebelerine örnek |
Nurcu kardeşlerimizden biri; Üstad’ın Ahir zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’ın yapacağı üç büyük görevi ile ilgili açıklamasını son derece çarpıtarak tefsir etmektedir. Üstad’ın bu ifadelerinde Ahir zamanda sözde üç tane Hz. Mehdi (a.s.) geleceğini ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın diyanet, siyaset ve saltanat aleminde yapacağı üç büyük görevini ayrı ayrı bu kişilerin yerine getireceklerini söylediğini iddia etmektedir. Ancak bu açıklaması Nurcu kardeşimizin çok büyük bir yanılgı içinde olduğunu göstermektedir. Üstad, Risalelerin hiçbir yerinde üç vazifeyi ayrı ayrı yapacak 3 ayrı Mehdi olacağı gibi bir mantıktan bahsetmemiştir.
Aksine Üstad, Emirdağ Lahikası’nda Ahir zamanın büyük Mehdisinin üç büyük vazifesi olacağını, bu üç vazifeyi bir arada yapabilme gücünde ve iktidarında olması nedeniyle de kendisine “Ahir Zamanın büyük Mehdisi” ünvanı deneceğini ifade etmiştir:
Mehdî’nin üç vazifesi Nurun ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi (talebesi), çokların namına (başkaları adına) benden sordu ki: "Nurun halis ve ehemmiyetli bir kısım şakirdleri, pek musırrane (ısrarla) olarak ahirzamanda gelen al-i Beytin büyük bir mürşidi seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar. Sen de bu kadar musırrane (ısrarla) onların fikirlerini kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Elbette onların elinde bir hakikat ve kat’î (kesin) bir hüccet (delil) var ve sen de bir hikmet ve hakikata binaen onlara muvafakat (müsaade) etmiyorsun. Bu ise bir tezattır, her halde hallini istiyoruz." Ben de bu zatın temsil ettiği çok mesaillere (meselelere) cevaben derim ki: O has Nurcuların ellerinde bir hakikat var. Fakat iki cihette bir tabir ve te’vil lazım. Birincisi: ÇOK DEFA MEKTUPLARIMDA İŞARET ETTİĞİM GİBİ, MEHDÎ AL-İ RESÛLÜN TEMSİL ETTİĞİ KUDSÎ (mukaddes) CEMAATİNİN ŞAHS-I MANEVÎSİNİN ÜC VAZİFESİ VAR. EĞER ÇABUK KIYAMET KOPMAZSA VE BEŞER BÜTÜN BÜTÜN YOLDAN ÇIKMAZSA, O VAZİFELERİ ONUN CEMİYETİ VE SEYYİDLER CEMAATİ YAPACAĞINI RAHMET-İ İLAHİYEDEN BEKLİYORUZ. VE ONUN ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAK: Birincisi : FEN VE FELSEFENİN TASALLUTİYLE (TESİRİYLE) VE MADDİYYUN VE TABİİYYUN TAUNU BEŞER İÇİNE İNTİŞAR ETMESİYLE, HER ŞEYDEN EVVEL FELSEFEYİ VE MADDİYYÛN (MATERYALİZM, DARWİNİZM VE ATEİZM SALGINI), FİKRİNİ TAM SUSTURACAK BİR TARZDA ÎMANI KURTARMAKTIR. EHL-İ ÎMANI DALALETTEN MUHAFAZA ETMEK (İMAN EDENLERİ SAPKINLIKTAN KORUMAK) ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tetkikat (tetkikler) ile meşguliyeti iktiza ettiğinden (gerektirdiğinden), Hazret-i Mehdî’nin, o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onun ile iştigale vakit bırakmıyor. HERHALDE O VAZİFEYİ ONDAN EVVEL BİR TAİFE BİR CİHETTE GÖRECEK. O ZAT, O TAİFENİN UZUN TETKİKATI (tetkikleri) İLE YAZDIKLARI ESERİ KENDİNE HAZIR BİR PROĞRAM YAPACAK, ONUN İLE O BİRİNCİ VAZİFEYİ TAM YAPMIŞ OLACAK. BU VAZİFENİN İSTİNAD ETTİĞİ (dayandığı) KUVVET VE MANEVÎ ORDUSU, YALNIZ İHLAS VE SADAKAT VE TESANÜD SIFATLARINA TAM SAHİP OLAN BİR KISIM ŞAKİRDLERDİR. NE KADAR DA AZ OLSALAR, MANEN BİR ORDU KADAR KUVVETLİ VE KIYMETLİ SAYILIRLAR. İkinci vazifesi : HİLAFET-İ MUHAMMEDİYE (A.S.M.) ÜNVANI İLE ŞEAİR-İ İSLAMİYEYİ (İslama ait değerleri) İHYA ETMEKTİR. ALEM-İ İSLAMIN (İslam aleminin) VAHDETİNİ (birliğini) NOKTA-İ İSTİNAD EDİP (dayanak noktası edinip), BEŞERİYETİ MADDÎ VE MANEVÎ TEHLİKELERDEN VE GAZAB-I İLAHÎDEN (BELADAN) KURTARMAKTIR. BU VAZİFENİN, NOKTA-İ İSTİNADI VE HADİMLERİ (HİZMETKARLARI), MİLYONLARLA EFRADI (EFRADI) BULUNAN ORDULAR LAZIMDIR. Üçüncü vazifesi : İNKILABAT-I ZAMANİYE (ZAMANA BAĞLI DEĞİŞİMLER) İLE ÇOK AHKAM-I KUR’ANİYENİN (KURAN'IN HÜKÜMLERİNİNİ) ZEDELENMESİYLE VE ŞERİAT-I MUHAMMEDÎYENİN (A.S.M.) KANUNLARI BİR DERECE TATİLE UĞRAMASIYLA O ZAT, BÜTÜN EHL-İ ÎMANIN MANEVÎ YARDIMLARIYLA VE İTTİHAD-I İSLAMIN (İSLAM BİRLİĞİNİN) MUAVENETİYLE (YARDIMIYLA) VE BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN VE BİLHASSA AL-İ BEYTİN NESLİNDEN HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (KALABALIK) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA (KATILIMLARIYLA) O VAZİFE-İ UZMAYI (ÇOK BÜYÜK GÖREVİ) YAPMAYA ÇALIŞIR. Şimdi hakikat-ı hal böyle olduğu halde, en birinci vazifesi ve en yüksek mesleği olan îmanı kurtarmak ve îmanı, tahkikî (doğruluğunu ispat ederek) bir surette umuma ders vermek, hatta avamın da îmanını tahkikî yapmak vazifesi ise, manen ve hakikaten hidayet edici, irşad edici (doğru yolu gösterici) manasının tam sarahatını ifade ettiği için, Nur Şakirtleri bu vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur’da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecededir, diye Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsini haklı olarak bir nevi Mehdî telakki (kabul) ediyorlar. O ŞAHS-I MANEVÎNİN DE BİR MÜMESSİLİ, NUR ŞAKİRDLERİNİN TESANÜDÜNDEN GELEN BİR ŞAHS-I MANEVÎSİ VE O ŞAHS-I MANEVÎDE BİR NEVİ MÜMESSİLİ OLAN BÎÇARE (ZAVALLI) TERCÜMANINI ZANNETTİKLERİNDEN, BAZAN O İSMİ ONA DA VERİYORLAR. GERÇİ BU, BİR İLTİBAS(KARIŞTIRMA) VE BİR SEHİVDİR (YANLIŞLIKTIR), fakat onlar onda mes’ul değiller. Çünkü ziyade hüsn-ü zan, eskidenberi cereyan ediyor ve itiraz edilmez. Ben de o kardeşlerimin pek ziyade hüsn-ü zanlarını bir nevi dua ve bir temennî ve Nur Talebelerinin kemal-i itikadlarının bir tereşşuhu gördüğümden onlara çok ilişmezdim. Hatta eski evliyanın bir kısmı, keramet-i gaybiyelerinden Risale-i Nur’u aynı o ahirzamanın hidayet edicisi olduğu, diye keşifleri bu tahkikat ile te’vili anlaşılır. Demek iki noktada bir iltibas var, te’vil lazımdır. Birincisi: AHİRDEKİ İKİ VAZİFE, GERÇİ HAKİKAT NOKTASINDA BİRİNCİ VAZİFE DERECESİNDE DEĞİLLER, fakat hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) ve ittihad-ı İslam ordularıyla zemin yüzünde saltanat-ı İslamiyeyi sürmek cihetinde herkeste, hususan avamda, hususan ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkarında o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor; ve bu isim bir adama verildiği vakit, bu iki vazife hatıra geliyor; siyaset manasını ihsas eder; belki de bir hodfüruşluk manasını hatıra getirir; belki bir şan, şeref ve makamperestlik ve şöhretperestlik arzularını gösterir. Ve eskidenberi ve şimdi de çok safdil ve makamperest zatlar "Mehdî olacağım," diye dava ederler. GERÇİ HER ASIRDA HİDAYET EDİCİ BİR NEVİ MEHDÎ VE MÜCEDDİD GELİYOR VE GELMİŞ, FAKAT HERBİRİ ÜÇ VAZİFELERDEN BİRİSİNİ BİR CİHETTE YAPMASI İTİBARİYLE, AHİRZAMANIN BÜYÜK MEHDÎ ÜNVANINI ALMAMIŞLAR... Emirdağ Lahikası-1, sf. 231-232 |
Üstad’ın; Hz. Mehdi (a.s.)’ın üç görevi bir arada yapacağını ifade ettiği bu sözü tekrardan şerh edilmeye ya da tefsir edilmeye gerek bıraktırmayacak kadar açık ve sarihtir. Ayrıca Üstad bu sözünde, Ahir zamanın büyük Mehdisinin zuhur edeceği hicri 1400 yılından önce de, bu görevlerden birini bir cihette yapan mehdilerin geldiğini de ifade etmektedir. Ancak onlara; “bir nevi Hz. Mehdi (a.s.) ve müceddid” şeklinde hitap etmektedir. Eğer bazı Nur talebelerinin iddia ettikleri gibi Ahir zamanın büyük Mehdisi üç görevi, bir arada değil de sadece tek bir alanda yapacak olsaydı Üstad diğer müceddidlere hitap ettiği gibi Hz. Mehdi (a.s.)’a da “bir nevi Mehdi” sıfatını verir ve kendisinden Risale boyunca bu şekilde bahsederdi. Oysa Hz. Mehdi (a.s.) için Üstad; “Ahir Zamanın büyük Mehdisi” ifadesini kullanmakta ve böyle hitap etmesinin nedeni olarak da onun üç vazifeyi bir arada yapacak olmasını göstermektedir:
Ayrıca Üstad’ın Hz. Mehdi (a.s.)’dan bahsettiği diğer ifadelerinde onun farklılığını ifade etmek için “O büyük zat” “Başkumandan”, Mehdi Al-i Resul, ”EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD, HEM EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD, HEM HAKİM, HEK MEHDİ, HEM MÜRŞİD, HEM KUTB-U AZAM, “Ahir Zamanda gelecek bir müceddid-i ekber”, “Acip şahıs”, “HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT”, “1400 sene sonra gelecek bir HAKİKAT” gibi hitaplar kullanması da Hz. Mehdi (a.s.)’ı önceki yüzyıllarda gelmiş ancak tek bir cihette vazife yapmış diğer mübarek insanlardan makam olarak ayırdığını gösteren diğer delillerdendir.