Bazı insanlar, gerekli maddi imkanlar elde edildiğinde, bu dünyadaki yaşamın insanı tam olarak tatmin edebileceğini ve mutlu kılabileceğini düşünürler. En yaygın kanaate göre insan, maddi bir zenginlik, mutlu bir yuva ve diğer insanların gözünde saygınlık elde ettiğinde, kusursuz bir hayat kurmuş olur.
Oysa Kuran ayetlerine baktığımızda bu düşüncenin yanlış olduğunu görürüz. Aksine, Kuran'da bildirildiğine göre, dünya üzerinde sürdürdüğümüz yaşam, asla eksiksiz, mükemmel ve sorunsuz olmaz. Çünkü, özellikle böyle olamayacak şekilde yaratılmıştır.
"Dünya" kelimesinin kökeni bu konuda çok önemli bir anlam içerir. Kelime, Arapçadaki "deniy" sıfatından türemiştir. "Deniy" ise, alçak, düşük, basit, değersiz gibi anlamlara gelmektedir. Bu durumda "dünya" kelimesi de, bu sıfatları içeren bir mekan anlamını taşır. Üzerinde biraz düşünüldüğünde, bu gerçek hemen fark edilebilir. Günlük yaşamda zorunlu ihtiyaçlara ayrılan ve günün önemli bir bölümünü kapsayan süreler, geçirilen hastalıklar ve yaşanan kazaların sonucundaki rahatsızlıklar, dünya hayatının ne kadar değersiz olduğunun göstergelerindendir.
Uykuda Geçen Uzun Zaman
Örneğin, bir kişinin günlük zorunlu ihtiyaçlarından biri olan uykuyu ele alalım. İnsan günün en az dörtte birini uyuyarak geçirmek zorundadır. Ne kadar çok işi olsa da, ne kadar istemese de belli bir süre sonra uyuması ve bedenini dinlendirmesi gerekmektedir. Aksi takdirde hayatını sürdürmesi imkansız hale gelir. Dolayısıyla yaşadığı her 24 saatin aslında en fazla 17 saatini bilinci açık olarak geçirir, geri kalan zamanda ise uykuda olduğundan şuuru tamamen kapalıdır. Bu durumda karşımıza şu sonuç çıkmaktadır: Ortalama 60 yıl olan insan ömrünün en az 15 yılı "bilinçsiz" olarak uykuda geçmektedir.
İki gün uyumayan insanın gözleri kanlanır, cildi bozulur, rengi solar. Bu süre daha da uzayacak olursa, şuur kaybına kadar varabilecek durumlar oluşur. İnsan istese de istemese de bir günün sonunda mutlaka dikkati dağılır, gözleri kapanır ve kendini birden bire uykuya dalmış olarak bulur. Bu kaçınılmazdır ve en güçlüsünden en zayıfına, en güzelinden en çirkinine, en zengininden en fakirine, her insan için geçerli olan bir durumdur. Allah dilemedikçe de değişmesi mümkün değildir.
İnsana Acizliğini Hatırlatan Hastalıklar
Son derece iyi korunmuş olan insan bedeni, kimi zaman gözle görülemeyecek kadar küçük bir virüsten veya mikroptan ciddi şekilde etkilenir. Bu noktada biraz düşünüldüğünde aslında bedenin güçsüz düşmesinin makul olmadığı fark edilebilir. Çünkü Allah insan vücudunu son derece kusursuz sistemlere sahip olarak yaratmıştır. Özellikle de insanın savunma sistemi, düşmanlarına karşı son derece "güçlü bir ordu" olarak nitelendirilebilir. Ancak insanlar tüm bunlara rağmen sık sık hastalanırlar. Düşünmek gerekir ki, insan vücuduna bu üstün sistemleri yerleştiren Yüce Allah dileseydi, insan hiçbir zaman hasta olmayabilirdi. Virüsler, mikroplar, bakteriler onu hiç etkilemeyebilirdi ya da bu özel hazırlanmış küçük "düşmanlar" hiç var olmayabilirdi. Oysa her insan son derece küçük sebepler yüzünden önemli sonuçlar doğuran hastalıklara yakalanabilir. Örneğin, ciltteki küçük bir yaradan vücuda girebilecek tek bir virüs, bedenin tamamını kısa sürede sarabilir.
Bütün bunlar uzak birer tehlike değildir; her gün herkesin kolaylıkla başına gelebilecek olaylardır. Elbette bunları doğal karşılayıp üzerinde düşünmeden geçmek büyük bir hata olacaktır. Diğer tüm acizlikler gibi hastalıkları da Allah özel olarak yaratmıştır. Bu şekilde, büyüklenme eğiliminde olan insan ne derece güçsüz olduğunu görebilmektedir. Ayrıca yine hastalıklar nedeniyle insan, dünyanın eksikliğini, gerçek yüzünü kavrayabilmektedir.
Kazaların Düşündürdükleri
Hastalıkların yanı sıra, insanın dünyada karşı karşıya olduğu tehlikelerden biri de kazalardır. Örneğin trafik kazaları, her gün televizyonda seyredilmeye ve gazetelerde okunmaya alışılan ve insanın ne denli aciz bir varlık olduğunu gösteren olaylardır. Birçok insan bir gün kendi başına da böyle bir kaza gelebileceğine pek ihtimal vermez. Oysa gün içinde insanın karşılaşabileceği trafik kazalarından çok daha küçük sebeplere dayalı o kadar çok olay vardır ki… Örneğin düz yolda yürürken ayağı takılıp düşen ve beyin kanaması geçiren insanları mutlaka duymuşsunuzdur. Veya evinin merdivenlerinden inerken aniden düşen ve bacağını kırıp aylarca yataktan kalkamayan, yediği yemek nefes borusunu tıkadığı için boğulan kişileri de… Bunların tümü çok küçük sebeplere bağlıdır ve her gün dünya üzerinde binlerce kişinin başına rahatlıkla gelebilmektedir.
Dünya Hayatının Geçiciliğini Düşünmenin Önemi
Bahsedilen gerçekler karşısında insan, dünyaya bağlılığının ne derece anlamsız olduğunu düşünmelidir. Sahip olduğu şeylerin aslında imtihanı için ve geçici olarak kendisine verildiğini de mutlaka fark etmelidir. Daha kendi vücudu içerisindeki tek bir mikroba güç yetiremeyen, önündeki basamağı hesaplayamadığı için düşen ve hayati bir tehlike geçiren bir insanın, kendisini ve yaşaması için gerekli olan tüm şartları yaratan Rabbimiz'e karşı acizliğini görememesi ve büyüklenmesi büyük bir gaflettir.
İnsanı yaratan Allah'tır ve onu tüm tehlikelerden koruyan da yalnızca O'dur. İnsan kendini ne kadar büyük görürse görsün, Allah'ın dilemesi dışında kendisi için bir yarar elde etmeye veya zarardan korunmaya güç yetiremez. Allah dilerse hastalık verir, dilerse aczini hatırlatacak türlü eksiklikleri insan bedeninde yaratır.
Dünya, Allah'ın yarattığı bir imtihan yeridir. Her insan dünyada O'nu razı edecek iyi işler yapmakla sorumlu tutulmuştur ve bu yönde denenmektedir. Bu denemenin sonunda Allah'ın emir ve yasaklarına uyanlar, güzel ahlak gösterenler sonsuza kadar cennette yaşamaya hak kazanacaklardır. Ama büyüklenmede direnenler ve birkaç on yıllık dünya hayatını sonsuz ahiret hayatlarına tercih edenler ise dünyada da ahirette de eksikliklerden, acizliklerden ve sıkıntılardan kurtulamayacaklardır.