Kuran, insanların doğruyu yanlıştan ayırt etmelerini sağlayan, onlara güzel ve çirkin davranışların neler olduğunu bildiren, Allah`ın razı olacağı ve olmayacağı tavırların hangileri olduğunu haber veren bir kılavuzdur. Allah insanların hayatlarının her anını, Kuran`da bildirdiği emir ve yasaklar doğrultusunda düzenlemelerini ister.
İnsanların büyük bir çoğunluğu hayatlarını Kuran'da yer alan hükümlere ve ahlak anlayışına göre düzenlemezler. Din ahlakının ve Kuran'ın tüm hayatları için ne kadar önemli olduğunu kavrayamazlar. Dinin ancak kısıtlı birkaç konuda hayatlarına yön verebileceğini düşünürler. Zorluk ve sıkıntı içinde kalmaları, büyük bir tehlikeyle karşı karşıya gelmeleri, ciddi ve acı verici bir rahatsızlık geçirmeleri, kendi güçleriyle alt edemedikleri bir korku yaşamaları ya da ölüm gibi ciddi olaylarla karşılaşmaları dışında, Allah'a sığınmaya gerek duymazlar. Din ahlakının yaşanmasının, her insan için gerekli olduğunu kavrayamazlar. Bu nedenle de din ahlakından hayatları boyunca olabildiğince uzak durmaya, dinle ilgili hiçbir şeyi aralarında konuşmamaya özen gösterirler.
Kuran Ahlakını Yaşamak
Oysa insanların yaşayabilmek için mutlaka Allah'ın hükümlerine, Kitabında bildirdiği güzel ahlaka ihtiyaçları vardır. İnsan için kolay ve güzel olan, bizi yaratan Rabbimiz'in istediği ahlakı yaşamaktır. Bu ahlak olmadan, sağlıklı bir toplum yapısının oluşması düşünülemez. Çünkü insanın fıtratını yani yaratılıştan gelen yapısını düşünmeden ortaya atılan her türlü kural, gerek insanlar gerekse toplumlar üzerinde yıkıcı etki oluşturur, toplumların dejenerasyonuna neden olur. Toplum ciddi bir sosyal kaosun içine sürüklenir, insan ilişkileri kötüye gider. Bunların sonucunda da dünya savaşlardan, kargaşa ve zulümden kurtulamaz. Bireyler de din ahlakından uzaklaşıp cahiliye sisteminin kurallarına uymaya çalıştıkça manevi ve maddi olarak çeşitli sıkıntılara maruz kalırlar.
Günümüzde, anlattığımız tüm bu olumsuz sonuçlar yaygın olarak yaşanmasına rağmen, samimi iman edenler dışındaki insanlar "Elbette din vardır ama bir de hayatın gerçekleri vardır" mantığı ile cahiliye sistemini yaşatmaya devam etmektedirler. Bu sistemin temeli din ahlakının, yaşam içindeki mutlak gerekliliğini inkar etmek üzerine kuruludur. Bu çarpık mantığa göre insanların din ahlakının kurallarıyla yaşaması pratik olarak imkansızdır. Söz konusu kişiler, eğer din günlük hayatın içine sokulursa, insanın, dünyanın her türlü nimetinden mahrum kalacağını, tekdüze bir hayat yaşayacağını düşünürler. Din ahlakını yaşamanın, sözde insanların hayatın tadına varmasına engel olacağını zannederler. Elbette bu, gerçeklerle bağlantısız bir düşüncedir. Din ahlakı, insan ruhunun en rahat edeceği, en huzurlu ve üretken olacağı bir toplum hayatı meydana getirir. Kendilerini "hayatın gerçekleri aldatmacası"ndan kurtarıp bu üstün ahlakı yaşayan insanlar, toplumda en sağlıklı ruh haline sahip, güzelliklerden en çok hoşnut olan kişilerdir. Daima barış, hoşgörü ve özveri ortamının oluşmasında öncü rol oynarlar.
Din Ahlakından Uzak Olmanın Zararları
Din ahlakından uzak insanlar ise, güzel ahlak göstermeyi bir zayıflık ve saflık olarak değerlendirirler. Örneğin bir insanın ne kadar fedakarlık yaparsa yapsın karşılığında, bencillik ve vicdansızlıktan başka bir şey bulamayacağına, dolayısıyla fedakarlık yapmakla akılsız bir konuma düşeceğine inanırlar. Bu nedenle toplumda fedakarlık yapan kişiye "iyi niyetli ama saf" gözüyle bakılır. Çünkü bu kişi hiçbir çıkarı olmadığı halde bir başkasına iyilik yapmaktadır ve yaptığı için karşılık talep etmemektedir. Onlara göre bencilliğe bencillikle, kine kinle, düşmanlığa düşmanlıkla, sevgisizliğe sevgisizlikle karşılık vermek sözde hayatın gerçek yüzünü yansıtmaktadır.
Kötü bir ahlak gösterilmesine rağmen, sabredip güzel ahlak gösteren bir kişiyi, "Ne kadar safmış, ben olsaydım fırsat varken intikam alırdım, gereken karşılığı verirdim" gibi sözlerle küçümserler. Çünkü Kuran ahlakından uzak insanların sahip olduğu "hayatın gerçekleri" mantığına göre kötülüğe kötülükle karşılık vermek en doğru olan davranıştır. Cahiliye dini içinde son derece rağbet gören bu yanlış mantık, bir düşmanın hiçbir zaman gerçek bir dost olamayacağı tezini savunur. Bu nedenle de kişi ne kadar iyilik yapsa da aradaki düşmanlık bozulmayacak aksine sadece iyilik yapan taraf kaybetmiş olacaktır. Toplum bu kişiyi, kendisine yapılan kötülüğü kavrayıp anlayamamış, zayıf bir insan gözüyle değerlendirecektir.
Cahiliye Ahlakının Çarpık Mantığının Sonuçları
Bu çarpık mantık içinde yaşayan insanlar, düştüklerini zannettikleri bu durumdan korunmak için, hayatın gerçekleri mantığına sıkı sıkıya sarılmaları ve insanların tepkilerini, yorumlarını, düşüncelerini çok iyi takip etmeleri gerektiğini düşünürler. Çünkü söz konusu kişi, insanların ne dediğine çok fazla önem vermekte ve kendini insanlara ne kadar beğendirirse toplumda da o kadar iyi bir yer edineceğini sanmaktadır. Toplum memnun olduktan sonra, her türlü çirkin tavrı göstermenin, dünyevi hedeflerine ulaşabilmesi için muhakkak kullanılması gereken bir yol olduğunu düşünmektedir.
Oysa Allah Kuran'da insanlardan samimi ve sadece Kendi rızasını gözeten, kınayanın kınamasından çekinmeyen bir ahlaka sahip olmalarını ister. Rabbimiz kulları arasında, sözünü ettiğimiz ``dünya hayatının gerçeği`` mantığının tam aksi bir ahlakın hakim olmasını emretmektedir. Buna göre, bir insan ancak kendisine yapılan kötülüğe iyilikle karşılık verdiği takdirde iyi bir insan olabilir. Bu tavır, düşmanlık yerine güçlü dostlukların kurulmasında önemli bir adımdır. Allah bu sonucu Kuran'da şu şekilde müjdelemektedir:
``İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.`` (Fussilet Suresi, 34)