“Güneş batıdan doğacak, insanlar topluca îmân edecek, ancak daha önce îmân etmemiş olanların îmânları kendilerine bir yarar sağlamayacaktır.” (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII 307; Müslim, Fiten, 118) |
Güneşin mağripten çıkması ve zeminden dâbbetü'l-arzın zuhurudur. Amma güneşin mağripten (batıdan) tulûu (doğması) ise, bedahet derecesinde (ispata ihtiyaç duyulmayacak derecede) bir alâmet-i kıyamettir. Ve bedaheti (aşikarlığı) için, aklın ihtiyarı ile bağlı olan tevbe kapısını kapayan bir hadise-i semâviye (Allah’ın yarattığı olay) olduğundan, tefsiri ve mânası zâhirdir (yorumu ve anlamı açıktır), tevile ihtiyacı yoktur. Yalnız bu kadar var ki: Allahu a'lem, o tulûun (doğuşun) sebeb-i zâhirîsi (görünürdeki sebebi): Küre-i arz (dünya) kafasının aklı hükmünde olan Kur'ân onun başından çıkmasıyla zemin divâne (aklı başında olmayan) olup, izn-i İlâhî (Allah’ın izni) ile başını başka seyyareye (gezegene) çarpmasıyla hareketinden geri dönüp, garptan şarka (batıdan doğuya) olan seyahatini irade-i Rabbânî (İlahi irade) ile şarktan garba (doğudan batıya) tebdil etmekle (değişerek) güneş garptan (batıdan) tulûa (doğmaya) başlar. Evet, arzı şems (güneş) ile, ferşi Arş (yer ve gök) ile kuvvetli bağlayan hablullahi'l-metîn (Allah’ın manevi ipi) olan Kur'ân'ın kuvve-i câzibesi (çekim kuvveti) kopsa, küre-i arzın (yeryüzünün) ipi çözülür, başıboş, serseri olup aksiyle ve intizamsız hareketinden güneş garptan çıkar. Hem müsademe neticesinde (çarpışma sonucunda) emr-i İlâhî ile kıyamet kopar diye bir tevili vardır. (Şualar, Beşinci Şuâ, S. 510) |
Îman ve teklif (sorumluluk), ihtiyar dâiresinde (irade ve birşeyi tercih edebilme gücü açısından) bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka (yarışma) olduğundan, perdeli ve derin ve tedkik (inceleme) ve tecrübeye muhtaç olan nazarî mes'eleleri (görüş ve düşünce halinde bulundan ve tatbik edilmemiş meseleler) elbette bedihî (açık ve belirgin) olmaz. Ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî (mecburen inanılacak şekilde) olmaz. Tâ ki Ebu Bekirler âlâ-yı illiyyine (yücelerin en yücesine) çıksınlar ve Ebu Cehiller esfel-i safîline (aşağıların en aşağısına) düşsünler. İhtiyar (birşeyi tercih edebilme gücü, irade) kalmazsa teklif (sorumluluk) olamaz. Ve bu sır ve hikmet içindir ki, mu'cizeler seyrek ve nâdir verilir. Hem dâr-ı teklifte (dünyada) gözle görünecek olan alâmet-i kıyâmet (kıyamet alametleri) ve eşrat-ı saat (kıyametin şartları), bir kısım müteşâbihat-ı Kur'aniye (Kuran’da birbirine benzeyen, mecazi anlamı da olabilen ayetler) gibi kapalı ve te'villi (yorum getirilecek şekilde) oluyor. YALNIZ, GÜNEŞİN MAĞRİPTEN (BATIDAN) ÇIKMASI BEDÂHET DERECESİNDE (İSPATA İHTİYAÇ DUYULMAYACAK ŞEKİLDE AÇIK) HERKESİ TASDİKA (İNANMAYA) MECBUR ETTİĞİNDEN, TEVBE KAPISI KAPANIR, DAHA TEVBE VE ÎMAN MAKBUL OLMAZ. (Beşinci Şua) |
HZ. MEHDİ (A.S.) BÜTÜN GAM VE ZULMETLERİ GİDERECEK GÜNEŞTİR. İhsanda bulunduğu zaman pek bereketli bir yağmurdur. (Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 188) |
Hafız Ebu Nuaym'ın rivayet ettiği hadis-i şerifte Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur: İşte (öyle müşkül (sıkıntılı, zorlu) bir) zamanda MAĞRİP (BATI) MEMLEKETİNİN EN UZAK BÖLGESİNDEN ve Resul-i Ekrem Efendimizin muhterem kızı Fatma'nın evlatlarından bir kimse ortaya çıkacaktır. İşte o zat ahir zamanda faaliyette bulunacak olan Mehdi'dir. Ve Mehdi'nin zuhuru da kıyamet alametlerinin ilkidir. (Celaleddin Suyuti’nin Tasnifinden Hadisler, Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, Müellif Ali bin Hüsammeddin el Muttaki, Kahraman Neşriyat Kitabevi, s. 16) |