Darwinistlerin klasik taktiklerinden biri eski fosilleri tekrar tekrar gündeme getirmek ve aynı fosille ilgili yeni hikayeler üretip durmaktır. Bunun nedeni evrimcilerin yenilgiyi kabul etmek istememelerinin yanı sıra ellerinde başka birşey olmamasıdır. Son örnek de Homo naledi ismi verilen fosillerle ilgili National Geographic, Washington Post gibi medya organlarında çıkan haberlerdir. 2013 yılından beri hemen her sene söz konusu fosil hakkında yeni iddialar ortaya atılıp, denemeler yapılsa da bu çabalar nafiledir.
Hatırlanacağı gibi, 2013 yılında Güney Afrika’da 1450 metre derinlikte bir mağarada, 15 ayrı bireye ait olduğu iddia edilen 1500 civarında kemik kalıntısı bulunmuştu. İlk anda kamuoyuna verilen bilgiler, bu bireylerin kafatası hacminin portakal büyüklüğünde, parmak kemiklerinin ise kıvrık olduğu yönündeydi; bundan yola çıkarak fosillerin “maymun özellikleri gösterdiği” iddia edildi. Oysaki elde tam bir kafatası yoktu ve dört yıpranmış kafatası kemiği birbirine değmeden havada duracak şekilde yerleştirilmişti. Buna rağmen canlının 500 gram ağırlığında bir beyne ve portakal büyüklüğünde bir kafa hacmine sahip olduğu iddia edilmeye devam edildi.
Söz konusu fosille ilgili haberlerin gerçeği yansıtmadığı, fosillerin yaşı ve özellikleri tam belirlenmeden ön yargılı evrimci yorumlar yapıldığını daha önceki yazılarımızda delillendirmiştik. Kafatası hacmine göre sözde evrim sıralaması yapılamayacağına dair 2015 ve 2016 yılında verdiğimiz cevaplarımızı iki ayrı yazımızda okuyabilirsiniz. (__web_url__tr/NetCevap/208902/evrimcilerin-%E2%80%9Chomo-naledi%E2%80%9D-senaryosu-bos ve http://www.harunyahya.org/tr/NetCevap/231166/CNNde-Darwinist-Masallar-Tekrarlaniyor-Homo-Naledi) Ancak Homo naledi fosilleriyle ilgili 2017 yılında da spekülatif haberler yayınlanmaya devam ettiği için konuyu tekrar gündeme getirmekte ve Darwinistlerin oyunlarını deşifre etmekte fayda vardır:
H. naledi 2,5 milyon değil 250 bin yaşında canlılara aittir
Homo naledi fosilleri ilk bulunduklarında yaşları 2,5 milyon yıl olarak kamuoyuna sunulmuştu. Hatta bu yaşa göre evrim senaryolarına uygun olacak şekilde sıralamalar yapıldı, hayali evrimsel hayat ağaçları oluşturuldu. Hatta o kadar ileri gidildi ki canlının Australopithecus ile H. erectus arası döneme ait sözde “kayıp halka” olduğu iddia edildi. Pek çok yayın organında bu bilgiler bilimselmiş gibi halka sunuldu. Ancak aradan geçen zaman içinde gelişmiş yöntemlerle yapılan yaş tayini ölçümleri sonucunda H. naledi fosillerinin 236 bin ila 335 bin yıl yaşında olduğu anlaşıldı. Bu sonuç evrimci çevreleri adeta şoke etti ve Naledi’nin yaşı üzerine yazılmış ara form senaryosunun bilimsellikten uzak bir hikayeden ibaret olduğu da bir kere daha anlaşıldı. Yaşananlar evrimcilerin sırf kafatası hacmi gibi anatomik ölçümlerle yapmış oldukları sahte evrim sıralamalarının hepsine şüphe ile bakılması gerekliliğini ortaya koyması bakımından önemlidir.
2017 yılı öncesindeki evrim senaryolarına göre, H. naledi, insanın sözde evrim sürecinde bir ara form olarak sunulmuştu. Oysa son araştırmalarla doğrulanan 250 bin civarındaki yaşı ile 200 bin yıllık geçmişi olduğu ön görülen bir insan ırkıyla neredeyse aynı dönemde yaşamış olduğu belli oldu. Ki bu da bilimsel delil olmadığında evrimcilerin hayal güçlerinin nerelere varabildiğine kanıt oluşturması bakımından önemlidir.
Yaş tayin metodları kesin sonuç vermekten uzaktır
Günümüzde yaş tayini için iki temel metot kullanılmaktadır. Bunlardan biri çeşitli yer katmanlarının yaş tayinlerinin yapılması ile aynı katmanda yer alan fosillerin aynı dönemde yaşadığına dayalı karşılaştırma metodudur. İkincisi ise fosil kalıntılarının kollajen doku örneklerinde bulunan karbon, uranyum gibi radyoaktif atomların bozunmalarına dayalı radyoaktif tarihleme metodudur. İki yöntemin de kendi içinde yanılma olasılığı vardır.
Yer katmanlarının yaş tayini ancak volkanik ve tortul kayalar için söz konusudur. Bu katmanların tayini yapılsa dahi, fosil oluşumu sonrası katmanların yer değiştirip değiştirmediğinden net emin olunamaz. Mağara gibi katmanlaşmanın sınırlı olduğu veya akarsularla yıkandığı durumlarda katmanların vereceği bilgilerde yanılma payı da artmaktadır.
Aynı şekilde radyoaktif bozunmaya dayalı yöntemler de kesin bilgi vermekten uzaktır. Radyoaktif metodun yaş tayininde kullanılabilmesi için “kapalı sistem” olması gerekir. Kapalı sistem, fosil kalıntısının toprağa gömülmesinden sonra radyoaktif madde transferinin durduğu ve daha sonrasında yeni madde alışverişinin olmadığı varsayımı kabul edilerek yapılır. Aksinde yani madde alışverişinin devam ettiği “açık sistem” durumunda bozunum miktarı yanlış sonuç vereceğinden yaş tayininde kullanılamayacaktır. Ancak fosilin kapalı veya açık sisteme maruz kaldığını tespit edebilen bir yöntem bulunmadığı için hiç bir fosil için ‘açık sisteme maruz kalmadı’ şeklinde kesin hüküm verilemez.
Radyoaktif yaş tayini metotlarının güvenilirliğini sorgulayan bir diğer kısıtlayıcı durum ise, aynı fosil üzerinde farklı bölgelerden alınan örneklerin farklı yaşlar vermesidir. Bunun sebebi olarak da yukarıda söylediğimiz açık sistem maruziyetinin farklı dokularda farklı etkilere neden olması gösterilmektedir.
Nitekim Naledi fosilleri için de öngörülen yaş tayin aralığı 100 bin yıl gibi oldukça geniş bir tarih vermektedir. Bu da yöntemin az güvenilir olduğunun göstergesidir. Bu kadar geniş tarih aralığına rağmen, Naledi’nin daha genç veya daha yaşlı olmadığı da kesin olarak bilinemez.
DNA bilgisi olmadan yapılan yorumlar bilimsel değildir
Naledi örneğinde olduğu gibi geçmişe ait fosiller üzerinde anatomik özelliklere dayalı yapılan yorumların hepsi spekülatiftir. Gerek türler arası, gerek tür içinde görülen fenotipik farklılıklar, bulunan fosilin hangi türe ait olduğu konusunda bilimsel değil evrimci inanca dayalı yorumlara imkan vermektedir. Nitekim tarih, topografik özelliklere dayanarak ortaya atılmış sözde bilimsel yanılgı ve sahtekarlıklarla doludur.
Bir fosilin hangi türe ait olduğunun kesin kanıtı ancak o fosile ait DNA diziliminin bilinmesi ile mümkün olabilir. Fakat DNA, yapısı itibariyle uzun yıllar bozulmadan kalamadığı için, fosillerde DNA dizilimini elde etmek mümkün olamamaktadır. Zaman zaman evrimci çevrelerce fosil üzerinde yapılan DNA çalışmaları ise istatistiksel hesaplara dayalı olduğu, diğer canlılara ait DNA ile karışabildiği ve DNA bozulup parçalanacağı için kesin sonuç veremezler. DNA bilgisi olmadan yapılan yorumlar ise bilimsellikten uzak olmaya mahkumdur.
Naledi’nin yeni yaşı sonrası evrim senaryosu yeniden yazıldı
İlk anda 2,5 milyon yaşında bir sözde ara form olarak gösterilen H. naledi’nin yaklaşık 250 bin yıl yaşında olduğunun tespiti sonrası, yazılan bütün evrimci senaryo çökmüş oldu. Ancak Darwinistler yine boş durmadılar. Ara form iddiası revize edildi; başka bir senaryo ortaya atıldı. 250 bin yıl önce H. sapiens ile birlikte yaşadığı anlaşılan H. Naledinin bu sefer, 2 milyon yıl önce ortaya çıkmış ve değişmeden 250 bin yıl öncesine kadar yaşamış bir sözde “insansı” olduğu iddia edildi.
İlk senaryo nasıl temelsiz ve dayanaksız olarak ortaya atılmışsa, bu yazılan senaryo da hiç bir bilimsel temele dayanmamaktadır. Naledi’nin 2 milyon yıl önce ortaya çıkmış bir fosili yoktur. Mevcut olan tek şey, evrimcilerin sınır tanımayan, bilim tanımayan hayal güçleridir.
Bir maymunu insana benzetme çabası nafiledir
H. naledi’nin sadece beyin hacminden yola çıkarak 2,5 milyon yıl önce yaşadığı varsayılmıştır. İnsan, fosil kayıtlarında bir anda belirdiği için sözde evrim senaryosuna göre öncesinde ara formlar olmalıydı. Darwinistler spekülasyon yapmaya açık olduğunu düşündükleri H. Naledi’yi bu amaç uğruna kullanmaya çalıştılar ancak bu kısa sürdü. Naledi’nin yaşı anlaşıldığında iddiaları da geçersiz hale geldi.
Elde edilen fosil yapılarından anlaşılmaktadır ki, H. naledi küçük beyin hacmi ve kıvrık parmak kemikleri ile bir maymun türüdür. İnsan ile aynı dönemde yaşamıştır. Bu durumda “insanın atası olduğu” yönündeki Darwinist iddia da anlamsızlaşmıştır. Kaldı ki , Naledi, 2,5 milyon yıl önce yaşamış olsaydı bile bu onu ara form kategorisine sokamazdı. Çünkü Naledi, her organ ve işlevi ile kusursuz olarak ortaya çıkmış bir canlıdır. Bu haliyle evrimcilerin amaçlarına hizmet edecek hiç bir yönü bulunmamaktadır.
Bilimsel delile ihtiyaç duymadıkça sonsuz sayıda senaryo üretilebilir. Ancak bunun hiç bir önemi yoktur, yanılgılar gerçekleri hiçbir zaman örtemezler. Tarih sahnesinde bir dönem yaşamış ve yok olmuş H. Naledi bir maymun türüdür ve her canlı türü gibi Allah tarafından yaratılmıştır.
Kaynaklar