Bir kişinin gerçek İslam ahlakını yaşaması, Kuran ahlakını ve Peygamber Efendimiz (sav)`in sünnetlerini eksiksiz olarak yaşamasıyla mümkündür. Bazı insanlarsa, belirli zamanlarda Kuran ahlakını ve sünnetleri yaşayıp, bazı zamanlarda da nefislerinin isteklerine uyarak İslam ahlakını yaşadıklarını zannederler. Oysa bu bir aldatmacadır. Bir Kuran ayetinde, kimi insanların Allah`a ``bir ucundan ibadet ettikleri`` şöyle bildirilmiştir:
İnsanlardan kimi, Allah`a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır. (Hac Suresi, 11)
Gerçek İslam ahlakını değil de kendi cahilce mantık örgülerine göre bir din yaşamayı düşünen ve isteyenlerin de, bu ayeti gereği gibi düşünmeleri ve bir ``mantık dini`` arayışı içinde olmanın yanlışlığının farkına varmaları son derece önemlidir.
``Mantık dini``ne Göre Hayat
Kendi yanlış mantıklarınca bir din ahlakı oluşturup, bunu yaşamak isteyenlerin en temel özelliklerinden biri, İslam`ın hükümlerini ve Kuran ahlakının gereklerini yalnızca menfaatleriyle uyumlu olduğu durumlarda yaşamayı kabul etmeleridir. Bu sapkın inanışa göre, namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak, infak etmek, sabır göstermek, tevekküllü olmak, affetmek, hoşgörülü davranmak, ihtiyaç içinde olanları koruyup kollamak ancak menfaatleriyle çatışmadığında uygulanabilir. Eğer toplum içinde takdir görülecekse, ``ne kadar iyi insan`` denilecekse bu ibadetlerin ve güzel ahlak özelliklerinin yapılmasında kendilerince bir mahzur görmezler. Hatta mümkün olduğunca çok övgü alacak kadar yerine getirilmesini olumlu bir davranış olarak görürler. Ancak herhangi bir şekilde toplumdan tepki alacağını düşünürlerse adeta bu dini sorumluluklardan hiç haberleri yokmuş gibi davranırlar.
Bu çarpık mantık örgüsünün temelinde hiç şüphesiz söz konusu kişilerin Allah`ın şanını gereği gibi takdir edememeleri ve ahiretin varlığına da gönülden iman etmemiş olmaları vardır. Çünkü bu kimseler hayatlarının bir kısmını Kuran ahlakını ve sünnetleri yaşamaya ayıracaklarını, geri kalanındaysa dünya hayatını yaşamaları gerektiğini düşünürler. Kimi zaman bu öyle bir hal alır ki, kişinin gününün neredeyse 23 saati din ahlakından uzak geçerken, din ahlakını yaşamaya bir saat ayrılır. Hatta çoğu zaman bu bir saatin ayrılmasını bile kendilerince çok görebilirler.
Benzer bir durum Allah yolunda infak edilmesi gerektiğinde de ortaya çıkar. Bu zihniyette olan insanlar genellikle, dünyevi değerlere çok önem verirler. Zaman zaman fakirlere sadaka vermeyi, belli dönemlerde ihtiyaç içinde olanları kollamayı yeterli görürler. Elbette bunlar güzel ve teşvik edilmesi gereken davranışlardır. Ancak bu kişilerin sadaka ya da yardımlarındaki asıl amaç, çoğunlukla, toplumdan tepki almayacakları miktarda mallarından vererek, kendilerince ``iyiliksever, hayırsever`` sıfatı kazanabilmektir.
Mantık dinini yaşayanların en büyük yanılgılarından biriyse, tüm bu çarpıklıklara ve sapkın inanışlara rağmen kendilerinin İslam ahlakını yaşadıklarını öne sürmeleridir. Halbuki gerçek İslam ahlakının, söz konusu kişilerin yaşamlarıyla, bakış açılarıyla ve mantık örgüleriyle hiçbir ilgisi yoktur.
Kuran Ahlakına ve Peygamberimiz (sav)'in Sünnetlerine Göre Bir Hayat
Allah Kuran`da, iman edenlerin tüm yaşamlarının Allah rızasına uygun olduğunu bildirmiştir. Salih müminler, okula da gidiyor olsalar, ticaretle de uğraşıyor olsalar, makam ve mevki sahibi de olsalar, tüm gün evde de bulunsalar, hasta da olsalar, sağlıklı da olsalar yalnızca Rabbimiz`in rızası için yaşarlar. Bir Kuran ayetinde şu şekilde buyrulur:
De ki: ``Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah`ındır.`` (Enam Suresi, 162)
Ayet-i kerimeden de açıkça anlaşıldığı gibi, salih müminlerin hayatında ``biraz Allah rızası için, biraz nefsi için`` gibi bir ayrım asla yoktur. Yaptıkları her işte Allah`ın rızası, rahmeti ve cennetini kazanma çabası vardır. Bir başka ayetteyse, iman edenlerin bu özellikleri şöyle bildirilmiştir:
(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah`ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz`; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)
Salih müminler, Allah`a duydukları samimi korku ve ahirette hesap vereceklerinin bilinciyle, yaptıkları her ibadeti ihlasla yerine getirmeye gayret ederler. Din ahlakını yaşamak için kendi nefislerine uygun olanı seçmez; Allah`ın emrettiği şekilde tam olarak yaşarlar. Allah korkuları nedeniyle kötülük yapmaktan sakınır, iyilikte birbirleriyle yarışırlar. Eğer kişi din ahlakının hükümlerini yaşamayı, batıl gelenek ve görenekleri ya da alışkanlıkları nedeniyle mantığına uygun bulmazsa (Allah`ı tenzih ederiz) ne olacaktır? O zaman din ahlakını yaşamayacak mıdır? Elbette, müminler için böyle bir durum asla söz konusu değildir. Müminler, koşullar ne olursa olsun en küçük bir taviz dahi vermeden din ahlakını yaşarlar. Rabbimiz`in Kuran`da emrettiği ve Peygamber Efendimiz (sav)`in hayatı boyunca yaşadığı ahlak da budur. Bu, gerçek İslam ahlakıdır. Sevgili Peygamberimiz (sav)`in yoluna uyan tüm Müslümanların da yaşamaları gereken gerçek İslam ahlakı olmalıdır.