Fikirler özgür olmayınca insanlar gelişemezler, yeni fikirleri duyamaz, değerlendirmede bulunamaz, doğruyu yanlıştan ayırt edecek bir zihin gelişimine sahip olamazlar. Fikirler özgür olmayınca insanlar baskı hissederler. Kolay öfkelenir, mutsuz olur, her girişimi isyan ve nefretle karşılarlar. Çünkü fikirleriyle hapsolmuş hissindedirler. İşte bu nedenledir ki, yüzleri asık, huzursuz, donuk toplumlar özgürlüğün tam anlamıyla yaşanmadığı toplumlardır.
Allah, huzuru ve barışı seviyor. İşte bu nedenle Allah, toplumların huzur içinde yaşayacakları bir sistemi Kuran’da tarif etmiştir. Bu sistem, demokrasidir ve din ya da milliyet fark etmeksizin tüm insanlığın güvenliğini ve mutluluğunu güvenceye alır. Bu temel ilke Kuran ahlakını rehber edinerek en modern yönetim şeklini tesis eder.
Demokrasinin ilk şartı “Dinde zorlama (ve baskı) yoktur.” (Bakara Suresi, 256) ayetinde belirtildiği şekilde her türlü baskının reddedilmesi; "Sizin dininiz size, benim dinim bana." (Kafirun Suresi, 6) ayetinde belirtildiği gibi her fikrin ve inancın özgür olması; “Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin.” (Gaşiye Suresi, 21-22) ayetinde bildirildiği şekilde barışçıl ve özgürlükçü olmaktır. “kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun.” (Nisa Suresi, 135) ayetinde belirtildiği gibi adaleti istisnasız her insan için ayakta tutmaktır, sonuç kendi aleyhine olsa bile.
Kuran’daki demokrasi her dinden, her görüşten insanı kapsar ve kişisel özgürlüklere, haklara veya inançlara saldırıyı yasaklar. Aynı zamanda toplumda düzenin ve adaletin yerleşmesi için istişare etmek, tavsiyeleri dinlemek, korkup sakınmak ve güzel ahlaka uygun hareket etmek gerekir. Bozgunculuk bu şekilde önlenebilir ve tüm sorunlar iyi bir idare, akıl ve vicdan ile çözümlendiği için herhangi bir kalkışma ya da ayaklanma beklenmez.
Peygamberimiz (sav) bu modelin mükemmel bir uygulamasını yapmış ve tarihin ilk çoklu demokrasisinin uygulandığı Medine Vesikası ile Museviler, Hristiyanlar ve putperestlerin tüm haklarını korumuştur.
Kuran ayetleri ve Peygamberimiz (sav)’in uygulamaları açıkken, “demokrasi İslam ile bağdaşmaz” hezeyanları ile ortaya çıkanlar açıkça hurafe dinine göre konuşmaktadırlar. Kuran kaynaklı olmayan, hurafelerle türemiş sahte dinin bugün bir kısım İslam toplumlarına getirdiği kabus görülebilmektedir. Demokrasiyi ortadan kaldırarak, zor ve baskıyı yöntem olarak kullanarak, barış yerine kin ve nefreti tercih ederek gerçek İslam’dan uzak ürkütücü bir din geliştirmişlerdir. Doğru bildikleri fikri yaymanın tek yolunun karşı tarafı susturmak, hatta yok etmek olduğunu sanan bir dindir bu. Hurafe dininin cehaletle doğru orantılı olarak gelişiyor olması da bu nedenledir.
İşte bu sebepledir ki eğer bir Müslüman toplum, gelişmek ve ilerlemek istiyorsa, Kuran’ın bildirdiği sistemi yani demokrasiyi hedef almalıdır. Yönetimler, herkese eşit mesafede olmalı, o topluluk içinde her dinden, her düşünceden insan rahat yaşayabilmeli, fikirlerini özgürce söyleyebilmelidir. Demokrasinin mükemmel işleyebilmesi için iki önemli şart vardır. Birincisi toplumda gerçek dindarlığın –dolayısıyla güzel ahlakın – yaygınlaşması, ikincisi de adalet sisteminin güçlü ve adil işleyebilmesidir. Çünkü demokrasileri iki şey korur: Ahlak kavramı ve kanunlar. Bu iki koruyucu güç, fikir özgürlüğünü hakaretten, hürriyetleri sözlü saldırı ve baskılardan korumak üzere vardırlar.
Bütün bunlar ışığında baktığımızda şu anda bir kısım İslam ülkelerinin demokrasiye muhtaç veya bir kısmının ise demokrasileri sorgulanır ülkeler olması mantıklı gözükmemektedir. Açıktır ki, buradaki uygulamalarda yanlış olan bir şeyler vardır. Hurafe dininin etkisi altındaki kesimler bu ülkelerde daima gerçek demokrasi anlayışının gelişmesine engel olacak bir güç olarak var olmuşlardır.
Gerçekte, demokrasinin en mükemmel, en barışçıl ve en özgürlükçü yaşanması gereken ülkeler İslam ülkeleri olmalıdır. Peygamberimiz (sav)’in Medine Vesikası ile bir araya getirdiği din ve milletlerin yaşadığı mükemmel demokrasi şeklinin, sonrasında hiçbir ülke tarafından başarılamadığını burada eklemek gerekir. Demek ki Müslümanlar, hurafe dinine karşı durarak Allah’ın Kuran’da belirttiği gerçek özgürlük anlayışını hayata geçirebilseler, hem mutlu toplumlar oluşturacak hem de dünyada dindar, aynı zamanda demokrat olan mükemmel bir özgürlük şeklinin öncülüğünü yapacaklardır. Bu aynı zamanda dünya barışının sağlanması ve ülkelerin kardeşçe bir araya gelebilmeleri için tek yoldur. Çünkü şu anki Avrupa toplumlarının radikalizm tehlikesi gerekçesiyle bu özgürlük şemsiyesi altına İslam ülkelerini alabilmeleri mümkün gözükmemektedir. Bunu ancak, Kuran’daki özgürlüğü uygulayabilen İslam ülkeleri başarmalı ve insan hakları, insani değerler ve sevgi konusunda pek çok eksiği olan bir kısım batı toplumlarına da bu konuda örnek olmalı, onları da kucaklayacak bir sistemi getirmelidirler. İslam’ın sevecenliğini, güzelliğini, birleştiriciliğini dünyaya göstererek.
Adnan Oktar'ın New Straits Times & Daily Mail:
http://www.nst.com.my/node/85055
http://dailymailnews.com/2015/05/25/democracy-comes-naturally-with-islam/