Gökyüzünde kanatlarını açarak süzülen bir kuşu görüp hayran olmayan yoktur. Bugün hemen herkes artık kuşların olağanüstü bazı biyolojik özellikleri sayesinde uçabildiği konusunda hem fikirdir. Ama kuşların uçmalarını sağlayan bu özelliklere nasıl sahip oldukları konusu bazı insanlar için spekülasyon konusu haline getirilmiştir.
Aklı ve vicdanı ile düşünebilen bir kısım insanlar, kuşlarda tüylerin yapısı, kemiklerin hafifliği ve tek yönlü çalışan solunum sisteminden yola çıkarak, bu özelliklerin tümü olmadan uçmanın mümkün olmadığını ve bunların ancak üstün bir aklın eseri olabileceğini düşünürler. Bazı insanlar ise yine aynı canlıya bakarak bunun doğada kendiliğinden geliştiğini iddia eder ve “vicdanen doğruyu bilmelerine rağmen”, kuşu var eden üstün aklı, yani Allah’ı reddederler. Dahası, kuşların kertenkele, dinozor benzeri bir sürüngenin sinek kovalarken ya da ağaçtan ağaca atlarken zamanla gelişip uçmaya başladığı gibi olağanüstü derecede mantıksız izahlara inanırlar.
Hakkında hiçbir delil bulunmayan bu hikaye, dünyanın her yerinde bilimsel görüş olarak sunulmakta ve Darwinist diktatörlüğün dayatması ile yüz milyonlarca insan buna inandırılmaktadır.
Aslında bu durum yeni bir şey olmayıp Mısır, Babil ve Sümer uygarlıklarının yaşadığı dönemlerden beri devam etektedir. Tarih araştırmalarında Sümerlerin yazıtlarında, yaratılışı inkar eden ve canlıların başıboş bir süreç sonucunda kademeli bir şekilde oluştuğunu iddia eden ifadelere rastlanmıştır. Mısırlılar da kendi batıl dinlerinin gereği olarak "yılan, kurbağa, solucan ve farelerin, su baskınlarıyla taşan Nil ırmağının çamurlarından oluştuklarına" inanmışlardır.
Buradan da anlaşılacağı üzere; Nemrut ya da Firavun zamanından beri Allah’a inanlara karşı saldıran topluluklar ve fikirler her zaman var olmuştur. Ancak bugün bu kesimler daha önce hiç olmadığı kadar organizedir ve ellerinde medya denen bir güç mevcuttur. Canlılığın Allah’ın yaratması ile değil, güya tesadüflerle oluştuğuna dair fikirlerini okullarda öğrencilere zorla benimsetmeye çalışmaktadırlar. Yüzbinlerce öğretmen ve profesör, binlerce okul ve üniversitede, Darwinist diktatörlüğün baskısı sonucu evrim teorisini yegane bilimsel gerçekmiş gibi öğretmektedir. Gençler, kitaplar, belgeseller aracılığıyla dinozorların sinek kovalarken kuş olduğu, derede balık avlayan ayıların balinaya dönüştüğü gibi hurafelere inandırılmaktadır.
Bu dayatma sistemine hiç kimse karşı çıkamamakta, hiçbir devlet yönetimi bu eğitim sistemini durduramamaktadır. İslam devleti olarak bilinen ülkeler dahi evrimci inanca karşı boyun eğmiş durumdadır.
Bugün insanların imanları, okullarda, basında ve medyada yapılan Darwinist propaganda nedeniyle saldırı altındadır. Pek çok Müslüman Allah’ı inkar eden bu sistemden muzdarip olmasına karşın sesini çıkaramamakta ve bu duruma karşı koyamamaktadır. Bu batıl Darwinist diktatörlük, deccali bir sistem olması itibariyle günümüzde bütün dünya için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bugün yaşanan savaşların, katliamların, sömürgeci zihniyetin, ahlaki çöküntülerin, kısacası tüm felaketlerin sorumlusu, Allah’ı açıkça inkar eden sapkın bir düşünce sistemi olan Darwinizm’dir. (Allah’ı tenzih ederiz) Dolayısıyla, Müslümanların yapması gereken, öncelikle bu batıl sisteme karşı ilmi bir mücadele ortaya koymak ve evrim teorisini çürüten delilleri mümkün olan her yerde yaymaktır.
Yeryüzünde Allah’ın inkarının bu kadar çok ve bu kadar yaygın olması tarihte ilk defa olmaktadır. Elbette ki Yüce Allah, bu çirkin cesareti sonuçsuz bırakacak ve yeryüzüne İslam ahlakını hakim edecektir. Allah bu vaadini bir Kuran ayetinde şöyle bildirmiştir:
Allah içinizden iman edenlere ve salih amelde bulunanlara vaat etmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir... (Nur Suresi, 55)
Kuşkusuz ki Allah’ın dilemesi dışında hiçbir deccali güç ayakta kalamayacaktır.
Nur Suresi 55. ayette detaylı olarak İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olacağı, insanların İslam ahlakının güzelliğiyle yaşayacağı bir dönemden bahsedilmektedir. İşte bu vaat, Mehdiyet devrinde yani bu yüzyılda gerçekleşecektir. Bu vaat gerçekleştiğinde Müslümanların manevi lideri, önderi konumundaki kişi de Hz. Mehdi (as) olacaktır.
Peygamberimiz (sav) de, inanların bu zaferinin Hz. Mehdi (as) vesilesiyle olacağını bildirmiş ve İslam ahlakının dünyaya hakim olduğu dönemdeki barış, sevgi, zenginlik ve aydınlığı detaylarıyla anlatmıştır.
Müslümanların imanlarının yeryüzünde sağlam temellere oturması; kalplere yerleşmesi, inkarın olabildiğince güçlü göründüğü ve Müslümanların kendilerini refaha erdirecek bir kurtarıcı dileyecek duruma gelmesinden sonra gerçekleşecektir. Müslümanlar her zor dönemde bir manevi lider, bir kurtarıcı beklemişlerdir. Bu, Kuran’ın hükmünün gereğidir.
Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)
Müslümanlar, ayette de belirtildiği gibi Allah’tan kendilerini, güçlü görünen inkarcılara karşı koruyup selamete kavuşturacak olan Hz. Mehdi (as)’a bir an önce kavuşmak için dua etmelidirler. Bunu yaparken aynı zamanda, tüm dünyayı sarmış bulunan deccali sisteme karşı en etkili bilimsel mücadeleyi vermeli ve tüm felaketlerin sebebini oluşturan evrim teorisine karşı ilmi ve etkili bir çalışma yürütmelidirler. Kuşkusuz ki, tüm güç Allah’a aittir. Galip gelenler ise, daima Allah’ın taraftarları olacaktır:
Kim Allah'ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır. (Maide Suresi, 56)