“Benim 35 yıllık tecrübem, eğer Türklere verdiğiniz söze sadık
kalmazsanız çok çabuk pişman olursunuz."
Yukarıdaki sözler ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’e aittir. Büyükelçi sözlerinin devamında şöyle söylüyor:
"Başkan Yardımcısı Joe Biden, Ankara'da Türkiye'ye net bir şekilde 'PYD’nin Fırat nehrinin doğusunda kalacağı ve batısındaki toprakları ele geçirmeye çalışmayacağı' sözünü verdi. Türkler bunu kabul etti ancak onlar (PYD) doğuya çekilmedi."
Bu ifadeler aslında son dönemde birçok aklıselim Amerikalının sormakta olduğu ve düşünce kuruluşlarında da sıkça konuşulan bir fikriyatın dile gelmiş hali. Bugün siyasi analistler uzun yıllardır müttefik ve stratejik ortak olan ABD ve Türkiye arasında esen soğuk havanın sebebini bulmaya çalışıyor. Aslında bu gizli gerilim son birkaç yıldır gittikçe artmaktaydı. 15 Temmuz darbesi ve ardından yaşananlarla da doruğa çıktı. Ben bu yazıyla Amerikan kamuoyunu Türk insanının bakışını anlamaya ve bu kadim dostluğu güçlendirmeye davet ediyorum.
Öncelikle bir konuya değinmekte fayda var. Türk Milleti ve Amerikan halkı birbirlerine çok benzer iki millettir. Her iki toplum da dindar, kalbinde Allah sevgisi olan, milli değerlerine gönülden bağlı, çalışkan, zorluklar içerisinde yoğrulmuş, sevgi ve saygıya önem veren, ailesine bağlı fertlerden oluşmaktadır. Amerikan halkının ve Türk milletinin çok fazla ortak noktası vardır. ABD ile Türk devleti arasında oluşacak bir gerilimden ise sadece ortak düşmanlar faydalanır. Böyle bir soğukluğu başlatan, yeşerten ve bitmesine izin vermeyen 3. kişilerdir. Menfaatlerini dostlukta değil, savaşta görenlerdir.
15 Temmuz gecesi Türk halkının yaşadıklarını anlamak isteyen Amerikan vatandaşları 11 Eylül’de yaşananlardan sonra kendi hislerini düşünmelidirler. Amerikan halkı canlı yayında Dünya Ticaret Merkezi’ne giren uçakları dehşet içinde seyrederken Türk halkı da kendi ordusuna ait uçak, helikopterler ve tanklar ile can veren kardeşlerini seyretmek zorunda kalmıştır. Pentagon’a saldıran uçağın görüntülerinin benzerine, Türk halkı Ankara’da Millet Meclisini Cumhurbaşkanlığını ve Genelkurmayı bombalayan uçaklar ile şahit olmuştur.
Amerikan halkının 12 Eylül’de hissettiklerini Türk milleti 16 Temmuz sabahı hissetmiştir. 11 Eylül kurbanları ile 15 temmuz şehitleri benzer duygular ile anılmaktadır. Darbe sonrasında milletimiz vatan ve bayrak sevgisi ile 25 gece boyunca, sabaha kadar meydanlarda demokrasi nöbeti beklemiştir. Vatan adına, bayrak adına, milleti adına her türlü fedakarlığı yapmaya hazır bu güzel ruh halini en iyi anlayacak olan yine Amerikan halkıdır.
Ne var ki Türk toplumunun yaşadıklarında önemli bir fark vardır. Milletimiz ABD gibi tek seferlik bir saldırıya uğramamıştır. 15 Temmuz darbe girişimi bölgemizde son 10 yıldır devam eden Türkiye’yi parçalama sürecinin yeni bir safhasıdır. Bilindiği gibi Libya’dan Ukrayna’ya kadar birçok yakın ve uzak komşumuz ya parçalanmış ya da iç savaşa sürüklenmiştir. Bugün her Türk, sıranın Devletimizde olduğunu anlamakta ve darbenin bir işgal denemesi olduğunu düşünmektedir.
Darbe gecesi sosyal medyayı takip edenler bazı ABD kanallarında, “Darbenin başarılı olduğu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’ya kaçtığı” yönündeki yalan haberlerle karşılaştılar ve haberlerin doğrusunun yayınlanması vakit aldı. Darbenin en önemli ilk birkaç saatinde hiçbir ABD’li yetkiliden açıklama gelmedi, hatta Türk demokrasisine destek mesajlarını ancak birkaç gün sonra duymaya başladık. İlk üst düzey ziyaret ve başsağlığı için ise aradan bir aydan fazla zaman geçmesi gerekti. Elbette ki bu yanlış politikalar Türk- Amerikan ilişkilerini zedeleyecek niteliktedir.
Bütün bunların yanısıra son dönem Suriye konusundaki yanlış ABD politikaları da senelerin ittifakına gölge düşürmektedir. 30 yılda 40 bin masum kardeşimizin can vermesine sebep olan terör örgütü PKK ve onun Suriye kolu PYD’ye, ABD tarafından verilen destek kafa karıştırmaktadır. PYD daha 2 gün önce ABD yapımı tanksavar roketleri ile Türk tanklarına ateş açmış ve bir askerimizi şehit etmiştir. PYD/YPG her ne adla olursa olsun terörist gruplar ABD’den siyasi ve askeri destek görmektedir. Bu destek sonucu da şımarmakta ve bölgede kendisinden olmayan Türk, Kürt ya da Arap hiçbir grubun yaşamasına izin vermemektedir. Kimi ABD’li yetkililerin, 60 yıllık müttefikleri olan Türk devleti ile terör örgütü uzantısı PYD’yi bir tutan ifadeleri de Türk kamuoyunda büyük rahatsızlık yaratmaktadır.
Bu rahatsızlık sadece Türk halkı için geçerli değil. ABD kamuoyunda da bu gibi politikaların değişmesini isteyenlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Yukarıda alıntı yaptığım eski büyükelçi James Jeffrey düşüncelerinde yalnız değildir. Nitekim Newsbud medya kuruluşu ve Sibel Edmunds darbe gecesi Türkiye hakkında ABD’De yayılan yalan haberlerle ilgili çok ses getiren bir kampanya yaptılar. Cumhuriyetçi partiden Güney Carolina senatörü Lindsay Graham, ABD’nin Suriye politikalarını eleştirerek “Savunma Bakanı Ashton Carter’a PYD/YPG’nin terör örgütü PKK‘nın bir kolu olup olmadığını” sordu. Senato oturumundaki bu soru karşısında Savunma Bakanı iki örgütün aslında bir olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.
Türk Miletinin beklentisi Jeffrey gibi, Graham gibi, Edmunds gibi ABD halkının aklıselimini temsil eden düşüncelerin Washington politikalarında çok daha etkili hale gelmesidir. Dünya barışının ihtiyacı ise bu önemli ittifakın korunmasıdır.
Ortadoğu bölgesi, dünya politikalarından uzak bir okyanus ortasında bir ada değildir. 5000 yıldır medeniyetin merkezi olmuştur. Hristiyan, Musevi, Müslüman her Amerikalı bu bölgede kendisine ait bir iz bulabilecektir. Türkiye de bu bölgenin kalbidir. Bölgenin topyekûn ateşin içine düşmesini engelleyecek son kaledir. ABD ve Türkiye birbirlerine her yönden destek olmalıdırlar. Bölgenin ve dolayısıyla dünyanın güzel geleceği bu ittifakın arkasındadır. Bu dostluk günlük siyasete ve küçük çıkarlara feda edilmeyecek kadar hayati önemdedir.
Adnan Oktar'ın American Herald Tribune'de yayınlanan makalesi: