Sürdürülen Müzakereler
KKTC ile Rum kesimi arasındaki halihazırda yürütülmekte olan müzakereler 4 aşamalı olarak planlanmış bulunuyor. 22 Şubat'a kadar devam eden birinci aşamadan hiç kimse zaten bir şey beklemiyordu, nitekim hiçbir sonuç da elde edilemedi.
22 Şubat'ta başlayan sürecin ikinci aşamasında yani içinde bulunduğumuz dönemde ise ortak bir zemin oluşturulmaya çalışılıyor. Ancak Rum kesimi şu ana kadar kendilerine sunulan tüm teklifleri reddettiler ve bu tavırlarına devam ettikleri sürece reddetmeye de devam edecekler.
Nisan ayında görüşmelerin üçüncü aşamasına geçilecek. Bu aşamayla birlikte KKTC ve Türkiye için asıl tehlike de başlamış olacak. Çünkü BM Genel Sekreteri Kofi Anan; Türk tarafı ve Rum Kesiminin önerilerini aldıktan sonra doğacak "boşlukları doldurarak", kendi planına uygun nihai anlaşma metnini belirleyecek.
Son aşamada ise Kofi Annan'ın Nisan ayında oluşturduğu metin; ayrı ayrı referanduma sunulacak. İki taraf da "evet" derse, anlaşma yürürlüğe girecek, "Birleşik Kıbrıs"ın, AB üyeliği kesinleşecek...
Kıbrıs'da Gerçek Çözüm ve Sayın Denktaş'a Tam Destek
Kıbrıs Türkiye için milli ve vazgeçilmez bir davadır. KKTC ve Türkiye bir oldu-bittiyle karşı karşıya bırakılmaya çalışılmaktadır. Ancak Kıbrıs; Türkiye'nin milli davası olmasının da ötesinde bir şeref ve namus davasıdır. Türkiye yıllardır maddi yardım yaptığı, uğruna kan döktüğü, şehitler verdiği, ambargolara maruz kaldığı KKTC'nin manevi olarak öldürülmesine göz yummamalıdır, yummayacaktır.
Türkiye; Kıbrıs konusuna açıkça müdahil olmalı ve orada yaşayan soydaşlarımızın ve kalbi onlarla birlikte atan tüm dünya Türklerinin milli davasına sahip çıkmalıdır.
KKTC'nin adeta bayrağı kadar simgesi olmuş Rauf Denktaş'a sonuna kadar destek olunmalıdır. Bu, Türkiye'nin asli görevlerinden biridir. AB'nin, Türkiye'nin üyeliği konusunda Kıbrıs sorununu karşımıza çıkarmaması için KKTC'den vazgeçilmesi, akla, mantığa ve Türklüğümüze aykırı bir davranış olacaktır. AB üyeliği ve Kıbrıs iki ayrı konu olmasına rağmen Yunanistan ve İngiltere gibi AB üyesi bazı ülkeler tarafından birbirine bağlantılıymış gibi gösterilerek aynı pakette gündeme getirilmesi ise gerçekte son derece hatalı ve taraflı bir yaklaşımdır.
Kuzey Kıbrıs'ta gerçek çözüm, KKTC'nin bağımsız bir devlet olarak varlığını koruması, Türkiye ile bağının daha da güçlendirilmesi ve Kıbrıs halkının milli ve manevi bilincini artıracak güçlü politikalar yürütülmesiyle mümkün olacaktır. (http://www.harunyahya.org/Makaleler/kibris_cozum.html)
Kıbrıs İçin Gerekli Siyasi Tavır
Türkiye'nin bu konudaki politikası, Milli Güvenlik Kurulu'nda da son derece isabetli bir biçimde ifade edildiği gibi, Kuzey Kıbrıs'lı Türklerin güvenliğini öncelikli amaç olarak belirlemek ve KKTC yönetimine destek olmak esaslarına dayanmalıdır. Kıbrıs Türk halkı, Türkiye'nin bir parçasıdır. Kıbrıs davası, milli davadır. Kahraman Türk Ordusu, 1974'teki Kıbrıs Barış Harekatı ile adadaki soydaşlarımızı radikal Rumların soykırım emellerinden korumuştur. Bu gerçekler hiçbir zaman gözardı edilemez. Adada Türk tarafını dezavantajlı duruma düşüren ve dahası güvenliğini riske eden çözümlere itibar edilemez.
Dahası Kıbrıs, Türkiye açısından büyük stratejik önem taşıyan bir noktadır. Kıbrıs üzerindeki denetimini yitiren bir Türkiye, Akdeniz'e çıkış imkanını da yitirmiş demektir.
MGK toplantılarından da çıkan kararlar doğrultusunda Türkiye, Sayın Denktaş'ın ısrarla üzerinde durduğu, adada iki ayrı devlet bulunduğu gerçeğinin kabul ettirilmesi için çalışmalıdır. Ayrıca Türkiye'nin garantörlüğünün de devam etmesi şarttır.
Kıbrıs İçin Gerekli Kültürel Politikalar
Ancak, Kıbrıs konusunda yürütülmesi gereken politika sadece siyasi ve diplomatik boyutta değildir. Aynı zamanda ekonomik ve kültürel alanlarda da Kıbrıs'ın Türk halkını kalkındıracak, güçlendirecek, motive edecek atılımlar gerekmektedir. Avrupa Birliği'ne katılması -her ne kadar resmen imzalanmamış olsa da- kesinleşen Güney Kıbrıs, adadaki bazı soydaşlarımız için cazip hale gelmeye başlamıştır. Bunun dejenere edici bir faktör haline gelmesinin önünü kesmek için, Kıbrıs Türkü'nü hem sosyo-ekonomik yönden kalkındırmak hem de milli ve manevi değerlerini güçlendirerek Türkiye'ye ve Müslüman-Türk kimliğine olan bağlılığını perçinlemek gerekmektedir.
Kıbrıs'taki insanlarımızın, özellikle de genç neslin Türk Milleti'nin ideallerini ve değerlerini en derinden özümsemesi ve benimsemesi için de yoğun bir kültürel kampanya yürütülmelidir. Kıbrıs Türkü, adanın Osmanlı'dan kopuşundan bu yana kendisini ayakta tutan Türk ve Müslüman kimliklerine daha güçlü biçimde sarılmalı, Türkiye ise bu kültürel rönesansa öncülük etmelidir.
Kıbrıs Türkü, çağdaş, modern, kalkınmış ve aynı zamanda milli ve dini kimliği çok güçlü bir model görmeli, bu modeli benimsemelidir. Milletlerin, özellikle de küçük toplumların eğilimlerinde psikolojinin yeri büyüktür. Kıbrıs Türk toplumunun güçlenmesi, psikolojik yönden güçlenmesine bağlıdır ve bu da saydığımız ekonomik ve kültürel politikaların hayata geçirilmesiyle gerçekleşecektir.
Bu konuda önemli bir görev de medyaya ve sivil toplum kuruluşlarına düşmektedir. Kıbrıs milli bir davadır ve herkesin bu davada milli çizgide hareket etmesi, devletimizin belirlediği politikalara destek olması gerekir. Kıbrıs Türkü, adadaki varlığını canı gönülden destekleyen, milli ve dini bir kardeşlik duygusu içinde kendisiyle tek yürek olup haklarını var gücüyle savunan bir anavatan görmelidir. Bu ruhu yaşamak ve yaşatmak, milletini ve devletini seven herkesin görevidir.