Büyük Balık illa ki Küçük Balığı Yutmaz
ucgen

Büyük Balık illa ki Küçük Balığı Yutmaz

36403

Bugünkü ekonomi modelinde, zenginlerin daha da zenginleştiğini, fakirlerin daha da fakirleştiğini görüyoruz. Fakat, her ne kadar bu sistem kendi kendine ortaya çıkmamış olsa da ve mevcut ekonomik sisteme ekonomistler farklı isimler verseler de; aslında bu sistemin tek bir dayanağı var: Sosyal Darwinizm.

Sosyal Darwinizm, hayatın sözde bir mücadele ortamı olduğu ve bu “vahşi” ortamda hayatta kalmak ve kazanmak için insanların herşeyi yapabileceği iddiasına dayanır.

Bugünün toplumlarında vahşi kapitalizm hala mevcuttur. Bu sistem birçok yönüyle acımasız yöntemler kullanır. Fakat vahşi kapitalizmin en önemli yanlışı, zayıf işletmelerin ve fakir fertlerin sömürülüp elenmesine yol açacak uygulamalarda hiçbir sınır tanımamasıdır. “Büyük balık küçük balığı yutar” ifadesi, bu durumu çok iyi bir şekilde özetlemektedir.

20. yüzyıl boyunca, iki ana ekonomi modeli ile karşılaştık:

  1. Özel mülkiyet ve serbest pazarlara dayalı liberal ekonomi modeli
  2. Kamu mallarına ve merkezi planlı ekonomiye dayalı sosyalist ekonomi modeli

Sosyalist model başarısız olup fakirliği getirirken; sıradan insanlara başarı ve refah kapısını açan model, serbest piyasa (laissez-faire) kapitalizmi oldu. Fakat önemli bir detay vardı: Zenginle fakir arasındaki boşluk büyümeye devam ederken; serbest ticaret tek başına refah getirmekte yetersiz kalıyordu. İşte bu tür bir bozukluğu önlemek için, hükümetler sosyal reformlar yapmalı, fakirlere, çocuklara ve işsizlere yardım etmek için gerekli önlemleri almalıdırlar. Buna ek olarak, toplumlar içerisinde işbirliği ve tesanüt ruhu da kuvvetli olmalıdır. İnsanlar birbirlerini, kendi bencil menfaatleri için ezilmesi gereken rakipler olarak görmek yerine; ekonomik durumlarına bakmaksızın, birbirlerine saygı, merhamet ve şefkat ile yaklaşmalıdırlar.

Adından da anlaşılacağı üzere, Sosyal Darwinizm, Charles Darwin tarafından “Türlerin Kökeni” kitabında öne sürülen ideolojiye dayanır. Darwin’in kötü şöhretli “güçlü olan hayatta kalır” düşüncesini ekonomik yaşantıya uyarlayan kişi, Sosyal Darwinizm’in koyu bir destekçisi olan İngiliz fikir adamı Herbert Spencer’dı. Bu ideoloji,  19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında “Yaldızlı Çağ” denilen dönem boyunca Amerika’da yaygındı. İngiliz elitleri arasında oldukça popüler olan Sosyal Darwinizm, Darwin’in doğal seleksiyon fikrinden ortaya çıktı ve bu fikir tüm topluma aşılandı. Sosyal darwinizme göre ahlaksızlık da artan gelir eşitsizliği ile gerekçelendiriliyordu.

Sosyal Darwinizm’in kurucu babası Herbert Spencer, “Bir insanın fakir olmasının kendi hatası olduğu ve bunu değiştirmek için kimsenin ona yardım etmemesi gerektiği” gibi garip bir fikir ortaya attı. Benzer şekilde, eğer bir kimsenin zenginliğini gayrimeşru yollarla elde etmiş olmasının yine sözde “onun başarısı” olduğunu iddia etti. Bu yüzden de, beklendiği üzere, Sosyal Darwinizm’in önde gelen destekçileri genellikle yatırımcılar olmuştur. Bu yeni ideoloji sonucunda, yatırımcıların iş çevresinde ve toplumda ahlakdışı yöntemlerle elde ettikleri şaibeli yükselişleri; “bilim” ve “doğa kanunu” ile uyumlu görüldüğünden kınanmadı. Çeyrek asır önce, Darwinci bir felsefeci olan Amerikalı James Rachel, bu bozuk düşünce şeklini çok açık bir şekilde şöyle açıklar:

“Darwin’in teorisi geleneksel değerleri önemsiz görür. Bilhassa da, insanın özel ve eşsiz bir değere sahip olduğu geleneksel fikrini... Darwinizm, hem insanın Allah’ın suretinde yaratıldığı hem de insanın eşsiz bir rasyonel varlık olduğu görüşünü önemsiz görür.”

Bugün, bu tür kapitalist sistemleri benimseyen toplumların çoğunda fakir olana ve ihtiyaç sahiplerine karşı zalimce davranma eğilimi devam etmektedir. Örneğin üçüncü dünya ülkelerinde uygunsuz işlerde acımasızca yaşı küçük çocuklar çalıştırılmaktadır. Çalışanların sosyal haklardan mahrum bırakılması da bu tür toplumlarda çok yaygındır.

Geçmişte, Viktorya dönemi İngilteresi ve Amerika’da, “soyguncu baronlar” olarak bilinen zalim kapitalistlere sunduğu avantajlar nedeniyle Darwinizm büyük bir hayranlık ve destek kazanmıştı. Spencer’ın çok yoğun bir şekilde tanıtımını yaptığı “yaşam mücadelesi” kavramı dünyanın farklı kesimlerinde çeşitli şekillere büründü ve hatta toplu ölümlere yol açtı. Örneğin; Alman Darwinist biyolog Ernest Haeckel, beyaz insanların Afrikalılardan ve Yahudilerden üstün olduğuna inanıyordu. Ayrıca Almanya’da Darwinizm’in doğal bir sonucu olan öjeni fikrini de ilk ortaya atan kişiydi. Haeckel 1919’da öldü fakat görüşleri Hitler tarafından benimsendi; bu da soykırım kamplarının kurulmasına ve “Aryan ırkı”na ait olmayan binlerce insanın ölümüne yol açtı. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarına yol açan da yine Darwinist sistemdi.

Sosyal Darwinizmin toplumlara kazandırdığı bu karanlık resimden sonra; şimdi de insan hayatlarına ızdırap getirmeye devam eden bu ideolojiyi ortadan kaldırmanın en etkili yöntemlerinden bahsedeceğim. İster komünizm, ister hiper-kapitalizm, ister faşizm olsun böyle zalim ideolojileri önlemek için atılması gereken başlıca adım, bu ideolojinin kökenini yani Darwinizm’i, fikren ortadan kaldırmaktır. Nitekim bu amaçla, fahri başkanı olduğum Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı, yakın zamanda “Reasons to Believe” isimli Hristiyan bir organizasyonla birlikte ortak bir bilimsel konferansı başarıyla gerçekleştirdi.

Konferansta bugün dünyada devam eden savaşların, çatışmaların, ahlaki çöküşün, açlığın ve gelir eşitsizliğinin nedeninin Sosyal Darwinizm olduğuna dikkat çekildi. Dünyada yaşanan bu ızdırabın asıl sebebi, Allah’a imanın eksikliğidir. Bu nedenle, materyalizm ve ateizme karşı fikri mücadelede, Müslümanların, Hristiyanların ve Musevilerin birlikte hareket etmesi çok hayatidir. Şu anki durum, semavi dinlerin dindar insanları arasında derhal böyle bir ittifak oluşmasını gerektiriyor. Darwinist anlayışın yerini, Allah’a iman üzerine kurulu bir ahlak anlayışı almalıdır ve bu birçok sorunu çözecektir. Sosyal Darwinizm “büyük balık küçük balığı yutar”, “zayıflar elenmelidir, insanlar arasında zalim bir rekabet olmalıdır” gibi sapkın fikirler öne sürer. Allah’a imana dayanan ahlak anlayışı ise merhameti, korumayı, tesanüdü, işbirliğini ve paylaşmayı teşvik ederiz. Unutmamalıyız ki; büyük balık illa ki küçük balığı yutmaz aksine korur.

Adnan Oktar'ın The Jakarta Post & News Rescue'da yayınlanan makalesi:

http://www.thejakartapost.com/news/2016/09/30/big-fish-do-not-necessarily-eat-little-fish.html

http://newsrescue.com/big-fish-not-necessarily-eat-little-fish/

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER