Hz. Mehdi (a.s.)’ın önemli özelliklerinden biri, devrinde mezheplerin kalkacak olmasıdır
Hz. Mehdi (a.s.) gelmiş geçmiş en büyük müçtehid olarak İslam ahlakını tüm dünyaya hakim edecek bir şahıstır. En büyük bir müçtehid olduğuna göre de onun hiçbir mezhebe ve mezhep imamına bağlı olmayacak bir şahıs olması gerekmektedir. Bu da onun tanınması için önemli bir alametidir. Hz. Mehdi (a.s.)’ın “en büyük müçtehid ve en büyük müceddid olmasının” en önemli alametlerinden biri, onun devrinde mezheplerin kalkması, Mehdi (a.s.)’ın mezhep imamlarının içtihatlarına değil, Kuran’a ve İslam’ın Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde yaşanan haline uygun içtihatlarda bulunacak olmasıdır. Yani Mehdi (a.s.) döneminde mezhepler olmayacak, İslam Resulullah (s.a.v.) devrinde olduğu gibi yaşanacaktır.
Hz. Mehdi (a.s.), Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde açık bir şekilde bildirdiği gibi hiçbir tarikata dolayısıyla da hiçbir mezhebe ya da mürşide bağlı olmayacaktır:
İmam Hasan şöyle buyurmaktadır:
Meryem’in oğlu İsa (a.s.)’ın onun arkasında namaz kılacağı Kaim (Hz. Mehdi (a.s.)) hariç …. hepimizin boynunda biat sorumluluğu vardır. Yüce Allah, BOYNUNDA HİÇ BİR KİMSENİN BİAT SORUMLULUĞU OLMAMASI İÇİN (HZ. MEHDİ (a.s.)’IN) DOĞUMUNU GİZLEYECEK VE GİZLİ OLMASINI EMREDECEKTİR. (Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi Cilt:3 Sayfa:165)
Hz. Peygamber (s.a.v.) en başta İslam’ı nasıl ayakta tuttuysa, Hz. Mehdi (a.s.) da en sonunda aynı şekilde İslam’ı ayakta tutacaktır. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 27)
“Fütühat-ül Mekkiye” isimli eserinde Muhyiddin Arabi el Endülüsi Hazretleri şöyle bildirmektedir:
... (Mehdi (a.s.)) Dini, Peygamber (s.a.v.)’in zamanında olduğu gibi aynen uygulayacak. YERYÜZÜNDE MEZHEPLERİ KALDIRACAK. Halis hakiki dinden BAŞKA HİÇBİR MEZHEP KALMAYACAK. (Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s.186-187)
Hadislerden ve İslam alimlerinin açıklamalarından net olarak görüldüğü gibi Mehdi (a.s.)’ın en önemli alametlerinden biri, dini Peygamberimiz (s.a.v.) dönemindeki gibi yaşayacak olması ve mezhepleri kaldıracak olmasıdır. Yani Hz. Mehdi (a.s.) geldiğinde 1400 yıldır İslam dinine dahil edilmiş tüm bidatleri, yanlış uygulamaları, mezhepler arası farklılıkları kaldıracaktır. Bu sebepledir ki Bediüzzaman Hazretleri Hz. Mehdi (a.s.)’ın en büyük müçtehid ve en büyük müceddid olacağını söylemiştir. Ancak Üstadımız hayatı boyunca İmam Şafii Hazretleri’ne tabi olmuştur ve Şafii mezhebine göre amel etmiştir.
“... Evvelâ: BEN ŞAFİÎ’YİM...” (Emirdağ Lahikası, s. 38)
“... Hem HUSUSÎ ŞAFİÎCE İBADETİME...” (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 202)
“... Yalnız bu kadar var. BEN ŞAFİÎYİM...” (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 206)
Hatta bizzat en yakın talebeleri de Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin Şafii olduğunu risalelerde belirtmişlerdir:
“...Üstadımızın ... ihtiyarlığında pek çok yardıma, hizmete, sohbete muhtaç olduğu bir vakitte bunun devam etmesi için, bir nevi hastalık hâleti verilmiş. Beş dakika konuşsa, şiddetli bir hararet başlıyor, sesi çıkmıyor. HATTÂ ŞÂFİÎ MEZHEBİNDE OLDUĞU İÇİN, NAMAZDA FATİHA’YI KENDİSİ İŞİTECEK DERECEDE OKUMASI LÂZIM GELİRKEN ...” (Emirdağ Lahikası, s. 443)
“... hattâ camiime ve ibadetime tecavüz edildi. ŞÂFİÎLERCE, TESBİHAT İÇİNDE KELİME-İ TEVHİDİN TEKRARI SÜNNET İKEN, BANA TERK ETTİRİLMEYE ÇALIŞILDI...” (Mektubat, Sayfa 346)
Eğer bir insan “Ben Şafiiyim” diyorsa o zaman “İmam Şafii Hazretleri’ne bağlı” anlamına gelir ve İmam Şafii Hazretleri’nin içtihatlarıyla İslam dinini yaşıyor demektir. Yani “Ben Hanefiyim, ben Malikiyim, ben Hanbeliyim ya da ben Şafiiyim” diyen bir kişinin aynı zamanda kendisinin müçtehid olması, dolayısıyla da Mehdi olması gibi bir durum söz konusu olamaz. Çünkü bir mezhebe bağlanarak, İmam Ebu Hanife Hazretleri’ni, İmam bin Malik Enes Hazretleri’ni, İmam Ahmed bin Hanbel Hazretleri’ni ya da imam Şafi Hazretleri’ni müçtehid kabul etmiş ve ona bağlanmıştır.
Üstelik, bilindiği üzere İslam akaidine göre, mutlak bir müçtehid, başka bir müçtehide uyamaz ve onu taklit edemez:
“Mutlak müçtehidin, başka bir müçtehidi taklit etmesi caiz değildir. Kendi içtihadına uyması lazımdır...” (Hulasat-üt-tahkik)
Eğer Üstadımız en büyük müçtehid ve en büyük müceddid ise neden hayatı boyunca İmam Şafii’ye tabi olarak yaşamış ve Şafii mezhebine göre amel etmiştir?
Mutlak müçtehidin bir diğer müçtehide uyması caiz olmadığına göre, Üstadımız’ın İmam Şafii’ye uymuş olmasının açıklaması nedir?
Üstadımız Şafii mezhebine tabi olarak yaşamıştır çünkü kendisi en büyük müçtehid ve en büyük müceddid değildir, dolayısıyla ahir zamanın büyük mehdisi de değildir.
Ayrıca Bediüzzaman Hazretleri 23. Mektupta, Hz. Mehdi (a.s.)’ın dört büyük mezhep imamından fazilet bakımından daha üstün olduğunu şöyle ifade eder:
Hem tarîkat şahlarının bir kısmı müçtehidlerdendir; onun için umum müçtehidîn aktabdan daha efdaldir denilmez. Fakat Eimme-i Erbaa (dört mezhep imamı), sahabeden ve Mehdi’den sonra en efdallerdir denilir. (Mektubat 23. Mektup, sf. 280)
Üstadımız’ın bu açıklamasına göre, Mehdi (a.s.) İmam Ebu Hanife’den, İmam Şafii’den, İmam Maliki’den, İmam Hanbeli’den manen daha üstündür. Mehdi (a.s.) mezhep imamlarından manen üstün olduğuna göre ve bazı kardeşlerimiz Üstadımız’ın Mehdi olduğunu iddia ettiğine göre, neden kendileri hala mezhep imamlarına uyuyor ve mezhep imamlarına göre amel etmektedirler?
Madem bu kardeşlerimiz, Bediüzzaman Hazretleri’nin en büyük müçtehid ve en büyük müceddid olduğunu düşünüyorlar, o zaman Hanefi olan bir Nur talebesi neden hala İmam Hanefi’nin, Şafii olan hala İmam Şafii’nin, Maliki olan hala İmam Maliki’nin, Hanbeli olan da hala İmam Hanbeli’nin içtihatlarına göre dini yaşıyorlar?
Bediüzzaman Hazretleri’nin en büyük müçtehid olduğu iddiası doğru olsa, bu durumda Nur talebesi kardeşlerimizin Hanefi, Hanbeli, Maliki veya Şafii mezhebine uymamaları gerekirdi. Demek ki kardeşlerimiz hala mezhep imamlarına göre amel ettiğine göre, Bediüzzaman Hazretleri’nin ahir zamanın büyük mehdisi olmadığını, en büyük müçtehid ve en büyük müceddid sıfatlarını taşımadığını kendileri de çok iyi bilmektedirler. Üstadımız Hicri 13. yüzyılın müceddidir ve son bin yılın en kıymetli alimlerinden biridir, ancak ahir zamanın büyük mehdisi değildir.
Bu nedenle bazı Nur talebesi kardeşlerimizin Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’ne duydukları sevgi adına böyle mantık dışı açıklamalara girmemeleri çok önemlidir. Bediüzzaman Hazretleri Hz. Mehdi (a.s.)’ı kapsamlı olarak anlatmıştır. Bu anlatımları çok net ve açıktır. Bediüzzaman Hazretleri teville, çarpıtmalarla yorumlanacak şekilde değil, aksine çok düz ve açık olarak okunup anlaşılacak şekilde bir tanım yapmıştır. Unutulmamalıdır ki Mehdilik bir kaderdir. Allah kimin Hz. Mehdi (a.s.) olacağını sonsuz geçmişte belirlemiştir. O kişi vakti geldiğinde yine Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde görevini ifa edecektir. Bu kişi Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde detaylarıyla tarif ettiği özelliklere tam sahip bir kişi olacaktır. Ve bu, hiçbir zaman Bediüzzaman Hazretleri’nin değerini azaltacak bir durum olmayacaktır.
ADNAN OKTAR AÇIKLIYOR: Hz. Mehdi (a.s.) Hiçbir Mezhebe Bağlı Olmayacaktır
ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (a.s.) hiçbir mezhebe bağlı olmayacaktır ve bütün mezhepleri kaldıracaktır. Dinin aynen Resulullah (s.a.v) zamanındaki gibi yaşanmasına vesile olacaktır. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ise Şafi mezhebine bağlı idi. Ayrıca Hz. Mehdi (a.s.) dünyada adaleti uygulayan konumuna gelecektir. Bediüzzaman ise böyle bir konuma gelmemiştir. Buradan Hz. Mehdi (a.s.)’ın Bediüzzaman Said Nursi’den sonra gelecek bir şahıs olduğunu anlıyoruz.
Bediüzzaman Said Nursi, derin bilgiler içeren beş bin sayfalık Risale-i Nur Külliyatı ile milyonlarca insanın hidayetine vesile olmuş büyük bir mütefekkirdir. Hicri 13. asrın müceddidi olan Bediüzzaman, eserleriyle Müslümanlara ışık tutmuş, Kuran ahlakını en güzel şekilde yaşamış ve mücadelesiyle örnek bir kişilik olmuştur. Yaşadığı dönem, meydana gelen dünya savaşları nedeniyle, belki de tarihin en zor, en sıkıntılı yılları olmuştur. Osmanlı imparatorluğu’nun dağılma yıllarından vefatı olan 1960 yılına kadar, yaşanan maddi, manevi çok büyük zorluklar zamanında, sarsılmaz bir fikri mücadele veren Bediüzzaman, değerli fikirleriyle, milletimize zararı olacak ideolojilere bir set olmaya çalışmış ve iman hakikatlerinin tebliği ile Müslümanların manevi yönden diri kalmalarına vesile olmuştur. (Allah ondan razı olsun)
Üstadımız, risalelerinde Hz. Mehdi (as)’ın altı önemli vasfını şu şekilde açıklar:
Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD hem EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD hem HAKİM hem MEHDİ hem mürşid hem kutb-u azam olarak BİR ZAT-I NURANİYİ GÖNDERECEK ve o zat da, ehli beyt-i Nebevi'den olacaktır. (Mektubat, s. 411-412)
Mehmet Ali Kaya ise bu konuda şöyle bir yanlış yorum yapmıştır:
Bediüzzaman Said Nursi ve Kuran tefsiri olan Risale-i Nur, bu zamanın müceddidi ve ahir zamanın da en son ve en büyük mehdisidir. Bediüzzaman, bu altı vasfı üzerinde bulunduran bir zat-ı nuranidir ve Ehl-i Beyt-i Nebevi'dendir. (Asırların Rehberleri Mücedditler, sf. 209; sf. 271)
Üstadımız Hicri 13. yüzyılın müceddididir ancak Mehdi (a.s.) tüm İslam aleminin mutabakatıyla en büyük müceddid olacaktır. Üstadımız döneminde tüm İslam alemi, tüm mezhepler, tüm cemaatler onu en büyük müceddid olarak kabul etmemişlerdir. Üstadımız Mehdi (a.s.)’ın “hem hakim hem Mehdi hem mürşid” olacağını söylemektedir. Tüm hayatını Allah rızası için mahkum olarak geçiren canımız Üstadımız hiçbir zaman Hakim konumunda olmamıştır. Hakim konumunda olmayan birinin tüm dünyanın kurtuluşuna vesile olacak Mehdi olması mümkün değildir. Bediüzzaman Hazretleri’nin halis talebeleri de mürşitlerinin sözlerini gayet iyi anlamışlar ve Üstadımızın risalelerinde Hicri 1400’de zuhur edeceğini söylediği en büyük müceddid olan Hz. Mehdi (a.s.)’ın Bediüzzaman Hazretleri olmadığına kesin kanaat getirmişlerdir.
“Üstad, İmam Şafii Hazretleri’nin sevap alması için en büyük müçtehidlik görevini yerine getirmedi” iddiası vicdana uygun bir yorum değildir
İslam dininin en güzel ve mükemmel hali, Kuran’da bildirildiği şekilde İslam’ın Peygamberimiz (s.a.v.)’in uyguladığı halidir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in ardından çeşitli hususlarda Müslümanlar arasında görüş farklılıkları olmuş ve Sünni Müslümanlar dört büyük mezhep imamının içtihatlarına göre dini yaşamaya başlamıştır. Müslümanların mezhep imamlarına uymaları ve onların hükümlerine göre hareket etmeleri şarttır. Ancak mezhepler arasındaki görüş ve uygulama farklılıklarının Mehdi (a.s.) vesilesiyle ortadan kalkacağı da Peygamberimiz (s.a.v.)’in bir müjdesidir. Allah’ın izniyle Hz. Mehdi (a.s.) mezhep imamlarının birbirinden farklı içtihatlarını ortadan kaldıracak, tüm İslam aleminin tam ve mükemmel şekilde Kuran’a ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetine uymasına vesile olacaktır. Hz. Mehdi (a.s.)’ın mezhepler arasındaki farklılıkları ortadan kaldıracak, hiçbir mezhep bırakmayacak olması İslam alemi için bir nimettir.
Bazı Nur talebesi kardeşlerimizin “Üstad bunu yapabilirdi, ama İmam Şafi Hazretleri’nin sevap alması için yapmadı” demesi ise vicdana uygun değildir. Bediüzzaman Hazretleri Allah’ı çok seven, Allah’tan çok korkan ve Müslümanlara çok düşkün mübarek bir insandı.
“Farklı içtihatları ve yorumları kaldırarak Müslümanların dini mükemmel yaşamasını sağlayabilecekken bunu yapmadı” demek Üstadımız’a saygı duyan bir insana yakışmaz. Üstadımız böyle bir vasfa sahip olmuş olsa -hiç kimseden çekinmeden- Allah’ın emri olan bu görevi mutlaka yerine getirirdi.
Aşağıdaki tabloda 4 mezhepteki bazı helal ve haram farklılıkları görülmektedir. Örneğin Hanbeli mezhebine göre abdesti belli bir sıraya göre almayan kişi farza uymamaktadır, Hanefi mezhebine göre bunu yaptığında bir mahsur olmamaktadır. Ya da Şafii mezhebine göre namazda Fatiha suresini okumayan bir kişinin namazı geçerli değildir. Hanefi mezhebine göre ise geçerlidir. İşte bazı Nur talebesi kardeşlerimizin iddiasına göre Üstadımız bu farklı görüşleri kaldırma imkanı olmasına rağmen bunu yapmamıştır. Bir insanın en büyük müçtehid olmasına rağmen görevini ve sorumluluğunu yerine getirmemesi mümkün değildir. Üstadımız’ın böyle önemli bir görevi olmasına rağmen yapmadığını söylemek ise Üstadımız’a karşı çok ağır bir ithamdır. Üstadımız mezhepleri kaldırmamıştır, çünkü en büyük müçtehid ve ahir zamanın büyük mehdisi değildir.
Şu anda tüm Müslümanlar mezheplere uymakla yükümlüdür, ama Allah’ın izniyle Mehdi (a.s.) tüm mezhepleri kaldıracak ve Müslümanların dini Peygamberimiz (s.a.v.) dönemindeki haliyle yaşamalarına vesile olacaktır. Bu alenen gerçekleşmedikçe, tüm Müslümanlar Mehdi (a.s.)’ın bu vasfına bizzat şahit olmadıkça, çeşitli teviller öne sürerek bir kimsenin “en büyük müçtehid” olduğunu iddia etmenin bir manası yoktur.