Sokakta kime sorarsanız size dünya çapında barışı sağlama ihtimalinin çok düşük olduğunu söyleyecektir. Nereye baksak çatışmalar, iç savaşlar ve ciddi gerilimlerin olduğunu görüyoruz...
Aslında barış ve sükuneti tesis etmek Allah’ın dilemesiyle çok kolaydır.
Barışı tesis etmek için öncelikle yapmamız gereken dünyada yaşanan savaş ve çatışmaların arkasındaki gerçek nedenleri ortaya koymaktır.
İster kabul edelim ister etmeyelim, Ortadoğu görülmemiş bir aciliyetle yardım bekliyor. Bu ister İsrail, Irak ya da Pakistan’da dehşet saçan intihar bombacıları, ister Irak’taki mezhep çatışmaları, ister Afganistan’da bir türlü bitmeyen iç savaş ya da Suriye’deki kanlı iç savaş olsun, bölgede giderek şiddetlenen politik ve dini krizi görmezden gelmek mümkün değil.
Bu durum sadece bölgeyi değil tüm dünyayı etkiliyor. Müslüman ülkelerde görülen bu karmaşanın ana nedenlerinden birisi radikalizm ya da diğer adıyla bağnazlık…
Ancak bağnazlığın gerçek İslam’la karıştırılmaması çok önemlidir. Dindar bir çevreden gelip, Müslüman olduğunu iddia ederek din adına savaş başlatan, kan ve ölümleri teşvik eden kişiler yüzünden Müslüman olmayan bazı kişiler gerçek İslam’ı bağnazlıkla karıştırabilmektedir. Aslında bu kan dökücü sistemin gerçek İslam ile hiçbir ilgisi yoktur ve İslam’ın özüne tamamen aykırı olan çok yanlış bir ideolojidir.
Bağnazlar, Kuran’da yeri olmayan yasaklarla insanların özgürlüklerini kısıtlamak isterler. Onlara göre gülmek, müzik dinlemek, masada yemek yemek, çatal ve bıçak kullanmak günahtır. Namaz kılmayanların öldürülmeleri, zekat vermeyenlerin dövülmeleri ve oruç tutmayanların da hapse atılmaları gerektiğini savunurlar. Hatta İslam’dan çıkıp başka bir dini benimseyen kişilerin ölümle cezalandırıldığı bazı Müslüman ülkeler bugün halen mevcuttur.
Bağnazlığın savunduğu din sapkın bir vahşet dinidir. Böyle bir ortamda kimse düşüncelerini serbestçe açıklayamaz. Herkesin kendi fikirlerini benimsemelerini beklerler; aksi takdirde cezalandırılırlar. Oysa ki Allah Kuran’da bizlere “dinde zorlama olmadığını” açıkça bildirmiştir. (Bakara Suresi, 256).
İslam dini; düşünce, ibadet ve fikir özgürlüğünü savunan, herkesin hakkını koruyan daha da önemlisi herkes için gerçek özgürlüğü tesis eden bir dindir. Müslümanların idaresindeki bir toplumda sadece Müslümanların değil (ya da sadece İslami bir mezhebin değil), Hristiyanların, Musevilerin, Budistlerin ve ateistlerin de dahil herkesin barış, adalet ve sevgi içinde yaşayabileceği bir sistem esas alınmıştır.
İstemediğimiz bir sıklıkla haberlerini duymaya devam ettiğimiz intihar saldırıları ve bombalamaların arkasındaki temel nedenlerden birisi Kitap Ehlini düşman olarak gören bağnaz düşünce yapısıdır; oysa ki Kuran’da Kitap Ehli olarak belirtilen Hristiyan ve Musevilere karşı hiçbir şekilde nefrete yer yoktur. Bunun tam aksine Müslümanlara, kitap ehline karşı sevgi ve şefkat göstermeleri, onları koruyup kollamaları öğütlenir. Allah, Müslümanların Hristiyan ve Musevilerin hazırladıkları yemeklerden yiyebileceğini ve onlardan hanımlarla evlenebileceğini Kuran’da açıkça belirtmiştir. (Maide Suresi,5)
Bir önceki makalemde belirttiğim gibi, Malezya mahkeme kararının Müslüman olmayanların ‘Allah’ ismini kullanmalarını yasaklaması bağnaz sistemi vurgulaması açısından önemlidir. Söz konusu kararın bir mantığı olmadığı gibi dinen de kabul edilebilirliği yoktur. Alınan bu karar İslam’a tamamen aykırıdır, dolayısıyla kararın hemen iptal edilmesi gereklidir.
Gerçek İslam ve bağnazlık arasındaki diğer bir önemli fark ise bağnazların sanat ve güzelliği bir günah gibi görmeleri; Kuran’da ise sanat ve güzelliğin çok sıkça övülmesidir. Kuran’da Müslümanların bir araya geldiklerinde en güzel kıyafetlerini ve takılarını takınmaları emredilir. Cennet ise sanat, güzellik ve ihtişamın en yüksek noktasıdır. Dolayısıyla Kuran’da tarif edilen ve Allah’ın cennette olacağını haber verdiği kalite ve güzelliğin İslam dünyasında hakim olması gerekir.
Bağnazların Kuran’a tamamen zıt bir mantıkla kadınları yarı insan olarak gördükleri de bir gerçektir. Oysa bir toplumun kalitesi ve modernliği, o toplumda kadına verilen değerle doğru orantılıdır.
Kadın ve erkek Kuran’da her açıdan eşittir. Kadınlar ve erkekler, Peygamberimiz (sav) zamanında hayatın her alanında birlikteydiler. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in eşi Hz. Hatice (ra)’ nin bölgenin önde gelen, ticaretle uğraşan kişilerden biri olması, kadınların sosyal hayatta çok aktif olabileceğinin açık bir delilidir. Bu dönemde kadın ve erkek sahabeler, İslam diniyle yeni tanışanlara İslam’ı tebliğ etme ve sosyal barışı sağlama konusunda eşit haklara sahiptiler.
İnsanlar Kuran’daki sevgi anlayışını benimsediklerinde Allah’ın izniyle İsrail-Filistin anlaşmazlığı gibi konular da kalmayacaktır. Üç semavi dinin mensupları, aynı geçmişte olduğu gibi şimdi de Kudüs’te barış, sevgi, birlik ve kardeşlik içinde yaşayabileceklerdir.
Şu konu son derece önemlidir: Radikal gruplara silah, darbe veya askeri güç ile karşılık vermek yalnız bu grupları daha fazla güçlendirir. Eğer insanlar bunun yerine İslam ve Kuran hakkında doğru bilgilerle donatılsalar, bu terör gruplarına verilen destek sona erer, bağnazların yanlış düşünceleri ortadan kalkar ve can damarları fikren kesilmiş olur.
Özellikle Batı dünyasındaki Müslüman olmayan kişilerin Müslümanlar tarafından bağnazlığa karşı verilen fikri mücadeleye destek olması gerekir. Bağnazlıkla mücadele eden Müslüman kurumların desteklenmesi ve etkilerinin daha güçlü şekilde ortaya koyulması gerekir.
Müslümanlar bağnazlığı ortadan kaldırarak gerçek Kuran ahlakına göre yaşamaya başladıklarında dünyadaki tüm insanlar mutluluk, barış ve huzura Allah’ın izniyle en kısa sürede kavuşacaklardır.
Makalenin orjinalini aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:
http://www.thejakartapost.com/news/2013/11/08/bigotry-stands-way-peace.html