Farklılıklar her zaman iyidir. Hayatımızdaki durağanlığı ortadan kaldırır. Çevremizde gördüğümüz farklı yüzler, duyduğumuz farklı konuşmalar ya da yediğimiz farklı yiyecekler hayatımızın lezzetleridir. Farklılıklar olmadan yaşamayı hayal bile edemeyiz.
Ancak farklılıklar bazen, bazı kişilerce sorun gibi algılanıyor ve hatta nefret içerikli davranışlara sebep olabiliyor. Bu davranışlar toplumlarda anti-semitizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi başlıkları altında karşımıza çıkıyor.
Bilindiği gibi insanlık tarihinde hafızalardan kolay kolay silinemeyecek utanç verici bazı olaylar yaşandı. Asla kabul edilmemesi gereken batıl inanışlar yüzünden Museviler dünya çapında hiçbir grubun yaşamadığı kadar ağır ve uzun süreli düşmanlık eylemlerine maruz kaldılar.
Anti-semitizm bir tür ırkçılıktır. Çıkış noktası hiçbir dini ve felsefi kaynağa dayalı değildir. Firavunların zamanından Ortaçağa, Nazi rejiminin yönlendirdiği soykırım döneminden günümüze, Musevilere yönelik bu hatalı bakış açısı çeşitli ön yargılar ve iftiralarla beslenmiştir; kan iftirası, dünya ekonomilerinin üzerinde Musevi kontrolü veya Musevilerin sözde bir takım komplolar içinde olduğu gibi olmadık suçlamalar ortaya atılmıştır. Halihazırda bu hatalı ve tehlikeli bakış açısı dünyamızı ve medeniyetimizi büyük ölçüde tehdit etmektedir.
Son derece mantık dışı olan bu durum, bazı sosyal önyargılarla birlikte, hem Hıristiyanların hem de Müslümanların Musevilere yönelik bakış açılarındaki yanlışlıklardan dolayı yaşanıyor. Musevi azınlıklarla ilgili pek de iyi bir geçmişe sahip olmayan Avrupa ise yine eski hatalarını tekrarlamaya devam ediyor. Bu durum Avrupa’daki Müslüman toplulukların Musevilere yönelik düşmanlık duygularını kabartırken her gün daha da tehlikeli boyuta ulaşıyor. Nefret söylemleri, tehditler, şiddet olayları neredeyse her gün karşımıza çıkıyor; Musevi vatandaşlar yaşadıkları ülkelerde güvensizlik hissediyor, yerlerinden yurtlarından taşınmak dışında başka bir çözüm de bulunmuyor.
Diğer taraftan daha geniş bir İslam coğrafyasının bulunduğu Orta Doğu’da ise durum oldukça vahim. Halihazırdaki İsrail – Filistin çatışmaları da bunun bir uzantısı olarak karşımıza çıkıyor. İsrail – Filistin sorunundan önce bir çok Arap ülkesinde Museviler barış içinde yaşarken dahi kendilerine önyargılı yaklaşılıyor ve ayrımcılık yapılıyordu. Arap – İsrail anlaşmazlığının başladığı İsrail Devletinin kuruluşundan sonra ise Musevilerin hayatı daha da zorlaştı. Bir milyon Musevi yaşadıkları yerlerden sürülmek üzere durmaksızın zorlandılar. Mallarına el konuldu ve bulundukları yerde kalmak isteyenlere de şiddet uygulandı.
Olumsuz kitle propagandası, İslam dininin hatalı yorumlanması, İslam dışı hurafe kaynaklara başvurulması, nefret içerikli fetvalar verilmesi bu problemi daha da alevlendiriyor. Bazı Filistinli çocuklara Musevilerden nefret etmeleri telkin ediliyor ve gördükleri her yerde saldırmaları tavsiye ediliyor. Daha kötüsü belli çevreler anti-Semitizmi kızıştıran özel bir gündem oluşturuyor ve bu bağlamda İslam dinini kullanmaktan geri durmuyorlar. Ne var ki, çoğu zaman başarılı da oluyorlar çünkü Müslüman nüfusunun büyük çoğunluğu gerçek İslam ahlakını gerektiği gibi bilmiyor. Bugün bu kabul edilmez bakış açısı masum Musevilerin sokaklarda gelişigüzel saldırıya uğramalarına sebep oluyor.
Bu ırkçı mantaliteden etkilenen Müslümanlar aslında bunun tamamen Kuran ahlakıyla çeliştiğini bilmelidirler. Allah insanları farklı uluslardan ve kavimlerden yarattığını ve herkesin güzel amellerde bulunması gerektiğini Kuran’da şöyle bildiriyor.
Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)
Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. (Bakara Suresi, 148)
Allah Müslümanların Musevi ve Hıristiyanlara sevgi ve saygıyla yaklaşmalarını ve onlarla barış içerisinde yaşamalarını da şöyle buyuruyor.
Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir... (Maide Suresi, 5)
İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: "Bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz." (Ankebut, 46)
Dolayısıyla Kuran ahlakına bağlı olan bir Müslüman anti-semitizmi kabul edemez. Bu hataya düşen Müslümanlar Peygamberimiz Hz Muhammed (sav)’in sözleri olarak lanse edilen hurafeleri idrak etmeli, Peygamberimizi (sav) iyi anlamalı ve bu zehirli ideolojiyi bırakmalıdırlar. Ayrıca o dönemde Hazreti Muhammed (sav)’in, Kuran ahlakıyla mutabık olarak hem Hıristiyanlara hem de Musevilere karşı saygı ve merhamet gösterdiğini bilmelidirler.
Müslüman toplumlar her fırsatta Musevi karşıtlığının aslında batıl ve radikal bir bakış açısının ürünü olduğunu açıklamalıdırlar. Şu bir gerçektir ki; Kuran ahlakında nefretin asla yeri yoktur.
Diğer taraftan bu sadece Müslümanların eğitilmesini öngören bir sorun değildir. Bugün anti-semitizm tüm kültürlerde mevcut ve dünya çapında yaklaşık bir milyon kişi Musevilerle1 ilgili olumsuz duygulara sahip. Bu durum Avrupa’da ciddi şekilde hissediliyor. AB Temel Haklar Ajansının raporuna göre 2013 yılında Avrupalı Musevilerin üçte biri korkudan dini kıyafetlerini giyemiyor.2 Avrupa’da Musevi nüfusun azalmasının önemli bir sebebi bu korku. 1960 yılında Avrupa’da 3.2 milyon Musevi yaşarken bugün bu sayı 1.4 milyonun altında kalıyor. Fransa, İtalya, Belçika ve İngiltere’de yaşayan Museviler akın akın İsrail’e göç ediyorlar. 2014 yılında ise Avrupa’dan İsrail’e göç edenlerin sayısı yüzde 88’i bulmuştur.
Sonuç itibariyle anti-semitizmin durdurulması için önlem almak gerekiyor. Bunun için yeni yasalar çıkartılabilir, cezalarla birlikte Musevilerin yaşadığı ve ibadet ettiği yerlerde güvenlik önlemleri artırılabilir. Ancak elbette ki bu yöntemler de problemin kaynağına inilmediği sürece yeteri kadar etkili olmayabilir. Nefreti besleyen yanlış bakış açılarını düzeltmek bu noktada çok önemlidir. Hükümetler eğitim sistemlerini düzenlemek ve bu tür yanlış bakış açılarını besleyen gelenekleri bertaraf etmek için çalışılmalıdırlar. Tüm toplumlar anti-semitizmi savunan hatalı inanışları kendilerinden arındırmalı ve yeni nesilleri de bu hatalara düşmekten alıkoymalıdırlar.
Dünya liderleri de bu sorunun ciddiyetini iyi anlamalı ve üstesinden gelmek için el ele vermelidirler. Bugün neredeyse tüm toplumların nefret kültürüne karşı kendilerini önemli ölçüde eğitmeleri gerekiyor. Aksi takdirde bu problem gelecek nesiller için çok daha içinden çıkılmaz bir hale gelebilir. Herkesin birbirine sevgi, saygı ve anlayış gösterdiği eğitsel programlar devreye sokulmalı, daha iyi bir dünya inşa edebilmek için nefret telkinlerinden ve hatalı önyargılardan toplumları temizlemek için ciddi tedbirler alınmalıdır.
1- www.nj.com/opinion/index.ssf/2015/02/opinion_end_anti-semitism_throughout_the_community.html
2- www.jpost.com/Diaspora/European-anti-Semitism-has-reached-unprecedented-levels-442615
3- www.pewresearch.org/fact-tank/2015/02/09/europes-jewish-population/
4- www.huffingtonpost.com/2015/02/10/europe-declining-jewish-population_n_6646342.html
Adnan Oktar'ın Jerusalem Online & Channel 9'da yayınlanan makalesi: