İman eden bir insanın yükümlülüklerinden biri, "Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir." (Zümer Suresi, 67) ayetiyle hatırlatılan gerçeğin şuurunda olarak, 'Allah (cc)'ı gereği gibi takdir edebilen bir iman seviyesine ulaşmaktır. Allah (cc)'ı takdir edebilmek, O'nu tüm isimleriyle tanıyıp, O'nun bu isimlerinin tecellilerini hayatın her anında görüp kavrayabilmekle mümkün olur. Çünkü insan ancak Allah (cc)'ın büyüklüğünü kavrayabildiği takdirde O'ndan korkup sakınabilir ve ancak bu şekilde samimi bir imana ulaşabilir.
Allah (cc)'ı gereği gibi takdir edemeyen insanlar dünya hayatının dıştan görünüşüne aldanır ve hayatlarına bu aldanışları doğrultusunda yön verirler. Dünya hayatında önemli görülen para, itibar ya da makam gibi özelliklere sahip olan insanları gözlerinde büyütür, onları çevrelerindeki insanları yönlendirebilen güç ve iktidar sahipleri olarak görürler. Bundan dolayı da sürekli olarak onların takdirlerini kazanabilmeye çalışırlar. Aynı mantığın bir gereği olarak onların tepkisini almaktan da şiddetle çekinir ve onlara karşı ciddi korkulara kapılırlar. Onların, Allah (cc)`ın kontrolünde olan, Allah (cc)`ın belirlediği kaderi yaşayan ve Allah (cc)`ın dilemesi dışında hiçbir güçleri olmayan insanlar olduklarını fark edemezler.
İnsanları, Allah (cc)`tan bağımsız hareket edebilen varlıklar olarak düşünmek, kişinin ihlasını kırar, Allah (cc)`a kalpten teslim olmasını engeller ve ona her kişinin kendi kaderini yaşadığı gerçeğini unutturur. Oysa Allah (cc) dilemediği sürece kimsenin kendine ait bir gücü yoktur. Allah (cc), Kuran ayetleriyle bu gerçeği bildirmiştir:
Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler." (Zümer Suresi, 38)
İşte bu nedenledir ki Allah (cc), "...Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz" (Bakara Suresi, 150) ayetiyle insanlara Allah (cc)'tan başka hiç kimseden korkup çekinmemeleri gerektiğini hatırlatmıştır. Kişiye katıksız bir iman ve ihlası kazandıran bu iman seviyesini Peygamberlerin ahlaklarında da görebilmek mümkündür. Kuran'ın, "Ki onlar (o Peygamberler) Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter." (Ahzab Suresi, 39) ayetinde elçilerin Allah (cc)'tan başka hiç kimseden korkmadıklarına dikkat çekilmiştir.
Allah (cc)'ı gereği gibi takdir etmek, O`ndan başka hiçbir güç olmadığına kalpten iman etmeyi ve O`ndan başka kimseden çekinmemeyi gerektirir. Böyle yaşayan bir insan, Allah (cc) dilemedikçe hiçbir şeyin olamayacağını bilir ki, bu da onun sürekli olarak halis niyetle, katıksızca, sadece Allah (cc)'a yönelerek ibadet yapabilmesini sağlar. Bir iyilik yapacaksa bunu insanların tepkisini almaktan korktuğu için değil, eğer yapmazsa Allah (cc)'ın emrine uymamış olacağı için yapar. Aynı şekilde yaptığı bir işten ya da bir tavrından vazgeçeceği zaman da bunu yine insanların gazabına uğrayacağını düşündüğü için değil, Allah (cc)'ın rahmetini kazanabilmek ve O'nun azabından sakınabilmek için yapar.
Örneğin çalıştığı işyerinde haksız yere menfaat sağlamayı alışkanlık haline getiren bir kimse olduğunu varsayalım. Eğer bu kimse kendisine, yaptığının Allah (cc) Katında çirkin karşılanacağı hatırlatıldığında etkilenmiyor, ama yaptığı ahlaksızlıkların işyeri çalışanlarına açıklanacağı söylendiğinde tavrından vazgeçiyorsa, bu kişinin Allah (cc)`a karşı samimiyetinden bahsedebilmek mümkün değildir. İlk anda bakıldığında söz konusu kişi kötü olan bir tavrını terk etmiştir, ama bunu Allah (cc) korkusundan değil de insanlardan çekinmesi nedeniyle düzelttiği için ihlassız hareket etmiş olur. Ancak bu yaptığından geri dönmesi için önünde her zaman için bir fırsat vardır. Yaptıklarından dolayı samimiyetle tevbe edip, tavrını düzeltirse, o andan itibaren yapacağı amellerinde ihlası elde edebilir.
İnsanın sadece niyeti, Allah (cc)`a olan samimiyeti önemlidir. İnsanın niyetini ise, yalnızca Allah (cc) bilir. Allah (cc) insanın yaptıklarını en iyi gören, kalbindekileri en iyi bilendir. Kuran`da bu gerçek insanlara bildirilmiştir:
De ki: "Sinelerinizde olanı -gizleseniz de, açığa vursanız da- Allah bilir. Ve göklerde olanı da, yerde olanı da bilir. Allah, her şeye güç yetirendir." (Al-i İmran Suresi, 29)