İslam, “silm” ve “selam”; kökünden türeyen bir kelimedir. Silm; barış, güven, huzur ve sevgi selam da; mutluluk, esenlik ve güvenlik demektir. Bu nedenle Müslüman barıştan yana olan kan akıtmaya, düşmanlığa ve gaddarlığa karşı sevgiyi, muhabbeti isteyen bir ruha sahip kişidir. Tüm insanları ve canlıları Allah’ın yarattığını bildiğinden Allah’ın tecellisi olarak görür ve Allah’a olan muhabbetini sevgisini tecellilerine de gösterir. Rabbimiz Kuran’da sevginin önemine pek çok ayette dikkat çekmiş ve Müslümanların birbirlerine ve tüm canlılara karşı sevgi göstermelerini şöyle emretmiştir:
“Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.” (Bakara Suresi, 177)
Ahir zamanın en önemli sorunlarından olan sevgisizlik ve güvensizlik, günümüzde insanlardaki eksik olan en önemli konudur. Bugün dünyada yaşanan savaşların katliamların, yardımlaşmadan kaçınmanın kısacası dünyadaki çöküntünün temeli budur. İnsanlar dünyanın her yerinde birbirlerine güven duymadan korku içinde çekinerek yaşamaktadırlar. Korkunun olduğu bir ortamda sevginin oluşması da elbette imkansızdır. Günümüz toplumunda kimsenin birbirine selam vermemesi, selam veren birinin selamının ardında kötü niyet aranmasının temeli de yine sevgisizlik ortamının oluşturduğu güvensizliktir.
Çoğu insanın birbirinden nefret ettiği bu dünyada ekonomik kriz kaçınılmazdır. Çünkü sevgisizlik; kaliteden uzak, kötü üretim yapmayı, en kısa sürede çok kazanç elde edip ve kazandığını da bencilce saklayıp kimseye vermemeyi sağlar. Oysa Allah’a duyulan derin sevginin Allah’ın tecellileri üzerine de yönelmesi insanlar arasındaki yardımlaşma duygusunu geliştirir ve malının ihtiyacından arta kalanını hayır yönünde kullanmasına vesile olur. Böyle bir sistemde ise dünyanın refaha ulaşacağı açıktır. Yardımlaşma ve adalet sayesinde insanların ekonomik güç seviyesi yükselir. Zengin bir toplum oluşur.
İnsanların merhametsizlikleri ve zalimlikleri yine sevgisizliklerinden kaynaklanır. Bu yapıdaki insanlar, bir kişiye arabasıyla çarptıktan sonra arkasına dönüp bakmadan kaçabilir veya yolda gördüğü can çekişen, belki gerekli müdahale ile kurtarılabilecek bir insanı vicdansızca kendi haline bırakabilir. Bazı lokanta sahiplerinin mutfaklarında sıhhi koşullara dikkat etmemelerinin, yaşlı insanlara hürmet edilmemesinin, ilk yardıma kaldırılan acil hastaların yeterli ilgiyi görmedikleri için ölmelerinin, ihtiyaç sahibi insanların hor görülmelerinin, bir avuç toprak için milyonlarca masum insanın katledilmesinin, küçük çocukların taciz edilmesinin, kadınlara şiddet uygulanmasının ve tecavüz edilmesinin, insanların birbirlerine karşı öfke dolu ve saldırgan olmalarının nedeni de yine aynıdır ve sevgisizliktir.
www.deccaliyetintahribatlari.com
Ey iman edenler, hepiniz topluca “barış ve güvenliğe (Silm’e, İslam’a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara Suresi, 208)
Allah insanları sevmeye ve sevilmeye uygun bir fıtratla yaratmıştır. Sevgi görmemesi ve fıtratında olduğu halde sevgiye kendini kapatmış olması insanı başka arayışlara yöneltir ve onu ahlaki dejenerasyona sürükler. Bu kişi Allah’ın haram kıldığı fuhuş, kumar, hırsızlık gibi eylemlerde bulunmaktan, insanların haklarına tecavüz etmekten çekinmez. Sevgisizliği nedeniyle nefsani ihtiyaçlarını karşılama konusunda aynı hayvanlar gibi davranabilir. Serbest cinsellik, uyuşturucu kullanmak, başıboşluk, asilik gibi her türlü ahlak dışı tavrı sergileyebilir. Günümüzde intihar vakalarının artmasının, uyuşturucu kullanımının ana nedeni de sevgisizliktir.
Sevgisizliğin getirdiği zararlardan biri de, insanlar arasında acımasızlığın, kindarlığın, öfkenin, zulmün hakim olmasıdır. Bu yapıdaki insanlar, kendi çıkarları söz konusu olduğunda veya bir kimseye duydukları öfke sebebiyle rahatlıkla cinayet işleyebilmektedirler. Haksız yere bir insanın canına kıyan, soğukkanlılıkla seri cinayetler işleyen, ani bir öfke ya da kıskançlık sonucu en yakınını veya hiç tanımadığı birisini öldüren, hatta bu işi parayla yapan insanların sayısı, günümüzde din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda oldukça fazladır. Gazetelerden ve televizyonlardan 1 gün bile eksik olmayan cinayet haberleri toplumdaki, sevgisizliğin dejenerasyonun çok açık bir göstergesidir.
Günümüzde yaşanan savaşlar ve katliamlar da bunları gerçekleştirenlerin insanlıktan ne kadar uzaklaştıklarını açıkça gözler önüne sermektedir. Her türlü ahlaki duyarlılıktan, insani duygulardan, merhametten, şefkatten, sevgiden, acıma duygusundan uzak olan bu insanlar vahşi katliamları gözlerini bile kırpmadan gerçekleştirebilecek kadar sevgiden uzak bir ruh yapısına sahiptirler.
Sevgisizlik Vücut Hücrelerini Öldürür
ADNAN OKTAR: İman zayıf oldu mu kemiği de çürüyor insanın, eti de çürüyor, yağı da çürüyor, saçı da çürüyor, başı da çürüyor, aklı da gidiyor, beyni de gidiyor. Her yeri eriyip ölüyor. Çünkü sevgisizlik, şefkatsizlik vücut hücrelerini öldürüyor, toksin etki yapıyor. Dayanamıyor vücut. Bir dayanıyor, iki dayanıyor; o güzelim kızlar, güzelim delikanlılar mum gibi eriyorlar, perişan oluyorlar. Akşama kadar yatıyor, kalkıyor, ne yapacağını bilmiyor. Ağzı acımış, beyin dağılmış, hafızası gitmiş, mahvolmuş oluyorlar. Şeytan büyüsünü öyle yaptı işte. İnsanlardan imanı aldı, iman gidince insanın bünyesi çöktü. Beyninin fonksiyonları bozuldu. Dikkat gitti, hafıza gitti, düşünme kabiliyeti gitti; vücut hücreleri kendine saldırmaya başladı bu sefer. Derileri bozuluyor, dişleri bozuluyor, mahvoluyorlar. İmanda hücreler bayram eder. Saç hücresi, kaş hücresi, burun, ağız, dil, her yer bayram eder. Çünkü iman hücreye şerbet gibi gelir. Hücre sırf kanla beslenmez, çünkü ruh hakimdir bedene. Canlı tutan ruhtur, Allah’ın dilemesiyle. Ruh da imanla besleniyor. Ruhtan imanı çektin mi ruh mahvoluyor, vücuda saldırmaya başlıyor bu sefer. Vücudun içinde duramıyor, eziliyor.
Ruh Allah’ın ruhudur, masumdur ama imansızlık olunca mahvoluyor, yapamıyor; kurtulmak istiyor bedenden. O zaman vücuda saldırmaya başlıyor, ondan sonra mahvoluyor insan, delirtiyor insanı. Çünkü biz ilk başta yaratılırken imana göre yaratılıyoruz. Yani imanla yaşayacak şekilde yaratılıyoruz. İman gitti mi bütün o sinirsel bozukluklar, bedensel bozukluklar başlar. Ne kadar imanı giderse o kadar perişan olur insan. Delirtir insanı iman zafiyeti. Ne kadar imanlıysa o kadar sağlıklı, o kadar iyi, güzel olur; o kadar açılır, ferahlar. Onun için ayette; “Dünyada güzellik veririm” diyor; hem zenginlik hem rahatlık hem ferahlık. “Hz. Musa (a.s)’a Katımızdan bir güzellik verdik” diyor Cenab-ı Allah, maşaAllah. (Sayın Adnan Oktar’ın 25 Nisan 2012 tarihli A9 Tv röportajından)
Sevgiden uzak insanların sevgi adını verdikleri duygu çok suni ve yapmacıktır. Bu kişiler gerçek sevgiyi hiç tatmadıkları için sevginin taklidini yapmaya çalışırlar. Tiyatrolar, sinemalar ve dizilerde yapılan yapmacık sevgi taklitlerini gündelik yaşamlarına yansıtırlar. Bu kötü sevgi taklidi sürekli birbirinin açığını kollayan, konuşmalarda en ufak bir eksikliği yakalamak için dikkat kesilmiş, her sözden bir ima çıkarmaya çalışan, laf sokan, itici, kavgacı, nefret saçan bir üslubu içerir. Bu kişiler karşılarındaki insanları ezmek, küçük düşürmek ve enaniyetlerini beslemek için sürekli o insanların kusurlarını ararlar. Bu insanların yüzleri ve bakışları da içlerindeki sevgisizliği ve nefreti yansıtacak şekilde çirkin ve kötüdür.
Güzel Ahlakın Kökeni Sevgidir
Rabbimiz’in ahirette cenneti yaratmasının amacı sevgidir. Dünyada Allah’ın bizden istediği yine sevgidir. Yüce Rabbimiz bütün kainatı sevgi üzerine kurmuştur. Dünyada insanların imtihan edilme sebebi de yine sevgidir. Allah sevgiyi öğrenmemiz için bizi imtihan eder.
İnsan, samimi imanının derinliğine göre sever ve sevilir. Allah’ın yarattığı varlıkları O’nun tecellileri olarak gördüğü için bu varlıklara sevgi, şefkat yöneltebilir ve bu varlıkları sevmenin getirdiği bir nimet ve güzellik olarak sevmekten büyük haz alır. Sevgi ancak Allah aşkı ve korkusuyla kazanılır. Bu duygular insanların daha şefkatli, daha merhametli, daha sevecen ve daha ince düşünceli olmalarını sağlar. Ve güzel ahlakın kökenini oluşturur. Bu nedenle Allah Kuran’da sevginin önündeki bütün engelleri kaldıracak güzel ahlakın gelişmesine vesile olacak emirler vermiştir. Ayette şöyle buyrulur:
“Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin “cimri ve bencil tutkularından” korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.” (Haşr Suresi, 9)
İnsan, Kuran’ı tam olarak yaşamına uyguladığında sevginin önü açılır. Örneğin Kuran’da sabır emredilir, sabır ise sevgiyi elde etmek için gereklidir. Çünkü sabır olmazsa insan sevdiğinin hatasını kusurunu bulur, sevdiğinden kopar, sabır olmadan insanın sevgiyi elde etmesi zordur.
Egoistlik ve bencillik de sevgiyi ortadan kaldırır. Cömertlik ise sevgiyi artırır. Bu nedenle Allah infak etmeyi ve yardımlaşmayı emretmiştir. Yardımseverlik hem yardım edilen kişide hem de yardım eden kişide karşılıklı olarak sevgi oluşturur. Allah aşkı ve korkusuna sahip olan bir mümin, din kardeşinin her zaman için iyiliğini ister. Kendi sonsuz yaşamını düşündüğü gibi, kardeşinin de ahiretini düşünür; onu hata yaptığında uyarır, kötülükten engellemeye çalışır. Kendi için ettiği dualarında din kardeşlerini asla unutmaz. Müminlerin bu üstün ahlakı Kuran’da şöyle haber verilmiştir:
“Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: ‘Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin.” (Haşr Suresi, 10)
Yalan söyleyen insanların ruh hali son derece karanlıktır; vicdanları ve akılları temiz ve sağlıklı değildir. Yalan söyleyen birini insan sevmekte zorlanır, çünkü sürekli yalan söyleyen bir kişinin gerçek kişiliğiyle bağlantı kurulamaz. Yalan söylememek de sevgi içindir.
Kuran ahlakını yaşayan insan, sevdiklerini şefkat duyarak sever; binlerce kez hata yapmış da olsa sevdiğine karşı merhametli ve bağışlayıcıdır. Bu nedenle affetmek, müminler arasındaki sevgi zeminini oluşturmada Allah’ın sunduğu nimet ve güzelliklerden biridir. İnsanın karşısındaki kişiye sevgisinin, yaşlılık, sakatlık ya da maddi kayıp gibi zahiren olumsuz gibi görünen durumlarda da değişmemesi Allah’ın emrettiği vefa ve sadakat duygularının sonucudur.
Müminlerin sevgisi Allah için yaşanan bir sevgidir. Bu nedenle süresiz ve sonsuzdur. Bu sevgi, önce dünyada ve ardından ahirette sonsuza dek devam edecektir. Bu nedenle müminlerin birbirlerine olan sevgileri de sonsuzdur Allah’ın samimi kullarına bahşettiği bu nimet, “Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar. (Hicr Suresi, 47) ayetiyle bildirildiği gibi, ahirette tam anlamıyla yaşanacaktır.
www.derinallahsevgisi.imanisiteler.com
Güzel ahlakın kökeni, sevgiye dayanır. Dünyadaki en büyük lezzet ve en çok zevk alınan şey sevgidir. Sevgi insanın ahlakını güzelleştirir. Örneğin egoist ve bencil olmaz, şefkatli ve koruyucu olur, nefsine düşkün çıkarlarının peşinde koşan biri olmaz, tam aksine affedici olur. Çünkü af ve merhamet, sevgiyi devam ettiren bir güçtür. Sabırlı olmak, fedakarlık, cesaret, sevecenlik gibi bütün güzel huyların kökeninde hep Allah aşkı ve O’nun tecellilerine duyulan sevgi vardır. Ruhtaki derinlik ve aklın kaynağı da Allah aşkına O’nun tecellilerine duyulan sevgiye dayanır. Dünyanın kuruluşunun ve varlığının amacı da sevgidir. Sevgisizlik ise insana çok şey kaybettirir, sevgi kaybedildiği zaman dünyadan geriye hiçbir şey kalmaz, dünya maddi ve manevi olarak cehenneme döner.
Allah’ı Sevmeden Sevgi Olmaz
Allah sevgisi bütün sevgilerin kaynağıdır. Sevgi yönelttiğimiz her şeyde sevgi hissini kalplere veren Yüce Rabbimiz’dir. Şefkat ve muhabbet hissettiğimiz ne varsa, özünde, Yüce Allah’ın üstün yaratma sanatının, sonsuz ilminin, benzersiz güzelliğinin, sınırsız aklının ve kudretinin tecellileri bulunmaktadır. Ailemiz, arkadaşlarımız, sevdiğimiz insanlar, hoşumuza giden tüm yiyecek ve içecekler, beğendiğimiz kıyafetler, hayatımızı kolaylaştıran tüm araç ve gereçler, bakmaya doyamadığımız manzaralar, rengarenk çiçekler, minik bir bebek, küçük sevimli bir kuzu, parlayan yıldızlar, masmavi gökyüzü… Tüm kainat Yüce Allah’ın kullarına olan sevgisi, merhameti ve rahmetinin örnekleriyle doludur. Aklını ve vicdanını kullanarak düşünen her insan bütün bu güzellikleri ve nimetleri -sahip oldukları özellikleriyle beraber yaratıp- insanların faydasına sunanın Yüce Allah olduğunu anlar. Böylelikle çevresinde gördüğü her detayda, Rabbimiz’in biz kullarına olan sonsuz sevgisinin örneklerini görür. Tüm bunlar ise iman edenlerin kalplerinde coşkulu bir sevgi duymalarına ve Rabbimiz’e gönülden bir aşkla bağlanmalarına vesile olmaktadır.
“Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.” (Casiye Suresi, 13) ayetinde bildirildiği gibi müminin aşkla Allah’a yönelmesi ve O’nun tecellilerini de bu aşkla sevmesinin temelinde ‘göklerde ve yerde olanların tümü’nün Allah’ın birer nimeti olduğunu unutmaması gelir. Müminin insan, kadın, çocuk, hayvan, çiçek vb gibi tüm yaratılmış varlıklara olan sevgisinin çok şiddetli olmasının nedeni budur. Bu nedenle baktığı herşeyde Allah’ı görür. Allah rızası için, sevdiğinden baktığı herşeye aşık olmaktan kendini alamaz. Bu aşk Allah aşkından kaynaklanan doğal bir ruh halidir ve tutkulu imanla, akılla, derinlikle, fedakarlıkla, yiğitlikle ve çok yüksek ahlakla kazanılır. Bu bilinçle hareket eden bir kişi gördüğü her güzellik karşısında Rabbimiz Allah’ı tesbih eder.
İşte, Allah’ı herşeyden çok seven ve O’nun istediği güzel karakteri her yerde ödün vermeden sürdüren insanlar, birbirlerini de içli bir sevgi ve saygıyla severler. Dünya hayatında Allah sevgisini nefsani sevgiye üstün tutan samimi müminler ahirette, Allah’ın izniyle, sonsuza kadar sevdikleriyle birlikte yaşayacakları cennet bahçelerinde olmayı umarlar:
“(O gün) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine çökmüştür. İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet bahçelerindedirler. Rableri Katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur.” (Şura Suresi, 22)
Gerçek ve samimi sevgi; Allah'ın yalnızca Müslümanlara verdiği, dünyadaki ve sonsuz ahiret hayatındaki en büyük nimetlerden birisidir. Allah'ın rızasını amaç edinmeyenler ve Kuran ahlakını yaşamayanlar için, gerçek sevgi onların hiçbir zaman ulaşamayacakları büyük bir nimet kaybıdır. İnsanların birçoğu sevginin taklidini yapıp, sevgiyi yaşıyormuş gibi görünmeye çalışabilirler. Ancak herşeyin yaratıcısı olan Yüce Rabbimiz Allah, Allah sevgisini yaşamayan ve iman etmeyenlere bu sevgiyi vermeyeceğini, ancak iman edenler için bir sevgi kılacağını Kuran'da kesin bir gerçek olarak şöyle bildirmektedir:
"İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır." (Meryem Suresi, 96)
Ahir Zamanda Hz. Mehdi (a.s.) İnsanların Gerçek ve Derin Sevgiyi Yaşamalarına Vesile Olacaktır
İçinde yaşadığımız ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s.)’ın ortaya çıkışından önce, Kuran ahlakından uzaklaşılmasından dolayı insanlar arasında sevginin, hoşgörünün, şefkat ve merhametin azalacağı Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde haber verilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu durumun ancak Hz. Mehdi (a.s.)’ın vesilesiyle ortadan kalkacağını şöyle müjdelemiştir:
Hz. Ali b. Ebi Talib (a.s) de şöyle buyuruyor: “Kâimimiz (Hz. Mehdi a.s.) kıyam edince İNSANLARIN KALBİNDEKİ DÜŞMANLIK VE İHTİLAF SEBEPLERİNİ KÖKTEN KAZIYACAKTIR. Böylece genel bir asayiş ve emniyet meydana gelecektir.” (Bihar-ul Envar, c. 52, s. 336)
Hz. Mehdi (a.s.)’ın en önemli özelliklerinden biri, “Allah’a ve O’nun tecellilerine karşı duyduğu derin sevgi ve muhabbet” olacak; bu dünya çapında, insanların da birbirlerini çok sevmelerine vesile olacaktır.
Bu amaçla Hz. Mehdi (a.s.) her sözüyle, her tavrıyla insanları, aralarındaki tüm düşmanlık, kin ve öfke nedenlerini ortadan kaldırıp barışa, hoşgörüye, birlik ve beraberliğe çağıracaktır. Sonuçta insanlar, Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle yepyeni bir bakış açısı kazanacak ve “gerçek sevgi”yi öğrenip yaşayacaklardır.
Nitekim hadislerde Hz. Mehdi (a.s.)’ın vesilesiyle oluşan bu sevgi ortamında, “denizdeki balıklardan havadaki kuşlara kadar yerdeki ve gökteki tüm canlıların ve tüm insanların Hz. Mehdi (a.s)’dan razı oldukları” şöyle bildirilmiştir:
Ebu Said Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: …Daha sonra Allah Teala Ehl-i Beyti’mden birini zulümle dolan yeryüzünü adaletle doldurması için gönderecektir. GÖKYÜZÜ VE YERYÜZÜNÜN SAKİNLERİ ONDAN (HZ. MEHDİ’DEN) RAZI OLACAKLAR… (El-Beyan, s. 72, Es-Sevaik-ul Muhrika, s. 161, Yenabi-ul Mevedde, c.2, s. 177)
Hz. Mehdi (a.s.) ile müjdelenin… ONDAN YER VE GÖK EHLİ RAZIDIR… (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 13)
ONUN HİLAFETİNDEN (MANEVİ LİDERLİĞİNDEN) YER VE GÖK EHLİ, HATTA HAVADAKİ KUŞLAR BİLE RAZI OLACAKTIR. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, sf. 26)
… O ZAMAN, YER VE GÖK EHLİ, BÜTÜN YABANİ HAYVANLAR, KUŞLAR, HATTA DENİZDEKİ BALIKLAR BİLE ONUN (Hz. Mehdi (a.s.)’ın) HİLAFETİYLE (manevi liderliğiyle) SEVİNECEKLERDİR… (El Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 31)
Ebu Said Hudri Resulluh’dan rivayet ediyor: Hz. Mehdi (a.s.)’ın izleyicileri ona sığınırlar, BAL ARILARININ KRALİÇE ARIYA SIĞINDIKLARI GİBİ (ONUN YANINDA GÜVEN VE HUZUR BULURLAR), o yeryüzünü adalet ve dürüstlükle dolduracaktır. (El Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 30)