Sömürgeci güçlerin Afrika’dan çekilmesinin üzerinden neredeyse 50 yıl geçti. Artık Afrika ülkelerinde sömürgeci ülkeler askeri güçleri ile ülkeleri tehdit etmiyor, resmen atadıkları yöneticileri ile bu bölgeleri yönetmiyor. Buna rağmen pek çok Afrika ülkesinin kendini tam olarak yönettiğinden ya da kaynaklarını halkının asgari ihtiyaçlarını karşılayacak verimlilikte kullandığından bahsetmek mümkün değil. Afrika postkolonyalizm olarak adlandırılan sömürgecilik sonrası dönemde sefalet içinde yaşamaya devam ediyor.
Postkolonyal çalışmaların önemli ismi Akademisyen Partha Chatterjee, Nationalist Thought and the Colonial World (Milliyetçi Düşünce ve Kolonyal Dünya) adlı kitabında bu gerçeği şu cümlelerle okuyucularına aktarmaktadır:
…bizim adımıza yalnızca kolonyal aydınlanma ve sömürü senaryosunu tasarlamakla kalmamış, aynı zamanda bizim antikolonyal direnişimizi ve postkolonyal sefaletimizi de planlamıştır. Tahayyüllerimiz bile sonsuza kadar kolonileştirilmiş durumda kalmak zorundadır.
Sömürgeci ülkelerin sömürgeleri ile olan resmi siyasi bağlardan vazgeçmesi, yani doğrudan sömürge düzenini sonlandırmış görünmesi aslında zamanın koşullarının gerektirdiği bir strateji değişikliği mi?
Bu sorunun cevabı Londra merkezli Sağlık ve Açlık Hareketi ve diğer birkaç sivil toplum kuruluşunun ortak çalışmasıyla hazırlanan bir raporda olabilir. Söz konusu raporda Afrika’ya giriş yapan ve Afrika’dan çıkan toplam kaynak miktarı ölçülmüş ve şöyle bir sonuç elde edilmiştir: Afrika her yıl 192 milyar Pound kaybederken, kıtaya sadece 134 milyar Pound giriş yapmaktadır. Bu da Afrika’da her yıl net 58 milyar Pound’un kaybedildiği gerçeğini ortaya koymaktadır.
Burada ilginç olan, her yıl birçok ülke, Afrika’nın kalkınmasını sağlayacak büyük miktarlarda resmi yardımlar yaparken bu kıtanın hala yoksulluk -hatta açlık- ile yüz yüze olmasıdır. İngiliz gazetesi The Guardian 15 Temmuz 2014 tarihinde yayınlanan “Afrika’ya Yardım: Batı’nın Bağışları, Kıtanın 60 Milyar Dolarlık Yağmalanmasını Maskeliyor” başlıklı yazıda bunun nedenini şöyle açıklıyor: “STK’lara göre, İngiltere ve zengin devletler, şirketlerinin Afrika’nın kaynaklarını yağmalamalarına izin verirken aynı zamanda yardımlarla yaptıkları cömertliklerinden zevk alıyorlar.
Afrika’ya yapılan uluslararası yardımların bir kısmı, aslında kıtayı kalkındırma görevi görmekten ziyade adeta bir soygun düzenini saklama operasyonu niteliğindedir.
Afrika’ya yardım gönderen ülkelerin birçoğu The Guardian’daki bir başka yazıda belirtildiği gibi ‘yoksulların kahraman koruyucusu’ imajı vermeye çalışmaktadır. Aynı yazıda yazar, yardım olarak verilenin çok daha fazlasının geri alındığı belirtilerek bu durum “Afrika bize para yatırımı yapıyor, biz onlara değil” cümlesiyle açıklıyor.
Ekonomi dünyasında vergi aklanmasının sağlandığı yerler Afrika ülkelerindeki mevcut varlıkların yağmalanmasında önemli bir rol oynuyor. Bu yerlerde vergi uygulaması ya hiç yoktur ya da vergilendirme oranları diğer ülkelerle haksız rekabet olanağı meydana getirecek kadar düşüktür. Bu ülkelerde kıyı bankacılığı (offshore) hesapları para aklama, iktisadi ambargoları delme, vergi kaçırma, rüşvet alıp-verme gibi pek çok gayri yasal işte kullanılmaktadır.
Vergi cenneti olarak anılan ülkelerin önemli kısmını eski sömürge ülkeleri oluşturmaktadır.
Bu ülkeler Afrika’dan elde edilen paranın çıkarılmasını sağlayan uluslararası bir ağ olarak işlemektedir. Bu ağın nasıl işlediği ise herkesçe biliniyor. Öyle ki Türkiye’de “Kara Para Aklama” konulu yayınlanmış üniversite tezinde bile ayrıntıları ile yer almaktadır.
Sistemin işleyişini gösteren başka belgeler de mevcuttur. Bunlardan en önemlisi Panama merkezli Mossack Fonseca adlı bir hukuk firmasının 40 yılı aşkın süredir tuttuğu 11,5 milyon kayıt ve belgenin kamuoyuna açıklanmasıyla ortaya çıkmıştır. ‘Panama Belgeleri’ olarak bilinen bu kayıtlarda adı en çok geçen yerler; İngiltere, onun eski sömürgesi Hong Kong ve İngiltere’nin deniz aşırı toprağı olan İngiliz Virjin Adaları’dır. Asıl ilginç olan ise Panama Belgeleri’nde, İngiltere’deki Lordlar Kamarası’ndan 6 lordun, iktidardaki Muhafazakâr Parti’den 3 eski vekilin ve İngiltere’deki siyasi partilere bağış yapan çok sayıda kişinin isimlerinin geçiyor olmasıdır.
İngiltere İşçi Partisi lideri Jeremy Corbin, İngiltere’nin deniz aşırı topraklarının ve Kraliyet şemsiyesi altındaki ülkelerin vergi aklama bölgeleri olması ile ilgili ortaya çıkan skandalları parlamentoya taşımıştır.
Eski sömürgeci ülkelerde bazı kesimler, Afrika’daki şirketleri aracılığı ile Afrika’da ve dünyanın diğer pek çok yerinde haksız kazanç elde etmekte ve bu kazançları Kıyı bankacılığı sistemi ile meşrulaştırmaktadır. Eski sömürgeciler, Afrika’ya kaşıkla yardım dağıtmakta ama bu dağıttıklarını da kepçe ile toplamaktadır. Yeraltı kaynakları ve tarım bakımından zengin Afrika, bir kısım para sömürü merkezlerinin denetiminde halen sömürülmeye devam etmekte ve açlık ve kıtlık çekmektedir. Bu adaletsiz mekanizmanın deşifre edilmesi ve bu sistemin önüne geçilecek çeşitli önlemlerin alınması şarttır. Bunun için çeşitli ülkelerin vicdanlı yönetimlerinin ve vicdanlı kamuoyu ve sivil toplum örgütlerinin seslerini duyurmalarına ihtiyaç vardır. Yapılan yardımlar gözleri kör etmemeli, asıl olarak sömürü sisteminin peşine düşülmelidir. Buna verilecek güçlü kamuoyu tepkisi, mutlaka sonuç verecektir.
Adnan Oktar'ın The Sunday Independent & Weekend Argus & Sunday Tribune'de yayınlanan makalesi