1. Gerçek adınız Adnan Oktar olmasına rağmen geniş çapta Harun Yahya müstear ismiyle ünlüsünüz. Neden başka bir isim kullanıyorsunuz?
Allah Kuran’da Hz. Harun’un Hz. Musa’ya, Hz. Yahya’nın da Hz. İsa’ya yardım ve destek için gönderildiğini bildirir. Müslümanlar da Resulullah’ın yardımcıları, kardeşleri, arkadaşlarıdır. Ben de ahir zamanda Resulullah’ın yardımcısı olmaya niyet ve duanın bir işareti olarak Harun Yahya ismini kullanıyorum. Harun ve Yahya gibi peygamberlere yardım eden, onlara destek olan, onları koruyan kollayan insan olmaya niyetle söylenmiş bir söz.
2. Konsantrasyonunuz bütünüyle Darwinizm, Evrim Teorisi, duygusallık gibi bazı muhalif düşman teorileri çürütmeye adanmış durumda, neden?
İnsanların hepsi savaşlardan, sürgünlerden, haksızlıklardan, adaletsizliklerden şikayetçi ve bunun değişmesini istiyorlar. Ama çoğu dünyayı böyle acımasız, bencil, sevgisiz ve ruhsuz hale getiren asıl sebebin ne olduğunu tespit edemiyor ya da bunu hiç araştırmıyor. İnsanlara adeta sırtlarından bir pençe geçirilmiş ama sırtlarına dönüp bu pençenin sahibine bakmıyorlar. Bencil olmayı, acımasız olmayı öğretenin ne olduğu üzerinde durmuyorlar. Darwinizm ne diyor? “Her şey tesadüflerin ürünü, hayatın bir amacı yok, siz de hayvandan türediniz, birbirinizle çatışın, mücadele edin, ancak böyle güçlü olursunuz” şeklindeki sapkın iddiayla ortaya çıkıyor. Üstelik bunu hiçbir delili olmadığı halde bilim adına söylediğini öne sürüyor. İnsanlara zalimliği, acımasızlığı, bencilliği bilimsel bir şart gibi sunuyor. İnsanlar bunun bir aldatmaca olduğunu göstermek, çatışmaların, kavgaların, adaletsizliklerin temelden ortadan kaldırılması demektir.
Evrim bilim değildir. Sümerler döneminden antik Mısır’dan kalma putperest bir inançtır. İnsanların aklıyla adeta alay eden bir pagan düşüncesidir. “Muzu, çileği, kediyi, tavşanı, papatyayı, insanı ve bunların her birindeki muazzam düzeni, bilgiyi, estetiği kim yaptı?” diyoruz. “Tesadüf” diyorlar. Tesadüf büyük bir şehir gibi işleyen hücreyi yapamaz. Tesadüf DNA’da kodlanmış olan milyonlarca sayfalık bilgiyi oluşturamaz. Tesadüf simetri, altın oran, estetik bilmez. Hepsini kusursuz bir şekilde yaratan Allah’tır.
Romantizm de şeytanın insanları akılcılıktan, makullükten, sevgiden, dostluktan uzaklaştırmak için oluşturduğu bir akımdır. Romantizmin sevgiyle bir alakası yoktur. Romantizm insanların vicdanlı ve akıllı değerlendirmeden uzaklaşıp ani kararlarla, öfkeyle veya yanlış bir coşkuyla hem kendilerine hem çevrelerine zarar vermelerine sebep olur. Dolayısıyla bu düşüncenin yanlışlığının anlatılması da, insanların akılcı ve doğru hareket edebilecek bir bakış açısı kazanmalarını sağlayacaktır.
3. Görüşlerinizin dünya çapında neşredilmesinin ve yayılmasının ardından elde ettiğiniz somut sonuçlar nelerdir?
İlmi çalışmalarıma 1979’da başladım. Bir üniversite öğrencisiydim. Evrim teorisinin geçersizliğini delilleriyle ortaya koyan bir broşür hazırladım. Bugün 73 dilde 300’den fazla kitabım var. 43 ülkede 216 gazete, dergi ve internet sitesinde düzenli yazılarım yayınlanıyor. Her gün yaptığım canlı yayınlar İngilizce, Arapça, Rusça, Fransızca olarak milyonlarca insana ulaşıyor. Allah’ın izniyle bu güçlü çalışmaların sonucunda bugün Darwinizme inananların sayısı çok çok azaldı. Darwinizm’in en ünlü savunucuları dahi geri adım atmış durumda. Yapılan anketler de bunu açıkça gösteriyor. Kuran Müslümanlığının dünyaya yayılmasında da, Allah’a çok şükür, Allah beni ve arkadaşlarımı vesile etti. Hayatımızla Müslümanların kaliteli, sanattan zevk alan, bilimi önemli gören, kaliteyi esas alan, neşeli, hayat dolu bir yaşam sürebileceklerini tüm dünyaya gösterdik. Eskiden İslam denince insanların aklına müziğe, resme, heykele, neşeye, sevince, güzellik içinde yaşamaya karşı, temizliği bilmeyen, bakımlı olmayan, hayatın içine giremeyen, gettolarda yaşayan insanlar akla geliyordu. Bunun İslam olmadığını, İslam’ın Kuran’da anlatılan ve insanların hayatını muazzam güzelleştiren bir din olduğunu gösterdik. Böylece insanları İslam’dan uzaklaştırarak ateizme yönelten sistemin de etkisini ortadan kaldırmış olduk.
4. Kadınların tam anlamıyla özgürlüğünü, bikini giymiş bayanlarla fotoğraf çektirecek ölçüde destekleyen bir feministsiniz. Bu konudaki yorumlarınızı öğrenebilir miyiz?
Kadınlara bu özgürlüğü Allah veriyor. Kuran’ı incelediğimizde örneğin Nur Suresi’nin 31. Ayetinde kadınların alabildiğine özgür olduğunu görüyoruz. Bu ayette kadının örtülmesi gereken yerleri olarak göğüsleri ve cinsel organı olduğunu görüyoruz. Ahzab Suresi’nin 59. Ayetinde ise kadının gerekli durumlarda, dekoltesini kapatmak için, geçici olarak, kendi aklı ve vicdanıyla karar vererek çarşaf giymesi hükmü var. Ama dikkat edin çarşafın hangi koşullarda giyileceğine vicdanıyla kadın karar veriyor. Eğer kadın kendini güvende hissediyor, aklına, imanına, vicdanına güvendiği insanlarla birlikte olduğuna inanıyorsa o ortamda bikiniyle dolaşabilir. Bunda Kuran’a uygun olmayan bir durum yoktur. (Bu konuda detaylı bilgi için kardeşlerimiz bu kitabı inceleyebilirler: Karanlık Tehlike: Bağnazlık ).
Kadınları potansiyel günahkar, potansiyel suç makinası olarak görmek ve onlara ne yapacaklarını dikta etmek gerektiğine düşüncesi ise hem Darwinist materyalist ideolojilerde hem de gelenekçi Ortodoks İslam anlayışında var. Allah tüm bu baskıların kaldırılmasını istiyor.
5. Kadın-erkek eşitliği konusundaki görüşünüz nedir?
Erkeğin kadına veya kadının erkeğe baskı kuracak şekilde bir üstünlüğü yoktur. Ancak dikkatlice bakıldığında kadınların erkeklere göre daha çok detay gören, ince düşünen, merhametli, derinliği bilen ve derinlikten zevk alan, olayların girift yönlerini değerlendirebilen daha sabırlı varlıklar olduklarını görürüz. Bu da kadını çok avantajlı konuma getiren bir durumdur. Benim düşünceme göre hayatın her alanında kadınlara öncelik verilmesi ve her yerde kadınların çoğunlukta olması gerekir. Örneğin dünyanın her yerinde parlamentoların en az yarısının kadın olması şart. Kadın aklı, kadın inceliği, kadın güzelliği ve kadın şefkatiyle yönetilen bir dünya cennet gibi olur.
6. Kadınların örtünmesine katılıyor musunuz, karşı mısınız?
Az önce de bahsettiğim gibi, Kuran’da başörtüsü değil, kadının kendisini koruması gerektiği durumlarda, çarşaf giymesi hükmü vardır. Yani, böyle bir durumda kadının baştan aşağı tamamen görünmeyecek şekilde çarşafla örtünerek sokağa çıkması gerekir. Ama eğer kardeşlerimiz kendilerini güvende hissetmediklerinde çarşaf hükmüne niyetle başörtüsü kullanıyorlarsa bu Kuran’a uygundur. Kendilerini güvende hissettikleri ortamlarda dekolte giyiyorlarsa bu da Kuran’a uygundur.
7. Burkini’nin bazı Batı ve Doğu sahillerinde yaygınlaşmasına katılıyor musunuz?
Bir kadın burkini giydiğinde rahat ediyorsa onu giysin, bikini giydiğinde rahat ediyorsa onu giysin. Kadınlara karışmamak gerekir. Kadınlar kendi akıl ve vicdanlarıyla kendilerini nasıl koruyacaklarını çok iyi bilirler. Batı’da da Doğu’da kadınların ne giyeceğine, nasıl yaşayacağına karışmak gerektiği düşüncesi var. Kimse erkeklerin ne giydiğine, ne yaptığına, nasıl denize girdiğine karışmıyor. Kadınlara karışmanın da bir mantığı yok.
8. Türkiye, Arap bölgeleri ve İslam dünyasında kadınların durumuyla ilgili değerlendirmeniz nedir?
Acı bir durum tabi ama, Kuran’ın verdiği tüm özgürlüğe rağmen, Ortadoğu ve İslam coğrafyasında kadınlar Batı’ya kıyasla daha zor şartlar altında yaşıyor. Türkiye’de nispeten daha özgürler, ama tam benim idealimdeki, Kuran’daki özgürlük yok. Tabi bunda gelenekçi ortodoks İslam anlayışının büyük payı var. Kadını yarım varlık olarak gören, dövülmesi gerektiğini düşünen, gülmeyi konuşmayı sokağa çıkmayı kadına yasaklayan, cehennemin kadınlarla dolu olacağına inanan bir zihniyetin olduğu yerde kadınların özgür olması pek mümkün değil. Allah’ın izniyle Mehdiyet döneminde kadınlar tam Kuran’da ifade edildiği gibi özgür olacaklar. Resulullah (sav) hadiste kadınların Mehdi döneminde, tek başlarına Şam’dan Mekke’ye kadar özgürce hareket edeceklerini söylüyor. Öyle özgür olacaklar ki, hiçbir tedirginlik duymadan, yalnız olarak istedikleri gibi seyahat edecekler. Hiçbir yerde hor görülmeyecekler, taciz edilmeyecekler, baskı altına alınmayacaklar.
9. Neden İslam toplumunda akıntıya karşı yüzüyormuş gibi bir görünümünüz var? Bunun nedeni yalnızca dikkatleri çekmek mi yoksa post-modernizm ve laikliğe uyarlanmış yeni bir metodunuz mu var?
Benim tek amacım, isteğim Allah’ın rızasının en çoğunu kazanmaktır. Kuran’ı okuyor ve Kuran’dan anladığımı eksiksiz olarak uygulamaya çalışıyorum. İnsanlara da bana uyun demiyorum. Kuran’a uyun diyorum. Kuran’a baktığımızda da benim tebliğde kullandığım metodların ve yaşam tarzımın uygun olduğunu görüyorum. Beni eleştiren kişilerden de, ben bir Kuran talebesi olduğum için, eleştirilerini Kuran’a göre yapmalarını isterim. Bana “Şu ayete göre yaptığınız yanlış” der ve ispat ederlerse, eleştiriye kapalı bir insan değilim. Ancak bugüne kadar ayetlerden delil göstererek yanlış yaptığımı söyleyen olmadı. Genelde insanlar bugüne kadar Kuran Müslümanlığını hiç görmedikleri için beni ve arkadaşlarımı gördüklerinde şaşırıyorlar. O kadar kodlanmışlar ki güzelliğin, zenginliğin, kalitenin, sanatın ve bilimin küfrün elinde olmasına. Müslümanın hayatında Allah’ın verdiği nimetler olan bu güzelliklerin olmasına inanamıyorlar. Oysa modernlik de laiklik de Kuran’ın ruhunda vardır. Peygamberler kendi devirlerinin en modern insanlarıdırlar, çağlar üstü moderndir hepsi. Laiklik ise, Kuran'ın "Sizin dininiz size, benim dinim bana." (Kafirun Suresi, 6) hükmüyle en özlü şekilde ifade edilmiştir.
10. Muhafazakarlar tarafından liberal İslam çizgisinde ve laik İslami bir kişilik olarak tanımlanıyorsunuz, bu konudaki yorumunuz nedir?
Benim eleştirdiğim ve karşı olduğum düşünce Kuran’a ekleme veya çıkarma yapılmasıdır. Dikkat ederseniz sizin “liberal İslam” olarak nitelediğiniz görüşün özünde Kuran’dan hüküm eksiltme vardır. Ben ise Kuran’ın tam olarak eksiksiz şekilde yaşanmasını savunuyorum. Örneğin, sizin muhafazakar dediğiniz kesime dikkat edin çok büyük bir çoğunluğu Kuran’da olmasına rağmen çarşaf hükmünü açıklamaz ve savunmaz. Çarşafı savundukları zaman tepki göreceklerini düşünürler. Ben ise, Allah’ın Kuran’da anlattığı şekliyle, kadınların gerekli görmeleri durumunda çarşaf giymelerinin farz olduğunu açık ve net olarak anlatıyorum.
11. Bazı çevrelerce ‘tarikat’ lideri olarak resmediliyorsunuz, neden ve bu konuda sizin görüşünüz nedir?
Ben bir tarikat ya da cemaat lideri değilim, herhangi bir tarikata da mensup değilim. Bu sorunun sıkça gündeme gelmesinin sebebi, 1980’lerde hakkımda ilk yapılan haberde Adnan Hoca hitabının kullanılması ve ben ve arkadaşlarımın bir cemaat olarak lanse edilmesidir. Hep söylüyorum ben hoca değilim, alim değilim, samimi bir Müslümanım. Arkadaşlarım da bana bir tarikat lideri olarak bakmazlar, ben onların çok sevdikleri bir dostları, arkadaşlarıyım. Onlar da benim çok sevdiğim dostlarım. Eğlenmeyi, neşeyi, güzelliği, sanatı seven bir insanım ben. Allah’ın Kuran’da koyduğu sınırlar içinde hayatın dolu dolu, Allah aşkı ve sevgisiyle coşkuyla yaşanması gerektiğini düşünüyorum.
12. A9TV ekranlarında gördüğümüz ‘kedicikler’ olarak bilinen bayanlar hakkında bilgi verebilir misiniz. Neden ‘kedicik’?
Kedileri çok seviyorum, çünkü kediler sevgiyi çok iyi bilen, çok iyi ifade eden, çok şeker varlıklar. Kadınların da sevgiyi anlama ve alma gücü çok yüksek. Bu yönleriyle kediler ve kadınlar birbirlerine çok benziyorlar, ben de bir sevgi ifadesi olarak arkadaşlarıma zaman zaman “senin kedi canını severim” ifadesini kullandığım için “kedicik” ismi Türkiye’de yerleşik bir ifade haline geldi.
13. İslam’ın reforme edilmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?
İslam’da reform diye bir şey yoktur. Dinin reforma ihtiyacı yoktur. Yapılması tek gereken Kuran’a dönülmesi, Kuran’ın yeterli olduğunun kabul edilmesidir. Kuran’da Peygamberimiz (sav)’in ümmetinden tek şikayeti vardır. Furkan Suresi’nin 30. Ayetinde, Peygamberimiz, “Rabbim benim kavmim Kuran’ı terk edilmiş bıraktı” diyor. Bugün İslam aleminde yaşanan tüm sorunların kaynağı da budur. Allah, “Biz Kitab'ı sana, herşeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.” (Nahl Suresi, 89) diyor. Allah’ın sözüne rağmen, haşa, “Hayır biz daha iyi biliriz, Kuran yeterli değil” diyorlar. O zaman da bereketsizlik, geri kalmışlık, sanatsızlık, kalite eksikliği her yere hakim oluyor.
14. Terörizmle mücadele konusunda kullanılabilecek en iyi araçlar ve imkanlar nelerdir?
Eğitim. Teröre karşı ideolojik eğitim yapılmadığı müddetçe askeri tedbirler asla sonuç vermez. Vermediğini de dünya çapında görüyoruz. Terör örgütleri militanlarına silah kullanmayı öğretmeden önce ideolojik eğitimden geçirir. Önce inanç temelini oluşturur. O insanı ölmeye ve öldürmeye ikna eder. Komünist terör örgütlerinde bu, Darwinist materyalist felsefenin eğitimiyle sağlanır. Militanlara sözde bir hayvan oldukları, bencil ve acımasız olmaları gerektiği, ilkel komünal topluma dönmek için çatışmanın şart olduğu sapkınlıkları öğretilir. Radikal terör örgütlerinin ise elinde, bir çok İslami kaynakta yer alan Kuran dışı sapkın inançlar ve hurafeler vardır. Namaz kılmayanın, içki içenin, hırsızlık yapanın öldürülmesi gerektiği gibi hurafelere inandırılan birinin vahşet uygulaması kaçınılmazdır. Yapılacak şey ise bu örgütlerin anlattıklarının geçersizliğini ortaya koymak, yani bu insanların yanlış inançlarının ortadan kaldırılmasını sağlamaktır. Darwinizmin geçersizliği bilimsel olarak anlatılır, Kuran hakikatleri ve mucizeleri öğretilir, Kuran’ın yeterliliği kabul edilip anlatılırsa dünyada terör diye bir sorun kalmaz.
15. Adamlık Dini adını verdiğiniz ve içinde her seviyeden toplumsal örf ve adetlerin bir kısmını tenkit ettiğiniz bir kitap yayımladınız. Bildiğiniz gibi Seyyid Kutup da kendi görüşlerini 20. Yüzyılın Cahiliyesi adını verdiği bir kitapta yayınlamıştı. Onun görüşlerine katılıyor musunuz?
Seyyid Kutub İslami geleneğin önemli isimlerinden biridir, fikirleri ve eserleri değerlidir. Ancak ben tüm fikirlerine katıldığımı söyleyemem. Cahiliye ahlakı ve kültürü Kuran’da yer alan ve yanlışlığı anlatılan bir kavramdır. Kuran’ın indirilmesinden önce yaşanan sistemi ifade eder. Bugün Kuran’dan uzaklaşılması sonucunda da benzer bir cahiliye kültürü bir çok ülkede gelişmiştir. Ancak önemli olan bu cahiliye kültürüne karşı nasıl mücadele edileceğidir. Ben bunun ilimle, sanatla, güzellikle ve sevgiyle olması gerektiğine inanıyorum. Sevgi ve şefkatle yaklaşıldığında çözülmeyecek hiçbir konu yoktur.
16. Bazı arkadaşlarınız İsrail Başbakanı Netanyahu ile görüştüler. Bu konu İslam dünyasında çok hassas bir konu iken, siz bu görüşme ile nasıl bir mesaj vermek istediniz?
İsrail’in önde gelen çevreleri ile görüşmelerimiz uzun yıllardır devam etmekte. Sanhedrin’den üst düzey hahamlar, siyasetçiler ve kanaat önderleri sık sık Türkiye’ye geliyor ve misafirimiz oluyorlar. Benim arkadaşlarım da İsrail’e gidiyor, konferanslar düzenliyor, gerçek İslam’ı insanlara anlatıyorlar. Museviler ve Müslümanlar arasında böyle bir bağlantı ve ortak çalışma olması Kuran’a uygun olan, Peygamberimiz (sav)’in de izlediği yoldur. Peygamberimiz (sav)’in de sık sık Musevi ve Hristiyan misafirleri oluyor, bu misafirler çoğu zaman sahabenin evinde kalıyordu. Resulullah, Musevi bir kişinin cenazesi geçerken ayağa kalkıp saygı gösteriyordu. Kuran’a baktığımızda da Kitap ehli ile Müslümanlar arasında çok sıcak bir bağlantı olduğunu görürüz. Allah onların yemeğini Müslümanlara helal kılmıştır. Ve Müslümanların Musevi ve Hristiyan kadınlarla evlenmesi helaldir. Evlilik iki toplum arasında olabilecek en yakın, en sıcak bağlantıdır. Günümüzde de iki toplum arasında dostane bağlantı kurulması hem Ortadoğu hem dünya barışı için gereklidir.
17. Bir kitabınızda tek Allah’a inanan tüm dinlerin ibadethanelerinden bahsederken Musevi halkların Müslümanlar ile birlikte barış ve sevgi içinde yaşayabilmeleri gerektiğini anlatıyorsunuz. İslam ve Arap dünyasında bu konuda geniş çapta farklı bir görüş hakim olmasına rağmen neden böyle bir çözümü savunuyorsunuz?
Bu topraklar Müslümanlar için de Hristiyanlar ve Museviler için de kutsal topraklar ve hepsinin birlikte kardeşçe yaşayabileceği kadar geniş. Biz bu topraklarda 400 yıl boyunca Musevi, Hristiyan ve Müslümanlar bir arada yaşadık. Bugün de daha modern, daha aydın, daha sevecen bir ruhla bir arada yaşamamız mümkün. Kuran’a göre İsrailoğulları bu topraklarda olacak. Bu bölge bizim atalarımızın olduğu kadar onların atalarının da toprakları. İsrail halkı ve Filistin halkı aynı Peygamberin çocukları, ikisi de Hz. İbrahim’in torunları. Peygamber torunlarının birlikte barış içinde yaşamasını garip karşılamak aslında şaşılacak bir durumdur. Normal olan dostluk ve sevgidir, ama insanlar kavgaya çatışmaya ayrılmaya o kadar alışmışlar ki, sevgi içinde bir çözüm sununca “olur mu” diyorlar. Daha önce de açıklamıştım ben terörün her türlüsüne karşıyım, devlet terörüne de karşıyım. İsrail’in yanlış uygulamaları elbette var, her ülkenin yanlış uygulamaları olur. Her toplumun kötü insanları olur. Ama siz kötüleri bir yana koyar, iyilerle ittifak ederseniz o zaman kötülüğün etkisini zayıflatmış olursunuz. Benim de duam ve gayretim kötülüğün azalması için.
18. Şüpheli bir topluluk olarak görülen masonlarla neden görüşüyorsunuz ve neden onlardan ünvan kabul ediyorsunuz? Mason musunuz? Bu konuda vermek istediğiniz bir mesaj mı var?
Masonluk yaklaşık 12 bin yıldır olan çok eski bir yapılanma. Hz. Süleyman döneminde de var. Biliyorsunuz mason kelimesinin anlamı duvar ustasıdır. Hz. Süleyman’ın emrinde çok sayıda duvar ustası çalıştığı bilinmektedir. Masonlar dünya siyasetinde etkin rol oynayan bir gruptur. Böyle bir grup içerisinde İslam’ın anlatılması, Kuran’ın tebliğ edilmesi çok önemlidir. Benim 33. Dereceden mason diplomam var. Ama ben hiç bir mason locasına gitmedim, herhangi bir masonik törene katılmadım. Ziyaretime gelen masonlar canlı televizyon yayınında bana bu dereceyi takdim ettiler. Tüm izleyenlerin gözü önünde, canlı yayında gerçekleşti bu. Bunun ardından mason localarında Kuran mucizeleri, iman hakikatleri üzerine konferanslarımız oldu. Bir çok mason namaza başladı. Benzer şekilde Tapınak Şövalyeleri ile de görüşmelerim var. Bu yüzyılda İslam’ın tebliğinde ve hakimiyetinde masonların da önemli bir rolü olacağını düşünüyorum.
19. Müslüman milletlerin ya da ümmetin günümüzde karşılaştığı zorluklar nelerdir?
Müslümanların en acil ihtiyacı Kuran’a yönelmek, Kuran’ın sevgi dolu, aydın, merhametli, modern, kaliteli, görgülü, klas, sanatı ve bilimi kucaklayan ruhunu özümsemek ve yaşamaktır. Bugün İslam aleminin paramparça olması, Müslümanları kolay yutulur lokma haline getirmektedir. Üretilen silahların neredeyse tamamı İslam coğrafyası üzerinde deneniyor, her gün onlarca sivil Müslüman şehit oluyor ve isimleri dahi bilinmiyor. Akdeniz’de boğulanlar, hemen her gün başlarına bomba yağanlar, ibadet ederken, düğündeyken, yoldayken insansız hava araçlarının hedefi olanlar hep Müslümanlar. Müslüman hayatı neredeyse hiç değerli görülmüyor. Çünkü Müslümanların çoğu zaten kendini değerli görmüyor, öz saygısını kaybetmiş durumda. İşte bu öz saygı kazanmanın tek yolu Kuran’a bağlanmak ve Allah’ın Kuran’da bildirdiği gibi manevi bir önder etrafında birleşmektir. İslam alemi birlik olursa, Kuran’ın aydınlık ve modernliğini esas alırsa Müslümanlar için hiçbir şey zor olmaz.
20. Hangi İslam mezhebine bağlısınız?
Hanefiyim. Mehdi aleni zuhur edene kadar hepimizin bir mezhebe uyması mecburidir. İnşaAllah Mehdi zuhur ettiğinde mezheplerin tamamı kalkacak, tıpkı Peygamberimiz (sav) döneminde olduğu gibi din özüne dönecektir.
21. Şii- Sünni çatışması, yani bölgedeki İslam mezhepçiliği hakkında ne düşünüyorsunuz? Buna nasıl bir son verebilir?
Sünni de Şii de Vahabi de tertemiz Müslümandır. Kitabı, Peygamberi, Kıblesi bir olan insanların birbirini düşman görmesi bir fitnedir, İngiliz derin devletinin en büyük oyunlarından biridir. Kuran’a göre kardeş olan Müslümanları birbirine düşürmekte, kardeşi kardeşe kırdırmaktadır. Bu kavgayı körüklemek için de İngiliz Şiiliği ve İngiliz Sünniliğini kullanıyor. İngiliz Şiiliği Sünnilerden nefret eder. İngiliz Sünniliği de Şiilerden nefret eder. Birbirlerinin katlini vacip olarak görürler. Bu şeytani zihniyeti Müslümanların asla kabul etmemesi gerekir. Allah’ımız bir, kıblemiz bir, Peygamberimiz bir. Öz kardeşlerin birbirini ezmeye kalkışması büyük bir akılsızlık ve vicdansızlıktır. Sünni- Şii bir an önce bileşmeli. Sünni ve Şii karşıtlığını ortadan kaldırmalı, kardeş olarak birleşmeliyiz. İki taraftan önde gelenler bir araya gelir, kardeşlik konuşmaları yapar, birlikte namaz kılarlarsa dünyaya çok güzel bir mesaj vermiş olurlar. Böylece İngiliz derin devletinin elinden de önemli bir kozu almış oluruz.
22. Türk dış politikası hakkındaki değerlendirmeniz nedir, özellikle de Mısır ile ilgili ilişkiler konusunda?
Türkiye Mısır halkının tamamını kucaklayan bir siyaset izlemelidir. Bu sadece Mısır için değil Türkiye’nin tüm ülkelerle ilişkilerinde geçerli olmalıdır. Türkiye bir ülkenin, bir mezhebin, bir grubun tarafı olamaz. Hak ve adalet için tüm gruplarla ve görüşlerle bağlantı içinde olmalı, hepsine dostane yaklaşmalı ve hepsinin bir arada kardeşçe yaşayacağı ortamı oluşturmak için gayret etmelidir. Mısır ile Türkiye’nin ilişkilerinin de yakın zamanda düzeleceğini umuyorum. Biliyorsunuz Türkiye ve Rusya arasında da çeşitli sorunlar yaşandı. İran’la aramızda anlaşmazlıklar olmuştu. Ben Hükümetimize ısrarla bu sorunların giderilmesi, dostluk inşa edilmesi için çağrılar yaptım. Allah’a şükür bu gayretlerimizden de çok olumlu neticeler aldık. Şimdi sıra Mısır’da inşaAllah. Mısır halkı her inançtan, her düşünceden insanıyla tertemiz bir halk, bizim kardeşimiz, canımız. Mısır’la ilişkilerimizin bir an önce eskisi gibi, eskisinden daha güçlü olmasını temenni ediyorum.
23. Siz de bir çok Türk politikacı gibi eski günlerin ihtişamı içinde ‘Osmanlı halifeliğinin rönesansı’ ile tüm bölgeye yeniden hakim olunacağına inanıyor musunuz?
Osmanlı’ya duyulan özlem Müslümanların birlik olmasına, Musevilerin Hristiyanların özgürce yaşamalarına ve ibadet etmelerine, ihtişamın ve sanatın hakim olmasına duyulan bir özlem ise bu elbette güzel. Ama Osmanlı’yı yeniden inşa etmek derken, o dönemde yaşanan her şeyi kutsal ve doğru görmek olmaz. Osmanlı’nın bir çok hatası vardı. Bizim şimdi arzu ettiğimiz ise benzer hatalarla yeni bir Osmanlı değil, tamamen Kuran ahlakına dayalı son derece aydın, özgür, modern ve kaliteli bir ruhun, yani Kuran Müslümanlığının İslam coğrafyasına hakim olmasıdır.
24. Türk halkı içindeki Kürt kökenlilerin yeni ‘Kürdistan’ içinde otonomi kazanmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kürtler çok güzel insanlardır. Onurludurlar, tevazuludurlar, misafirperverdirler, dindardırlar. Bir çok kişi Kürtlerin kıymetini bilmez, ama onlar dünyanın güzel bir süsü, zenginliğidir. Türkiye’de Kürt-Türk ayrımı diye bir konu yoktur. Türk ordusunda, hükümetinde, istihbaratında çok sayıda Kürt çalışmaktadır. Ülkemizin Kürt cumhurbaşkanları, bakanları olmuştur. Kürtlerle biz kardeşiz, Kürt kardeşlerimiz ayrılmak, parçalanmak düşüncesine kesin olarak karşıdır. PKK’nın ise Kürtlük adına ortaya çıkması bir aldatmacadır. PKK’yı ilgilendiren Kürtler değildir. Dindar bir halk olan Kürtlerin de PKK’yı benimsemesi söz konusu değildir. PKK baskı ve yıldırmayla, tehdit ve terörle Kürtlerin bir kısmının zorla desteğini almaktadır. Asıl amacı ise Marksist Leninist ideolojisi doğrultusunda kızıl komünist bir Kürdistan kurmaktır. Bu plan İngiliz derin devleti tarafından projelendirilmiştir ve desteklenmektedir. Ortadoğu’da bir Kuzey Kore inşa edilmesi anlamına gelen bu hedef, sadece Türkiye için değil tüm bölge ülkeleri için ciddi bir tehdittir. İslam aleminin ortasına, Türkiye ile Müslüman coğrafyasının arasında Komünist bir devlet inşa etmek ve bu yapıyı Müslümanları toplu olarak katletmek için kullanmak planı vardır. Türkiye bu plana hiçbir zaman izin vermeyecektir.
25. Hobileriniz nelerdir?
Resim yapmayı seviyorum. Yağlı boya ve sulu boya çalışmalarım var. Tablolarımdan örnekler görmek isteyen kardeşlerimiz bu siteden bakabilirler. Hayvanlarla doğayla ilgilenmeyi de çok seviyorum. Yaklaşık 8 yıldır her gün canlı yayın yapıyorum, ortalama 3-4 saat sürüyor bu yayınlar. Tüm vaktimi Allah’ın rızasının en çoğunu kazanmaya niyetle geçiriyorum. Benim için İslam ayrı hayat ayrı değildir, İslam hayatımın her anını kuşatmıştır.