(İSTANBUL, 11 EKİM 2008)
ADNAN OKTAR: Ben de lütfedip geldiğiniz için teşekkür ediyorum sizlere.
MUHABİR: Başlamaya hazır mısınız?
ADNAN OKTAR: Tabi buyrun.
MUHABİR: Öncelikle yakın zamanda gündeme gelen haberden başlayalım isterseniz. Türk mahkemelerinin Richard Dawkins’in sitesini Türkiye’de internette yayınlanmasını yasakladığı haberini aldık.
ADNAN OKTAR: Evet.
MUHABİR: Bu kararın alınmasında sizin ne payınız oldu?
ADNAN OKTAR: Benim bizzat şikayet ettiğim bir şey değil. Dawkins’le ilgili olarak avukatımın bir müracaatı var. İhtiyati tedbir, evet. Tabi çok ağır ifadeler var, ben takip etmemiştim, şimdi siz sorunca baktım. Çok çok ağır hakaretler var. Evet, bu hakaretler kabul edilebilir gibi değil. Tabi ben bir bilim adamının fikirlerini, düşüncelerini aktarmasından memnun olurum, ben ona çok saygı duyarım ve teşvik de ederim. Ama bir bilim adamının sitesinde şahsıma, düşüncelerime, inancıma ağır ve çok galiz hakaretler olursa bunu kabul edemem. Bunu Avrupa’da, dünyada hiç kimse zaten kabul etmez. Zaten bunun için mahkemeler var, mahkemelerde dünyada açılmış on binlerce hakaret davası var. Bu da bunun gibi bir şey. Şahsıma hakaret edilirse tabiki kendimi hukuk ölçüleri içerisinde savunacağım.
MUHABİR: O zaman şöyle özetleyebilir miyiz? Buradaki sorun sizin dediğiniz gibi, bilimin tartışılması, yeniliklerin tartışılması değil ama sizin kişiliğinize yapılmış hakaretler ve güçlü ifadeler.
ADNAN OKTAR: Tabi ki, biz zaten Sayın Dawkins’le tartışmak istedik, zaten Türkiye’ye davet ettik. Biz onun yanına gitmek istedik. Yani eğer fikirlerinden çekinsek, düşüncelerinden çekinsek, bunun duyulmasından rahatsız olsak neden tartışma ortamı isteyelim. Tartışılsın, onun fikirlerini herkes duysun, benim fikirlerimi herkes duysun, insanlar kendileri karar versin şeklinde teklifim olmuştu. Fikirden çekinen bir insan bunu söylemez.
MUHABİR: İsterseniz şimdi evrim teorisi hakkındaki düşüncelerinize geçelim. Evrim teorisine yönelik eleştiriniz hakkında konuşsanız eminim ki saatler sürer, söyleyecek çok şeyiniz vardır doğal olarak. Fakat çok temel noktalara özetleyerek değinmeniz gerekirse, evrim teorisi hakkında düşüncelerinizi bize ne şekilde dile getirirdiniz?
ADNAN OKTAR: Ben 100 milyon fosilin insanlardan saklanmasını çok büyük bir bilimsel skandal olarak görüyorum. İnsanlar aldatılmıştır, 100 milyon fosil insanlardan gizlenmiştir. 100 milyon fosilin tamamı yaratılışı ispat eder mahiyettedir ve bunlar çeşitli müzelerin depolarında, birçok yerde gizlenmektedir. Biz amatör olarak fosil koleksiyonerliği yapan insanların fosillerini çıkarıp ortada sergiledik. Lokantalarda, şurada burada bir çok yerde sergiledik. Türk halkının kesin kanaati geldi ki evrim diye bir şey yok. Çünkü, 100 milyon, 200 milyon, 300 milyon yıllık canlılar ve bütün canlılara ait fosiller elimizde mevcut ve tamamında hiçbir değişim yok. Olsaydı, Allah bu şekilde yaratıyor, evrimle yaratıyor diyecektik. Fakat hiçbir şekilde bu yok. Ve evrimcilerin dediği gibi ara fosil tek bir tane yok. Zaten tek bir tane ara fosil getirsinler 10 trilyon para vereceğim dedim; aylardan beri bu sözüm geçerli hiç kimse daha kapımızı çalmadı. Ben ara fosil buldum diye bana bunu getirmediler.
MUHABİR: Yani şunu mu söylüyorsunuz? Tanrı milyonlarca yıl önce canlıları bugünkü oldukları biçimiyle yarattı ve hiçbir değişiklik olmadı bu süre içinde canlılarda.
ADNAN OKTAR: Fosiller bunu gösteriyor. Yeraltındaki fotoğraf gibi saklanmış fosiller bunu gösteriyor. Biz eğer bilime inanıyorsak, kanıta ve delile inanıyorsak bu böyle. Ama hayali bir düşünceye inanamayız. Çünkü bir iddia varsa ispatı gerekir. Bu iddianın ispatı var ama Darwinizm’in bir ispatı yok. Olsaydı Allah öyle yarattı derdik ve bu da çok normal olurdu. Biz bunu Kuran’a zıt bir düşünce olarak kabul etmezdik. Bir kere Kuran’a göre cinleri ve melekleri Allah yaratmıştır. Bunlar evrimle yaratılmamış olduğu açık olan varlıklardır. İnsanlar da bu türden bir varlıktır. Dolayısıyla cinler ve melekler evrimle yaratılmadığına göre insanın evrimle yaratılmasının bir sebebi yok ve buna ait bir delil de yok. Bu durumda biz aklın ve bilimin bize gösterttiği yolu kabul ediyoruz ve evrimin olmadığına, yaratılışta, canlıların meydana gelişinde bir evrimin olmadığını görüyoruz. Ama olsaydı öyle derdik, yani Allah böyle evrimle yarattı diyebilirdik.
MUHABİR: Bilim adamlarının çoğu evrenin 14 milyar yaşında olduğunu söylüyor, siz bu konuda hemfikir misiniz? Peki sizin evrim teorisine yönelik eleştiriniz, Hıristiyanlıktaki evrim eleştirileriyle ya da akıllı tasarım kuramıyla nasıl örtüşüyor ya da çatışıyor?
ADNAN OKTAR: Temel tabi, ana temelde benzerlik çok fakat Hıristiyan inancında dünyanın altı günde yaratıldığı inancı var. Bu yanlış tabi, altı gün değil, milyonlarca yıllık bir süreçtir bu. Burada bir kere temelde ciddi bir yanlışlık var. Öbür konu da çok samimiyetsiz. Yani bir varlığın, herhangi bir varlığın dünyayı dizayn ettiğini söylemek çok samimiyetsiz geliyor bana. Doğrudan Allah yarattı demeleri lazım. Samimi olmaları lazım bu konuda, ben bu teorinin çok samimiyetsiz olduğunu düşünüyorum.
MUHABİR: Peki yine bu soruyla ilintili olarak, onu daha açıklığa kavuşturmak için soruyorum; sizin evrim teorisine bakış açınızda, Hıristiyanlığın evrime bakış açısından farklı olarak İslami bir bakış açısı var mı? İslami bir eleştiri var mı?
ADNAN OKTAR: Sadece o altı gün sorunu var. O altı gün konusu yanlış, yani milyonlarca yıllık bir geçmişi var dünyanın, canlıların da milyonlarca yıllık bir geçmişi var. Sadece bu yanlış; yine bazı konular var yanlış olan. Ama temelde %80 - 90 örtüşüyor.
MUHABİR: Peki günümüzde bilim adamları ve biyologların birçoğunun evrim teorisini kabul etmesini nasıl açıklıyorsunuz, hepsi nasıl yanılabilir?
ADNAN OKTAR: Dünyada masonların yönetiminde bir Darwinist diktatörlük kuruldu, bilimsel bir diktatörlük kuruldu. Üniversiteye mensup bir insanın, Darwinizm’in aleyhinde olması durumunda zaten üniversiteyle ilişiği kesiliyor. Yani o insan inansa da inanmasa da Darwinizm’e inanıyor konumunda olması gerekiyor. Bir nevi dayatma var, bir mecburiyet var. O yüzden bilimsel diktatörlük sayesinde ayakta duruyor Darwinizm. Yoksa serbest tartışmaya açılsa, dünyanın her tarafında Darwinizm’i üniversitelerde tartışmak serbest olsa, Darwinizm bir hafta on günde bile çökebilir.
MUHABİR: Bugün Amerika’da bilim adamlarına kendilerinin masonlar tarafından yönetildiğini söylesek eminim hepsi çok şaşırır ve bunu ilginç bulurdu. Onların masonlar tarafından yönetildiğini düşünmenizin nedeni nedir?
ADNAN OKTAR: Üniversitelerde, rektörler, dekanlar, yöneticiler, profesörler, bilim adamları, hastanelerde ünlü doktorlar hatta emniyet ve hukukta görev alan birçok insan masondur. Amerika’da milyonlarca mason var ve gizlidir masonluk, açık açık varlıklarını belli etmezler. Masonluğun zaten özelliğidir sır vermemek ve gizlilik. Dolayısıyla bir masona sen mason musun desen zaten mason olduğunu kabul etmez. Dolayısıyla böyle bir iddianın olabilmesi için masonluğun açık bir örgütlenme içinde olması gerekir. Gizli ve görünmeyen bir gücün varlığıyla ilgili bir tartışma çok güç olur. Yaratılışa inanan profesörlerin, mesela İngiliz Kraliyet Akademisine mensup bir profesör veyahut bilim adamı geçenlerde görevinden alındı. Amaç, gaye ortada; bu kişileri yıldırmak. Türkiye’de de bir bilim adamı, yaratılışa inandığı için görevinden alındı, üniversiteden istifaya zorlandı. Dünyanın her yerinde böyle bir baskı sistemi var. Bunu herkes bilir, biraz araştırma yaparsanız bunu görebilirsiniz.
MUHABİR: Amerika Birleşik Devletleri’nde yaratılışı destekleyenlerle birlikte çalışıyor musunuz ya da akıllı tasarımı destekleyenlerle?
ADNAN OKTAR: Yaratılışı destekleyen kişilerle yaklaşık bundan on yıl önce veyahut daha da önce görüşmelerimiz olmuştu. Ama çok kısa ve sınırlı bir görüşme oldu. Çok kapsamlı bir bilgi akışı, çok kapsamlı bir görüşme olmadı.
MUHABİR: Burada çok başarılı bir işiniz var, basım işi, bir medya işi, ve kitabınız Yaratılış Atlası en üst teknik detaylarla basılıyor. Birçok kişi bu paranın nereden geldiğini merak ediyor. Nasıl kaynak buluyorsunuz açıklar mısınız?
ADNAN OKTAR: Benim kitaplarım dünyada en çok satan kitaplar kategorisindedir. Dünyada bu kadar çok kitabı satılan yazar yoktur. Bir de ben kitaplarımdan telif ücreti almıyorum. Yayınevi sürümden, çok fazla baskı yapıp satıştan bir hayli kazanıyor. Kazancının bir kısmını da kitap tanımında kullanıyor. Buna rağmen yayınevi kar ediyor. Bu gayet normal, diğer yayınevleri de bunu yapıyor. Ayrıca Türkiye’de kitap o kadar pahalıya mal olmuyor, yani hem kitap basımı açısından hem kağıt fiyatları açısından Türkiye çok uygun bir ülke. Zannedildiği kadar pahalıya mal olmuyor. Dolayısıyla elde edilen kar, rahat rahat bu tanıtımda kullanılabiliyor.
MUHABİR: Bazı kesimler finansman gücünüzü Türkiye’nin dışından sağladığınızı düşünüyorlar. Örneğin, Suudi Arabistan gibi ülkelerden paranın geldiğini söylüyorlar. Türkiye dışından bir geliriniz var mı?
ADNAN OKTAR: Olsa çok memnun oluruz, keşke olsa. Aslında olması da gerekir. Tabi, Müslüman ülkelerin beni desteklemeleri gerekir. Maddi ve manevi destek olmaları gerekir. Ama bu olmuyor, çünkü bu konunun ehemmiyetini Müslüman ülkeler henüz o kadar kavramış değiller benim kanaatim.
MUHABİR: Son zamanlara baktığımız zaman, evrim teorisinin karşısında iki güçlü ülke durduğunu görüyoruz. Bunlardan biri Amerika Birleşik Devletleri diğeri de Türkiye. Peki İslam ülkelerini değerlendirdiğiniz zaman, Türkiye neden evrim teorisinin karşısında duran ülke konumuna gelmiş durumda?
ADNAN OKTAR: Evrim teorisinin karşısında duran, Türkiye’de bir Harun Yahya var, ondan kaynaklanıyor. Türkiye karşı koyması dendiğinde, Türkiye devlet olarak, bir topluluk olarak yahut millet olarak değil. Türkiye’de benim çalışmalarım sonucunda, bizim imanlı milletimiz evrimin olmadığına kesin kanaat getirtti, şu an %90’dır Türkiye’de Darwin’e inanmayanların sayısı. Eserlerim de Türkiye’de çok çok etkili. Benim etkim, hem Avrupa’da hem Amerika’da hem Türkiye’de çok şiddetli kendini göstertti. Fransa’da çok şiddetli etkisini göstertti, Ingiltere’de çok şiddetli etkisini göstertti. Jacques Chirac’da, Fransa’da ve Ingiltere’de, her iki ülkenin de devlet başkanlarında başbakanlarında çok ciddi etkiler meydana geldi. Bunlara ait açıklamaları da size sunabilirim. Mesela Fransa’da; Nicolas Sarkozy’nin açıklamaları var. “Acılara din değil dinsizlik neden oldu” diyor Sarkozy. “Her insanın düşüncesinde ve kalbinde var olan yüce Allah’tır, insanı esir kılmayan, onu özgür kılan Allah’tır, insanların ölçüsüz kibrine ve deliliğine karşı bir sur olan Allah’tır” diyor Sarkozy. Bu çok mükemmel bir ifade ve devam ediyor yine. Mesela Tony Blair’ın da düşüncelerinde çok ciddi değişiklik oldu. “Dini inancın önemini anlamadan çağdaş dünyayı anlayamazsınız” diyor Tony Blair. “Dini koruyun ve onun iyilik için bir güç olmasına yardım edin” diyor. Ayrıca bir röportajında da akşamları Kuran okuduğunu ve ünlü sanatçılara Kuran hediye ettiğini söylüyor Tony Blair. Jacques Chirac da bana kendisinin bizzat yazdığı teşekkür mektubu gönderdi kitabımla ilgili. Böyle Avrupa’da çok ünlü birçok kişiden yüzlerce mektup aldım kitabımı öven ve takdir eden. Ama ben isimleri ve detayları vermek istemiyorum.
MUHABİR: Kaç kitap yazdınız?
ADNAN OKTAR: 300’ün üzerinde.
MUHABİR: Birçok insan merak ediyor, bu kitapların hepsini siz kendiniz mi yazdınız? Çünkü bir kişinin bu kadar çok kitabı yazması çok olanaklı gözükmüyor.
ADNAN OKTAR: Tabiki, sadece kendim yazmıyorum. 300 kitabı bir insanın tek başına yazması mümkün değil. Benim otuz kişilik bir arkadaş grubum var. Ben istediğim fotoğrafları, bilgileri, her türlü detay araştırmayı onlardan istiyorum. Bana hazır olarak geliyor bu bilgiler, ben bu bilgileri yorumlayıp, bir araya getiriyorum, ilgili fotoğrafları seçiyorum ve editöre gönderiyorum. O yüzden çok süratli oluyor.
MUHABİR: Amerika Birleşik Devletleri’nde bir yıl önce bir çok bilim adamı, laik bilim adamları, hatta ateistler bile postalarında sizin kitabınızı gördüğünde çok şaşırdı. Neden onlara kitabınızdan yolladınız ?
ADNAN OKTAR: Onların kitabımı tanımasını, kitaplarımı okumasını ve faydalı olan fikirlerden istifade etmelerini ama beni eleştirdikleri yönler varsa onları da bana bildirmeleri amacı ile gönderdim. Zaten bu konuda bir kısa not kitapta var .
MUHABİR: İslam dünyasında ya da diğer ülkelerde olsun kitabınızın yayınlanmasının evrim teorisinin tartışılmasında nasıl bir etkisi oldu sizce?
ADNAN OKTAR: Evrim teorisi ilk defa tam anlamıyla kilitlendi, tam bir açmaza girdi, Avrupa’da ciddi anlamda şok meydana getirdi. Mesela Fransız basınını, yabancı Alman basınını ve diğer basın organlarını incelediğimizde bu açık gerçeği görüyoruz. Mesela Fransa Le Point “Darwin’i Kurtarın” diyor başlık olarak. Bu bir yenilgi haberidir. La Liberation “Tam bir panik gerçekleşti” diyor kitap için. Bu da bir yenilgi haberidir, Darwinizm’in yenilmesi ile ilgili bir haberdir. Almanya Stern Dergisi “Gökgürültüsü gibi patlayan kitap” diyor. Mesela Almanya’da bir başka bir yayın organı “Darwin’in Avrupa’da işi zor” diyor. Die Welt gazetesi Fransa Eğitim Bakanlığının dehşete kapıldığını söylüyor kitabı görünce. Almanya Deutsche Zeitung gazetesi kitabın kuvvetli bir darbe etkisi yapacağını belirtiyor. Mesela atlası gören bir öğretmenin konumunu anlatıyor basın; “hepimiz adeta bir sele yakalandık” diyor, “dehşete düşmüştük arkadaşımla beraber öğretmenler odasında sağa sola koşuşturmaya başladık” diyor kitabı gördükten sonra. Bu olağanüstü etkiyi gösteriyor. Hollanda radyosu büyük bir tufan oluşturduğunu söylüyor kitabın. Mesela İtalyan gazetesi “Kesin olarak bildiğimiz şey bizim kaybedenler olacağımız” yani bundan açık bir ifade olur mu, çok açık. Belçika “yaylım ateşine“ benzetiyor. Polonya “şok etti” diyor, otoriteleri şok ettiğini söylüyor. İtaya La Stampa gazetesi; İtalya’nın en büyük gazetesi “Elveda Darwin“ diyor. Bu Darwinizm’in yerle bir olduğunun açık belgesi ve imzasıdır. Yani bütün Avrupa basını bunu kabul ediyor şu an. Hakikaten yapılan istatistikler, yapılan çalışmalar da Avrupa’da Darwinizm’in çok büyük bir darbe aldığını, Darwinizm’e inanmayanların sayısının % 80’e çıktığını göstertiyor, bu da yine yapılan anketlerde çok açık ortaya çıktı Avrupa’da.
MUHABİR: Avrupa’da nüfusun %80’inin Darwinizm’e inanmadığını, halkın %80’inin artık Darwinizm’e inanmadığını duymamıştım.
ADNAN OKTAR: O yapılan anketleri, büyük basının ve bir kısım diğer şirketlerin yaptığı anketleri size sunabilirim, orada daha açık görülüyor.
MUHABİR: Kitaplarınızın farklı ülkelerde, Avrupa dışında da yayınlandığını ve oralarda da büyük etkilere neden olduğunu biliyoruz, ama Avrupa basınından alıntıladığınız deminki örneklerde Avrupa basınının geneli sizin evrime bakış açınızı olumsuz olarak mı eleştiriyor?
ADNAN OKTAR: Yani çok etkilendikleri belli, yani çok güçlüsün ama inanmak istemiyorum der gibi bir mantıkları var. Mesela İtalya’nın La Stampa gazetesinin “ Elveda Darwin” demesi ne demek, zaten bu bunu göstertiyor. Mesela Della Sera İtalyanların “ Ama kesin olarak bildiğimiz bizim kaybedenler olacağımız” diyor; daha bundan açık ne olabilir?
MUHABİR: Şu andaki yasal konumunuzdan, yasal sorunlarınızdan da biraz bahsetmek istiyorum. Bu yılın başında üç yıllık bir cezaya çarptırıldınız. Şu anda Türk mahkemelerinin karşısındaki yasal durumunuz nedir? Bu nasıl sonuçlanacak?
ADNAN OKTAR: Evet, her şeyin başında tabi mahkemenin bu kararına saygılıyım. Üç yıl hapis cezası aldım ve bir çete lideri olduğum suçlamasıyla hüküm giydim. Mesela Cumhuriyet savcısı, mahkemenin Cumhuriyet savcısı üç husus üzerinde durdu. Birincisi bu kişiler, yani ben dahil diğer arkadaşlarım dahil bu mahkemede beraat etmiştik; aynı suçlardan beraat etmiştik, “daha önce beraat kararı vermiştiniz” dedi savcı, bunu birinci delil olarak sundu. İkincisi bu kişilere poliste zor kullanarak, şiddet kullanarak ve ölüm tehdidi ile ve yanlarında avukat olmadan bu kişilerin ifadeleri alındı, dolayısıyla bu ifadeler geçersizdir dedi, çünkü mahkeme de bunu kabul etti, bu ifadelerin geçersiz olduğunu, ayrıca Yargıtay da ve kanunlarımız da bunu bu şekilde söylüyor, bu ikinci neden dedi. Üçüncüsü dosyada hiçbir delil yok dedi. Yani bunun dışında hiçbir delil, yani bu kişileri suçlayacak hiçbir delil yok dedi, sadece polis zoruyla alınmış, tehditle, ölüm tehdidiyle ve işkence ile alınmış ifadeler var. Bu da avukat yanında alınmadığı için, sizin de tasdik ettiğiniz gibi geçersiz olan ifadeler, dolayısıyla bu kişilerin beraat etmesi gerekiyor dedi. Ama mahkeme buna rağmen bana ve arkadaşlarıma, kız arkadaşlarıma da üçer yıl hapis cezası verdi. Tabi ben bunu saygıyla karşılıyorum, ama ben bir çete lideri değilim, adam öldürmedim, yol kesmedim, gasp yapmadım, yani kimsenin canını yakmadım, sayın savcının söylediği gibi de dosyada, mahkeme dosyasında buna ait bir delil yok. Fakat mahkeme böyle karar verdiyse, eğer hapis de yatmam gerekiyorsa gider yatarım, burası gene benim vatanım, hapishane de benim vatanım, orası da vatanın toprakları, benim için fark etmez.
MUHABİR: Bu mahkeme sürecini ve ifadelerin avukat eşliğinde alınıp alınmamasını bir kenara koyacak olursak, bu suçlamalara odaklanarak bir soru yönelmek istiyorum, bir çete lideri, yöneticisi olmakla suçlandınız. Tüm bu iddialara sizin yanıtınız nedir?
ADNAN OKTAR: Buna ait hiçbir delil yok mahkeme dosyasında savcının söylediği gibi. Sadece poliste ölüm tehdidiyle ve işkence ile alınmış ifadeler var; şu an bu ifadeleri alan, işkence yapan polisler yaklaşık 1000 küsur senenin üstünde hapis cezası ile yargılanıyorlar. şu an bu polisler. Sizi de götürseler, yani kollarınızdan assalar, elektrik verseler, işkence yapsalar, bu kağıdı imzalayacaksın deseler siz de imzalarsınız. Biz de gittik imzaladık. Kız arkadaşlarım da ben de herkes de imzaladık. Bunun dışında da, savcının dediği gibi, Cumhuriyet savcısının söylediği gibi başka dosyada bir delil yok. Sadece işkence ile alınmış ifadeler var.
MUHABİR: Peki neden hedef alınan kişi siz olasınız ki, insanlar neden sizi hapse sokmak istesinler?
ADNAN OKTAR: Ben mahkemeyi tenzih ediyorum, mahkemenin dışında olarak bunu söylüyorum; ben masonluğu, masonları, komünistleri, faşistleri, Türkiye’deki gizli iddia edilen Ergenekon örgütünü, gizli derin devleti hedef alan, böyle illegal oluşumlara karşı ilmi, kültürel çalışma yapan bir insanım. Dünyanın her tarafında, kim olursa olsun bu tarz çalışma yapan bir insana her türlü eylem yapılır. Nitekim bana karşı yıllardan beri bir çok eylem yapıldı. 9 kere silahlı suikaste uğradım, 10 ay cinayet işlemiş akıl hastalarının içerisinde tutuldum ve akıl hastası olarak lanse edildim, yıllarca kamuoyuna akıl hastası olduğum şeklinde propaganda yapıldı basın tarafından, sonra bu, askeri hastanede akıl hastası olmadığım, sağlıklı olduğum şeklinde rapor verilerek bu bozuldu. Ama bu bana yapıldı. Daha önce de hücre hapsinde tutuldum, fakat bütün, daha önceki bütün suçlamalardan ben beraat ettim. Daha önce de bana bu tarz suçlamalar yapılmıştı, aynı suçlamalar yapılmıştı, beraat etmiştim. Fakat o zaman da öyle yine işkence ile alınmıştı, o zaman da zorla imzalatılmıştı, başka da delil yoktu bu yüzden beraat etmiştim. Fakat bu sefer mahkemede böyle bir durum oluştu. Fakat yıllardan beri basın benim üzerime şiddetle gelir, şiddetle mücadele eder, bir çok iftira atmıştır basın, aleyhimde bir çok yazı çıkartmışlardır, halen de buna devam ediyorlar. Fakat ben bunlardan etkilenmiyorum. Hatta emniyetteyken yiyeceğimin içine kokain karıştırdılar ve ben bunu adli tıpta ispat ettim, mahkemede ispat ettim. Polis tarafından yiyeceğime karıştırılarak verildiğini ispat ederek bu suçlamalardan da beraat ettim. Basın tarafından çok uzun süre ben aylarca kokainman olarak tanıtıldım. Halbuki emniyette kebap tarzı bir yiyecek getirmişlerdi, onun içerisine toz kokain serpip bana yedirmişlerdi ve bu şekilde bu neticeyi almışlardı. Buna benzer ben bir çok oyunla karşılaştım şu ana kadar... Yani Darwinizm’e, komünizme karşı da mücadeleyi de belirtebilirsen, pek onu duymadım yanlışlık olmasın .
MUHABİR: Darwinizm’in bir terör örgütü mü olduğunu söylüyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Darwinizm terörü zeminde geliştiren bir sistemdir, terör gelişme zeminini Darwinizm’in ortamında bulur. Yani bir bataklıkta nasıl bir sivrisinek ürer ise, Darwinizm’in bataklığında da terör ürüyor. Ben bunu kitabımda çok geniş kapsamlı, bilimsel delillerle net ve açık olarak ortaya koydum. Faşist liderler de komünist liderler de Darwinizm’den etkilendiklerini açık açık beyan ediyorlar zaten. Darwinizm’le ideolojilerinin bağlantılarını da eserlerinde açık açık anlatıyorlar .
MUHABİR: Darwinizm’e yöneltiğiniz eleştirinin altında materyalizme yönelttiğiniz eleştiri yatıyor olabilir mi ?
ADNAN OKTAR: Tabi tabi; Darwinizm eşittir materyalizm, materyalizm eşittir Darwinizm; zaten birbirini tamamlayan düşünceler bunlar .
MUHABİR: Üç yıllık ceza aldınız, bu temyiz mahkemesine gidecek mi?
ADNAN OKTAR: Evet.
MUHABİR: Son bir soru daha sormak istiyorum. Sizce evrim teorisine yönelttiğiniz bu savaşta, bu karşı duruşta galip olan siz mi olacaksınız? Bilim adamları sonunda evrim teorisinin geçersizliğini kabul edecekler mi?
ADNAN OKTAR: Çok kısa sürede bu dünya çapındaki şeytani aldatmaca son bulacak, insanlar hayretler içerisinde bu tesadüflerle bütün bu kainatı açıklamanın mantıksızlığını anlayacaklar. Einstein’ın, Edison’un, büyük bilim adamlarının, büyük politikacıların, hepsinin tesadüfler sonucu meydana gelmiş varlıklar olmadığını bütün insanlık görecek, New York’u, Paris’i yapan insanlığın tesadüflerle bu aklı elde etmediği, bu yapıyı bu gücü elde etmediğini bütün insanlık anlayacak ve kendilerine gülecekler ve kendilerine çok çok şaşıracaklar.
MUHABİR: Şeytani bir oyundan söz ettiniz, şeytanın oyunundan söz ettiniz. Darwin’i şeytanla mı eş görüyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Darwin’i şeytan kullanmıştır. Yani onu kendi amaçları için kullanmıştır. İnsanlığı da o düşünce ile aldatıyor şeytan ve insanlarla adeta alay ediyor, çünkü Darwinizm her şeyi tesadüflerle açıklıyor. Bir kromozomun içinde, büyük bir kütüphane içindeki bilgiden çok daha fazla bilgi var. Bunun tesadüfler sonucu olduğunu söylüyor Darwinizm. Yani buna artık söylenecek söz ne olabilir? Tabiki şeytanın ciddi bir alayıdır bu. Eğleniyor insanlarla şeytan.
MUHABİR: Çok teşekkürler.
ADNAN OKTAR: Sadece o şeyi açıklayayım, aklınızda kalmasın diye; ben de teşekkür ederim. O mahkemede kadınlarla, kızlarla ilgili bir iddia vardı diyorsunuz, o iddia şöyle; bir kadını benim zorla tehditle, silah zoruyla yatağın kenarına getirdiğim ve onu soyarak bir uygunsuz pozisyonda video kameraya aldığım ama bunu yaparken de uzun namlulu silahları ona doğrulttuğum şeklinde bir iddia vardı, bu mahkemeye geldi. Ben de mahkemede, çekilen filmle, bu kadının iddia ettiği film ile benim evimin filminin karşılaştırılmasını mahkeme huzurunda sundum ve bilirkişinin de katılımı ile avukatların da katılımı ile büyük bir heyete bunu sundum. İki evin arasında dev farklılıklar olduğu anlaşıldı. Benim bulunduğum evde kolon yok, o bayanın bulunduğu evde tavan kirişleri aşağı doğru sarkıyor. Bu farklılıkların en önemlisi idi; çünkü evin tamamen yıkılması gerekiyor, bu aradaki olayın konumunu çok iyi ortaya çıkaran bir şey bu. İkincisi benim bulunduğum evde pencere tavandan tabana kadar. O evde küçük pencere var. Oradan da bunu ispat ettim. Ayrıca orada silahlı insanlar da yok görüntüde, bomboş evin içi, sadece iki kişi var. Mahkeme orada kesin kanat getirdi ve ben bu suçtan ağır ceza mahkemesinde beraat ettim. Ama buna rağmen bu bayan bana tazminat davası açtı ve tazminat davasını kazandı. Yani mahkeme benim bunu yaptığımı düşünerek bu kadına tazminat vermem konusunda hükmetti ama ağır ceza mahkemesinin altında olan bir mahkeme bu kararı verdi. Tabi ben buna da saygı duyuyorum. Ama yani bilirkişi huzurunda, hakimler huzurunda ispat ettiğim bir davadan dahi ceza aldım fakat buna da saygı duyuyorum .
MUHABİR: Son bir soru daha sormak istiyorum, kaç yaşındasınız?
ADNAN OKTAR: 53
MUHABİR: Çok teşekkürler.
ADNAN OKTAR: Ben de teşekkür ederim, lütfettiniz, şeref verdiniz, çok memnun oldum.
MUHABİR: Benimle konuşmak için zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum öncelikle.