Suriye’de 3 yıldır devam etmekte olan iç savaşta yaklaşık 130 bin kişi hayatını kaybetti. Bu rakama yaralılar, tutuklular, kayıplar, evlerini terk edenler ve mülteciler de eklendiğinde ortaya çıkan tablo ülkede yaşanan vahşeti gözler önüne seriyor.
Suriye’de şehirler yıkılıyor, ülke bir harabe görünümünde. Taş üstünde taşın kalmadığı yerleşim yerleri şimdilerde adeta birer mezarlığı andırıyor; ruhsuz ve cansız. İşte Esad bu boş arazinin, fiilen var olmayan bir Suriye’nin sözde devlet başkanı olarak hala karşımızda.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, dünyada, insanların en fazla göç etmek zorunda kaldığı ülkenin Suriye olduğunu açıkladı. Buna göre iç savaşın başladığı Mart 2011’den bu yana evlerini terk etmek zorunda kalan Suriyelilerin sayısının sekiz buçuk milyonu aştığı, en az 6,5 milyon kişinin ise güvenlik nedeniyle ülke içinde göç etmek zorunda kaldığı belirtildi. Bu insanların çoğunun elektrik ve suya erişimi yok, ilaçları yok. Ülkede 2,5 milyon kişi iç savaşın olduğu bölgede yaşıyor. 2,2 milyon kişi ise komşu ülkeler Türkiye, Ürdün, Lübnan, Irak başta olmak üzere çeşitli ülkelere göç etti. Ülkenin yarısına insani yardım ulaştırılamıyor
UNICEF’in verdiği rakamlara göz attığımızda zulmün boyutları daha da netleşiyor. Suriye’de yardıma muhtaç olanların yarısı 18 yaşın altında. 5 yaşın altında 500 binden fazla çocuk yardım bekliyor. Ülkeyi terk etmek zorunda kalanların yarısı çocuk. BM Çocuk Fonu, Suriye’de altyapının ve kamusal alanların sistematik olarak saldırıya uğradığını, sağlık merkezleri ve eğitim sisteminin çökmek üzere olduğunu belirtiyor. İsveç yardım kuruluşu Madair'den George Mekhasi geçtiğimiz yıl Lübnan Bekaa Vadii’sinde yer alan mülteci kamplarında çadırların seviyesinin alçak olması ve suların çadırlara dolması sebebiyle çocukların suyun içinde uyumak zorunda kaldıklarını, bu durumun çocuklarda ciddi rahatsızlıklara sebep olduğunu söyledi.
Suriye’de yaşanan bu insanlık suçu ile ilgili bugüne kadar alınmış tek bir BM Güvenlik Konseyi kararı bulunmuyor. Türkiye Dışişleri Bakanı Sn. Davutoğlu, geçtiğimiz günlerde Brookings Enstitüsü’nde bir konuşma yaptı. Bu konuşmada, tüm ısrarlara rağmen Eylül ayında BM’de Suriye'nin kimyasal silahlarıyla ilgili kararnameye, bu ülkede yaşanan dramla ilgili tek bir paragrafı ekletemediklerini ifade etti. Davutoğlu, Bosna Hersek Dış İşleri Bakanı Zlatko Lagumdzija ile birlikte The Washington Post için kaleme aldığı makalesinde de “BM Güvenlik Konseyi, gözler önünde böyle bir kıyım yaşanırken daha ne kadar başka tarafa bakmaya devam edecek? Şam'daki rejimin ellerinde her ay neredeyse 5 bin Suriyeli hayatını kaybederken, uluslararası toplum daha ne kadar geride duracak? Dünya, Bosna Hersek'te olduğu gibi, yine bir BM Genel Sekreteri'nin, insan elinden çıkma bir insani felaket karşısında harekete geçilmediği için özür dilemesini mi bekliyor?" sözlerine yer vermişti. Geçmişte Ruanda ve Srebrenica katliamlarında olduğu gibi, bugün de tüm dünya liderlerinin şahitliğinde bir kez daha masum insanlar katlediliyor.
Yaşanan zulmün boyutlarını anlayabilmek için kıyas yapmak önemli. Herkesin yaşadığı ülkenin yarısına yakın bir kısmının mülteci durumuna düştüğünü, her gün mahallelerinin bombalandığını bir an için düşünmesi bu felaketi anlamaya yeter.
Suriye İçin Çözüm İttihad-ı İslam’dır
Batı dünyası sadece kimyasal veya nükleer silah söz konusu olduğunda devreye girmekte, konvansiyonel silahlarla yapılan katliamlar karşısında sessiz kalmaktadır.. Batı dünyasını yönlendirmeye gayret eden bazı derin yapılar “Müslümanlar arasında kazananı olmayan çatışmalar desteklenmeli” görüşünü dillendirmekteyken çözümü farklı yerlerde aramak sadece vakit kaybı olacaktır.
Suriye ve mülteciler sorununa karşı tek güçlü fikir, İslam ülkelerinin Suriye zulmüne karşı birleşmesidir. Biz birlik olmadığımız sürece her gün yeni yeni acılar İslam dünyasının üzerine gelmeye devam edecektir.
İslam ülkeleri, her soruna yıldırım hızıyla müdahale eden bir İslam Birliği Gücü’ne dönüştüğü anda İslam coğrafyasında iç savaş ve çatışmanın tarafları bundan derhal vaz geçecektir. Arkasına aldığı 1,6 milyar Müslümanla barışı ve iyiyi emredecek bu büyük güç, doğal olarak Suriye’de de en büyük söz sahibi olacaktır. Hem Esad hem de diğer savaşan taraflar için bir taraftan caydırıcı, bir taraftan da güven kapısı olacak bu birlik, her iki tarafın da kaçınılmaz olarak geri çekilmesini sağlayacaktır.
Diğer yandan, Suriye için uluslararası çözüm görüşmeleri sürerken bir yandan iç savaş da devam ettiğinden, her ihtimale karşı tüm halkın ülkeden çıkarılması büyük önem taşıyor. İşte bu sebeple, bütün bölge ülkelerinin mutlaka mültecileri ağırlama konusunda kararlı davranması, maddi yük altına giren ülkelere finansal desteğin sağlanması son derece önemli. Suriye’de istikrar sağlanana kadar, kardeşlerimizin güvenliği ve insani hakları için tüm İslam ülkelerinin seferber olması elzemdir. Kuran'ın ruhunda kardeşini kendi nefsinden üstün tutma anlayışı hakimdir. Muhacirler Medine’ye göç ettiklerinde Ensar onları ağırlamak için adeta yarışmıştı. Bizler de sahabenin bu güzel ahlakını yaşatmalı, üzerimize düşen vazifeyi yerine getirmeliyiz.
Sayın Adnan Oktar'ın Your Middle East'te yayınlanan yazısı:
http://www.yourmiddleeast.com/opinion/islamic-unity-key-to-solving-syrias-war_20770