... Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette EN BÜYÜK BİR MÜÇTEHİD (ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi) hem EN BÜYÜK BİR MÜCEDDİD (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi, yenileyen, yenileyici), hem HAKİM, hem MEHDİ hem MÜRŞİD (doğru yolu gösteren kişi) hem KUTB-U AZAM (Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan, zamanın en büyük mürşidi) olarak BİR ZAT-I NURANİYİ (nurlu bir zatı) GÖNDERECEK ve O ZAT da, EHL-İ BEYT-İ NEBEVİDEN (Peygamberimiz (sav)’in soyundan) OLACAKTIR. (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Yedinci Risale Olan Yedinci Kısım, s. 411-412)
Bediüzzaman'ın kullandığı “HAKİM” kelimesinin sözlük anlamı, "Haklı ve haksızı ayırıp adalet üzere hükmeden, idare eden"dir. Bediüzzaman eserlerinde Hz. Mehdi (a.s.)'ın yerine getireceği görevlerinden bahsetmiş; halihazırda dağınık halde bulunan tüm İslam dünyasını birleştirip bu birlikteliğin manevi liderliğini üstlenmenin de Hz. Mehdi (a.s.)'ın bu görevlerinden biri olduğunu belirtmiştir. Bediüzzaman Hz. Mehdi (a.s.)'ın, burada belirtilen “HAKİM” sıfatını kullanarak, tüm İslam aleminin manevi lideri olacağını ve Müslümanların meselelerine çözüm getireceğini bildirmiştir. Buna göre, Hz. Mehdi (a.s.)’ın adil hükümleri ve yönlendirmesiyle dünya çapında tüm İslam dünyası huzura, güvenliğe ve refaha kavuşacaktır. Böyle bir gelişme şu ana kadar ne Bediüzzaman ne de bir başka İslam aliminin döneminde gerçekleşmemiştir. Nitekim Bediüzzaman da bu gerçeği hatırlatarak Hz. Mehdi (a.s.)'ın henüz gelmediğini çok açık bir şekilde dile getirmiş; Hz. Mehdi (a.s.) geldiğinde , tüm dünyayı etkisi altına alacak olan bu “hakim vasfını taşımasıyla” , Hz. Mehdi (a.s.)'ın tüm insanlar tarafından açıkça tanınabileceğine” dikkat çekmiştir.
Bediüzzaman, yaşadığı Hicri 13. yüzyılın müceddidi olarak üstlendiği görevi en güzel ve en şerefli şekilde yerine getirmiştir. Ancak onun tebliği “hakim” vasfını taşıdığı şartlar altında değil; tam aksine maddi ve manevi açıdan gayet zor şartlarda, benzersiz sıkıntılar ve haksızlıklar içerisinde geçmiştir. Bediüzzaman hayatının hiçbir döneminde böylesine bir hakimiyet konumunda olmamış; aksine baskı altına alınmış, ömrünü esaret, sıkıntılar ve zorluklar altında geçirmiştir. Böylesine geniş bir kesimin desteğini almamış, hakim vasfıyla tüm dünyaya adaleti getirmemiş; çok şerefli bir hayat yaşamış ancak çeşitli haksızlıklara uğramış, eziyetlere tabi tutulmuş, yaşamının büyük bölümünü hapis ve sürgün gibi şartlar altında sürdürmüştür. Yukarıda sayılan imkanların ve yerine getirilecek olan sorumlulukların ise, kendisinden sonraki yüzyılın müceddidi olarak Hz. Mehdi (a.s.)'a nasip olacağını bildirmiştir.
Hz. Mehdi (a.s.)'ın tüm diğer özellikleri gibi, Allah'ın lütfettiği “Hakim” vasfıyla tüm dünyaya adaleti tesis edecek olan Hz. Mehdi (a.s.)'ın bu özelliğinin de Bediüzzaman'ın hayatında görülmediği açık bir gerçektir. Nitekim Bediüzzaman'ın bu konudaki kendi anlatımları da, bu durumun kendisinin 'Mehdi' olmadığının bir delili olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
'Bediüzzaman kendisinin 'Ahir zamanın büyük Mehdisi' olmadığını delilleriyle birlikte açıklamıştır' makalesine geri dönmek için tıklayın <<<<<<