Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; dünya şimdiye kadar, bugünkü gibi utanç verici bir tabloya hiç şahit olmadı. Daha önce milyonlarca savunmasız çocuğun her tür tehlikeyle karşı karşıya gelecek şekilde yapayalnız bırakıldığı asla görülmedi.
Bugün çatışma bölgelerinde yaşayan 230 milyon çocuk var ve bunların çoğuna yardım eli uzatabilecek dünya ülkelerinden hiçbir yardım ulaşmıyor. Tüm dünya, çıkması beklenen son müzik albümleri, moda trendleri ve spor müsabakaları gibi “sözüm ona daha önemli meseleler” ile meşgul görünüyor. Bu çocukların büyük bir kısmı ise, tehlikede olacaklarını hiç ummayacağımız yerlerde yaşamalarına rağmen tuhaf bir şekilde yine de tehlikedeler, hem de Avrupa’nın tam ortasında.
Suriye Savaşı bir ülkeyi yok ederken koca bir ulusu mahvederek, milyonlarca insanı güvensiz bir ortamda ailesiz, evsiz ve gelirsiz bıraktı. Milyonlarca Suriyeli daha güvenli bir geleceği, başka yerlerde aramak zorunda kaldı. Sonuç olarak 4,7 milyon Suriyeli şu anda başka ülkelerde mülteci konumunda ve bu kişilerin “evim” diyebilecekleri bir yerleri kalmadı.
Savaştan önce Suriyelilerin de bizim gibi iyi bir yaşantıları vardı. Onlar da normal yaşamları olan sıradan insanlardı. Aralarında doktorlar, öğretmenler, mühendisler, anneler, babalar, büyükanne ve büyükbabalar ve öğrenciler vardı. Muhtemelen bir gün bu “normal” yaşantılarının parçalara ayrılıp dağılacağını ve kendilerini hiç kimsenin bulunmak istemeyeceği bir durumda bulabileceklerini hayal etmemişlerdi. Yine de bu durum gerçekleşti ve milyonlarca Suriyeli yardım almak için, kendilerine karşı anlayışsız ve hatta düşmanca tavırlarda bulunan insanlara yönelmek durumunda kaldı.
Gruplar halindeki mültecilerin Avrupa’ya ulaşmanın farklı yollarını ararken tehlikeli ölüm yolculuklarına çıktıklarını kesinlikle duymuşsunuzdur. Birçoğu yolda hayatını kaybederken Avrupa’ya ayak basmayı başaranlar ise insanı şok eden bir düşmanlık, aşağılanma ve dışlanmaya maruz kalıyorlar. Hiçbir şekilde mazur görülemez bir tavır olan “sizi burada istemiyoruz, nereden geldiyseniz oraya geri dönün” yaklaşımı, tüm Avrupa’da yaygınlaşmış durumda. Ezilmiş durumdaki bu insanların çoğu, insanlık dışı koşullarda gözaltı merkezlerinde tutuluyorlar ve aralarında zaman zaman yerde yatması ve çok az bir miktar sütle hayatta kalmayı başarması gereken bebekler de var. Daha da kötüsü, bu insanların arasında yanlarında ebeveynleri olmayan binlerce çocuk da bulunuyor.
Evet doğru okudunuz; binlerce çocuk hiçbir yetişkin gözetimi olmadan her çeşit tehlikeye açık durumda. Bu çocukların yaşları 1 ila 17 arasında değişiyor.
Europol’un son raporlarına göre yanlarında refakatçileri olmayan 10.000 mülteci çocuk şu anda beklenmedik bir şekilde kayıp. Bir, on veya yüz değil; tam 10.000 mülteci çocuk kayboldu. Otoritelere göre, bu çocuklar insan tacirleri, seks tacirleri veya organ mafyası tarafından alıkonulmuş olabilir. Kimse tam olarak nereye kaybolduklarını bilmiyor.
Avrupa dünyanın en zengin kıtalarından birisi ve bir milyon mülteciyi rahatlıkla barındırabilecek kadar geniş bir alana sahip. Sonuçta Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak, Avrupa’dan daha az zengin ve daha az toprak alanına sahip olmalarına rağmen, cömert bir şekilde kapılarını açarak 4,8 milyon mülteciyi ülkelerine kabul ettiler ve “dünyanın geri kalanı için çok iyi birer örnek” oldular. Sadece Türkiye, kişi başına 10.500 $ gayrisafi milli hasılaya sahip bir ülke olmasına rağmen, herhangi bir dış yardım olmaksızın tek başına 10 milyar $ harcayarak 2,7 milyon mülteciye sahip çıktı.
Ancak Avrupa’nın tamamen farklı bir hikayesi var: Avrupa’nın kalbinde yer alan Fransa sahilindeki “Calais Ormanı” mülteci kampını ele alalım. Buraya “orman” denilmesinin bir nedeni var. Bu kampta durum o kadar korkunç ki, burası hiç kimse özellikle de çocuklar için asla uygun değil. Son olarak bu kampta genç erkek çocuklarının tecavüze uğradığıyla ilgili haberler vardı, ancak buna karşı hala herhangi bir önlem alınmadı. Her gece çocuklar İngiltere’ye ulaşabilmek için tehlikeli metotlar deniyorlar; bazen tırların arkasında istifleniyor veya saklanıyorlar, ancak birçoğu bu tür yolculuklar esnasında hayatını kaybediyor.
Fransız polisi bu çocuklara acımasızca davranıyor; çocuklar yakalandıklarında ya biber gazına ya da ciddi bir dayağa maruz kalıyorlar. Buna ilaveten İngiliz hükümeti geçtiğimiz hafta 3.500 ebeveynsiz mülteci çocuğun Avrupa’daki kamplardan İngiltere’ye geçişine yönelik bir izin protokolünü reddetti.
Tabii ki Avrupa genelinde İsveç ve Almanya gibi istisnai ülkeler de var. Bu ülkelerin ekonomilerini ve toprak büyüklüklerini göz önüne aldığımızda gayretleri ve yaptıkları yardımlar tabii ki daha büyük olabilir, ancak yine de Avrupa’nın geri kalanına kıyasla tavırları çok daha övgüye değer. Aynı şekilde bazı siyasetçiler ve kanaat önderleri de dahil birçok Avrupalı benzer bir yaklaşım sergiledi ve mülteciler için muazzam bir şefkat gösterdi. Bu kişilerin diğer insanlara da örnek teşkil etmesini ve Avrupa’nın insan hakları konusunda başı çektiğini, medeniyet ve eşitlik konusunda en yüksek standartları temsil ettiğini bir kez daha tüm dünyaya kanıtlamasını umuyoruz.
Adnan Oktar'ın American Herald Tribune'de yayınlanan makalesi:
http://ahtribune.com/world/north-africa-south-west-asia/refugee-crisis/1218-children-missing.html