Bu kitabı okuyan Hristiyan kardeşlerimizin anlamalarını istediğimiz çok önemli bir gerçek var: Kitabın yazılmasındaki amaç Hristiyan kardeşlerimizi yermek, onları kötülemek, İncil'i tamamen geçersiz kılmak veya Hristiyanlık dinini ortadan kaldırmak asla değildir...
Kuran ayetlerinde işari olarak ve Peygamberimiz (s.a.v.)'den rivayet edilen hadislerde de açık bir şekilde dünyada yaşanacak olan Ahir Zaman ve bu zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi (a.s.) hakkında son derece tanımlayıcı ayrıntılar bulunmaktadır. Hicri 13. Asrın büyük müceddidi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de, Kuran ayetleri ve söz konusu hadisler ışığında Risale-i Nur Külliyatı'nda bu konuyla ilgili önemli açıklamalar yapmıştır...
Asr-ı Saadet döneminden bu yana, ‘Mehdi konusu‘ İslam aleminde her zaman büyük önem taşıyan hayati bir konu olmuştur. İman edenler, Müslümanların yaşadıkları sıkıntılara, yeryüzünde hüküm süren inkara dayalı düşünce sistemlerinin, haksız ve adaletsiz uygulamaların, dünyada süregelen savaş ve çatışmaların hep Hz. Mehdi (as)‘ın vesilesiyle son bulacağını umarak, bu mübarek şahsın kendi yaşadıkları yüzyıllarda gelmesini beklemiş, bunun için Allah’a samimiyetle dua etmişlerdir...
Allah Kuran'da Müslümanların Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e ve ondan önce gönderilmiş olan tüm Peygamberlere ve bu Peygamberlere indirilenlere iman ettiklerini bildirmektedir. Bakara Suresi'nin 4. ayetinde Rabbimiz Müslümanlar için; "ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler..." buyurmaktadır...
Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde kıyamete yakın bir zamanda yaşanacak olan ahir zaman hakkında çok detaylı bilgiler ve işaretler yer almaktadır. Peygamberimiz (sav)’in verdiği bilgilere göre, bu dönemde -birbiri ardınca olmak üzere- pek çok önemli olay gerçekleşecektir...
Harun Yahya'nın eserlerinin dünya üzerindeki etkisini gözler önüne seren bu kitap, Dünyadan Yankılar kitabının ikinci cildidir. Kitabın ilk cildinin hazırlanış tarihi olan Mart 2002'den bugüne Harun Yahya'nın eserlerinin sayısı, eserlerin çevrildiği dillerin miktarı, makalelerin yayınlandığı dergi ve gazetelerin, belgesellerin yayınlandığı televizyon ve internet sayfalarının adedi katlanarak artmıştır...
HARUN YAHYA'nın bilimsel, imani ve siyasi konulardaki 170'den fazla eserinin her biri insanların dünyaya bakış açılarını değiştirecek özelliktedir. Harun Yahya, kainattaki yaratılış delillerini gözler önüne serdiği bilimsel kitaplarıyla, İslam ahlakını Kuran ayetleri doğrultusunda anlattığı eserleriyle ve dünya üzerindeki siyasi gelişmelerin ve tarihi olayların perde arkasında kalmış gizli yönlerini ortaya koyduğu siyasi kitaplarıyla her ülkeden, her dil ve dinden milyonlarca insana hitap etmektedir. Ve bu yönüyle Harun Yahya külliyatı tüm dünyada geniş yankı uyandırmaktadır...
Kendisinin ve tüm diğer canlıların nasıl var oldukları sorusunu araştıran insan iki farklı açıklama ile karşı karşıya kalır. Birincisi, insan dahil tüm canlıları sonsuz akıl ve güç sahibi olan Allah'ın yarattığı gerçeğidir. İkinci açıklama ise, canlıların doğal süreçlerin ve rastlantısal etkilerin ürünü olduklarını iddia eden "evrim" teorisidir...
Sevgili çocuklar, bu kitapta sizlerle birlikte etrafımızdaki canlı ve cansız varlıkların yaratılışlarındaki harikalıkları keşfedeceğiz. İleriki sayfalarda, doğadaki birbirinden sevimli canlıların ilginç ve şaşırtıcı özelliklerini öğreneceksiniz. Bu kitabı okurken, Allah'ın tüm canlıları en güzel biçimde yarattığını ve her birinin O'nun sonsuz güzelliğini, gücünü ve bilgisini yansıttığını göreceksiniz...
İçinde bulunduğumuz çağda faaliyet gösteren uluslararası bir şirketi zihinlerimizde canlandıralım. Farklı niteliklerdeki yüz binlerce insanın böyle bir ticari organizasyonun çatısı altında ve belirli bir hedef doğrultusunda bir araya geldiklerini gözlerimizin önüne getirelim. Bu dev şirketin dünyanın değişik bölgelerine dağılmış fabrikaları, üretim tesisleri, yönetim merkezleri, şubeleri ve yan kuruluşlarının olduğunu dikkate alalım...
Evrim teorisi, İngiliz doğabilimci Charles Darwin tarafından 19. yüzyılın ortalarında ileri sürüldü. O dönemin bugüne kıyasla en belirgin özelliği ise, bilim ve teknoloji düzeyinin son derece geri olmasıydı. 19. yüzyılın bilim adamları basit laboratuvarlarda, oldukça ilkel araçlarla çalışıyordu. Kullandıkları araçlarla bakterilerin dahi varlığını görmeleri mümkün değildi. Dahası, Ortaçağ'dan beri süregelen pek çok batıl inanış, bilim adamlarını hala etkisi altında tutuyordu...
Hz. İsa (a.s.), diğer tüm peygamberler gibi Allah'ın insanları doğru yola çağırmakla görevlendirdiği seçkin bir kuludur. Ancak Hz. İsa (a.s.)'ı diğer peygamberlerden ayıran, Rabbimiz'in takdir etmiş olduğu bazı özellikler vardır. Bunlardan en önemlisi onun halen ölmemiş, Allah Katına yükseltilmiş ve yeryüzüne tekrar geri dönecek olmasıdır...
Peygamber Efendimiz (sav), Allah'ın "… ancak o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur." (Ahzab Suresi, 40) ayetiyle bildirdiği gibi insanlar için son peygamber olarak gönderilen, Yüce Rabbimiz Allah'ın en son hak kitabını vahyettiği, güzel ahlakı, takvası, Allah'a olan yakınlığı ile insanlara örnek kıldığı, Allah'ın dostu, Rabbimiz'in Katında üstünlüğü olan, müminlerin de dostu, en yakını ve velisidir...
İnsanlık tarihine aynı zamanda peygamberler tarihi gözüyle de bakılabilir. Allah Kendi vahyini insanlara tarihin her döneminde elçileri vasıtasıyla ulaştırmıştır. Elçiler, insanlara Allah'ı anlatmış, onlara Rabbimiz'in sözlerini iletmişlerdir...
Kuran Allah tarafından insanlara rehber olması için indirilen, içinde en doğru açıklamaların yer aldığı, insanlara müjdeler veren, onları uyarıp korkutan ve onlara Allah'tan bir rahmet olan tek hak kitaptır. Dolayısıyla insanların en öncelikli okumaları ve öğrenmeleri gereken kitap Kuran'dır. Kuran'da Allah'ın hükümlerinin yanısıra pek çok konuda insanlara en doğru bilgiler aktarılır. Kuran'ın her ayeti hikmetlerle doludur...
" ... Yusuf daha nice yıllar zindanda kaldı" (Yusuf Suresi, 42) ayetinin ihbarı ve sırrıyla Yusuf Aleyhisselam mahpusların piridir. Ve hapishane bir nevi Medrese-i Yusufiye olur." Bu sözler, hayatı boyunca Kuran ahlakını insanlara anlatan ve sadece bu nedenle bazı çevrelerin düşmanlığını kazanarak suçsuz yere 30 yılını sürgünlerde ve hapishanelerde geçirmiş olan, 20. yüzyılın en büyük İslam alimlerinden Bediüzzaman Said Nursi'ye aittir...
Dünyanın barışa, dostluğa ve kardeşliğe belki de en çok ihtiyaç duyduğu dönemlerden birini yaşamaktayız. 20. yüzyıla damgasını vuran çatışmalar ve gerilimler, yeni yüzyılda da tüm hızıyla devam ediyor. Dünyanın dört bir yanında masum insanlar bu çatışma ve gerilimlerden dolayı acı çekiyor...
Çeşitli eserlerimizde ayrıntılı olarak açıkladığımız "maddenin ardındaki sır" konusu, geniş bir okuyucu kitlesini etkilemiş ve bu kişilerin yaşadıkları hayat boyunca hiç farkında olmadıkları önemli bir gerçeği fark etmelerine vesile olmuştur. Bu, yeni bir felsefe ya da bir ideoloji değil, her insanın ister istemez içinde olduğu, yaşadığı, anlaşılması kolay, bilimin çeşitli alanlarında uzun yıllar önce ispatlanmış bir gerçektir...
Bu kitabı okuyan kişiden beklenen, hayatının en önemli konusunu yeniden gözden geçirmesidir. Ancak bunu yaparken, şimdiye kadar mutlak doğru olarak kabul ettiği kuralları, kapıldığı bazı önyargıları bir kenara bırakması gerekmektedir. Çünkü bir insan, ne olursa olsun bir konuya önyargıları ile yaklaşırsa doğru karar veremez. Çirkin görmek istediği şeyi çirkin görür. Kötü olduğuna önceden karar verdiği şeyi kötü olarak algılar...
Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'in yılmaz bekçileri olarak, O'nun mirasını gereği gibi taşıyabilmek için, "Gerçek Atatürkçülük"ün nasıl olması gerektiğini doğru kavramak gerekir. Bu önemli gerçeğin kavranması bilinçli her Türk ferdi için büyük bir vazife ve sorumluluktur...
Dünya üzerinde her insanın kendine benimsediği bir yol, bir yaşam tarzı vardır. Ancak bu yollardan kimi yanlış yollardır ve insanları maddi ve manevi yönden çıkmaza sokar. İnsanların önündeki sayısız alternatif içinde doğru yolu bulabilmesi için ise düşünmesi ve gerçekleri araştırması gerekir...
Komünist mirasa sahip Rus hükümetinin, Çeçenistan'daki Müslümanlara yaptığı eziyetler, Mao'nun izinden gitmekte kararlı olan Çin hükümetinin bebek katliamları, Avrupa ülkelerinde Darwinist eğitim alan gençlerin okullarından birer suç makinesi olarak çıkmaları, dünya toplumlarını kaosa sürükleyen olaylar...
Güzel söz söylemek denince insanların çoğu bunu iltifat etmek, sevgiyi dile getirmek ya da umut veren konuşmalar yapmak olarak algılar. Oysa Allah'ın Kuran'da bizlere öğrettiği güzel söz, her ne kadar bu sayılanları içine alsa da, çok daha farklı ve geniş bir anlam içerir. Allah güzel sözü bizlere "Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: 'Gerçekten ben Müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kimdir?" (Fussilet Suresi, 33) ayetiyle bildirir. Yani asıl güzel söz insanları Allah'a çağıran, Kuran'a uymaya davet eden sözdür...
Bir bitki ya da hayvanın eski jeolojik çağlardan bu yana yerkabuğunda korunmuş olan kalıntılarına ya da izlerine fosil denir. Yeryüzünün her tarafından derlenmiş olan fosiller, yaşamın başlangıcından bu yana yeryüzünde yaşamış canlılar hakkında bilgi veren en önemli kaynaktır...
Birçok insan şirkin büyük bir sapkınlık olduğunu duyar, ama bunun kendisiyle uzaktan ya da yakından ilgili olduğunu hiç düşünmez. Müşriklerin, yani şirk koşanların, sadece taştan ya da tahtadan oyulmuş totemlere secde eden insanlar olduklarını sanır. Ona göre müşrikler, sadece Peygamberimiz (sav)'den önce Kabe'deki putlara tapan cahiliye Arapları ve onlara benzer ilkel putperestlerdir...
Darwin'in evrim teorisini geliştirdiği dönemde canlıların özelliklerini sonraki nesillere nasıl aktardıkları, yani kalıtımın nasıl gerçekleştiği tam olarak bilinmiyordu. Bu nedenle kalıtımın kan yoluyla sağlandığı gibi ilkel düşünceler yaygın kabul görüyordu. Kalıtım hakkındaki bu belirsizlik, Darwin'in teorisini geliştirirken tümüyle yanlış birtakım varsayımlara dayanmasına neden oldu...
Pek çok insan evrim teorisini, ilk olarak Charles Darwin'in ortaya attığı, bilimsel delillere, gözlemlere ve deneylere dayalı bir teori zanneder. Oysa evrim teorisinin ilk fikir babası Darwin olmadığı gibi, teorinin kaynağı da bilimsel deliller değildir. Teori, antik bir dogma olan materyalist felsefenin doğaya uyarlanmasından ibarettir. Bugün de teori, kendisini destekleyen bilimsel bulgular olmamasına rağmen, sırf materyalist felsefe uğruna körü körüne savunulmaktadır...
Biyoloji ile ilgilenen insanlar, özellikle de dünya üzerindeki canlıların nasıl ortaya çıktığı sorusuna cevap arayanlar, 20. yüzyıl boyunca "evrim" kelimesini çok fazla duydular. Ancak bu ifade çok büyük yanılgılar içermekteydi..
2001 yılının başından bu yana bilim dünyasında çok ilginç ve son derece önemli gelişmeler yaşandı. Nature, Scientific American gibi dünyaca ünlü bilim dergilerinde, New York Times, CNN ve BBC gibi ünlü medya kuruluşlarında art arda çıkan bazı haberler, evrim teorisinin ne kadar büyük bir bilimsel açmaz içinde olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bilindiği gibi, bugünkü şekliyle evrim teorisi, 19. yüzyılın ortalarında Charles Darwin tarafından ortaya atılmış ve o dönemde güçlenen materyalizme büyük bir destek sağlamıştır. Bu öyle bir destektir ki, bugün evrim teorisinin yıkılması, materyalizmin de yıkılması ile sonuçlanmaktadır...
HÜRRİYET BİLİM DERGİSİNE CEVAP: İNSAN POLİTİK BİR HAYVAN DEĞİLDİR.
Hürriyet Bilim dergisinin 1 Haziran 2002 tarihli sayısında "İnsan mı 'Politik Hayvan' Şempanze mi 'Politik İnsan'" başlığıyla bir yazıya yer verildi. Bu yazıda, insanlardaki iktidar oyunları, nüfuz mücadeleleri, blöf, yardım isteme, çıkar hesapları gibi sosyal davranışların daha iyi anlaşılması için, şempanzelerin davranışlarının incelenmesi gerektiği öne sürülüyor, ve bu davranışla rın insanlara maymunlarla ortak atalarından miras kaldığı iddia ediliyordu...
En çok kullanılan propaganda yöntemlerinden biridir: Bir şey ne kadar sık ve ne kadar yüksek sesle söylenirse o kadar çok insan ona inanır. Charles Darwin'in 19. yüzyılın ortalarında ortaya attığı evrim teorisi de, 150 yıldır aynı propaganda yöntemiyle savunulmakta, insanlara canlılığın kökeninin tek bilimsel açıklaması gibi sunulmaktadır...
İlk ortaya atıldığı günden bu yana bazı çevrelerce ideolojik bir zorunluluk olarak ilgi gören evrim teorisi, günümüzde de aynı zorunluluk sebebiyle yoğun bir propaganda ile savunulmaktadır. Kimi bilimsel yayınlarda, okullarda ve bazı medya organlarında canlılığın kökeni konusunda ispatlanmış bir gerçek gibi sunulmaktadır. Evrim teorisi bilim adamlarının bir kısmı tarafından da büyük bir bağlılıkla savunulduğu için, insanların birçoğu bu teoriyi bilimsel açıdan geçerli zannetmektedirler...
Son yıllarda Türkiye'de çok önemli bir gelişme yaşanmaktadır. On yıllardır bazı çevreler tarafından bilimsel bir gerçek gibi gösterilmeye çalışılan evrim teorisi ve ona dayanan materyalist felsefe, büyük bir bilimsel hezimetle karşı karşıyadır. Türkiye'nin dört bir yanında, kitaplar, konferanslar, dergiler, bilimsel sergiler ve medya yayınları aracılığıyla duyurulan bu gerçek, çok büyük bir etki uyandırmaktadır. Canlıları Allah'ın yarattığı gerçeği, karşı konulamaz bir biçimde, bu gerçeği inkar eden evrim teorisine karşı galip gelmektedir...
Bu kitabın konusu, insan vücudunun yapıtaşı olan hücredir. Çoğu kişiye göre, insan hücresi ile ilgili bir kitap, ancak bir biyoloji ya da kimya kitabı olmalıdır. Oysa elinizde tuttuğunuz kitap bir kimya ya da biyoloji kitabı değildir. Kitabın amacı, okuyucunun konu hakkındaki bilimsel birikimini artırmak, ona biyolojik detaylar öğretmek de değildir. Çünkü bu bilgiler zaten okullarda öğrencilere aktarılır...
Darwinizm, cehaleti esas alır, insanların bilimsel konulardaki bilgi eksikliğini kullanır. Darwinist ideoloji, bilgisiz kitleler üzerinde bir önkabul oluşturmaya dayalıdır. Bunun için kullanılan yöntem, bol tekrar ile kitle hipnozu yapmak ve büyü etkisi oluşturabilmektir...
Darwinistlerin yanılgılarına göre doğada canlıların oluşumu için sözde tek bir alternatif vardır: Canlılar milyonlarca yıl önce, kör tesadüflerin eseri olarak kendi kendine beliren ilk hücreden türemiş ve zamanla türler, yine tesadüflerin etkisiyle, başka türlere dönüşmüştür. Diğer bir deyişle Darwinizm'in canlılığın oluşumu için ihtiyaç duyduğu şey; tesadüfler, doğa olayları ve zamandır. Darwinistlere göre yaşam; bu üç "sahte ilah"ın biraraya gelmesiyle meydana gelmiştir, dolayısıyla canlı varlıkların oluşumunda akıl, şuur, bilinç gibi kavramlar söz konusu değildir. (Allah'ı tenzih ederiz.)...
Bilim adamları, 20. yüzyılın başlarında bir şey keşfettiler: Madde bildiğimiz gibi değildi. Madde sert değildi. Madde renkli değildi. Koku, ses ve görüntü vermiyordu. Madde yalnızca bir enerjiydi. Oturduğumuz koltuk, dayandığımız masa, içinde bulunduğumuz ev, köpeğimiz, karşımızdaki insanlar, binalar, uzay, yıldızlar, kısacası tüm maddesel dünya, bir enerji şekli olarak vardı. Dolayısıyla madde üzerine kurulan tüm felsefeler, bu beklenmedik keşif ile bilimsel olarak çöktü. Bilim, insan bedeni içinde ama bedene ait olmayan, tüm fiziksel dünyayı algılayan ama kendisi fiziksel olmayan bir gerçeğin ispatını gösterdi: İnsan ruhunun...
Bu kitabın konusu olan DNA, çıplak gözle görmenin mümkün olmadığı küçüklükteki hücrelerimizin bilgi bankasıdır. Etrafımızdaki canlılara ait bilgiler, her canlının kendi hücrelerinden her birinin içindeki "DNA" denilen bu bilgi bankasında saklıdır. Bir gülün, bir portakalın, bir serçenin, bir kaplanın ya da bir insanın tüm yapısal özellikleri, onları oluşturan hücrelerin çekirdeklerinde bulunur. Kitabı tuttuğunuz elinize şöyle bir bakın. Elinizi oluşturan milyonlarca hücrenin her birinde de bu bilgi depoları mevcuttur...
Gözü düşünmek beni teorimden soğuttu!" itirafında bulunan Darwin'i bu açıklamaya zorlayan en önemli sebeplerden biri, teorisinin mükemmel yapıları ve komplekslikleri açıklayamıyor oluşuydu. Hayali evrimin mekanizmalarını, bir gözü oluşturmak için gerekli olan yerlere yerleştiremiyordu. Bu kompleks organın hayali evrimsel aşamalarla oluştuğunu kanıtlayabilmesi için parçalarını basite indirgemesi gerekiyordu ama bunu yapamıyordu...
Hürriyet Bilim dergisinin 1 Haziran 2002 tarihli sayısında "İnsan mı 'Politik Hayvan' Şempanze mi 'Politik İnsan'" başlığıyla bir yazıya yer verildi. Bu yazıda, insanlardaki iktidar oyunları, nüfuz mücadeleleri, blöf, yardım isteme, çıkar hesapları gibi sosyal davranışların daha iyi anlaşılması için, şempanzelerin davranışlarının incelenmesi gerektiği öne sürülüyor, ve bu davranışların insanlara maymunlarla ortak atalarından miras kaldığı iddia ediliyordu...
En çok kullanılan propaganda yöntemlerinden biridir: Bir şey ne kadar sık ve ne kadar yüksek sesle söylenirse o kadar çok insan ona inanır. Charles Darwin'in 19. yüzyılın ortalarında ortaya attığı evrim teorisi de, 150 yıldır aynı propaganda yöntemiyle savunulmakta, insanlara canlılığın kökeninin tek bilimsel açıklaması gibi sunulmaktadır. Oysa, evrim teorisi tarihin gördüğü en büyük safsatalardan biridir...
Biyoloji ile ilgilenen insanlar, özellikle de dünya üzerindeki canlıların nasıl ortaya çıktığı sorusuna cevap arayanlar, 20. yüzyıl boyunca "evrim" kelimesini çok fazla duydular. Ancak bu ifade çok büyük yanılgılar içermekteydi..
2001 yılının başından bu yana bilim dünyasında çok ilginç ve son derece önemli gelişmeler yaşandı. Nature, Scientific American gibi dünyaca ünlü bilim dergilerinde, New York Times, CNN ve BBC gibi ünlü medya kuruluşlarında art arda çıkan bazı haberler, evrim teorisinin ne kadar büyük bir bilimsel açmaz içinde olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bilindiği gibi, bugünkü şekliyle evrim teorisi, 19. yüzyılın ortalarında Charles Darwin tarafından ortaya atılmış ve o dönemde güçlenen materyalizme büyük bir destek sağlamıştır. Bu öyle bir destektir ki, bugün evrim teorisinin yıkılması, materyalizmin de yıkılması ile sonuçlanmaktadır...
Bazı kimseler farkında olmayabilirler, ancak günümüz insanları aslında çok büyük bir olaya tanıklık etmekte, gelecekte insanların hayretle anacakları bir dönüm noktasını bizzat yaşamaktadırlar. Bu önemli olay, canlılığın kökeni hakkında uydurulmuş bir yalan olan evrim teorisinin tam 150 yıl sonra gerçek dışı bir aldatmaca olduğunun anlaşılmasıdır...
Siyasi tarihe baktığımızda, farklı ideolojilerin zaman zaman kendilerine sözde "bilimsel" dayanaklar aramaya çalıştıklarını görürüz. İddialı siyasi teorilerle ortaya çıkan ideologlar, ortaya attıkları iddiaların "bilimsel" olduğunu öne sürmüş ve bu imajla birlikte kendilerine inanılırlık ya da meşruiyet sağlamaya çalışmışlardır. Örneğin Karl Marx ve Friedrich Engels, komünist ideolojiyi geliştirirken, hiçbir doğruluk payı olmamasına rağmen tamamen "bilimsel" bir teori ortaya attıklarını öne sürmüşlerdir...
İnsan, sonsuz büyüklükteki bir evrende yaşamaktadır. Gözünü açtığı andan itibaren milyonlarca ayrıntı ve denge üzerine kurulu olan bir dünyayla karşı karşıyadır. Aynı zamanda bu dünya üzerinde yaşamasını sağlayan, ona sayısız zevk ve mutluluk tattırabilecek bir bedene sahiptir. Bu bedenin mükemmel özellikleri sayesinde dışındaki dünyayı görebilir, duyabilir, tadabilir...
Öyle bir din düşünün ki kurucusu bir bilim adamı, kitabı sözde bilimsellik mesajıyla yola çıkan bir araştırma kitabı, taraftarları ise kendilerini bilim adamı sıfatıyla tanıtan insanlar olsun. Bu aynı zamanda öyle bir din olsun ki gelmiş geçmiş tüm uygarlıklarda, fikir akımlarında ve ideolojilerde kendine bir yer edinsin, takipçilerinin sayıları ise yüz milyonlarla ölçülsün. Tarih, sosyoloji, felsefe, psikoloji, biyoloji kısacası tüm bilim dalları için temel bir düşünce şekli, "doğruları aydınlatan bir ışık" olarak sunulsun...
Dünya üzerinde bir milyonu aşkın farklı canlı türü yaşar. Hepsi son derece farklı özelliklere ve mükemmel sistemlere sahip olan bu canlılar nasıl ortaya çıkmışlardır? Bu soruyu sağduyu ile inceleyen her insan, tüm bu canlılığın üstün ve kusursuz bir yaratılışın ürünü olduğunu görür...
Deccal kelimesi pek çok kişi için bir anlam taşımaz. Çünkü insanların büyük bir bölümü bu konuda çok sınırlı bilgiye sahiptir, hatta bu kavramı hiç duymamışlardır. Oysa Deccal, Peygamberimiz (sav)'in kıyamet gününün yaklaştığına işaret eden hadislerinde, hakkında çok fazla detay verilen son derece önemli bir kavramdır. Bu kitabın amacı da Deccal'i hadislerde bildirilen tüm özellikleriyle tarif etmek, Peygamberimiz (sav)in dikkat çektiği bu şeytani gücün yakından tanınmasına vesile olmaktır...
Dünyaya gelmeden önce yok olduğunuzu ve yokken bir anda var olduğunuzu hiç düşündünüz mü?Salonunuzda her gün gördüğünüz çiçeğin kapkara, çamurlu bir topraktan, nasıl olup da mis gibi bir kokuyla ve rengarenk çıktığını hiç düşündünüz mü? Çevrenizde uçup sizi sürekli rahatsız eden sivrisineğin, nasıl olup da kanatlarını bizim göremeyeceğimiz kadar hızlı hareket ettirdiğini hiç düşündünüz mü?...
Devlet müessesinin önemini, görevlerini ya da işlevlerini anlatan kitaplar genellikle siyaset bilimi kitaplarıdır. Bu kitaplar çoğunlukla öğrencilere bilgi aktarmak amacını güderler. Ama elinizde tuttuğunuz kitapçık, bunlardan farklı bir kitapçıktır. Çünkü temel amacı, toplumda zaman zaman görülen bir kısım "devlet karşıtı" akım ya da fikirlerin ne kadar büyük bir yanılgı içinde olduklarını göstermek ve Türk Milleti'nin her ferdini devletine sahip çıkmaya çağırmaktır...
Pasif kelimesinin sözlük anlamı, "bir şeye karşı tepki göstermeyen, etkinliği olmayan, durgun, çekingen"dir. "Pasif bir insan" dediğimizde yapı olarak şevksiz, çevresindeki olaylarla ilgisiz, insanların sıkıntıları ve sorunları ile ilgilenmeyen, etrafındaki aksaklıklara çözüm arayışı içinde olmayan, kendi içine kapalı, kendi küçük dünyasında yaşayan bir insan modeli akla gelmektedir. Bu kitapta, söz konusu durağan yapıyı kasten sergileyerek bu çirkin modeli sinsice Müslümanlar arasında yaşatmaya çalışan insan karakterini anlatacağız. Bu insan modelini "pasifist" yani "pasifizmi savunan" olarak ele alacağız...
Sevgili çocuklar, bu kitapta size çok önemli konulardan bahsetmek istiyoruz. Ama gerçekten üzerinde düşünmenizi ve anlamanızı istediğimiz çok önemli konular...Hepiniz okulda önce okuma yazmayı, ardından da sayılar ve matematiği öğreniyorsunuz. Peki size, "niye okula gidiyorsunuz ve bunları öğreniyorsunuz" diye sorsak, ne dersiniz?...
Kitabın adını okuduğunuz zaman belki de kendinize "Dinsizliğin dini" ne demek diye sormuş olabilirsiniz. Çünkü birçok insana göre din kavramı sadece Allah'ın vahyine dayalı kutsal dinleri içermektedir. Veya "batıl" din olarak bilinen bir kısım inançlar vardır ki; bunlar da Budizm, Hinduizm gibi öğretilerdir. Dinsizlik ise, adından da anlaşılacağı gibi, din ahlakını bütünüyle reddeden, Allah'ın varlığını inkar eden bir anlayıştır...
Hayatı ve ölümü Allah belirli bir amaçla yaratmış, insanlara doğruyu ve yanlışı öğreten hak kitaplar indirerek bu amacı onlara bildirmiştir.O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk Suresi, 2)Bu amacın özü insanın, herşeyden önce kendisini yaratan Rabbimiz'i gereği gibi tanıyıp takdir edebilmesi, O'nun emirlerini ve koymuş olduğu yasakları titizlikle koruması, dünya hayatının geçici ve sahte bir süsten ibaret olduğunu fark edebilmesi, hayatını ahireti hedef alarak düzenlemesidir...
Kötülük, haksızlık, üzüntü, karamsarlık, sıkıntı, yalnızlık, korku, stres, güvensizlik, vicdansızlık, endişe, öfke, kıskançlık, kin, uyuşturucu bağımlılığı, ahlaksızlık, kumar, fuhuş, açlık, fakirlik, yolsuzluk, hırsızlık, kavga, düşmanlık, cinayet, savaş, çatışma, zulüm, ölüm korkusu... Tüm bunlar, hemen her gün gazete ve televizyonlarda gördüğünüz, günlük hayatta karşılaştığınız hatta bizzat yaşadığınız sorunlardandır...
İnsanlık tarihinin önemli bir dönüm noktasında yaşıyoruz. Bu dönüm noktasının en önemli özelliklerinden biri, bir zamanlar bilimsellik maskesi altında tüm dünyaya empoze edilen materyalist felsefenin, bizzat bilim tarafından yıkılmasıdır. Materyalizm, yani herşeyin maddeden ibaret olduğunu zanneden ve Allah'ın varlığını inkar eden felsefe, aslında putperestliğin çağdaş şeklidir. Bilindiği gibi eski putperestler taştan ve tahtadan yapılma totemlere, yani cansız maddi varlıklara tapınır, bunları ilah kabul ederlerdi...
Çok farklı dallara ayrılan mühendisliğin amacı, insan yaşamını daha konforlu, daha güvenli hale getirmek ve günlük hayatı kolaylaştırmaktır. Köprülerin güvenliğinden ulaşım araçlarının konfor ve hızına, evde kullanılan basit mutfak aletlerinden savaş teknolojisine kadar insan hayatında yer alan pek çok detay birer mühendislik ürünüdür. Bu tasarımlar, eğitimli ve deneyimli mühendislerin yıllar süren araştırmaları, birikimleri ve çalışmaları sonucunda ortaya çıkar...
Bir aspirin tabletini düşünün; ortasında bir çizik olduğunu hemen hatırlayacaksınız. Bu çizik, ilaçtan yarım doz kullanmak isteyenlere kolaylık sağlamak için düşünülmüştür. Hepsi aspirin tableti kadar basit olmasa da, çevremizde gördüğümüz her ürünün mutlaka bir tasarımı vardır. Evden işe giderken bindiğimiz araçtan, evimizdeki televizyonun kumandasına kadar...
Bu insan her kim olursa olsun muhtemelen yaşadığı 70-80 senenin nasıl geçtiğini anlayamadığını düşünüyordur. Hatta kendisine sorsanız, "göz açıp kapayıncaya kadar geçti, hiçbir şey anlayamadım" diyecektir. 20'li yaşlarındayken herhalde o da yaşlanacağını hiç düşünmemiştir. Ancak şu an, çok uzak gördüğü o dönemin içinde bulunmanın şaşkınlığını yaşıyordur. Ve bu anı uzak görmekle ne kadar yanıldığını da çok iyi anlamıştır...
Bugün birçok toplumda, Kuran, asıl amacından çok farklı değerlendirilmektedir. Sorulduğunda "ben Müslümanım" diyen insanların nüfusun çoğnuluğunu oluşturduğu ülkelerde ve hatta İslam dünyasının genelinde, Kuran'ın içinde nelerin yazdığını bilen insan sayısı oldukça azdır...
Kuran’ın Zümer suresinde, ahirette insanların hesaba çekilmesinden bahsedilirken onların, cennete ya da cehenneme “gruplar” halinde yollanacakları haber verilir (Zümer; 71-73). Bir diğer ayette de mahşer günü, önderleriyle birlikte hesaba çağrılan “insan grupları”ndan bahsedilir (İsra; 71). Yani insanlar ahirette her ne kadar kişisel olarak hesaba çekilseler de genelde hesabın öncesinde ve sonucunda gruplar halinde bir muameleye tabi tutulurlar. Herkes kendininkine yakın ve benzer konum ve derecelere sahip kişilerle aynı grupta yer alır, benzer akıbetlere uğrar. Cennete veya cehenneme girer, benzer derecelerde ceza veya mükafat görür...
Charles Darwin'in ortaya attığı evrim teorisi, 21. yüzyıla yaklaştığımız şu günlerde bilim dünyasındaki itibarını büyük bir hızla kaybetmiştir. 20. yüzyılın başlarında materyalist çevreler tarafından desteklenen ve kitlelere bilimsel bir gerçekmiş gibi telkin edilen bu teorinin geçersizliği artık kesin olarak anlaşıldı. Bunda en büyük etken, yüzyılımızda evrim teorisini yakından ilgilendiren mikrobiyoloji, biyokimya, paleontoloji gibi bilim dallarında görülen gelişmeler oldu. Bu bilim dallarındaki ilerlemeler sonucunda canlılığın, evrim teorisinin iddia ettiği gibi tesadüflerle, birbirlerinden evrimleşerek meydana gelmesinin imkansız olduğu ortaya çıktı...
Tufan en sevdiği hikayelerden biri olan “Tavşan ile Kaplumbağa”yı okuyordu.Tavşanın durumuna çok gülmüş ve kaplumbağadan “akıllı olmanın” ne kadar önemli olduğunu, akılla bütün fiziksel üstünlüklerin alt edilebileceğini öğrenmişti. Derken, birdenbire kitaptaki kaplumbağa Tufan’a seslendi: Kaplumbağa: Merhaba Tufan! Bu küçük yaşında bu kadar akıllı olup tavşanla hikayemden ders alman çok güzel...
Güneşli bir pazar günüydü. Sinan, öğretmeni ve sınıf arkadaşlarıyla birlikte piknik yapmak için ormana gitmişti. Sinan ve arkadaşları saklambaç oynamaya başlamışlardı.Tam o sırada Sinan, “dikkat et!” diye bir ses duydu. Sinan sesin nereden geldiğini anlayamadan sağa sola bakınmaya başladı. Ama etrafında hiç kimse yoktu.Sonra yine aynı sesi duydu. Bu sefer ses “Ben burada, aşağıdayım” dedi...
Zulüm gören, işkenceyle öldürülen insanlar, masum bebekler, bir ekmek alacak parası dahi olmayanlar, soğuk havada, bezden çadırlarda neredeyse sokakta yatanlar, hastalıklarını tedavi ettirecek para bulamayanlar veya ihtiyar ve güçsüz olmalarına rağmen hastane kapılarında saatlerce hatta günlerce tedavi sırası bekleyenler, sadece belli bir kabileye mensup oldukları için katledilenler, dinlerinden dolayı evlerinden, yurtlarından çıkartılan kadınlar, çocuklar ve yaşlılar, bir tarafta ardı arkası gelmeyen israf, diğer tarafta ise açlıktan ve bakımsızlıktan yok olan, ölüme terk edilen zavallı insanlar…
Mehdiyet konusu, İslam tarihi boyunca gündemde olan ve merak uyandıran bir konudur. Öyle ki büyük İslam alimi ve Hicri 13. asrın müceddidi Bediüzzaman Said Nursi, İslam tarihinde pek çok kişinin Hz. Mehdi'nin kendi dönemlerinde geleceğini düşünerek yanıldıklarını belirtmiştir...
Bediüzzaman Said Nursi, Hz. Mehdi'nin üç görevi olduğunu belirtmekte, bu üç görevin birarada yerine getirilmesinin Hz. Mehdi'nin en önemli alametlerinden biri olduğuna dikkat çekmektedir...
Tarih boyunca insanlar yaşadıkları evreni gözlemleyerek, onun sırlarını çözmeye çalıştılar. Birçok bilim adamı insanların zihinlerini meşgul eden sorulara yanıtlar bulmak için yıllarca çalıştı. Kimisi yaşadıkları dönemin şartlarına bağlı olarak çok büyük buluşlara imza atarken, kimisi de kendi dönemlerinde büyük ilgi çeken; fakat daha sonraları ise büyük bilimsel yanılgılar olarak kabul edilen iddialarda bulundu...
Kitabımızın kahramanlarından ilki olan Emre, spor yapmaktan, kitap okumaktan ve özellikle hayvanlarla ilgilenmekten çok hoşlanan bir çocuk. Hayvanlarla ilgili okuduğu kitaplar sayesinde bu konuda oldukça bilgilidir. Üstelik Emre sadece herkesin bildiği hayvanlar değil, bütün hayvanlar hakkında da bilgi sahibidir. Resimlerde gördüğü hayvanları hemen tanır, ne gibi özelliklerinin olduğunu çok detaylı bilir. Bu nedenle arkadaşları Emre'yi çok severler. Ders aralarında, yolda giderken onunla sohbet etmekten çok hoşlanırlar...
İç savaşlar, toplu katliamlar, gözünü kırpmadan adam öldüren insanlar, sokaklarda yatan çocuklar, evi barkı olmadığı için soğuktan donan insanlar, çocuk yaşta cinayet işleyenler, aile içinde yaşanan problemler, gençlik çeteleri, yolsuzluklar…Günlük yaşamın bir parçası haline gelen bu gibi toplumsal sorunlar düşünüldüğünde hepsinin temelinde ortak bir eksikliğin olduğu görülecektir. Bütün bu sorunların ortaya çıkmasına neden olan adaletsizlik, dolandırıcılık, sahtekarlık, merhametsizlik gibi kötü ahlak özelliklerinin temelinde yatan da yine bu eksikliktir. Bu önemli eksiklik insanların düşünmemeleri ve dolayısıyla gerçekleri görememeleridir...
Basit insan denilince genel olarak görgü kurallarından habersiz, cahil, bilgisiz, nerede nasıl davranacağını, nasıl konuşacağını bilmeyen, ölçüsüz bir insan modeli akla gelir. Fakat bu kitapta ele alınacak konu halk arasında kullanılan anlamdaki basitlik değil, din ahlakına göre basitliğin nasıl bir ruh hali olduğudur. Burada ele alınacak olan basitlik, bilinen anlamından çok daha köklü ve derin bir hastalıktır. Ve insanı -Allah'ın dilemesi dışında- cehenneme sürükleyebilecek büyük bir tehlikedir...
Geçen yüzyıl savaşlar, zulümler, toplu katliamlar, ırkçı saldırılarla dolu, soykırımların yaşandığı bir yüzyıldı. Bu belaların sebepleri ise 19. yüzyılda hazırlanmaya başlamıştı. İlkçağlardan beri maddenin mutlak varlık olduğunu iddia eden maddeci düşünce, Darwin'in 19. yüzyılda ortaya attığı evrim teorisiyle güç bulunca, dinsiz ideolojilerde geniş çaplı bir yayılma oldu. Bu ideolojiler bir anda toplumların hayat felsefesi haline geldi...
1 ve 8 Haziran 2001 tarihlerinde ATV'de yayınlanan ve Hulki Cevizoğlu'nun sunduğu "Ceviz Kabuğu" adlı tartışma programlarında çok önemli bazı gerçekler ortaya çıktı. Programlarda iki hafta üst üste evrim teorisi bilimsel manada tartışıldı. Ancak evrim teorisi lehinde söz alanların çoğu, bu teoriyi bilimsel bir bakış açısıyla değil, materyalist felsefeye olan dogmatik bağlılıkları nedeniyle savunduklarını ortaya koydular...
Hepimizin ne olduğunu çok iyi bildiği "tohum" için şöyle bir soru soralım: Ağaç kabuğu kadar sert bir kabuk içinde bulunan tohumla, bir ağaç kabuğunun farkı nedir? Bu tarz sorular genelde "alışılmadık" sorulardır; çünkü tohum da, ağaç kabuğu da günlük hayatta birçok uğraşısı olan insan için önemsiz detaylardır. Birçok insana göre, etrafta düşünülmesi gereken çok daha önemli, çok daha gerekli şeyler vardır...
Çok kapsamlı bir uçak maketi satın aldığınızı düşünün. Yüzlerce küçük parçadan oluşan bu maketi yapmak için nasıl bir yol izlersiniz? Kuşkusuz bunun için yapacağınız ilk şey, kutunun üzerindeki resimlere bakmak ve içindeki montaj bilgilerinden faydalanmak olacaktır. Çünkü bir maketi yaparken montaj talimatlarını izlemek, yapılacak işin süresini kısaltır, o maketin en hatasız ve mükemmel biçimde yapılmasını sağlar...
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in hadis-i şeriflerinde ahir zaman ve bu kutlu dönemde yeryüzüne ikinci kez gelecek olan Hz. İsa (as) ile Hz. Mehdi (as) hakkında çok detaylı bilgiler bulunmaktadır. Hadislerde Hz. Mehdi (as)'ın zuhurundan önce dünyanın durumu, Hz. Mehdi (as)'ın zuhur yeri ve alametleri, fiziksel özellikleri, üstün ahlakı, talebeleri ve faaliyetleri, Hz. İsa (as) ile birlikte neler yapacakları, ahir zamanın diğer önemli şahısları ve daha bunun gibi çok sayıda ayrıntı bildirilmektedir...
İnsan, sadece bir kaç dakika için üzerinde yaşadığı dünyayı ve kendisine yaşam veren şeyleri dikkatlice düşündüğünde hayrete düşecektir. Devasa büyüklükte galaksiler barındıran bir boşlukta, uçsuz bucaksız büyüklükteki galaksilerden birinin içinde bulunan, yaşam için özel olarak var edilmiş bir gezegen üzerinde yaşamaktadır. Bu gezegen, yani Dünya, uçsuz bucaksız boşluğun içinde hiç durmadan dönmekte, evrendeki milyarlarca yıldızdan sadece biri olan Güneş yine aynı boşluk içinde yeryüzüne ışınlar yollamakta, bu ışınlar sayesinde Dünya ısınmakta, besin döngüsü, su döngüsü, azot döngüsü gerçekleşmekte, insan; hayvan, bitki ve mikroorganizmalarla birlikte kendisine sağlanan sayısız sebep vesilesiyle yaşayabilmektedir. Milyonlarca, milyarlarca detay bir araya getirilmiş, en güzel ve en kusursuz şekli ile insana sunulmuştur...
Bediüzzaman, Hz. Mehdi'nin üçüncü görevini çok önemli ve geniş kitlelerin desteğiyle gerçekleştireceğini bildirmiştir. Bediüzzaman "BÜTÜN EHL-İ İMANIN MANEVİ YARDIMLARIYLA" sözleriyle, "TÜM MÜSLÜMANLARIN" ittifak halinde oluşturacakları birliğin Hz. Mehdi'nin bu görevdeki yardımcıları olacağını bildirmiştir...
Bediüzzaman, Peygamberimiz (sav)'in hadislerine dayanarak, Allah'ın her yüzyıl başında bir müceddid göndereceğini bildirmektedir. Peygamber Efendimiz (sav) bir diğer hadisinde "her yüzyılda bir müceddid gönderildiğini" şöyle bildirmiştir:Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah her yüz sene başında şu ümmetin dinini bidatten (dine sonradan sokulan hurafelerden) ayıracak, yenileyecek (ilim sahibi) BİR ZATI gönderir. (Sünen-i Ebu Davud, 5/100)...
Kuran, alemlerin Rabbi, sonsuz ilim ve güç sahibi olan Allah'tan insanlara bir rahmet olarak indirilmiştir. Allah insanlara bir kitap göndermekle onlara lütfetmiştir. Allah'ın bu lütfuna samimiyet, minnettarlık ve şükür ile karşılık verenler bu davranışlarının faydasını yine kendileri görürler. Kuran'ı anlar, iman eder, ona tabi olur ve Allah'ın rahmetine girerler. Dünyada da ahirette de Allah'tan güzel bir karşılıkla mükafatlandırılırlar. Bunun aksine, art niyetli ve düşmanca bir tavırla Kuran'a yaklaşanlar ise bunun zararını yine kendileri görürler. Kuran'ı kavrayamaz, ondan istifade edemez, dünyada ve ahirette kayba uğrarlar...
Din ahlakından uzak toplumlarda, kişilerin eksikliklerini araştırmak, kusurlarını ortaya çıkarmaya çalışmak çok yaygın bir davranış şeklidir. İnsanların bu yola yönelmelerinin altında yatan sebep ise dünyaya yönelik hırsları ve üstün olma arzularıdır. Bu insanlar karşılarındaki kişilerin hatalarını ortaya çıkarmalarının kendilerine bir üstünlük getireceğine inanırlar. Bunun için sıkça başvurdukları yöntemlerden biri de alaycılıktır. İnsanların kusurlarıyla, acizlikleriyle ya da hatalarıyla alay ettiklerinde, kendi kusurlarının örtüleceğini düşünürler. Bu yüzden cahiliye toplumlarında alay, yaşamın her anında rastlanabilen bir ahlak bozukluğudur...
Bu kitabın adının "Allah Akılla Bilinir" olmasının önemli bir nedeni vardır. İnsanların birçoğu Allah'a inandıklarını, Allah'ı bildiklerini söylerler. Ancak gerçekte Allah'ı gereği gibi tanıyıp takdir edemezler. Bunun içinse "akıl sahibi" olmak gerekir...
İman edenlerle diğer insanlar arasındaki fark nedir? Bu soruya samimi olarak iman etmeyenlerden farklı cevaplar gelebilir. Onlar, müminlerle aralarında kültürel ve ahlaki bazı ayrılıklar olduğunu söyleyebilirler. Salih müminlerin "dünya görüşü"nün farklı olduğunu, onların bazı "değer"lere inandıklarını, kendilerinin ise bu "değer"leri kabul etmediklerini öne sürebilirler. Müslümanların kendilerinden fikri yönde farklılıklar taşıdıklarını belirtebilirler...
Yeryüzünde var olan tüm canlılar üremelerinden, korunmalarına, beslenme şekillerinden kendilerine inşa ettikleri yuvalara kadar sayısız üstün özelliklerle donatılmışlardır. Kimi bir mimar gibi yuvasını inşa eder, kimi bir kimyager gibi düşünerek en ideal ısıtmayı sağlar, kimi ise gerçek bir kamuflaj ustasıdır. Bu canlıların yaşantıları incelendiğinde ise, hem fiziksel özelliklerinin hem de davranışlarının birbiriyle ve yaşadıkları ortamla tam bir uyum içerisinde olduğu görülür...
İnsanlar doğadaki canlıların yaptıkları bazı işlemler hakkında ancak deney, gözlem ya da araştırma yaparak bilgi sahibi olabilirler. Bunu örnekler vererek görebiliriz: Su altında yaşayan nilüferlerin güneşe ulaşarak fotosentez yapabilmesi için nasıl bir sisteme gerek duyacağını öğrenmenin bizim için tek yöntemi, o bitkinin gelişimini izlemek ve genel yapısı üzerinde incelemeler yapmaktır...
İnsan, düşünebilen ve düşündükleriyle bir sonuca ulaşabilen, bilinç sahibi bir varlıktır. Yeryüzünde yaşayan başka hiçbir canlı bu yeteneklere sahip değildir. Buna karşın yeryüzündeki canlıların hepsi birbirinden ilginç ve şaşırtıcı pek çok yeteneğe sahiplerdir. Üstelik insan, bu yeteneklerin birçoğundan mahrumdur. Canlılardaki olağanüstü avlanma metodları, çeşit çeşit üreme şekilleri, yavrularını koruyup kollamada gösterdikleri özen, yaşadıkları ortama mükemmel bir uyum gösteren vücut mekanizmaları…
Bilim adamları yıllardır canlılardaki şaşırtıcı özelliklerin nasıl ortaya çıktığını araştırmaktadırlar. Bu canlıların nasıl olup da bulundukları ortamla hemen hemen aynı rengi alabildikleri, başka bir canlının görüntüsünü nasıl taklit ettikleri, savunma amaçlı kullandıkları zehirlere karşı nasıl bağışıklık kazandıkları, nasıl olup da isabetli kararlar verdikleri, normal şartlar altında düşman olması gereken canlıların nasıl olup da sürekli beraber yaşadıkları, kendi aralarında nasıl iletişim kurdukları gibi pek çok sorunun cevabı bilim adamları tarafından verilmeye çalışılmaktadır...
Sizi kim yarattı? Size bu bedeni, gözlerinizin rengini, saçlarınızın rengini kim verdi? Boyunuzun uzunluğunu, burnunuzun şeklini kim belirledi? Sizinle birlikte diğer insanları, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında yaşayan tüm canlıları kim yarattı? Uzayın derinliklerindeki gezegenlerin, Güneş'in ve yıldızların düzenini kim belirledi? Siz bütün bu sorulara tek bir cevapla karşılık verirsiniz: "Allah". Sizin gibi diğer insanlara da bu sorular sorulduğunda, onlar da "Allah" diye cevap verirler...
Dünyaya yeni gelmiş her canlı güçsüz ve çaresizdir. Çevresindeki tehlikelerden tümüyle habersizdir. Beslenebilmek, büyüyüp güçlenebilmek ve hayatta kalabilmek için kendisini gözetip-koruyacak birine muhtaçtır. Tek başına yaşama ihtimali neredeyse yoktur. Ancak doğduğu andan itibaren yanında hep ebeveynleri olacaktır. Annesi veya babası onu tehlikelerden koruyacak, besleyecek ve gerekirse kendi hayatını onun için feda edecektir...
Hiçbir rengin olmadığı, kapkaranlık bir dünyada yaşamak nasıl olurdu, hiç düşündünüz mü? Bir an için tüm ön yargılarınızdan kurtularak, şimdiye kadar öğrendiğiniz her şeyi bir kenara bırakarak düşünün. Bedeninizin, çevrenizdeki insanların, denizlerin, gökyüzünün, ağaçların, çiçeklerin, kısacası her şeyin kapkara olduğunu gözünüzde canlandırmaya çalışın. Etrafınızda hiçbir rengin olmadığını düşünün. Çevrenizdeki insanların, kedilerin, köpeklerin, kuşların, kelebeklerin, meyvelerin hiç rengi olmasaydı neler hissederdiniz kafanızda canlandırmaya çalışın. Böyle bir dünyada yaşamayı hiç istemezdiniz öyle değil mi?...
Şu anda içinde bulunduğunuz odada yalnız değilsiniz. Zaten kendinizi en yalnız sandığınız zamanlarda bile siz hiçbir zaman yalnız olmadınız. Allah'ın görevlendirdiği yazıcı melekler sürekli sizi izliyorlar. Ağzınızdan bir kelime çıkmasın, hemen yazıyorlar. Her adımınızı, her düşüncenizi, her yaptığınızı, yapmanız gerekip de ertelediğinizi, hepsini eksiksiz kaydediyorlar. Küçük büyük hiçbir şeyi ayırt etmiyorlar. Siz uyuyorsunuz, onlar yine yanınızdalar. Unutmaları ya da yanılmaları mümkün değil, emrolundukları şeyi kusursuzca yapıyorlar...
Sevgi, Allah'ın insanlara verdiği en büyük nimetlerden biridir. Her insan hayatı boyunca çok sevdiği, güvendiği, yakın hissettiği kişilerle birlikte olmak ister. Allah'ın verdiği nimetlerin birçoğu, asıl değerini, gerçek sevgilerin ve dostlukların yaşandığı ortamlarda bulur. Örneğin, gördüğü güzel bir manzaradan zevk alan bir insan, duyduğu heyecanı sevdiği biriyle paylaşmak ister. Aynı şekilde en muhteşem ziyafet sofrası ya da en güzel, en şatafatlı ev bile, tek başınayken bir insana çok fazla çekici gelmeyebilir. Çünkü Allah insan fıtratını, sevmekten ve sevilmekten zevk alacak, dostluktan ve yakınlıktan hoşlanacak şekilde yaratmıştır...
Ahir zaman kavramı pek çok insan için tanıdık bir kavram olmayabilir. Bu nedenle öncelikle bu kavramı kısaca açıklamakta yarar var. Ahir zaman, "son dönem" anlamına gelir ve İslam'a göre kıyamete yakın bir zamanda, Kuran ahlakının hakim olacağı ve din ahlakının insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir dönemi ifade eder...
Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi (UBA), 1999 yılında Bilim ve Yaratılışçılık: Ulusal Bilimler Akademisi'nin Görüşü adında bir kitapçık yayınladı. Kitapçığın amacı, evrim teorisinin 'en önemli delillerini' biraraya getirerek, yaratılış-evrim tartışmalarına cevap vermekti. Kitapçık, tüm dünyada evrimciler tarafından çok önemli bir kaynak olarak kabul edildi. Evrimci çevreler bu kitabı internet sitelerinde ücretsiz olarak yayınladılar. Ülkemizde ise bu Darwinist misyonu, geçtiğimiz yıllarda zaten bu amaçla kurulmuş olan Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) üstlendi...
Eski Yunan'dan günümüze kadar materyalistler tarafından hayatın kökenine açıklama getirmek için kullanılan evrim düşüncesi, bilim dünyasına 19. yüzyılda Charles Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabı ile girdi. 19. yüzyılda büyük bir tırmanış gösteren materyalist felsefeyi savunanlar, canlılığın nasıl ortaya çıktığı sorusuna cevap olarak evrim teorisini sahiplendiler ancak bu teorinin bilimsel dayanaklarını sorgulamadılar...
Atatürk, Türk Milleti'nin yetiştirdiği en eşsiz siyasi deha, en güçlü devlet adamı ve hiç şüphesiz en büyük kumandandır. Gerek doğuştan sahip olduğu yetenekler, gerekse hayatı boyunca kazandığı özellikler açısından, çok üstün ve seçkin niteliklere sahiptir. Onun üstün askeri dehası, ileriyi görebilme, her zaman isabetli kararlar verebilme, cesaret, çelik gibi bir irade, azim, kararlılık ve güçlü bir sorumluluk anlayışı gibi özelliklerle kendini gösterir. Onun askeri ve siyasi dehası tüm dünya tarafından da tartışmasız kabul görmüştür...
Her milletin geçmişinde dönüm noktası sayılan belirli tarihler, dönemler vardır. Bu önemli tarihleri belirleyen ise genellikle o ülkenin bağımsızlığının kazanıldığı bir savaş, bir antlaşma ya da başka bir önemli olay olabilir. Türk Milleti de tarihten gelen bağımsız yaşama ülküsü etrafında bugüne kadar 16 devlet kurarak bağımsızlık karakterini göstermiştir...
Atatürk Ansiklopedisi 1.Cilt kitabını online okumak için
http://www.harunyahya.org/tr/Kitaplar/545/Ataturk-Ansiklopedisi-1Cilt
Satış Linki
Atatürk ilkelerini incelediğimizde, bu ilkelerin Türk’ün yüksek karakter ve seciyesine tam bir uyum gösterdiğini görürüz. Mustafa Kemal, askeri görevleri ve katıldığı savaşlar neticesinde, ülkesini ve insanlarını çok iyi gözlemlemiş; kendisinden önceki yöneticiler gibi, yapılmaya çalışılan yenilik hareketlerinde, ne ülke insanından uzak kalmış, ne de ‘halkın üstünde’ bir tavır takınmıştır. Türk Milletine inanan ve Türk’ün yüzyıllardır bastırılmış olan karakterini ortaya çıkaran Atatürk; bu inançla ilkelerini uygulamaya koymuş ve başarılı olmuştur...
Millet, genel kabul gören anlamıyla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğudur. Milletin üzerinde yaşadığı toprak da vatan olarak adlandırılır. Vatan yalnızca üzerinde yaşanılan toprak parçası olarak algılanamaz; bir insanın hayatında sahip olduğu en önemli varlıklardan birisidir. Millet ve vatanın her insan için anlamı büyüktür. Bireyi güçlü kılan temel, ait olduğu milletin kültür birikimi, tarihi, geleneksel özellikleri gibi unsurlardır. Milletin devamlılığını sağlayan ana öğe de, vatanın bölünmez bütünlüğünün korunmasıdır. Türk Milleti'nin vatanına olan sevgisi ve bağlılığı tarihsel bir gerçektir ve milletimizi diğer milletler arasında üstün kılan en asil özelliklerden birisidir...
Gençlik her millet için önemli bir kuvvettir. Bilinçli ve sorumluluk sahibi bir gençlik, o milletin umududur, geleceğinin güvencelerindendir. Özellikle de genç bir nüfusa sahip olan Türkiye için -ülkemizde nüfusun yarısı yirmi yaşın altındadır- bu imkanın iyi değerlendirilmesi, Türk Milleti'nin hak etmiş olduğu medeni toplumlar seviyesine ulaşması için gereklidir. İçinde yer aldığı coğrafya ve sahip olduğu tarihi miras Türk Milleti'nin üzerine çok önemli sorumluluklar yüklemektedir...
İnsanoğlu içinde yaşadığı dünyada "ne", "nasıl" ve "ne şekilde" gibi pek çok sorunun cevabını aramakta, ancak bu soruların ardından oldukça kısa bir yol katedebilmektedir. İnsanın iç içe yaşadığı olağanüstü düzen ve denge hakkında kendisine 'neden?' sorusunu sormadığı sürece gerçeğe ulaşacak bir mesafe katetmesi mümkün değildir...
'Neden?'
Bu soru, cevabına ulaşıldığında insanı bambaşka bir dünyaya götürecek bir kapının anahtarıdır. Aynı zamanda, bilenleri bilmeyenlerden ayıran ince bir çizgi...
İnsanların birçoğunu, kendileri farkında olmadıkları halde etkisi altına almış batıl bir din vardır. Bu, kendini açıkça tanıtmayan, gizli bir dindir. Hiçbir yazılı kuralı yoktur. Adı bile konmamıştır. Fakat insanların hareket ve tavırlarını, düşüncelerini kontrolü altına alır. Pek çok kimse şuurunda dahi olmadan hayatı boyunca bu dinin kurallarını uygular, bu dinin emir ve yasaklarına göre yaşar. Bu batıl din, Müslümanlık, Hıristiyanlık veya Musevilik değildir...
Bu kitabı okuyan Hristiyan kardeşlerimizin anlamalarını istediğimiz çok önemli bir gerçek var: Kitabın yazılmasındaki amaç Hristiyan kardeşlerimizi yermek, onları kötülemek, İncil'i tamamen geçersiz kılmak veya Hristiyanlık dinini ortadan kaldırmak asla değildir...
Kuran ayetlerinde işari olarak ve Peygamberimiz (s.a.v.)'den rivayet edilen hadislerde de açık bir şekilde dünyada yaşanacak olan Ahir Zaman ve bu zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi (a.s.) hakkında son derece tanımlayıcı ayrıntılar bulunmaktadır. Hicri 13. Asrın büyük müceddidi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de, Kuran ayetleri ve söz konusu hadisler ışığında Risale-i Nur Külliyatı'nda bu konuyla ilgili önemli açıklamalar yapmıştır...
Asr-ı Saadet döneminden bu yana, ‘Mehdi konusu‘ İslam aleminde her zaman büyük önem taşıyan hayati bir konu olmuştur. İman edenler, Müslümanların yaşadıkları sıkıntılara, yeryüzünde hüküm süren inkara dayalı düşünce sistemlerinin, haksız ve adaletsiz uygulamaların, dünyada süregelen savaş ve çatışmaların hep Hz. Mehdi (as)‘ın vesilesiyle son bulacağını umarak, bu mübarek şahsın kendi yaşadıkları yüzyıllarda gelmesini beklemiş, bunun için Allah’a samimiyetle dua etmişlerdir...
Allah Kuran'da Müslümanların Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e ve ondan önce gönderilmiş olan tüm Peygamberlere ve bu Peygamberlere indirilenlere iman ettiklerini bildirmektedir. Bakara Suresi'nin 4. ayetinde Rabbimiz Müslümanlar için; "ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler..." buyurmaktadır...
Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde kıyamete yakın bir zamanda yaşanacak olan ahir zaman hakkında çok detaylı bilgiler ve işaretler yer almaktadır. Peygamberimiz (sav)’in verdiği bilgilere göre, bu dönemde -birbiri ardınca olmak üzere- pek çok önemli olay gerçekleşecektir...
Harun Yahya'nın eserlerinin dünya üzerindeki etkisini gözler önüne seren bu kitap, Dünyadan Yankılar kitabının ikinci cildidir. Kitabın ilk cildinin hazırlanış tarihi olan Mart 2002'den bugüne Harun Yahya'nın eserlerinin sayısı, eserlerin çevrildiği dillerin miktarı, makalelerin yayınlandığı dergi ve gazetelerin, belgesellerin yayınlandığı televizyon ve internet sayfalarının adedi katlanarak artmıştır...
HARUN YAHYA'nın bilimsel, imani ve siyasi konulardaki 170'den fazla eserinin her biri insanların dünyaya bakış açılarını değiştirecek özelliktedir. Harun Yahya, kainattaki yaratılış delillerini gözler önüne serdiği bilimsel kitaplarıyla, İslam ahlakını Kuran ayetleri doğrultusunda anlattığı eserleriyle ve dünya üzerindeki siyasi gelişmelerin ve tarihi olayların perde arkasında kalmış gizli yönlerini ortaya koyduğu siyasi kitaplarıyla her ülkeden, her dil ve dinden milyonlarca insana hitap etmektedir. Ve bu yönüyle Harun Yahya külliyatı tüm dünyada geniş yankı uyandırmaktadır...
Kendisinin ve tüm diğer canlıların nasıl var oldukları sorusunu araştıran insan iki farklı açıklama ile karşı karşıya kalır. Birincisi, insan dahil tüm canlıları sonsuz akıl ve güç sahibi olan Allah'ın yarattığı gerçeğidir. İkinci açıklama ise, canlıların doğal süreçlerin ve rastlantısal etkilerin ürünü olduklarını iddia eden "evrim" teorisidir...
Sevgili çocuklar, bu kitapta sizlerle birlikte etrafımızdaki canlı ve cansız varlıkların yaratılışlarındaki harikalıkları keşfedeceğiz. İleriki sayfalarda, doğadaki birbirinden sevimli canlıların ilginç ve şaşırtıcı özelliklerini öğreneceksiniz. Bu kitabı okurken, Allah'ın tüm canlıları en güzel biçimde yarattığını ve her birinin O'nun sonsuz güzelliğini, gücünü ve bilgisini yansıttığını göreceksiniz...
İçinde bulunduğumuz çağda faaliyet gösteren uluslararası bir şirketi zihinlerimizde canlandıralım. Farklı niteliklerdeki yüz binlerce insanın böyle bir ticari organizasyonun çatısı altında ve belirli bir hedef doğrultusunda bir araya geldiklerini gözlerimizin önüne getirelim. Bu dev şirketin dünyanın değişik bölgelerine dağılmış fabrikaları, üretim tesisleri, yönetim merkezleri, şubeleri ve yan kuruluşlarının olduğunu dikkate alalım...
Evrim teorisi, İngiliz doğabilimci Charles Darwin tarafından 19. yüzyılın ortalarında ileri sürüldü. O dönemin bugüne kıyasla en belirgin özelliği ise, bilim ve teknoloji düzeyinin son derece geri olmasıydı. 19. yüzyılın bilim adamları basit laboratuvarlarda, oldukça ilkel araçlarla çalışıyordu. Kullandıkları araçlarla bakterilerin dahi varlığını görmeleri mümkün değildi. Dahası, Ortaçağ'dan beri süregelen pek çok batıl inanış, bilim adamlarını hala etkisi altında tutuyordu...
Hz. İsa (a.s.), diğer tüm peygamberler gibi Allah'ın insanları doğru yola çağırmakla görevlendirdiği seçkin bir kuludur. Ancak Hz. İsa (a.s.)'ı diğer peygamberlerden ayıran, Rabbimiz'in takdir etmiş olduğu bazı özellikler vardır. Bunlardan en önemlisi onun halen ölmemiş, Allah Katına yükseltilmiş ve yeryüzüne tekrar geri dönecek olmasıdır...
Peygamber Efendimiz (sav), Allah'ın "… ancak o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur." (Ahzab Suresi, 40) ayetiyle bildirdiği gibi insanlar için son peygamber olarak gönderilen, Yüce Rabbimiz Allah'ın en son hak kitabını vahyettiği, güzel ahlakı, takvası, Allah'a olan yakınlığı ile insanlara örnek kıldığı, Allah'ın dostu, Rabbimiz'in Katında üstünlüğü olan, müminlerin de dostu, en yakını ve velisidir...
İnsanlık tarihine aynı zamanda peygamberler tarihi gözüyle de bakılabilir. Allah Kendi vahyini insanlara tarihin her döneminde elçileri vasıtasıyla ulaştırmıştır. Elçiler, insanlara Allah'ı anlatmış, onlara Rabbimiz'in sözlerini iletmişlerdir...
Kuran Allah tarafından insanlara rehber olması için indirilen, içinde en doğru açıklamaların yer aldığı, insanlara müjdeler veren, onları uyarıp korkutan ve onlara Allah'tan bir rahmet olan tek hak kitaptır. Dolayısıyla insanların en öncelikli okumaları ve öğrenmeleri gereken kitap Kuran'dır. Kuran'da Allah'ın hükümlerinin yanısıra pek çok konuda insanlara en doğru bilgiler aktarılır. Kuran'ın her ayeti hikmetlerle doludur...
" ... Yusuf daha nice yıllar zindanda kaldı" (Yusuf Suresi, 42) ayetinin ihbarı ve sırrıyla Yusuf Aleyhisselam mahpusların piridir. Ve hapishane bir nevi Medrese-i Yusufiye olur." Bu sözler, hayatı boyunca Kuran ahlakını insanlara anlatan ve sadece bu nedenle bazı çevrelerin düşmanlığını kazanarak suçsuz yere 30 yılını sürgünlerde ve hapishanelerde geçirmiş olan, 20. yüzyılın en büyük İslam alimlerinden Bediüzzaman Said Nursi'ye aittir...
Dünyanın barışa, dostluğa ve kardeşliğe belki de en çok ihtiyaç duyduğu dönemlerden birini yaşamaktayız. 20. yüzyıla damgasını vuran çatışmalar ve gerilimler, yeni yüzyılda da tüm hızıyla devam ediyor. Dünyanın dört bir yanında masum insanlar bu çatışma ve gerilimlerden dolayı acı çekiyor...
Çeşitli eserlerimizde ayrıntılı olarak açıkladığımız "maddenin ardındaki sır" konusu, geniş bir okuyucu kitlesini etkilemiş ve bu kişilerin yaşadıkları hayat boyunca hiç farkında olmadıkları önemli bir gerçeği fark etmelerine vesile olmuştur. Bu, yeni bir felsefe ya da bir ideoloji değil, her insanın ister istemez içinde olduğu, yaşadığı, anlaşılması kolay, bilimin çeşitli alanlarında uzun yıllar önce ispatlanmış bir gerçektir...
Bu kitabı okuyan kişiden beklenen, hayatının en önemli konusunu yeniden gözden geçirmesidir. Ancak bunu yaparken, şimdiye kadar mutlak doğru olarak kabul ettiği kuralları, kapıldığı bazı önyargıları bir kenara bırakması gerekmektedir. Çünkü bir insan, ne olursa olsun bir konuya önyargıları ile yaklaşırsa doğru karar veremez. Çirkin görmek istediği şeyi çirkin görür. Kötü olduğuna önceden karar verdiği şeyi kötü olarak algılar...
Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'in yılmaz bekçileri olarak, O'nun mirasını gereği gibi taşıyabilmek için, "Gerçek Atatürkçülük"ün nasıl olması gerektiğini doğru kavramak gerekir. Bu önemli gerçeğin kavranması bilinçli her Türk ferdi için büyük bir vazife ve sorumluluktur...
Dünya üzerinde her insanın kendine benimsediği bir yol, bir yaşam tarzı vardır. Ancak bu yollardan kimi yanlış yollardır ve insanları maddi ve manevi yönden çıkmaza sokar. İnsanların önündeki sayısız alternatif içinde doğru yolu bulabilmesi için ise düşünmesi ve gerçekleri araştırması gerekir...
Komünist mirasa sahip Rus hükümetinin, Çeçenistan'daki Müslümanlara yaptığı eziyetler, Mao'nun izinden gitmekte kararlı olan Çin hükümetinin bebek katliamları, Avrupa ülkelerinde Darwinist eğitim alan gençlerin okullarından birer suç makinesi olarak çıkmaları, dünya toplumlarını kaosa sürükleyen olaylar...
Güzel söz söylemek denince insanların çoğu bunu iltifat etmek, sevgiyi dile getirmek ya da umut veren konuşmalar yapmak olarak algılar. Oysa Allah'ın Kuran'da bizlere öğrettiği güzel söz, her ne kadar bu sayılanları içine alsa da, çok daha farklı ve geniş bir anlam içerir. Allah güzel sözü bizlere "Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: 'Gerçekten ben Müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kimdir?" (Fussilet Suresi, 33) ayetiyle bildirir. Yani asıl güzel söz insanları Allah'a çağıran, Kuran'a uymaya davet eden sözdür...
Bir bitki ya da hayvanın eski jeolojik çağlardan bu yana yerkabuğunda korunmuş olan kalıntılarına ya da izlerine fosil denir. Yeryüzünün her tarafından derlenmiş olan fosiller, yaşamın başlangıcından bu yana yeryüzünde yaşamış canlılar hakkında bilgi veren en önemli kaynaktır...
Birçok insan şirkin büyük bir sapkınlık olduğunu duyar, ama bunun kendisiyle uzaktan ya da yakından ilgili olduğunu hiç düşünmez. Müşriklerin, yani şirk koşanların, sadece taştan ya da tahtadan oyulmuş totemlere secde eden insanlar olduklarını sanır. Ona göre müşrikler, sadece Peygamberimiz (sav)'den önce Kabe'deki putlara tapan cahiliye Arapları ve onlara benzer ilkel putperestlerdir...
Darwin'in evrim teorisini geliştirdiği dönemde canlıların özelliklerini sonraki nesillere nasıl aktardıkları, yani kalıtımın nasıl gerçekleştiği tam olarak bilinmiyordu. Bu nedenle kalıtımın kan yoluyla sağlandığı gibi ilkel düşünceler yaygın kabul görüyordu. Kalıtım hakkındaki bu belirsizlik, Darwin'in teorisini geliştirirken tümüyle yanlış birtakım varsayımlara dayanmasına neden oldu...
Pek çok insan evrim teorisini, ilk olarak Charles Darwin'in ortaya attığı, bilimsel delillere, gözlemlere ve deneylere dayalı bir teori zanneder. Oysa evrim teorisinin ilk fikir babası Darwin olmadığı gibi, teorinin kaynağı da bilimsel deliller değildir. Teori, antik bir dogma olan materyalist felsefenin doğaya uyarlanmasından ibarettir. Bugün de teori, kendisini destekleyen bilimsel bulgular olmamasına rağmen, sırf materyalist felsefe uğruna körü körüne savunulmaktadır...
Biyoloji ile ilgilenen insanlar, özellikle de dünya üzerindeki canlıların nasıl ortaya çıktığı sorusuna cevap arayanlar, 20. yüzyıl boyunca "evrim" kelimesini çok fazla duydular. Ancak bu ifade çok büyük yanılgılar içermekteydi..
2001 yılının başından bu yana bilim dünyasında çok ilginç ve son derece önemli gelişmeler yaşandı. Nature, Scientific American gibi dünyaca ünlü bilim dergilerinde, New York Times, CNN ve BBC gibi ünlü medya kuruluşlarında art arda çıkan bazı haberler, evrim teorisinin ne kadar büyük bir bilimsel açmaz içinde olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bilindiği gibi, bugünkü şekliyle evrim teorisi, 19. yüzyılın ortalarında Charles Darwin tarafından ortaya atılmış ve o dönemde güçlenen materyalizme büyük bir destek sağlamıştır. Bu öyle bir destektir ki, bugün evrim teorisinin yıkılması, materyalizmin de yıkılması ile sonuçlanmaktadır...
HÜRRİYET BİLİM DERGİSİNE CEVAP: İNSAN POLİTİK BİR HAYVAN DEĞİLDİR.
Hürriyet Bilim dergisinin 1 Haziran 2002 tarihli sayısında "İnsan mı 'Politik Hayvan' Şempanze mi 'Politik İnsan'" başlığıyla bir yazıya yer verildi. Bu yazıda, insanlardaki iktidar oyunları, nüfuz mücadeleleri, blöf, yardım isteme, çıkar hesapları gibi sosyal davranışların daha iyi anlaşılması için, şempanzelerin davranışlarının incelenmesi gerektiği öne sürülüyor, ve bu davranışla rın insanlara maymunlarla ortak atalarından miras kaldığı iddia ediliyordu...
En çok kullanılan propaganda yöntemlerinden biridir: Bir şey ne kadar sık ve ne kadar yüksek sesle söylenirse o kadar çok insan ona inanır. Charles Darwin'in 19. yüzyılın ortalarında ortaya attığı evrim teorisi de, 150 yıldır aynı propaganda yöntemiyle savunulmakta, insanlara canlılığın kökeninin tek bilimsel açıklaması gibi sunulmaktadır...
İlk ortaya atıldığı günden bu yana bazı çevrelerce ideolojik bir zorunluluk olarak ilgi gören evrim teorisi, günümüzde de aynı zorunluluk sebebiyle yoğun bir propaganda ile savunulmaktadır. Kimi bilimsel yayınlarda, okullarda ve bazı medya organlarında canlılığın kökeni konusunda ispatlanmış bir gerçek gibi sunulmaktadır. Evrim teorisi bilim adamlarının bir kısmı tarafından da büyük bir bağlılıkla savunulduğu için, insanların birçoğu bu teoriyi bilimsel açıdan geçerli zannetmektedirler...
Son yıllarda Türkiye'de çok önemli bir gelişme yaşanmaktadır. On yıllardır bazı çevreler tarafından bilimsel bir gerçek gibi gösterilmeye çalışılan evrim teorisi ve ona dayanan materyalist felsefe, büyük bir bilimsel hezimetle karşı karşıyadır. Türkiye'nin dört bir yanında, kitaplar, konferanslar, dergiler, bilimsel sergiler ve medya yayınları aracılığıyla duyurulan bu gerçek, çok büyük bir etki uyandırmaktadır. Canlıları Allah'ın yarattığı gerçeği, karşı konulamaz bir biçimde, bu gerçeği inkar eden evrim teorisine karşı galip gelmektedir...
Bu kitabın konusu, insan vücudunun yapıtaşı olan hücredir. Çoğu kişiye göre, insan hücresi ile ilgili bir kitap, ancak bir biyoloji ya da kimya kitabı olmalıdır. Oysa elinizde tuttuğunuz kitap bir kimya ya da biyoloji kitabı değildir. Kitabın amacı, okuyucunun konu hakkındaki bilimsel birikimini artırmak, ona biyolojik detaylar öğretmek de değildir. Çünkü bu bilgiler zaten okullarda öğrencilere aktarılır...
Darwinizm, cehaleti esas alır, insanların bilimsel konulardaki bilgi eksikliğini kullanır. Darwinist ideoloji, bilgisiz kitleler üzerinde bir önkabul oluşturmaya dayalıdır. Bunun için kullanılan yöntem, bol tekrar ile kitle hipnozu yapmak ve büyü etkisi oluşturabilmektir...
Darwinistlerin yanılgılarına göre doğada canlıların oluşumu için sözde tek bir alternatif vardır: Canlılar milyonlarca yıl önce, kör tesadüflerin eseri olarak kendi kendine beliren ilk hücreden türemiş ve zamanla türler, yine tesadüflerin etkisiyle, başka türlere dönüşmüştür. Diğer bir deyişle Darwinizm'in canlılığın oluşumu için ihtiyaç duyduğu şey; tesadüfler, doğa olayları ve zamandır. Darwinistlere göre yaşam; bu üç "sahte ilah"ın biraraya gelmesiyle meydana gelmiştir, dolayısıyla canlı varlıkların oluşumunda akıl, şuur, bilinç gibi kavramlar söz konusu değildir. (Allah'ı tenzih ederiz.)...
Bilim adamları, 20. yüzyılın başlarında bir şey keşfettiler: Madde bildiğimiz gibi değildi. Madde sert değildi. Madde renkli değildi. Koku, ses ve görüntü vermiyordu. Madde yalnızca bir enerjiydi. Oturduğumuz koltuk, dayandığımız masa, içinde bulunduğumuz ev, köpeğimiz, karşımızdaki insanlar, binalar, uzay, yıldızlar, kısacası tüm maddesel dünya, bir enerji şekli olarak vardı. Dolayısıyla madde üzerine kurulan tüm felsefeler, bu beklenmedik keşif ile bilimsel olarak çöktü. Bilim, insan bedeni içinde ama bedene ait olmayan, tüm fiziksel dünyayı algılayan ama kendisi fiziksel olmayan bir gerçeğin ispatını gösterdi: İnsan ruhunun...
Bu kitabın konusu olan DNA, çıplak gözle görmenin mümkün olmadığı küçüklükteki hücrelerimizin bilgi bankasıdır. Etrafımızdaki canlılara ait bilgiler, her canlının kendi hücrelerinden her birinin içindeki "DNA" denilen bu bilgi bankasında saklıdır. Bir gülün, bir portakalın, bir serçenin, bir kaplanın ya da bir insanın tüm yapısal özellikleri, onları oluşturan hücrelerin çekirdeklerinde bulunur. Kitabı tuttuğunuz elinize şöyle bir bakın. Elinizi oluşturan milyonlarca hücrenin her birinde de bu bilgi depoları mevcuttur...
Gözü düşünmek beni teorimden soğuttu!" itirafında bulunan Darwin'i bu açıklamaya zorlayan en önemli sebeplerden biri, teorisinin mükemmel yapıları ve komplekslikleri açıklayamıyor oluşuydu. Hayali evrimin mekanizmalarını, bir gözü oluşturmak için gerekli olan yerlere yerleştiremiyordu. Bu kompleks organın hayali evrimsel aşamalarla oluştuğunu kanıtlayabilmesi için parçalarını basite indirgemesi gerekiyordu ama bunu yapamıyordu...
Hürriyet Bilim dergisinin 1 Haziran 2002 tarihli sayısında "İnsan mı 'Politik Hayvan' Şempanze mi 'Politik İnsan'" başlığıyla bir yazıya yer verildi. Bu yazıda, insanlardaki iktidar oyunları, nüfuz mücadeleleri, blöf, yardım isteme, çıkar hesapları gibi sosyal davranışların daha iyi anlaşılması için, şempanzelerin davranışlarının incelenmesi gerektiği öne sürülüyor, ve bu davranışların insanlara maymunlarla ortak atalarından miras kaldığı iddia ediliyordu...
En çok kullanılan propaganda yöntemlerinden biridir: Bir şey ne kadar sık ve ne kadar yüksek sesle söylenirse o kadar çok insan ona inanır. Charles Darwin'in 19. yüzyılın ortalarında ortaya attığı evrim teorisi de, 150 yıldır aynı propaganda yöntemiyle savunulmakta, insanlara canlılığın kökeninin tek bilimsel açıklaması gibi sunulmaktadır. Oysa, evrim teorisi tarihin gördüğü en büyük safsatalardan biridir...
Biyoloji ile ilgilenen insanlar, özellikle de dünya üzerindeki canlıların nasıl ortaya çıktığı sorusuna cevap arayanlar, 20. yüzyıl boyunca "evrim" kelimesini çok fazla duydular. Ancak bu ifade çok büyük yanılgılar içermekteydi..
2001 yılının başından bu yana bilim dünyasında çok ilginç ve son derece önemli gelişmeler yaşandı. Nature, Scientific American gibi dünyaca ünlü bilim dergilerinde, New York Times, CNN ve BBC gibi ünlü medya kuruluşlarında art arda çıkan bazı haberler, evrim teorisinin ne kadar büyük bir bilimsel açmaz içinde olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bilindiği gibi, bugünkü şekliyle evrim teorisi, 19. yüzyılın ortalarında Charles Darwin tarafından ortaya atılmış ve o dönemde güçlenen materyalizme büyük bir destek sağlamıştır. Bu öyle bir destektir ki, bugün evrim teorisinin yıkılması, materyalizmin de yıkılması ile sonuçlanmaktadır...
Bazı kimseler farkında olmayabilirler, ancak günümüz insanları aslında çok büyük bir olaya tanıklık etmekte, gelecekte insanların hayretle anacakları bir dönüm noktasını bizzat yaşamaktadırlar. Bu önemli olay, canlılığın kökeni hakkında uydurulmuş bir yalan olan evrim teorisinin tam 150 yıl sonra gerçek dışı bir aldatmaca olduğunun anlaşılmasıdır...
Siyasi tarihe baktığımızda, farklı ideolojilerin zaman zaman kendilerine sözde "bilimsel" dayanaklar aramaya çalıştıklarını görürüz. İddialı siyasi teorilerle ortaya çıkan ideologlar, ortaya attıkları iddiaların "bilimsel" olduğunu öne sürmüş ve bu imajla birlikte kendilerine inanılırlık ya da meşruiyet sağlamaya çalışmışlardır. Örneğin Karl Marx ve Friedrich Engels, komünist ideolojiyi geliştirirken, hiçbir doğruluk payı olmamasına rağmen tamamen "bilimsel" bir teori ortaya attıklarını öne sürmüşlerdir...
İnsan, sonsuz büyüklükteki bir evrende yaşamaktadır. Gözünü açtığı andan itibaren milyonlarca ayrıntı ve denge üzerine kurulu olan bir dünyayla karşı karşıyadır. Aynı zamanda bu dünya üzerinde yaşamasını sağlayan, ona sayısız zevk ve mutluluk tattırabilecek bir bedene sahiptir. Bu bedenin mükemmel özellikleri sayesinde dışındaki dünyayı görebilir, duyabilir, tadabilir...
Öyle bir din düşünün ki kurucusu bir bilim adamı, kitabı sözde bilimsellik mesajıyla yola çıkan bir araştırma kitabı, taraftarları ise kendilerini bilim adamı sıfatıyla tanıtan insanlar olsun. Bu aynı zamanda öyle bir din olsun ki gelmiş geçmiş tüm uygarlıklarda, fikir akımlarında ve ideolojilerde kendine bir yer edinsin, takipçilerinin sayıları ise yüz milyonlarla ölçülsün. Tarih, sosyoloji, felsefe, psikoloji, biyoloji kısacası tüm bilim dalları için temel bir düşünce şekli, "doğruları aydınlatan bir ışık" olarak sunulsun...
Dünya üzerinde bir milyonu aşkın farklı canlı türü yaşar. Hepsi son derece farklı özelliklere ve mükemmel sistemlere sahip olan bu canlılar nasıl ortaya çıkmışlardır? Bu soruyu sağduyu ile inceleyen her insan, tüm bu canlılığın üstün ve kusursuz bir yaratılışın ürünü olduğunu görür...
Deccal kelimesi pek çok kişi için bir anlam taşımaz. Çünkü insanların büyük bir bölümü bu konuda çok sınırlı bilgiye sahiptir, hatta bu kavramı hiç duymamışlardır. Oysa Deccal, Peygamberimiz (sav)'in kıyamet gününün yaklaştığına işaret eden hadislerinde, hakkında çok fazla detay verilen son derece önemli bir kavramdır. Bu kitabın amacı da Deccal'i hadislerde bildirilen tüm özellikleriyle tarif etmek, Peygamberimiz (sav)in dikkat çektiği bu şeytani gücün yakından tanınmasına vesile olmaktır...
Dünyaya gelmeden önce yok olduğunuzu ve yokken bir anda var olduğunuzu hiç düşündünüz mü?Salonunuzda her gün gördüğünüz çiçeğin kapkara, çamurlu bir topraktan, nasıl olup da mis gibi bir kokuyla ve rengarenk çıktığını hiç düşündünüz mü? Çevrenizde uçup sizi sürekli rahatsız eden sivrisineğin, nasıl olup da kanatlarını bizim göremeyeceğimiz kadar hızlı hareket ettirdiğini hiç düşündünüz mü?...
Devlet müessesinin önemini, görevlerini ya da işlevlerini anlatan kitaplar genellikle siyaset bilimi kitaplarıdır. Bu kitaplar çoğunlukla öğrencilere bilgi aktarmak amacını güderler. Ama elinizde tuttuğunuz kitapçık, bunlardan farklı bir kitapçıktır. Çünkü temel amacı, toplumda zaman zaman görülen bir kısım "devlet karşıtı" akım ya da fikirlerin ne kadar büyük bir yanılgı içinde olduklarını göstermek ve Türk Milleti'nin her ferdini devletine sahip çıkmaya çağırmaktır...
Pasif kelimesinin sözlük anlamı, "bir şeye karşı tepki göstermeyen, etkinliği olmayan, durgun, çekingen"dir. "Pasif bir insan" dediğimizde yapı olarak şevksiz, çevresindeki olaylarla ilgisiz, insanların sıkıntıları ve sorunları ile ilgilenmeyen, etrafındaki aksaklıklara çözüm arayışı içinde olmayan, kendi içine kapalı, kendi küçük dünyasında yaşayan bir insan modeli akla gelmektedir. Bu kitapta, söz konusu durağan yapıyı kasten sergileyerek bu çirkin modeli sinsice Müslümanlar arasında yaşatmaya çalışan insan karakterini anlatacağız. Bu insan modelini "pasifist" yani "pasifizmi savunan" olarak ele alacağız...
Sevgili çocuklar, bu kitapta size çok önemli konulardan bahsetmek istiyoruz. Ama gerçekten üzerinde düşünmenizi ve anlamanızı istediğimiz çok önemli konular...Hepiniz okulda önce okuma yazmayı, ardından da sayılar ve matematiği öğreniyorsunuz. Peki size, "niye okula gidiyorsunuz ve bunları öğreniyorsunuz" diye sorsak, ne dersiniz?...
Kitabın adını okuduğunuz zaman belki de kendinize "Dinsizliğin dini" ne demek diye sormuş olabilirsiniz. Çünkü birçok insana göre din kavramı sadece Allah'ın vahyine dayalı kutsal dinleri içermektedir. Veya "batıl" din olarak bilinen bir kısım inançlar vardır ki; bunlar da Budizm, Hinduizm gibi öğretilerdir. Dinsizlik ise, adından da anlaşılacağı gibi, din ahlakını bütünüyle reddeden, Allah'ın varlığını inkar eden bir anlayıştır...
Hayatı ve ölümü Allah belirli bir amaçla yaratmış, insanlara doğruyu ve yanlışı öğreten hak kitaplar indirerek bu amacı onlara bildirmiştir.O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk Suresi, 2)Bu amacın özü insanın, herşeyden önce kendisini yaratan Rabbimiz'i gereği gibi tanıyıp takdir edebilmesi, O'nun emirlerini ve koymuş olduğu yasakları titizlikle koruması, dünya hayatının geçici ve sahte bir süsten ibaret olduğunu fark edebilmesi, hayatını ahireti hedef alarak düzenlemesidir...
Kötülük, haksızlık, üzüntü, karamsarlık, sıkıntı, yalnızlık, korku, stres, güvensizlik, vicdansızlık, endişe, öfke, kıskançlık, kin, uyuşturucu bağımlılığı, ahlaksızlık, kumar, fuhuş, açlık, fakirlik, yolsuzluk, hırsızlık, kavga, düşmanlık, cinayet, savaş, çatışma, zulüm, ölüm korkusu... Tüm bunlar, hemen her gün gazete ve televizyonlarda gördüğünüz, günlük hayatta karşılaştığınız hatta bizzat yaşadığınız sorunlardandır...
İnsanlık tarihinin önemli bir dönüm noktasında yaşıyoruz. Bu dönüm noktasının en önemli özelliklerinden biri, bir zamanlar bilimsellik maskesi altında tüm dünyaya empoze edilen materyalist felsefenin, bizzat bilim tarafından yıkılmasıdır. Materyalizm, yani herşeyin maddeden ibaret olduğunu zanneden ve Allah'ın varlığını inkar eden felsefe, aslında putperestliğin çağdaş şeklidir. Bilindiği gibi eski putperestler taştan ve tahtadan yapılma totemlere, yani cansız maddi varlıklara tapınır, bunları ilah kabul ederlerdi...
Çok farklı dallara ayrılan mühendisliğin amacı, insan yaşamını daha konforlu, daha güvenli hale getirmek ve günlük hayatı kolaylaştırmaktır. Köprülerin güvenliğinden ulaşım araçlarının konfor ve hızına, evde kullanılan basit mutfak aletlerinden savaş teknolojisine kadar insan hayatında yer alan pek çok detay birer mühendislik ürünüdür. Bu tasarımlar, eğitimli ve deneyimli mühendislerin yıllar süren araştırmaları, birikimleri ve çalışmaları sonucunda ortaya çıkar...
Bir aspirin tabletini düşünün; ortasında bir çizik olduğunu hemen hatırlayacaksınız. Bu çizik, ilaçtan yarım doz kullanmak isteyenlere kolaylık sağlamak için düşünülmüştür. Hepsi aspirin tableti kadar basit olmasa da, çevremizde gördüğümüz her ürünün mutlaka bir tasarımı vardır. Evden işe giderken bindiğimiz araçtan, evimizdeki televizyonun kumandasına kadar...
Bu insan her kim olursa olsun muhtemelen yaşadığı 70-80 senenin nasıl geçtiğini anlayamadığını düşünüyordur. Hatta kendisine sorsanız, "göz açıp kapayıncaya kadar geçti, hiçbir şey anlayamadım" diyecektir. 20'li yaşlarındayken herhalde o da yaşlanacağını hiç düşünmemiştir. Ancak şu an, çok uzak gördüğü o dönemin içinde bulunmanın şaşkınlığını yaşıyordur. Ve bu anı uzak görmekle ne kadar yanıldığını da çok iyi anlamıştır...
Bugün birçok toplumda, Kuran, asıl amacından çok farklı değerlendirilmektedir. Sorulduğunda "ben Müslümanım" diyen insanların nüfusun çoğnuluğunu oluşturduğu ülkelerde ve hatta İslam dünyasının genelinde, Kuran'ın içinde nelerin yazdığını bilen insan sayısı oldukça azdır...
Kuran’ın Zümer suresinde, ahirette insanların hesaba çekilmesinden bahsedilirken onların, cennete ya da cehenneme “gruplar” halinde yollanacakları haber verilir (Zümer; 71-73). Bir diğer ayette de mahşer günü, önderleriyle birlikte hesaba çağrılan “insan grupları”ndan bahsedilir (İsra; 71). Yani insanlar ahirette her ne kadar kişisel olarak hesaba çekilseler de genelde hesabın öncesinde ve sonucunda gruplar halinde bir muameleye tabi tutulurlar. Herkes kendininkine yakın ve benzer konum ve derecelere sahip kişilerle aynı grupta yer alır, benzer akıbetlere uğrar. Cennete veya cehenneme girer, benzer derecelerde ceza veya mükafat görür...
Charles Darwin'in ortaya attığı evrim teorisi, 21. yüzyıla yaklaştığımız şu günlerde bilim dünyasındaki itibarını büyük bir hızla kaybetmiştir. 20. yüzyılın başlarında materyalist çevreler tarafından desteklenen ve kitlelere bilimsel bir gerçekmiş gibi telkin edilen bu teorinin geçersizliği artık kesin olarak anlaşıldı. Bunda en büyük etken, yüzyılımızda evrim teorisini yakından ilgilendiren mikrobiyoloji, biyokimya, paleontoloji gibi bilim dallarında görülen gelişmeler oldu. Bu bilim dallarındaki ilerlemeler sonucunda canlılığın, evrim teorisinin iddia ettiği gibi tesadüflerle, birbirlerinden evrimleşerek meydana gelmesinin imkansız olduğu ortaya çıktı...
Tufan en sevdiği hikayelerden biri olan “Tavşan ile Kaplumbağa”yı okuyordu.Tavşanın durumuna çok gülmüş ve kaplumbağadan “akıllı olmanın” ne kadar önemli olduğunu, akılla bütün fiziksel üstünlüklerin alt edilebileceğini öğrenmişti. Derken, birdenbire kitaptaki kaplumbağa Tufan’a seslendi: Kaplumbağa: Merhaba Tufan! Bu küçük yaşında bu kadar akıllı olup tavşanla hikayemden ders alman çok güzel...
Güneşli bir pazar günüydü. Sinan, öğretmeni ve sınıf arkadaşlarıyla birlikte piknik yapmak için ormana gitmişti. Sinan ve arkadaşları saklambaç oynamaya başlamışlardı.Tam o sırada Sinan, “dikkat et!” diye bir ses duydu. Sinan sesin nereden geldiğini anlayamadan sağa sola bakınmaya başladı. Ama etrafında hiç kimse yoktu.Sonra yine aynı sesi duydu. Bu sefer ses “Ben burada, aşağıdayım” dedi...
Zulüm gören, işkenceyle öldürülen insanlar, masum bebekler, bir ekmek alacak parası dahi olmayanlar, soğuk havada, bezden çadırlarda neredeyse sokakta yatanlar, hastalıklarını tedavi ettirecek para bulamayanlar veya ihtiyar ve güçsüz olmalarına rağmen hastane kapılarında saatlerce hatta günlerce tedavi sırası bekleyenler, sadece belli bir kabileye mensup oldukları için katledilenler, dinlerinden dolayı evlerinden, yurtlarından çıkartılan kadınlar, çocuklar ve yaşlılar, bir tarafta ardı arkası gelmeyen israf, diğer tarafta ise açlıktan ve bakımsızlıktan yok olan, ölüme terk edilen zavallı insanlar…
Mehdiyet konusu, İslam tarihi boyunca gündemde olan ve merak uyandıran bir konudur. Öyle ki büyük İslam alimi ve Hicri 13. asrın müceddidi Bediüzzaman Said Nursi, İslam tarihinde pek çok kişinin Hz. Mehdi'nin kendi dönemlerinde geleceğini düşünerek yanıldıklarını belirtmiştir...
Bediüzzaman Said Nursi, Hz. Mehdi'nin üç görevi olduğunu belirtmekte, bu üç görevin birarada yerine getirilmesinin Hz. Mehdi'nin en önemli alametlerinden biri olduğuna dikkat çekmektedir...
Tarih boyunca insanlar yaşadıkları evreni gözlemleyerek, onun sırlarını çözmeye çalıştılar. Birçok bilim adamı insanların zihinlerini meşgul eden sorulara yanıtlar bulmak için yıllarca çalıştı. Kimisi yaşadıkları dönemin şartlarına bağlı olarak çok büyük buluşlara imza atarken, kimisi de kendi dönemlerinde büyük ilgi çeken; fakat daha sonraları ise büyük bilimsel yanılgılar olarak kabul edilen iddialarda bulundu...
Kitabımızın kahramanlarından ilki olan Emre, spor yapmaktan, kitap okumaktan ve özellikle hayvanlarla ilgilenmekten çok hoşlanan bir çocuk. Hayvanlarla ilgili okuduğu kitaplar sayesinde bu konuda oldukça bilgilidir. Üstelik Emre sadece herkesin bildiği hayvanlar değil, bütün hayvanlar hakkında da bilgi sahibidir. Resimlerde gördüğü hayvanları hemen tanır, ne gibi özelliklerinin olduğunu çok detaylı bilir. Bu nedenle arkadaşları Emre'yi çok severler. Ders aralarında, yolda giderken onunla sohbet etmekten çok hoşlanırlar...
İç savaşlar, toplu katliamlar, gözünü kırpmadan adam öldüren insanlar, sokaklarda yatan çocuklar, evi barkı olmadığı için soğuktan donan insanlar, çocuk yaşta cinayet işleyenler, aile içinde yaşanan problemler, gençlik çeteleri, yolsuzluklar…Günlük yaşamın bir parçası haline gelen bu gibi toplumsal sorunlar düşünüldüğünde hepsinin temelinde ortak bir eksikliğin olduğu görülecektir. Bütün bu sorunların ortaya çıkmasına neden olan adaletsizlik, dolandırıcılık, sahtekarlık, merhametsizlik gibi kötü ahlak özelliklerinin temelinde yatan da yine bu eksikliktir. Bu önemli eksiklik insanların düşünmemeleri ve dolayısıyla gerçekleri görememeleridir...
Basit insan denilince genel olarak görgü kurallarından habersiz, cahil, bilgisiz, nerede nasıl davranacağını, nasıl konuşacağını bilmeyen, ölçüsüz bir insan modeli akla gelir. Fakat bu kitapta ele alınacak konu halk arasında kullanılan anlamdaki basitlik değil, din ahlakına göre basitliğin nasıl bir ruh hali olduğudur. Burada ele alınacak olan basitlik, bilinen anlamından çok daha köklü ve derin bir hastalıktır. Ve insanı -Allah'ın dilemesi dışında- cehenneme sürükleyebilecek büyük bir tehlikedir...
Geçen yüzyıl savaşlar, zulümler, toplu katliamlar, ırkçı saldırılarla dolu, soykırımların yaşandığı bir yüzyıldı. Bu belaların sebepleri ise 19. yüzyılda hazırlanmaya başlamıştı. İlkçağlardan beri maddenin mutlak varlık olduğunu iddia eden maddeci düşünce, Darwin'in 19. yüzyılda ortaya attığı evrim teorisiyle güç bulunca, dinsiz ideolojilerde geniş çaplı bir yayılma oldu. Bu ideolojiler bir anda toplumların hayat felsefesi haline geldi...
1 ve 8 Haziran 2001 tarihlerinde ATV'de yayınlanan ve Hulki Cevizoğlu'nun sunduğu "Ceviz Kabuğu" adlı tartışma programlarında çok önemli bazı gerçekler ortaya çıktı. Programlarda iki hafta üst üste evrim teorisi bilimsel manada tartışıldı. Ancak evrim teorisi lehinde söz alanların çoğu, bu teoriyi bilimsel bir bakış açısıyla değil, materyalist felsefeye olan dogmatik bağlılıkları nedeniyle savunduklarını ortaya koydular...
Hepimizin ne olduğunu çok iyi bildiği "tohum" için şöyle bir soru soralım: Ağaç kabuğu kadar sert bir kabuk içinde bulunan tohumla, bir ağaç kabuğunun farkı nedir? Bu tarz sorular genelde "alışılmadık" sorulardır; çünkü tohum da, ağaç kabuğu da günlük hayatta birçok uğraşısı olan insan için önemsiz detaylardır. Birçok insana göre, etrafta düşünülmesi gereken çok daha önemli, çok daha gerekli şeyler vardır...
Çok kapsamlı bir uçak maketi satın aldığınızı düşünün. Yüzlerce küçük parçadan oluşan bu maketi yapmak için nasıl bir yol izlersiniz? Kuşkusuz bunun için yapacağınız ilk şey, kutunun üzerindeki resimlere bakmak ve içindeki montaj bilgilerinden faydalanmak olacaktır. Çünkü bir maketi yaparken montaj talimatlarını izlemek, yapılacak işin süresini kısaltır, o maketin en hatasız ve mükemmel biçimde yapılmasını sağlar...
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in hadis-i şeriflerinde ahir zaman ve bu kutlu dönemde yeryüzüne ikinci kez gelecek olan Hz. İsa (as) ile Hz. Mehdi (as) hakkında çok detaylı bilgiler bulunmaktadır. Hadislerde Hz. Mehdi (as)'ın zuhurundan önce dünyanın durumu, Hz. Mehdi (as)'ın zuhur yeri ve alametleri, fiziksel özellikleri, üstün ahlakı, talebeleri ve faaliyetleri, Hz. İsa (as) ile birlikte neler yapacakları, ahir zamanın diğer önemli şahısları ve daha bunun gibi çok sayıda ayrıntı bildirilmektedir...
İnsan, sadece bir kaç dakika için üzerinde yaşadığı dünyayı ve kendisine yaşam veren şeyleri dikkatlice düşündüğünde hayrete düşecektir. Devasa büyüklükte galaksiler barındıran bir boşlukta, uçsuz bucaksız büyüklükteki galaksilerden birinin içinde bulunan, yaşam için özel olarak var edilmiş bir gezegen üzerinde yaşamaktadır. Bu gezegen, yani Dünya, uçsuz bucaksız boşluğun içinde hiç durmadan dönmekte, evrendeki milyarlarca yıldızdan sadece biri olan Güneş yine aynı boşluk içinde yeryüzüne ışınlar yollamakta, bu ışınlar sayesinde Dünya ısınmakta, besin döngüsü, su döngüsü, azot döngüsü gerçekleşmekte, insan; hayvan, bitki ve mikroorganizmalarla birlikte kendisine sağlanan sayısız sebep vesilesiyle yaşayabilmektedir. Milyonlarca, milyarlarca detay bir araya getirilmiş, en güzel ve en kusursuz şekli ile insana sunulmuştur...
Bediüzzaman, Hz. Mehdi'nin üçüncü görevini çok önemli ve geniş kitlelerin desteğiyle gerçekleştireceğini bildirmiştir. Bediüzzaman "BÜTÜN EHL-İ İMANIN MANEVİ YARDIMLARIYLA" sözleriyle, "TÜM MÜSLÜMANLARIN" ittifak halinde oluşturacakları birliğin Hz. Mehdi'nin bu görevdeki yardımcıları olacağını bildirmiştir...
Bediüzzaman, Peygamberimiz (sav)'in hadislerine dayanarak, Allah'ın her yüzyıl başında bir müceddid göndereceğini bildirmektedir. Peygamber Efendimiz (sav) bir diğer hadisinde "her yüzyılda bir müceddid gönderildiğini" şöyle bildirmiştir:Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah her yüz sene başında şu ümmetin dinini bidatten (dine sonradan sokulan hurafelerden) ayıracak, yenileyecek (ilim sahibi) BİR ZATI gönderir. (Sünen-i Ebu Davud, 5/100)...
Kuran, alemlerin Rabbi, sonsuz ilim ve güç sahibi olan Allah'tan insanlara bir rahmet olarak indirilmiştir. Allah insanlara bir kitap göndermekle onlara lütfetmiştir. Allah'ın bu lütfuna samimiyet, minnettarlık ve şükür ile karşılık verenler bu davranışlarının faydasını yine kendileri görürler. Kuran'ı anlar, iman eder, ona tabi olur ve Allah'ın rahmetine girerler. Dünyada da ahirette de Allah'tan güzel bir karşılıkla mükafatlandırılırlar. Bunun aksine, art niyetli ve düşmanca bir tavırla Kuran'a yaklaşanlar ise bunun zararını yine kendileri görürler. Kuran'ı kavrayamaz, ondan istifade edemez, dünyada ve ahirette kayba uğrarlar...
Din ahlakından uzak toplumlarda, kişilerin eksikliklerini araştırmak, kusurlarını ortaya çıkarmaya çalışmak çok yaygın bir davranış şeklidir. İnsanların bu yola yönelmelerinin altında yatan sebep ise dünyaya yönelik hırsları ve üstün olma arzularıdır. Bu insanlar karşılarındaki kişilerin hatalarını ortaya çıkarmalarının kendilerine bir üstünlük getireceğine inanırlar. Bunun için sıkça başvurdukları yöntemlerden biri de alaycılıktır. İnsanların kusurlarıyla, acizlikleriyle ya da hatalarıyla alay ettiklerinde, kendi kusurlarının örtüleceğini düşünürler. Bu yüzden cahiliye toplumlarında alay, yaşamın her anında rastlanabilen bir ahlak bozukluğudur...
Bu kitabın adının "Allah Akılla Bilinir" olmasının önemli bir nedeni vardır. İnsanların birçoğu Allah'a inandıklarını, Allah'ı bildiklerini söylerler. Ancak gerçekte Allah'ı gereği gibi tanıyıp takdir edemezler. Bunun içinse "akıl sahibi" olmak gerekir...
İman edenlerle diğer insanlar arasındaki fark nedir? Bu soruya samimi olarak iman etmeyenlerden farklı cevaplar gelebilir. Onlar, müminlerle aralarında kültürel ve ahlaki bazı ayrılıklar olduğunu söyleyebilirler. Salih müminlerin "dünya görüşü"nün farklı olduğunu, onların bazı "değer"lere inandıklarını, kendilerinin ise bu "değer"leri kabul etmediklerini öne sürebilirler. Müslümanların kendilerinden fikri yönde farklılıklar taşıdıklarını belirtebilirler...
Yeryüzünde var olan tüm canlılar üremelerinden, korunmalarına, beslenme şekillerinden kendilerine inşa ettikleri yuvalara kadar sayısız üstün özelliklerle donatılmışlardır. Kimi bir mimar gibi yuvasını inşa eder, kimi bir kimyager gibi düşünerek en ideal ısıtmayı sağlar, kimi ise gerçek bir kamuflaj ustasıdır. Bu canlıların yaşantıları incelendiğinde ise, hem fiziksel özelliklerinin hem de davranışlarının birbiriyle ve yaşadıkları ortamla tam bir uyum içerisinde olduğu görülür...
İnsanlar doğadaki canlıların yaptıkları bazı işlemler hakkında ancak deney, gözlem ya da araştırma yaparak bilgi sahibi olabilirler. Bunu örnekler vererek görebiliriz: Su altında yaşayan nilüferlerin güneşe ulaşarak fotosentez yapabilmesi için nasıl bir sisteme gerek duyacağını öğrenmenin bizim için tek yöntemi, o bitkinin gelişimini izlemek ve genel yapısı üzerinde incelemeler yapmaktır...
İnsan, düşünebilen ve düşündükleriyle bir sonuca ulaşabilen, bilinç sahibi bir varlıktır. Yeryüzünde yaşayan başka hiçbir canlı bu yeteneklere sahip değildir. Buna karşın yeryüzündeki canlıların hepsi birbirinden ilginç ve şaşırtıcı pek çok yeteneğe sahiplerdir. Üstelik insan, bu yeteneklerin birçoğundan mahrumdur. Canlılardaki olağanüstü avlanma metodları, çeşit çeşit üreme şekilleri, yavrularını koruyup kollamada gösterdikleri özen, yaşadıkları ortama mükemmel bir uyum gösteren vücut mekanizmaları…
Bilim adamları yıllardır canlılardaki şaşırtıcı özelliklerin nasıl ortaya çıktığını araştırmaktadırlar. Bu canlıların nasıl olup da bulundukları ortamla hemen hemen aynı rengi alabildikleri, başka bir canlının görüntüsünü nasıl taklit ettikleri, savunma amaçlı kullandıkları zehirlere karşı nasıl bağışıklık kazandıkları, nasıl olup da isabetli kararlar verdikleri, normal şartlar altında düşman olması gereken canlıların nasıl olup da sürekli beraber yaşadıkları, kendi aralarında nasıl iletişim kurdukları gibi pek çok sorunun cevabı bilim adamları tarafından verilmeye çalışılmaktadır...
Sizi kim yarattı? Size bu bedeni, gözlerinizin rengini, saçlarınızın rengini kim verdi? Boyunuzun uzunluğunu, burnunuzun şeklini kim belirledi? Sizinle birlikte diğer insanları, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında yaşayan tüm canlıları kim yarattı? Uzayın derinliklerindeki gezegenlerin, Güneş'in ve yıldızların düzenini kim belirledi? Siz bütün bu sorulara tek bir cevapla karşılık verirsiniz: "Allah". Sizin gibi diğer insanlara da bu sorular sorulduğunda, onlar da "Allah" diye cevap verirler...
Dünyaya yeni gelmiş her canlı güçsüz ve çaresizdir. Çevresindeki tehlikelerden tümüyle habersizdir. Beslenebilmek, büyüyüp güçlenebilmek ve hayatta kalabilmek için kendisini gözetip-koruyacak birine muhtaçtır. Tek başına yaşama ihtimali neredeyse yoktur. Ancak doğduğu andan itibaren yanında hep ebeveynleri olacaktır. Annesi veya babası onu tehlikelerden koruyacak, besleyecek ve gerekirse kendi hayatını onun için feda edecektir...
Hiçbir rengin olmadığı, kapkaranlık bir dünyada yaşamak nasıl olurdu, hiç düşündünüz mü? Bir an için tüm ön yargılarınızdan kurtularak, şimdiye kadar öğrendiğiniz her şeyi bir kenara bırakarak düşünün. Bedeninizin, çevrenizdeki insanların, denizlerin, gökyüzünün, ağaçların, çiçeklerin, kısacası her şeyin kapkara olduğunu gözünüzde canlandırmaya çalışın. Etrafınızda hiçbir rengin olmadığını düşünün. Çevrenizdeki insanların, kedilerin, köpeklerin, kuşların, kelebeklerin, meyvelerin hiç rengi olmasaydı neler hissederdiniz kafanızda canlandırmaya çalışın. Böyle bir dünyada yaşamayı hiç istemezdiniz öyle değil mi?...
Şu anda içinde bulunduğunuz odada yalnız değilsiniz. Zaten kendinizi en yalnız sandığınız zamanlarda bile siz hiçbir zaman yalnız olmadınız. Allah'ın görevlendirdiği yazıcı melekler sürekli sizi izliyorlar. Ağzınızdan bir kelime çıkmasın, hemen yazıyorlar. Her adımınızı, her düşüncenizi, her yaptığınızı, yapmanız gerekip de ertelediğinizi, hepsini eksiksiz kaydediyorlar. Küçük büyük hiçbir şeyi ayırt etmiyorlar. Siz uyuyorsunuz, onlar yine yanınızdalar. Unutmaları ya da yanılmaları mümkün değil, emrolundukları şeyi kusursuzca yapıyorlar...
Sevgi, Allah'ın insanlara verdiği en büyük nimetlerden biridir. Her insan hayatı boyunca çok sevdiği, güvendiği, yakın hissettiği kişilerle birlikte olmak ister. Allah'ın verdiği nimetlerin birçoğu, asıl değerini, gerçek sevgilerin ve dostlukların yaşandığı ortamlarda bulur. Örneğin, gördüğü güzel bir manzaradan zevk alan bir insan, duyduğu heyecanı sevdiği biriyle paylaşmak ister. Aynı şekilde en muhteşem ziyafet sofrası ya da en güzel, en şatafatlı ev bile, tek başınayken bir insana çok fazla çekici gelmeyebilir. Çünkü Allah insan fıtratını, sevmekten ve sevilmekten zevk alacak, dostluktan ve yakınlıktan hoşlanacak şekilde yaratmıştır...
Ahir zaman kavramı pek çok insan için tanıdık bir kavram olmayabilir. Bu nedenle öncelikle bu kavramı kısaca açıklamakta yarar var. Ahir zaman, "son dönem" anlamına gelir ve İslam'a göre kıyamete yakın bir zamanda, Kuran ahlakının hakim olacağı ve din ahlakının insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir dönemi ifade eder...
Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi (UBA), 1999 yılında Bilim ve Yaratılışçılık: Ulusal Bilimler Akademisi'nin Görüşü adında bir kitapçık yayınladı. Kitapçığın amacı, evrim teorisinin 'en önemli delillerini' biraraya getirerek, yaratılış-evrim tartışmalarına cevap vermekti. Kitapçık, tüm dünyada evrimciler tarafından çok önemli bir kaynak olarak kabul edildi. Evrimci çevreler bu kitabı internet sitelerinde ücretsiz olarak yayınladılar. Ülkemizde ise bu Darwinist misyonu, geçtiğimiz yıllarda zaten bu amaçla kurulmuş olan Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) üstlendi...
Eski Yunan'dan günümüze kadar materyalistler tarafından hayatın kökenine açıklama getirmek için kullanılan evrim düşüncesi, bilim dünyasına 19. yüzyılda Charles Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabı ile girdi. 19. yüzyılda büyük bir tırmanış gösteren materyalist felsefeyi savunanlar, canlılığın nasıl ortaya çıktığı sorusuna cevap olarak evrim teorisini sahiplendiler ancak bu teorinin bilimsel dayanaklarını sorgulamadılar...
Atatürk, Türk Milleti'nin yetiştirdiği en eşsiz siyasi deha, en güçlü devlet adamı ve hiç şüphesiz en büyük kumandandır. Gerek doğuştan sahip olduğu yetenekler, gerekse hayatı boyunca kazandığı özellikler açısından, çok üstün ve seçkin niteliklere sahiptir. Onun üstün askeri dehası, ileriyi görebilme, her zaman isabetli kararlar verebilme, cesaret, çelik gibi bir irade, azim, kararlılık ve güçlü bir sorumluluk anlayışı gibi özelliklerle kendini gösterir. Onun askeri ve siyasi dehası tüm dünya tarafından da tartışmasız kabul görmüştür...
Her milletin geçmişinde dönüm noktası sayılan belirli tarihler, dönemler vardır. Bu önemli tarihleri belirleyen ise genellikle o ülkenin bağımsızlığının kazanıldığı bir savaş, bir antlaşma ya da başka bir önemli olay olabilir. Türk Milleti de tarihten gelen bağımsız yaşama ülküsü etrafında bugüne kadar 16 devlet kurarak bağımsızlık karakterini göstermiştir...
Atatürk Ansiklopedisi 1.Cilt kitabını online okumak için
http://www.harunyahya.org/tr/Kitaplar/545/Ataturk-Ansiklopedisi-1Cilt
Satış Linki
Atatürk ilkelerini incelediğimizde, bu ilkelerin Türk’ün yüksek karakter ve seciyesine tam bir uyum gösterdiğini görürüz. Mustafa Kemal, askeri görevleri ve katıldığı savaşlar neticesinde, ülkesini ve insanlarını çok iyi gözlemlemiş; kendisinden önceki yöneticiler gibi, yapılmaya çalışılan yenilik hareketlerinde, ne ülke insanından uzak kalmış, ne de ‘halkın üstünde’ bir tavır takınmıştır. Türk Milletine inanan ve Türk’ün yüzyıllardır bastırılmış olan karakterini ortaya çıkaran Atatürk; bu inançla ilkelerini uygulamaya koymuş ve başarılı olmuştur...
Millet, genel kabul gören anlamıyla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğudur. Milletin üzerinde yaşadığı toprak da vatan olarak adlandırılır. Vatan yalnızca üzerinde yaşanılan toprak parçası olarak algılanamaz; bir insanın hayatında sahip olduğu en önemli varlıklardan birisidir. Millet ve vatanın her insan için anlamı büyüktür. Bireyi güçlü kılan temel, ait olduğu milletin kültür birikimi, tarihi, geleneksel özellikleri gibi unsurlardır. Milletin devamlılığını sağlayan ana öğe de, vatanın bölünmez bütünlüğünün korunmasıdır. Türk Milleti'nin vatanına olan sevgisi ve bağlılığı tarihsel bir gerçektir ve milletimizi diğer milletler arasında üstün kılan en asil özelliklerden birisidir...
Gençlik her millet için önemli bir kuvvettir. Bilinçli ve sorumluluk sahibi bir gençlik, o milletin umududur, geleceğinin güvencelerindendir. Özellikle de genç bir nüfusa sahip olan Türkiye için -ülkemizde nüfusun yarısı yirmi yaşın altındadır- bu imkanın iyi değerlendirilmesi, Türk Milleti'nin hak etmiş olduğu medeni toplumlar seviyesine ulaşması için gereklidir. İçinde yer aldığı coğrafya ve sahip olduğu tarihi miras Türk Milleti'nin üzerine çok önemli sorumluluklar yüklemektedir...
İnsanoğlu içinde yaşadığı dünyada "ne", "nasıl" ve "ne şekilde" gibi pek çok sorunun cevabını aramakta, ancak bu soruların ardından oldukça kısa bir yol katedebilmektedir. İnsanın iç içe yaşadığı olağanüstü düzen ve denge hakkında kendisine 'neden?' sorusunu sormadığı sürece gerçeğe ulaşacak bir mesafe katetmesi mümkün değildir...
'Neden?'
Bu soru, cevabına ulaşıldığında insanı bambaşka bir dünyaya götürecek bir kapının anahtarıdır. Aynı zamanda, bilenleri bilmeyenlerden ayıran ince bir çizgi...
İnsanların birçoğunu, kendileri farkında olmadıkları halde etkisi altına almış batıl bir din vardır. Bu, kendini açıkça tanıtmayan, gizli bir dindir. Hiçbir yazılı kuralı yoktur. Adı bile konmamıştır. Fakat insanların hareket ve tavırlarını, düşüncelerini kontrolü altına alır. Pek çok kimse şuurunda dahi olmadan hayatı boyunca bu dinin kurallarını uygular, bu dinin emir ve yasaklarına göre yaşar. Bu batıl din, Müslümanlık, Hıristiyanlık veya Musevilik değildir...