İnsan Vücudundan Yaratılış Örnekleri

İnsan vücudundaki sistemleri ve organları, bunların yapılarını ve işlevlerini ne kadar kapsamlı ve detaylı incelersek, kusursuz ve mükemmel yaratılışın delillerine de o kadar yakından şahit oluruz.

İlerleyen sayfalarda, insan vücudundaki bazı organ ve sistemlerin çeşitli çarpıcı özelliklerini konu edineceğiz. Kuşkusuz vücudumuzdaki yaratılış mucizeleri bunlardan ibaret değildir. Varlığımızın ne denli ince hesaplara ve yaratılış mucizelerine dayandığını görmek için bu örnekler ancak bir başlangıç olabilir.

Karaciğerdeki Akıl

Karın boşluğunun sağ üst kısmında yeralan karaciğer vücut için son derece hayati bir organdır. Vücudun diğer pekçok organı gibi karaciğerin yokluğu ya da görevlerini yerine getirememesi insanın kaçınılmaz ölümü anlamına gelir. Yani bütün organları ve sistemleri yerli yerinde olan bir insanın yalnızca karaciğeri eksik olsa, o insan yaşayamaz.

Bu noktada şu gerçek bir kez daha kendini gösterir: Evrimcilerin iddia ettiği gibi insanlar ve hayvanlar kademe kademe evrimleşerek varolmuş olsalar, bunların hayatta kalabilmeleri için daha en başta, karaciğer dahil tüm hayati organlarının ve sistemlerinin aynı anda, kusursuz bir biçimde varolmuş olmaları gerekirdi. Hatta bu da yetmez; hepsinin birbirleriyle olan mükemmel uyum ve bağlantılarının da aynı anda ortaya çıkmış olması şarttır. Böyle bir sistemin ise tesadüfle, rastlantıyla açıklanabilecek hiçbir tarafı yoktur. Bu durum ancak bilinçli bir yaratılış sayesinde meydana gelebilir.

Şimdi bu bilinçli yaratılışın çarpıcı örneklerinden biri olan karaciğerin başardığı ve herbiri ayrı birer uzmanlık gerektiren işlerden bazılarına göz atalım:

◉ Kan dolaşımı içinde mükemmel bir filtre görevini üstlenir: Suda çözülebilen, vücut artığı basit maddeler böbrekte temizlenirken, ilaçlar ve hormonlar gibi karmaşık kimyasal yapılı atıkları ancak karaciğer temizler. Karaciğer olmasaydı ya da sadece bu özelliği olmasaydı, sözkonusu kimyasal atıklar vücutta ciddi zehirlenmelere yol açarlardı.

◉ Vücudun enerji kaynaklarını üretir: Karaciğerin özelliklerinden biri de vücudun en önemli enerji kaynağı olan glukozu üretmesidir. Normal beslenme sırasında alınan glukoz, glikojene çevrilerek karaciğerde depolanır. Karaciğer kandaki glukoz oranını devamlı kontrol eder. Yemek aralarında besin alınmadığı ve kandaki glukoz miktarı düşmeye başladığı zaman, karaciğer depoladığı glikojeni tekrar glukoza çevirerek kana verir. Böylece kandaki glukoz düzeyinin fazlaca düşmesi engellenmiş olur. Karaciğer ayrıca yağ asitleri ve amino asitlerden de glukoz üretebildiği gibi, enerji üretiminde kullanılması mümkün olmayan diğer karbonhidratları da glukoza çevirebilir. Vücudun yeterli enerjiye sahip olup olmadığını hassas bir biçimde denetler. Bunun için özel bir haberleşme sistemine sahiptir. Vücuttaki tüm organlar karaciğer ile bağlantılıdır.

◉ Savunma sistemini lojistik yönden destekler: Karaciğer sadece beslenme ve metabolizma atıkları için bir filtre olarak kalmamakta, ayrıca bağışıklık maddeleri olan globulinleri ve damar tamir grupları olan enzimleri de üretmektedir. Bu maddeler insan vücudu için hayati önem taşırlar.

◉ Kanı depolar: Karaciğer, genişleyebilen veya küçülebilen bir yapıya sahiptir. Bu özelliği sayesinde kan damarlarındaki kanı depolayabilir veya salabilir.

Karaciğer sağlıklı bir vücutta, toplam kanın % 10'unu, yani 450 ml. kanı bünyesinde tutar. Bazı durumlarda, örneğin kalp yetmezliği sözkonusu olduğunda vücutta dolaşan kan miktarı, kalbin çalışma temposuna fazla gelecektir. Bu durumda karaciğer kan tutma hacmini iki kat daha arttırarak, 1 litre kanı fazladan depolar. Böylece kalbin, kaldırabileceği bir tempoda çalışmasına fırsat yaratır.

Vücutta kan ihtiyacı arttığında ise (örneğin ağır egzersizler sırasında) karaciğer, bünyesinde depoladığı kanı dolaşıma vererek kan ihtiyacını giderir.

◉ Bakterileri temizler: Karaciğerde bulunan Kupffer hücreleri, buradan geçen özellikle de bağırsaklardan gelen kanda bulunan önemli miktardaki bakterileri yutarlar. Kupffer hücreleri kandaki parçacıkların ya da öteki yan ürünlerin artması durumunda, bunları kandan filtre edebilmek için kendi sayılarını da arttırırlar.

◉ Ekonomik çalışır: Kaslarda glukoz harcanması sırasında, metabolizma artığı olan laktik asit açığa çıkar. Laktik asit kasta kaldığı sürece acı verir ve çalışmasını engeller. Karaciğer bu asidi kaslardan toplar ve yeniden glukoza döndürebilir.

◉ Ölü alyuvarların yenilerini üretir: Karaciğer ve dalak, ölen alyuvarların yerine yenilerinin üretildiği, proteinin büyük bir kısmının parçalandığı ve amino asitler olarak tekrardan farklı amaçlar için kullanıldığı yerlerdir.

◉ Vücudun en gelişmiş deposudur: Tüm mineralleri, proteinleri, az miktarda yağı ve vitaminleri karaciğer depolar. Karaciğer ayrıca, vücutta önemli işlevleri olan demirin de depolandığı organdır. İhtiyaç duyulduğunda, depoladığı maddeyi en kısa yoldan gerekli bölgeye verir.

◉ Kendi kendini onarabilir: Karaciğerin kendi kendisini tamir etme yeteneği vardır. Bir kısmı tahrip olsa, kalan diğer hücreler hemen çoğalarak eksik kısmı tamamlar. Hatta organın 3'te 2'si alınsa bile, kalan kısım karaciğeri bir bütün olarak yeniden meydana getirebilecek bir yapıya sahiptir.

Karaciğer kendi kendisini onarırken, ölen ve zedelenen hücrelerini ortamdan uzaklaştırır ve yerine yenilerini koyar.

Bu saydıklarımız karaciğerin fonksiyonlarından yalnızca birkaçıdır. Normalde bir karaciğer hücresi, yaklaşık 500'den fazla işlemi yapabilecek yetenektedir. Bu işlemleri de, birbiri arkasından değil, çoğu kez aynı zamanda başarmaktadır.

Burada çok "akıllı"bir organla karşı karşıya olduğumuz açıktır. Karaciğer çok gelişmiş bir bilgisayar gibi vücut dengelerini sürekli olarak kontrol eder ve çeşitli müdahalelerle ayakta tutar. Bu denli akıllı bir organın, daha büyük bir akıl tarafından yaratılmış olması gerektiği de açıktır. Nasıl bir bilgisayar, üstün bilgi ve yeteneklere sahip bilgisayar mühendisleri tarafından yapılıyorsa, karaciğer de "yapılmış" olmalıdır. Bu organın tesadüfler ve rastgele mutasyonlar sonucunda ortaya çıktığını iddia eden evrim teorisi ise, bir bilgisayarın, birbirini izleyen depremler, yıldırımlar gibi etkiler sonucunda plastik, bakır, alüminyum, cam ve benzeri maddelerden tesadüfen oluştuğunu öne süren insan kadar büyük bir safsata savunmuş olur.

Kaldı ki, karaciğer vücudumuzdaki yüzlerce kompleks organ ve sistemden yalnızca biridir.

İnsan Derisi ve Özellikleri

Aynı karaciğer ve diğer hayati organlar gibi deri de, olmadığı takdirde insanın yaşamını sürdüremeyeceği çok önemli bir organdır. Derinin bir bölümünün bile tahrip olması insanın hayatını yitirmesine neden olabilir. Zira bu durum vücutta önemli bir su kaybına ve ardından ölüme yolaçar. Buradan da anlaşılacağı gibi tek başına deri bile evrim teorisini çürüten bir organdır. Çünkü herşeye sahip ancak derisi henüz evrimleşmemiş veya kısmen ortaya çıkmış bir canlının ne hayatta kalabilmesi ne de soyunu sürdürebilmesi mümkün değildir. Sonuçta, insanlar da hayvanlar da tüm parçaları eksiksiz ve kusursuz olduğu ve vücutları da bütünüyle deriyle kaplı olduğu halde varolmuşlar, kısaca yaratılmışlardır.

Deri, insan vücudunda tek parçadan oluşan en geniş organdır. Hem sağlam hem de esnek bir dokudur. Gerektiği zaman ısınmamızı gerektiği zaman da serinlememizi sağlar. Vücudun hastalıklara karşı korunmasının birinci ve en önemli aşaması olan deri, sürekli olarak kendini yeniler. Hepimiz derinin duyu yetisinden yararlanarak hareketlerimizi düzenleriz.

Deri bu fonksiyonlarını özel olarak hazırlanmış yapısı sayesinde gerçekleştirir.

Deri birbirinden tamamen farklı yapılardan oluşur. Alt kısmında yağdan oluşan bir katman vardır. Bu yağ katmanı yalıtım görevi görür. Bu tabakanın üstünde deriye esneklik özelliğini veren ve büyük kısmı proteinden oluşan bölüm vardır. Yağ katmanının üstündeki ilk tabakaya alt deri, onun üstündekine de üst deri adı verilir. Bu tabakaları derinin mikroskobik kesitinde görebiliriz: Üst deri, alt deri ve yağ...

Manzara
A. Deri (Tüysüz)
B. Deri (Tüylü)

1. Epidermis
2. Yüzeysel arteriyövenöz ağı
3. Dermis
4. Ciltaltı/hipodermis
5. Gözenekli dermis
6. Ter kanalı
7. Derin arteriyövenöz sinir ağı
8. Ciltaltı yağ tabakası
9. Alt deri sinir lifleri
10. Eccrine ter bezleri

11. Saç, tüy
12. Ter Kanalının Açılması
13. Deri Kabarcıkları
14. Kaldırıcı Kas
15. Yağ Bezi
16. Saç Folikülü
17. Ekrin Ter Kanalı
18. Ekrin Ter Bezi

Deri birçok tabakadan oluşan, içinde algılayıcı sinirler, dolaşım kanalları, havalandırma sistemleri, ısı ve nem ayarlayıcıları, bulunan, gerektiğinde güneşe karşı kal- kan üretebilen oldukça karmaşık bir organdır.

◉ Vücudun su dengesinin bozulmasını engeller: Üst derinin her iki tarafı da su geçirmez bir yapıya sahiptir. Dışardan vücuda, vücuttan dışarı su geçmez. Derinin bu özelliği sayesinde vücudumuza dışarıdan girebilecek nem nedeniyle vücuttaki su miktarının gerektiğinden fazla artması, dolayısıyla da vücut dengesinin bozulması engellenmiş olur.

◉ Dayanıklı ve esnektir: Üst deri yüzeyindeki hücrelerin önemli bir kısmı ölüdür. Alt deriyle temas halinde olan kan damarlarına yakın kısımlar canlı hücrelerden oluşan tabakadır. Bu hücreler bölünerek çoğalır. Ve yeni hücreler eskileri yukarı iterek alt deriden uzaklaştırırlar. Üst deri hücreleri yassılaşarak hücre niteliklerini kaybetmeye başlar ve keratin adını verdiğimiz sert bir maddeye dönüşürler. Kanın besleyiciliğinden uzak kalıp ölen bu hücreleri keratin birarada tutar ve vücut suyunu dışarı bırakmayan dışarıdan da içeri bir cisim almayan bir zırh haline gelir.

İlk bakışta çok yumuşak görünse de, deri dışardan gelebilecek darbe ve olumsuz etkilerden bizi koruyacak kadar dayanıklıdır. Daha sert ve kalın olması halinde koruyucu özelliğinin artacağı düşünülebilir. Ancak bu yanıltıcıdır. Eğer bir filin ya da gergedanınki kadar sert ve kalın deriye sahip olsaydık, oldukça hareketli bedenimiz bu yeteneğini yitirecek ve hantal bir yapıya bürünecekti.

◉ Kendi kendini yenileyebilir: Üst derinin kesitine bakınca sağlamlığının nereden kaynaklandığını anlarız. Bedenin içine girmiş karmaşık bir yapısı vardır. Her bir katman bir diğerine sıkı sıkıya bağlıdır. Ama birinin zarar görmesi diğerlerini etkilemez. Zaten derimizin bir kısmı dökülür. Özellikle derimizi sert satıhlara sürdüğümüzde bu dökülme daha da artar. Bu şekilde kaybolan parçaların yerini almak için üst derinin en alt katında kalan hücreler durmadan yeni hücreler üretirler.

◉ Tabakalarının bir arada durmasını sağlayacak yapıdadır: Derinin yandan kesitine bakınca üst deri ile alt deri arasındaki sınırın girintili çıkıntılı bir görüntüsü vardır. Bu engebeler iki katmanın birbiri üzerinden kaymasını ve ayrılmasını engeller.

◉ Vücudu zararlı ışınlardan korur: Üst derinin en altında yaşayan bir hücre 'melanin' adı verilen bir renk maddesi üretir. Deriye rengini veren bu madde, deriyi güneşten gelen ultraviyole ışınlarının zararlı etkilerinden korur.

◉ Vücudun dış dünya ile olan bağlantısını sağlar: Alt derideki sinirler vücuttan dış dünyaya açılan pencereler gibidir. Deri yaşadığımız ortamın şartlarını sürekli olarak yoklayan, vücudumuzun en geniş ve en önemli organıdır. Kulaktan, burundan hatta gözden bile önemlidir. Diğer duyu organlarımız olmadan yaşayabiliriz. Ama deri olmadan insanın hayatını sürdürmesi mümkün değildir. Çünkü insan vücudunun en hayati sıvısı olan suyun deri olmadan vücutta tutulması mümkün değildir. Vücuttan çok düşük miktarlardaki su kaybı dahi anında ölümle sonuçlanır. İleri derecedeki yanma vakalarının ölümle sonuçlanmasının nedeni de derinin önemli bir kısmının yokolması yüzünden vücudun su kaybetmesidir.

◉ Sıcak havalarda vücudun serinlemesini sağlayan mekanizmaları içerir: Derinin bir başka fonksiyonu da vücut sıcaklığını dengede tutmasıdır. İnsanlar sıcakta terlerler ve derilerine kan dolar. Bu mekanizma vücudun serinlemesine yol açar.

Alt deriyi çok ufak kılcal damarlar sarmıştır. Bunlar sadece derinin beslenmesi için değildir. Aynı zamanda derideki kan miktarını da kontrol ederler. Vücut ısısı arttığında damarlar genişleyerek gereğinden fazla sıcak olan kanın vücudun nispeten serin olan dış kısmından geçmesini ve ısısını dışarı vermesini sağlar. Vücudu serinleten bir başka mekanizma da terdir. İnsan derisi "gözenek" adı verilen birçok delikle doludur. Gözenekler ter bezlerinin bulunduğu alt deriye kadar uzanırlar. Bu bezler kandan aldıkları suyu gözeneklerden geçirerek vücudun dışına atarlar. Dışarı atılan sıvı (yani ter) buharlaşmak için vücudun ısısını kullanır. Böylece buharlaşma anında ciltteki ısı kullanıldığından bu bölgede bir serinleme görülür.

◉ Soğuk havalarda vücut sıcaklığını korur: Deri soğuk havada da bu kez vücudun sıcaklığını korur. Soğuk havalarda ter bezleri çalışmalarını yavaşlatır, kan damarları daralır. Böylece deri altında kan dolaşımı azaltılır. Bu sayede vücut ısısının dışarı kaçması mümkün olduğunca engellenir.

Tüm bunların bize gösterdiği sonuç, insanın derisinin, onun hayatını kolaylaştırmak için özel olarak tasarlanmış mükemmel bir organ olduğudur. Deri hem korur, hem "klima" görevi görür, hem de esnekliği sayesinde hareket serbestisi sağlar. Dahası, son derece estetiktir.

Bu tür bir derinin yerine sert, kalın ve kaba bir derimiz olabilirdi. Esnek olmayan, bu nedenle biraz kilo aldığımızda çatlayıp yarılacak bir derimiz de olabilirdi. Ya da yazın sıcaktan baygınlık geçirmemize, kışın kolayca donmamıza neden olacak bir deriye de sahip olabilirdik. Bakmaktan iğreneceğimiz derecede çirkin bir deriyle de kaplı olabilirdik. Ancak bizi yaratan Allah, en "konforlu", en kullanışlı ve en estetik deriyle bedenimizi kaplamıştır. Çünkü O "yaratandır, kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir". (Haşr, 24)

Eldeki Tasarım

sitokrom-c, protein

Çay bardağı karıştırmak, kitabın sayfalarını çevirmek gibi en sıradan gördüğümüz işlemleri yürüten elimiz, gerçekte büyük bir tasarım harikasıdır.

Elin en önemli özelliği, tamamen standart bir yapısı olmasına karşı, birbirinden çok farklı kullanım alanlarında büyük bir verimle işleyebilmesidir. İnsan eli, sıkılmamış haldeyken bile herhangi bir nesnenin üzerine 45 kilo ağırlığında bir güçle darbe indirebilir. Biraz antremanla bu gücü kolaylıkla 60 kiloya çıkarmak mümkündür. Diğer taraftan elimiz, başparmağı ve işaret parmağı arasına aldığı milimetrenin onda biri inceliğindeki bir kağıt parçasını hissedebilir.

İşte bu güç ve inceliğe ek olarak sahip olduğu büyük manevra yeteneği, insan elini rakipsiz kılar. 27 kemik ve bunlara yön veren mükemmel bir kas ve sinir sistemiyle elimizin tüm canlılar dünyasında bir eşi daha yoktur. Tüm bunlar, bu organımızın son derece fonksiyonel olarak kullanılabilecek şekilde yaratılmış olmasından kaynaklanmaktadır.

Elimizi avuç içinden aşağıya ve yukarıya doğru 180 derece oynatabiliyoruz. Hayvanlar aleminde sadece yırtıcı kuşların başları bu kadar mükemmel bir dönüm açısına sahiptir. Elin özelliklerden bir diğeri, başparmağının öbür parmaklardan herbirine değebilecek kadar oynak olmasıdır. Tabii başparmağın diğer parmakların karşısına gelebilmesi için sadece oynak olması yeterli değildir. Aynı zamanda uygun uzunlukta ve uygun yerde olması da gerekmektedir.

Baş parmak, diğer parmakları idare eden bir görev yüklenir ve tutuşlarda "kuvvet ayarlayıcısı" olma özelliğini kazanır: Bu kitabın bir sayfasını çevirdiğiniz zaman, elinizin birçok işi aynı anda yaptığını biliyor muydunuz? Sayfanın sağ üst köşesinden tutunuz. Bir sayfayı tespit edip çevirirken, işaret ve orta parmağınız, baş parmağınıza basınç uygulayacaktır. Böylece farkında olmadan sayfayı çevirir ve bırakırsınız.

sitokrom-c, protein

Eldeki tasarım o denli kusursuzdur ki, modern teknoloji ile üretilen robotlar asla insan elini taklit edememektedirler. Hiç bir robot el, insan elinin yaptığı işlerin hepsini birden yapamaz.

Baş parmaksız bir el, normal bir elin yapabileceği işlerin önemli bir kısmını yapamaz. Yaptıklarının verimi ise normal ele göre daha düşüktür.

Elin özelliklerinden bir diğeri, güçlü olduğu kadar büyük hassasiyete sahip olmasıdır. Çok sayıda kas ve sinirlere sahip olan kollarımız, şartlara göre elimizin kuvvetli veya yumuşak kavramasını sağlarlar. Elimiz kas ve sinirlerin yanında bazı küçük yapıları da barındırır. Parmaklarımızın ucundaki tırnaklar, gereksiz bir aksesuar değildir. Yere düşmüş bir iğneyi alırken, parmaklarımız kadar tırnaklarımızın da yardımına başvururuz. Cildimizde parmak izlerimizi oluşturan pürüzler ve tırnaklar sayesinde, küçük şeyleri rahatlıkla kavrayabiliriz. Hepsinden önemlisi tırnaklar, parmakların, tuttukları cisme uygulamaları gereken hassas basıncın ayarlanmasında büyük rol oynarlar.

Elimizle nesnelere dokunur, onların yerini ve biçimini değiştirir, ağırlıklarını tartarız, ısısını, dayanıklılığını ölçeriz, nesnelerin sert mi yumuşak mı olduğunu hissederiz.

Elimizi diğer organlarımızdan ayıran bir başka özelliği de yorulmamasıdır. Yapılan araştırmalarda normal bir insanın hayatı boyunca elini en az 25 milyon kez açıp kapadığı tespit edilmiştir. Bu, herhangi bir aletin kıramayacağı kadar büyük bir rekordur.

Tıp ve bilim dünyasının büyük çabalarından birini, elin bir benzerini yapay olarak meydana getirmek oluşturur. Bunun için yapılan tüm robot ellerin ortak özelliği, bunların güç açısından insan eliyle aynı performansa sahip olmalarıdır. Ancak dokunmadaki hassasiyet, mükemmel manevra yeteneği ve değişik işler yapabilme konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değildir.

Nitekim birçok bilim adamı, insan elinin tüm fonksiyonlarına sahip robot bir elin gerçekleştirilemeyeceğini düşünmektedir. Bunlardan biri de "Karlsruhe Eli" olarak adlandırılan robot eli yapan mühendis Hans J. Schneebeli'dir. Schneebeli, bu konuda şunları söylüyor:

Robot eller üzerinde ne kadar çok çalışırsam, insanların sahip oldukları ellere de o kadar çok hayran oluyorum. İnsan elinin yaptığı işin bir kısmına bile ulaşabilmemiz için daha çok zamanın geçmesi gerekiyor.

El genelde gözün ortaklığıyla işleyen bir organdır. Gözün algıladıkları beyne ulaştırılır ve beyinden gelen yeni bir komutla, el, yapacağı işe uygun olarak harekete geçer. Tabii ki bunlar çok kısa sürede ve bizim bu iş için özel bir çaba sarfetmemize gerek kalmadan gerçekleşir. Dokunma sırasında bir olağanüstülük varsa parmak ucundaki sinirler, beyne yeniden sinyal yollarlar. Bu yeni sinyale göre değerlendirme yapılır ve elin hareketi yeniden düzenlenerek, uygulamaya konulur.

Robotlar ise ancak ya görme ya da dokunma özelliğini esas alarak hareket edebiliyorlar. Ayrıca robot eller farklı fonksiyonları yerine getiremiyor. Örneğin piyano çalabilen bir robot el, çekiç tutamıyor. Çekiç tutan robot ise bu kez yumurtayı kırmadan kavrayamıyor.

Tüm bunların üstüne insanda iki elin beraber çalıştığı, hareketlerin beyin yönetiminde yapıldığı ve bu yönetimin de sinir sistemi aracılığıyla gerçekleştirildiği de eklenirse, elin sadece işleyişini anlamanın bile ne derece büyük bir çabayı gerektirdiği daha iyi anlaşılır.

Anlaşılan bir diğer önemli gerçek ise, bu denli üstün bir tasarıma sahip olan elin, mutlaka bir "tasarımcı"nın elinden çıkmış olması gerektiğidir. Modern teknoloji tarafından tam anlamıyla taklit bile edilemeyen bir tasarım, kuşkusuz evrim teorisinin öne sürdüğü gibi tesadüflerle ortaya çıkmış olamaz.

El, önkolda bulunan çok sayıdaki kasın uyumlu çalışması sayesinde işleyen ku sursuz bir makinadır.

Apaçık Olan Yaratılış

Önceki sayfalarda vücuttaki birkaç organın çalışmasını inceledik. Dikkat edilirse, vücudun sahip olduğu bu mükemmel mekanizmalar, çoğu kez biz farkında olmadan çalışırlar. Kalbimizin atması, karaciğerin fonksiyonları, derinin kendini yenilemesi ve bunun gibi binlerce, hatta hücre seviyesine indiğimizde milyonlarca işlem bizim bilgimiz dışındadır. Böbreklerin kanımızı süzdüğünün, bağırsakların yediğimiz besinleri emdiğinin, akciğerlerin kandaki karbondioksiti temizlediğinin, pankreasın ürettiği salgıların farkına bile varmayız. Hücrelerimizde saniyede milyonlarcası gerçekleşen protein sentezlerinden, hücrelerin çoğalmalarından, DNA'ların kopyalanmasından, bağışıklık sisteminin her saniye bütün vücudumuzu tarayıp yabancı organizmaları yokettiğinden haberimiz bile olmaz.

İnsan, kendine verilmiş olan bu vücut adlı mükemmel mekanizmanın değerini, ancak hastalandığında, bir organı işlevini yerine getiremez hale geldiğinde anlamaktadır.

Peki içinde yaşadığımız bu mükemmel mekanizma nasıl var olmuştur? Akıl ve vicdan sahibi bir insan için, bu vücudun "yaratılmış" olduğunu anlayıp hissetmek zor değildir.

Çünkü, evrimciler, tesadüflerin birbiri üzerine eklenerek bir organizma var ettiğini öne sürerler. Oysa insan vücudu, ancak başta da belirttiğimiz gibi, tüm organları aynı anda var olduğunda çalışabilir. Böbreği, akciğeri, karaciğeri, kalbi, bağırsağı ya da sinir sistemi olmayan bir insan yaşayamaz. Bu organlar var olsa da, eğer görevlerini tam yerine getirmiyorlarsa yine insan yaşamı sürmez.

Dolayısıyla, insan vücudu, yaşayabilmek ve neslini sürdürebilmek için, bir bütün olarak eksiksiz bir biçimde varolmuş olmalıdır. İnsan vücudunun, "bir anda, tümüyle eksiksiz bir biçimde var olması"nın diğer bir söyleniş tarzı da "yaratılmış olması"dır. Kuran bu gerçeği şöyle vurgular:

Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Şimdi dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz? Sizin aranızda ölümü takdir eden Biziz ve Bizim önümüze geçilmiş değildir; benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda. (Vakıa, 57-61)