Yörünge-2 Big Bang ve Evrendeki Yerimiz

35693

YÖRÜNGE PROGRAMI 2. BÖLÜM-BIG BANG

Evren....

Uçsuz bucaksız… harikulâde ve son derece heyecan verici....

Dünyadan kat kat büyük dev gezegenler, bildiğimiz tüm fizik kanunlarını yerle bir eden özel yapılarıyla devasa kara delikler, hayat enerjimiz nükleer reaktör güneş Ve milyarlarca yıldızın şehirleri olan galaksiler ......

Kainat gerçekten hayal bile edemeyeceğiz  kadar büyük ve keşfedilmeyi bekleyen olağanüstü yapılarla dolu... Öylesine büyük ki evrenin gerçek sınırlarını bile tam olarak tespit edemiyoruz.

Son yapılan astrofizik araştırmalarına göre gözlemlenebilen evrenin çapının en azından 93 milyar ışık yılı büyüklükte olduğunu söyleyebiliriz.  Bu bizim algı sınırlarımızın çok üzerinde bir sayı...

Işığın saniyede 300.000 kilometre yol aldığını v bir ışık fotonunun dünyanın  etrafını saniyede 7 kere dolaşabilecek hızda olduğunu düşünün...

93 milyar ışık yılı....Henüz bu rakamın ne anlama geldiğini bile tam olarak çözememişken bir başka  bilgiyle durum daha da kompleks bir hale geliyor.

- Evren her saniye  olağanüstü bir hızla genişlemeye  devam ediyor. Ve bu hız git gide artıyor.

Yörünge’nin bu bölümünde evrenin genişlemesini, geldiğini üzerinde yaşadığımız dünyanın bu görkemli evrendeki yerini inceleyeceğiz. Her şeyin başlangıcı- evrenin doğum anı olan Büyük Patlamayı ve yeni keşfedilen şaşırtıcı astronomi bilgilerini ele alacağız.

Bilimsel bilgi bizim için önemli... Evren ile  ilgili ulaştığımız her yeni bilgi sayesinde ufkumuzun biraz daha genişliyor. Ufkumuz genişledikçe ve bilgimiz arttıkça Rabbimizin sonsuz ilmine, kudretine ve gücüne hayran kalmaya devam edeceğiz inşaAllah.

Yörünge başlıyor...

 

EVRENDEKİ YERİMİZ

Eğer beynimiz, evrenin muazzam ölçeğini gerçekten idrak edemiyorsa, evrenin içindeki yerimizi nasıl bilebiliriz?

Bu noktada ‘kıyaslama’ yöntemi dünyanın evrendeki boyutlarını ve büyüklük kavramını anlamamıza yardımcı bir araç haline gelir.

Örneğin Güneş'in çapı, Dünya'nın çapının 103 katı kadardır. Bunu bir benzetmeyle açıklayalım.... Eğer Dünya'yı bir misket büyüklüğüne getirirsek, Güneş de bir futbol topunun iki katı kadar büyüklükte yuvarlak bir küre haline gelir. Burada dikkat çekici olan, aradaki mesafedir. Gerçeklere uygun bir model kurmamız için, misket büyüklüğündeki Dünya ile top büyüklüğündeki Güneş'in arasını yaklaşık 280 metre yapmamız gerekir. Güneş Sistemi'nin en dışında bulunan gezegenleri ise kilometrelerce öteye taşımamız gerekecektir.

Bu benzetmeyle Güneş Sistemi'nin devasa bir boyuta sahip olduğunu düşünmüş olabilirsiniz. Aslında Güneş Sistemi içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisine oranla oldukça mütevazi bir büyüklüğe sahiptir. Çünkü Samanyolu Galaksisinin içinde, Güneş gibi ve çoğu ondan daha büyük olmak üzere yaklaşık 250 milyar yıldız vardır.

Samanyolu o kadar büyük bir yıldız topluluğudur ki bir jet uçağı ile yolculuk yapmaya kalksaydık bir ucundan diğerine gitmemiz 100 milyar yıl sürerdi... Ancak şaşırtıcı olan, Samanyolu Galaksisinin de uzayın geneli düşünüldüğünde çok "küçük" bir yere sahip olmasıdır. Uzayda başka galaksiler de vardır, hem de tahminlere göre, yaklaşık 200 ila 300 milyar kadar… Sürekli yeni keşifler yapıldığı için tam rakam bilinmiyor.

 

DÜNYA EVRENDE ÇOK KÜÇÜK...

Sınırlarına ulaşamadığımız kadar büyük evrenin içinde dünyamız çok özel bir yaşam yeri olarak yaratılmış. Binlerce metrelik dağları ile geniş ovalarıyla ve dev okyanuslarıyla bize göre çok büyük ve geniş... Ama uzayın dev boyutlarına göre  neredeyse yok denecek kadar az yer kaplıyor.

Evrenin genişliği  ve gök cisimlerinin büyüklükleri düşünüldüğünde dünyanın boyutları  işte bu elimdeki  bir kum taneleri  kadar ufak kalır.

Evrendeki küçük yerimizi hayalimizde canlandırmanın daha iyi bir yolu ise şimdi ekranda göreceğiniz Soluk Mavi Nokta adı verilen bu resim...

Evet…Tahmin ettiğiniz gibi fotoğraftaki bu küçük bulanık mavi nokta dünyayı uzayın sonsuzluğu içinde tek başına gösteriyor..

Voyager 1 sondası tarafından 6,4 milyar km. Gibi müthiş uzaklıktan çekilen Dünya fotoğrafı....

Astronom Carl Sagan bir konuşmasında bu etkileyici resmi şöyle yorumlar.

Şu noktaya tekrar bakın. Orası evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor.

Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. Bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferlerle bir toz tanesinin bir anlık efendisi oldular.

Böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. Gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi.

Gelişen bilim sayesinde işte bu şekilde evrendeki yerimizi çok daha net anlıyoruz. Ve kendimizi büyük görmenin nasıl bir yanılgı olduğunu fark ediyoruz.

 

HUBBLE ULTRA DERİN ALAN  FOTOĞRAFI

2004'te, daha önce hiç olmadığı kadar zamanın gerisine bakmayı başardık ve evrenin en uzak galaksilerden gelen ışığı yakaladık.

Evrenin büyüklüğünü daha iyi  anlayabilmemiz için bir başka önemli  bir resim daha var. Derin Uzayın Fotoğrafı ...Hep beraber izleyelim.

Ekranda gördüğünüz görüntü, Hubble Uzay Teleskobu tarafından 11 gün boyunca çekilen bir görüntüdür. Ünlü teleskop merceğini Orion yani Avcı Takımyıldızının hemen aşağısındaki çok küçük bir uzay bölümüne odakladı. Teleskobun bu yöne konuşlandırılmasından bir süre sonra modern zamanların en ünlü gökyüzü resimlerinden birini ortaya çıktı.

Hubble Ultra Derin Alan adı verilen bu görüntüde yer alan her küçük nokta bir yıldız değil, içinde yüz milyarlarca yıldız barındıran birer galaksidir. Bu resim yaklaşık 10.000 galaksinin bir portresidir.

Görüntüdeki en uzak galaksinin bize mesafesi 13 milyar ışık yılının üzerinde. Hubble teleskobu  neredeyse zamanın kendi başlangıcına kadar bakmamıza olanak sağladı ve uzayın derinliklerinde evrenimizin nasıl başladığına dair önemli bir ipucunu  ortaya çıkardı.

Evrendeki gök cisimlerinin ihtişamı ile ilgili gördüğümüz bu birkaç örnek bile Allah'ın yaratma sanatının benzersizliğini göstermek için yeterlidir. Allah Kuran’da insanları göklerin yaratılışı üzerinde düşünmeye Naziat Suresine şu şekilde çağırır:

Kovulmuş şeytandan Rabbim sana sığınırım.

Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz, yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti. Boyunu yükseltti, ona belli bir düzen verdi… (Naziat Suresi, 27-28)

Allah’ın göklerdeki yaratma sanatı çok büyük ve görkemli...

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi evren o derece büyük  ki milyarlarca ışık yılı ile ifade edilen rakamların tam anlamıyla neyi temsil ettiğini anlamamız bile zor…

Ama bildiğimiz bir gerçek var ki o da bu saydıklarımızın hiçbiri 13.8 milyar yıl önce yoktu uzay yoktu... Madde yoktu.. Hatta zaman ve mekan da yoktu…

Ve sonra evren ve içindeki her şey yoktan var oldu yani yaratıldı...

 

BIG BANG- BÜYÜK PATLAMA

Son 100 yılda yapılan tüm araştırmalar gösterdi ki  evren genişlediğine göre, zaman içinde geriye doğru gidildiğinde tek bir noktadan başlamıştı. Bilim adamlarının yaptıkları ince hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran "tek nokta"nın, "sıfır hacme" ve "sonsuz yoğunluğa" sahip olması gerektiğini gösterdi. Bunun anlamı yoktan var oluş yani yaratılış demekti.

Evrenin başlangıcı olan bu yaratılış anına ingilizce "Big Bang" yani Büyük Patlama  ismi verildi.

Bilimsel araştırmalar Büyük patlamadaki dengelerin hassaslığını ve bunun gelişigüzel bir patlamadan çok uzak olduğunu gösterdi.

Bizim bildiğimiz tüm patlamalar var olan düzeni bozar. Ama  Big Bang ile evrende sıfır hacimden yani yokluktan muazzam bir düzen oluşmuştur.

Şimdi 13. 8 milyar yıl öncesine evrenin başlangıcına  döneceğiz ve ‘her şeyin yoktan  başladığı o önemli anda neler yaşandı?’ sorusunu bilimsel delillerle  cevaplayacağız. İzliyoruz...

 

BIG BANG- BÜYÜK PATLAMA

Büyük Patlama ilk  kez 1920’lerde Rus kozmolog ve matematikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı fizikçi papaz Georges Lemaître tarafından ortaya atılan, evrenin bir başlangıcı olduğunu gösteren teoridir.  Çok detaylı kanıtlarla desteklendiğinden bilim insanları arasında, özellikle fizikçiler arasında geniş ölçüde kabul görmüştür.

Sonsuz yoğunluk, sıfır hacim….. Kısaca yokluk… Ve bir anda var olma anı.....

Modern bilim bu yaratılış anının ilk 10 üzeri -43. saniyesinde neler olup bittiğini hala açıklayamıyor. Ki bu çok çok küçük bir zamanı temsil etmektedir.

0,000000000000000000000000000000000000000001

10 ÜZERİ -43 yani sıfır virgül 42 sıfır  ve bir ....

 Burada bahsedilen 10 üzeri -43 saniye Planck zamanı olarak biliniyor. Alman bilim adamı Max Planck’ın adıyla anılan zaman dilimi o kadar  küçüktü ki ifade etmek için özel bir tanımlama gerekti.

Bilimsel delillere göre bildiğimiz şey şudur.

Yıldızlar, galaksiler ve hayatın temel taşları.... Kemiklerimizdeki kalsiyum kanımızda ki demir, vücudunuzdaki diğer elementler azot, karbon, hidrojen, soluduğumuz hava ve içtiğimiz su için gerekli atomlar... Hepsi...

Bu Büyük Patlama adı verilen yaratılış anından itibaren var oldu.

Gördüğümüz her şeyin temelinde atomlar ve moleküller var. Bilim insanları bugüne dek 118 element keşfettiler. Bunlardan 92 tanesi doğada bulunur.

Çevremizde gördüğümüz kompleksliliği düşündüğümüzde bu son derece şaşırtıcıdır.

   Ve aynı zamanda biliyoruz ki Dünya'nın ötesindeki her şey, kainatta gördüğümüz her şey de aynı 92 elementten oluşmuştur.

Bir araba çelik kauçuk, cam gibi birçok farklı maddeden yapılmıştır. Daha da derine inin, bu maddelerin demir, silikon, krom ve karbon gibi farklı elementlerin kombinasyonlarından oluştuğunu görürsünüz. Bu araba parçalarının her bir atomu evrenin oluştuğu milyarlarca yıl öncesinde yaratılmıştır.

 Şu anda kullandığımız teknolojik cihazların hammaddeleri, binalarımızı oluşturan parçalar, her bir ağacın yaprağı, dünyanın çekirdeğindeki demir,  okyanuslar, insan vücudunu oluşturan her bir element büyük  patlamanın ilk dakikalarında oluşan atomlardan meydana geldi.

Mesela içtiğimiz su....çok eskidir… Buradaki hidrojen atomları ancak büyük patlamadan sonraki milyonlarca derecelik akıl almaz sıcaklıkta oluşabilirler.   Yani bu sudaki hidrojen atomları 13.8 milyar yıl önce yaratıldılar....

Şimdi Büyük Patlamanın bilim dünyasında kabul görmesini sağlayan bilimsel kanıtları görelim.

 

BIG BANG’IN KANITLARI

1-EVRENİN GENİŞLEMESİ

1929 yılında California Mount Wilson gözlem evinde, Amerikalı astronom Edwin Hubble astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden birini yaptı. Hubble, kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Bu buluş bilim dünyasında büyük bir yankı yarattı. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışınların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışınların tayfı da kızıl yöne doğru kayar.

Hubble'ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma fark edilmişti. Yani yıldızlar bizden sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar.

Hubble, çok geçmeden çok önemli bir şeyi daha keşfetti: Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Her şeyin birbirinden uzaklaştığı bir evren karşısında varılabilecek tek sonuç, evrenin her an "genişlemekte" olduğuydu.

Bilim tarafından ancak 1920'lerin sonunda fark edilen evrenin genişlemesi gerçeği Kuran’da 1400 yıl önce haber verilmiştir.

Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)

Evren materyalistlerin sandığının aksine, maddenin içindeki birtakım tesadüfler ile değil, Allah'ın yaratmasıyla var olmuştur ve Allah'tan gelen bilgi, kuşkusuz evrenin kökeni hakkındaki en doğru bilgidir.

 

2-BÜYÜK PATLAMAYA BİR BAŞKA DELİL:

KOZMİK FON RADYASYONU

Televizyonlarınızda bulunan statik elektriğin yüzde 1'i, 13.8 milyar yıl önce gerçekleşen büyük patlamadan kalan Kozmik Mikrodalga Arka Planı radyasyonundan kaynaklı.

Nasıl mı? İzliyoruz....

1948 yılında George Gamov, Big Bang'e bağlı olarak yeni bir iddia ortaya sürdü. Buna göre evrenin Büyük Patlama ile oluşması durumunda, evrende bu patlamadan arta kalan bir radyasyonun da olması gerekmekteydi. Üstelik bu radyasyon evrenin her yanında eşit olmalıydı. "Olması gereken" bu kanıt çok geçmeden bulundu.

1965 yılında Arno Penzias ve Robert Wilson adlı iki araştırmacı bu dalgaları keşfettiler. "Kozmik Fon Radyasyonu" adı verilen bu radyasyon, yerel kökenli değil, evrenin tümüne dağılmış bir radyasyondu. Böylece uzun süredir evrenin her yerinden eşit ölçüde alınan ısı dalgasının, Big Bang'in ilk dönemlerinden kalma olduğu ortaya çıktı. Penzias ve Wilson, bu bulgularından ötürü Nobel Ödülü kazandılar.

1989 yılına gelindiğinde ise, Amerikan Uzay Araştırmaları Dairesi NASA, Kozmik Fon Radyasyonu'nu araştırmak üzere uzaya COBE uydusunu gönderdi. Bu gelişmiş uyduya yerleştirilen hassas tarayıcıların, Penzias ve Wilson'ın ölçümlerini doğrulaması yalnızca sekiz dakika sürdü. COBE, evrenin başlangıcındaki büyük patlamanın kanıtlarını bulmuştu.

Bütün zamanların en büyük astronomik keşfi olarak adlandırılan bu bulgu, Big Bang teorisinin açık bir ispatıydı. COBE uydusunun ardından uzaya gönderilen COBE 2 uydusunun bulguları da, yine Big Bang'e dayanılarak yapılan hesapları doğruladı.

 

3-BIG BANG’IN RESMİ

Evrenin her yönünde yeterince uzağa bakarsak, neredeyse 13.8 milyar yıl öncesinden, evrenin başlangıcından beri seyahat eden ışığı tespit edebiliriz. Bu ışıma insan gözüyle görülemese de, radyo teleskoplar ile kolaylıkla belirlenebilir.

Ekranda gördüğünüz harita  (WMAP) evrenin yalnızca 380.000 yaşında olduğu zamandaki Büyük Patlama ışımasını gösterir.

Avrupa uzay ajansının Planck uydusu tarafından çekilen bu kozmik mikrodalga kalıntısının resmi 16 yıllık yoğun çalışma sonucu elde edilmiş... Bizlere evrenin doğumundan kalan yankıları gösteriyor.

Planck misyonunun bu ilk bilimsel sonuçları, daha önce hiç görülmemiş olan uzak galaksi kümeleri ve Big Bang’in ışınımları da dahil olmak üzere, evrenin nasıl başladığına dair yeni ipuçları ortaya çıkarttı.

 

4- HİDROJEN HELYUM ORANI

       Big Bang'in diğer bir önemli delili ise, uzaydaki hidrojen ve helyum gazlarının miktarı oldu. Günümüzde yapılan ölçümlerle anlaşıldı ki, evrendeki hidrojen-helyum gazlarının oranı, Big Bang'den arta kalan hidrojen-helyum oranının teorik hesaplamalarına uyuyordu. Eğer evrenin bir başlangıcı olmasaydı ve evren sonsuzdan beri var olsaydı, içindeki hidrojen tamamen yanarak helyuma dönüşmüş olurdu.

 

Bilim Adamları Ne Diyor ?

Tüm bu açık deliller Big Bang teorisinin bilim dünyasında kesin bir kabul görmesine yol açtı. Büyük Patlama bilimin, evrenin oluşumu ve başlangıcı hakkında ulaştığı son noktaydı.

Önceleri Big Bang teorisine karşı koyan materyalist bilim adamları dahi evrenin yoktan yaratılma anını kabul ederek çeşitli itiraflarda bulundular.  

Bunlardan belki de en önemlisi  ünlü fizikçi  Sir Fred Hoyle’dur.

Hoyle Big Bang’teki ince detaylar hakkında şunları söylemiştir:

-Big Bang teorisi evrenin tek ve büyük bir patlama ile başladığını kabul eder. Ama bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirirler. Oysa Big Bang çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana getirmiştir: Maddeyi birbiriyle birleşecek ve galaksileri oluşturacak hale getirmiştir.

Büyük Patlamada’ki hassas düzenin bir boyutu da patlamanın hızıdır.

Ünlü fizik profesörü Paul Davies bu gerçeği şöyle ifade eder;

Evrenin patlama hızı inanılmayacak kadar hassas bir kesinlikle belirlenmiştir. Bu nedenle Big Bang herhangi bir patlama değil, her yönüyle çok iyi hesaplanmış ve düzenlenmiş bir oluşumdur.

-Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi.

         -Eğer Big Bang’den sonra evren biraz daha hızlı genişlese mevcut tüm materyal tamamen etrafa dağılıp gidecekti.

         -Eğer patlama hızı 10-18’de 1 oranında bile farklılaşsaydı, bu gerekli dengeyi yok etmeye yetecekti.

         -Eğer evrenin yoğunluğu bir parça daha fazla olsaydı, o zaman evren bir türlü genişleyemeyecek ve tekrar küçülerek bir noktacığa dönüşecekti.

         -Eğer yoğunluk başlangıçta bir parça daha az olsaydı, o zaman evren son hızla genişleyecek, fakat bu takdirde atomik parçacıklar birbirini çekip yakalayamayacak ve yıldızlarla galaksiler hiçbir zaman oluşamayacaktı.

 

SONUÇ

Evren içindeki kusursuz sistemler, yıldızlar, Dünya, Dünya üzerinde yaşayan insanlar, ağaçlar, hayvanlar, çiçekler, ve diğer tüm canlılar ... Bunların hiç biri tesadüfi bir patlamanın ardından, atomların kendiliğinden dizilimiyle asla oluşamazlar. Gözümüzü çevirdiğimiz her yerde gördüğümüz detay Yüce Allah'ın varlığının ve üstün kudretinin delilleridir. 

Evren yok iken var hala geldiği Kuranda bize şu şekilde haber verilir.

O (Allah) gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır. (Enam Suresi, 101)

Madde ve zaman, tüm bu kavramlardan bağımsız olan sonsuz güç sahibi bir Yaratıcı tarafından var edilmiştir. O Yaratıcı, göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'tır.

Günümüzden tam 14 asır önce insanların evrenle ilgili bilgilerinin son derece kısıtlı olduğu zamanlarda Kuran’da, aynı Big Bang teorisinin ortaya koyduğu gibi, tüm evrenin, çok küçük bir hacimde bir arada iken ayrılıp genişlemesiyle ortaya çıkmış olduğu bildirilmiştir:

O inkar edenler görmüyorlar mı ki (başlangıçta) göklerle yer birbiriyle bitişikken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)

Ayetin Arapça orijinalinde göklerle yerin ratk (birbiriyle bitişik) durumunda olduğu bir durumdan bahsedilmektedir. Ardından bu ikisi fatk (parçalanıp birbirinden ayrılmak) fiili ile ayrılmışlardır. Yani biri diğerini yararak dışarı çıkmıştır. Gerçekten de Big Bang’in ilk anını hatırladığımızda, kozmik yumurta denilen noktanın evrenin tüm maddesini içerdiğini görürüz. Yani her şey, bir başka deyişle tüm “gökler ve yer” bu noktanın içinde, ratk halindedirler. Ardından bu kozmik yumurta şiddetle patlamış, bu yolla maddeler fatk olmuş, yani dışarı çıkarak tüm evreni oluşturmuşlardır.

       Etrafınıza şöyle bir bakın. Her şey olağanüstü bir sabitlik, sakinlik ve mükemmellik içinde olduğunu görürüsünüz. Çünkü yeryüzünde var olan hiçbir şey tesadüfi değildir. Hiçbir şey kontrolsüz ve bilinçsiz gelişmez.

Her şey mükemmel bir orana ve olağanüstü hassaslıktaki dengelere bağımlı. Çünkü bütün bunların sahibi, tek bir patlamayla kusursuz bir sanat ve mucize yaratan Yüce Allah'tır.

Yörüngenin sonuna geldik bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın.


PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER